Giriş
Giriş
Üye Ol
Main-Board
Gündem
Giriş
Giriş
Üye Ol
Ana Sayfa
Mesajlar
fiber_optic
Üye
21.01.2006
Uzman Çavuş
6.362
456
Konular
2.041
Mesajlar
0
Takipçiler
Hakkında
fiber_optic
Konu:
Ya Allah
#10.06.2007 21:22
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Ya Allah
#10.06.2007 21:12
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Ya Allah
#10.06.2007 21:12
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Ya Allah
#10.06.2007 21:10
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Ya Allah
#10.06.2007 21:09
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Ya Allah
#10.06.2007 21:06
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Ya Allah
#10.06.2007 21:04
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Ya Allah
#10.06.2007 21:03
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Ya Allah
#10.06.2007 21:02
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Ya Allah
#10.06.2007 20:58
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Ya Allah
#10.06.2007 20:57
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Ya Hz Muhammed
Teşekkürler Ellerine sağlık
#10.06.2007 20:51
0
0
0
fiber_optic
Konu:
İsmini ne koydunuz?
Allah ın Resulünün, dördüncü halifesi,
Bilcümle evliyanın seyyidi, efendisi.
Dindeki müşkilleri, çözüyordu bir anda.
Herkesten ileriydi, iyilik ve ihsanda.
O, Allah ın aslanı, Resul'ün damadıdır.
Hem de Resulullahla, amca çocuklarıdır.
Resul ile birleşir, daha ilk dedesinde.
Herkesten yakın idi, ona hem nesebinde.
Babası Ebu Talip, Fatıma'dır annesi.
Doğmuş idi hicretten, yirmiüç yıl öncesi.
Fatıma hatun der ki: Bir gün tavaf yapardım.
Bir doğum sancısıyla, birden rahatsızlandım.
Allah ın Resulü de, yakınımdaydı o an.
Halimi arz eyledim kendisine o zaman.
Ve rica eyledim ki: (Ya Muhammed-ül emin!
Oğlum olması için, bana dua eyleyin.)
Buyurdu ki: (Ederim ve lakin bir şart ile.
Eğer oğlan olursa, söz ver bana vermeye.)
Dedim ki: (Ben ve zevcim, size söz veriyoruz.
Doğacak oğlumuzu, sana nezrediyoruz.)
O zaman dua edip, buyurdu: (Durma daha!
Tavafını bitirip, gir hemen Beytullah'a.)
Ben Kâbe'ye girerek, dua ettim hem dahi:
(Bana, hayırlı oğul ihsan et ya ilahi!)
Geldi Hazret-i Ali, bu dünya âlemine.
Konuldu adet üzre, bir beşiğin içine.
Ebu Talip, oğlunun, görmek için yüzünü,
Kaldırmak isteyince, yüzünün örtüsünü,
Çocuk, hemen kuvvetle yapışıp örtüsüne,
Müsade etmedi ki, bakıversin yüzüne.
Annesi de, emzirmek istediyse de, fakat,
Bir müddet, ona dahi etmedi muvafakat.
Şaşırdılar, çocuğun bu hali nedir? diye.
Az sonra Resulullah, teşrif etti o eve.
Onlar onu görünce, bir hayli sevindiler.
(Ya Muhammed, hoş geldin, safa geldin!) dediler.
Resulullah, beşiğin yanına vardığında,
Nur çocuk, mışıl mışıl uyurdu yatağında.
Alınca kokusunu, velakin o Serverin,
rtüsünü kaldırıp, göründü ona ilkin.
Neşelendi, sevindi ve atıldı Resule.
Sanki şöyle diyordu, lisan-ı hali ile:
(Çok şükür nail oldum, devlet-i didarına.
Açmadım hiç yüzümü, senden gayrılarına.
Henüz beni görmeden, validemle pederim,
İstedim, sen göresin, buydu benim emelim.)
(İsmini ne koydunuz?) diye sual edince,
Dediler ki: (Senindir, koy arzu ettiğince.)
#10.06.2007 19:19
0
0
0
fiber_optic
Konu:
O dediyse, doğrudur
Adı Abdullah olup, künyesi Ebu Bekir.
Hazret-i Peygamberin yar ve sevgilisidir.
Abdülkâbe idi ki önceleri adı hem.
Bu ismi, Abdullah'a çevirdi Fahr-i âlem.
Lakab-ı şerifinden bir tanesi (Atik)tir.
Manası, Cehennemden azad olmuş demektir.
Zira Resul-i ekrem, bakıp onun yüzüne,
Buyurdu ki: (Bu girmez, Cehennem ateşine.)
Biri dahi (Sıddık)tır onun isimlerinden.
Yani çıkmaz yalan söz, asla onun dilinden.
Mirac'dan döndüğünde nitekim Resulullah,
Anlattı miracını kâfirlere o sabah.
Ve lakin inanmayıp, hep ettiler itiraz.
Dediler ki: (Bir anda, göklere gitmek olmaz.)
Sonra inatlarından toplandılar bir yere.
Dediler: (Söyliyelim bunu biz Ebu Bekr'e.
Bakalım bu habere, ne söyler Ebu Bekir?
Zira o, tecrübeli ve akıllı kimsedir.)
O da inanmaz diye, bir ümitle geldiler.
Kapıya çıktığında, ona şöyle dediler:
(Ya Eba Bekr, sen söyle, Mekke'den Kudüs'e dek,
Ne kadar zaman alır, bir defa gidip gelmek?)
Dedi ki: (Birkaç defa o yolda ettim sefer.
Çok iyi biliyorum, bir aydan fazla sürer.)
Kâfirler sevinerek, dediler ki: (Doğrudur.
Tecrübeli adamın cevabı böyle olur.)
Gülerek, sevinerek, hem de alay ederek,
Onu, kendilerinin fikrinde zannederek,
Dediler: (Senin dostun, diyor ki, ben bu gece,
Göklere gittim geldim, o sapıttı iyice.)
Hazret-i Ebu Bekir, o Resul'ün adını,
İşitince, onlara verdi şu cevabını:
(Eğer o söylediyse, evet, gidip gelmiştir.
Zira o, ömründe hiç yalan söylememiştir!)
Kâfirler, bu cevabı alıp dona kaldılar.
Önlerine bakarak, oradan ayrıldılar.
Hazret-i Ebu Bekir, giyinip çıktı evden.
Peygamber-i zişanın yanına gitti hemen.
Kalabalık içinde, yüksek bir seda ile,
Fikrini, şu şekilde arz eyledi Resul'e:
(Miracınız mübarek olsun ya Resulallah!
Malım, canım, her şeyim fedadır sana Vallah.
Sonsuz hamd ve şükürler olsun ki Rabbimize,
Her şeyden habersizken, tanıttı seni bize.)
Ya resulallah, senin, doğrudur her kelamın.
İnandım miracına, fedadır sana canım!)
Mirac'a inanınca böyle can-ü gönülden,
(Sıddık) lakabı ile şereflendi o günden.
#10.06.2007 19:17
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Yüksek meziyetleri
Bazı genç Eshap ile, Ali bin ebi Talip,
Sohbet ediyorlardı, eskilerden bahsedip.
Hazret-i Ömer in de, bahsi geçti bir ara.
Hemen Hazret-i Ali, buyurdu ki onlara:
(Sizler, hangi Ömer i söylersiniz ki acep,
Ömrü, islamiyet e hizmet ile geçti hep.
Doğurmadı bir anne, böyle mümtaz bir evlat.
Methetti kitabında Rabbimiz onu bizzat.
Sünnet-i seniyyeye, muvafıktı her hali.
Ayırdı net olarak, haram ile helali.
Hak teâlâ, dinini, onunla etti aziz.
Onun gelmesi ile, kâfirler kaldı aciz.
Öyle sağlam yaptı ki halifelik işini,
Zor duruma düşürdü, kendinden sonrakini.
Yani onun yaptığı bir tarzda halifelik,
Yapmaktan, aciz kaldı ondan sonra her melik.
Zayıf ve düşkünlere, pek çoktu merhameti.
Yaymıştı yeryüzüne, huzur ve adaleti.
Cihana ün salmışken, böyle adaletiyle,
Hiç gurur ve kibire, kapılmazdı az bile.
Mertebesi, indallah bu kadar yüksek iken,
Hep aşağı görürdü kendisini herkesten.
Onun, din-i islama yaptığı o hizmeti,
Yapmaya, yetişmezdi hiç kimsenin kuvveti.
Öyle vera ve takva sahibiydi ki Ömer,
Onun gibi olmaktan, aciz kaldı gayriler.
Sadaka sütlerinden, verdiler bir gün ona.
İçti, lakin sonradan, vakıf oldu o buna.
Hemence, boğazına sokarak parmağını,
Çıkardı midesinden o sütün tamamını.
Dedi ki: (Ya ilahi, gelen budur elimden.
Sana sığınıyorum, kalan zerrelerinden.)
Bir gün de, ganimetten bir miktar miski, yine,
Emanet olaraktan, getirmişti evine.
Zevcesine dedi ki: (Bu, ganimet malıdır.
Benim değil, bilakis fakirlerin hakkıdır.
Bu misk'i, bir an önce satıver de bir ara,
Dağıt paralarını, fakir ve muhtaçlara.)
Aldı onu zevcesi, sandığa koydu hemen.
Birkaç gün geçmişti ki, o günden itibaren,
Bir sabah, otururken zevcesiyle evinde,
O misk'in kokusunu, duydu baş örtüsünde.
Anladı bu kokunun, o misk'ten geldiğini.
Derhal alıp yıkadı, örtünün her yerini.
Buyurdu ki: (Bu misk'in faydası, kokusudur.
O koku gitmedikçe, bulamam rahat, huzur.
Sakınabilir isek eğer böylelerinden,
Kurtulmak mümkün olur, daha büyüklerinden.)
#10.06.2007 19:14
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Nereden gelirsiniz?
Resulullah, mescitte, birgün oturuyordu.
Sahabe-i güzine, nasihat ediyordu.
Buyurdu ki: (Her kişi, ölüp kabre girince,
İki sual meleği, ona gelir hemence.
İkisi de heybetli ve çok korkunç melektir.
Bunların sualine cevap vermek bir derttir.)
Dinleyenler içinde, Hazret-i Ömer dahi,
Vardı ki, o Resule arz etti şu suali:
Dedi: (Ya Resulallah, girince kabrimize,
Şu andaki aklımız, verilecek mi bize?)
Buyurdu: (Nasıl ise, şu andaki aklınız,
Kabre girince dahi, öyle olacaksınız.)
Dedi: (Madem aklımız, kabirde verilecek.
Öyle ise yok birşey, hiç endişe edecek.)
O, fikrini Resule eyleyince böyle arz,
Buna, Hazret-i Ali, taaccüp etti biraz.
Vakta ki Ömer Faruk, göç etti bu âlemden.
Hatırladı bu sözü, Hazret-i Ali hemen.
Düşündü ki: Şimdi biz, göreceğiz Ömer'i.
Bakalım olacak mı, davasının tam eri?
Nasıl cevap verecek, sual meleklerine?
Deyip, teveccüh etti hemen onun kabrine.
Yani kabre çevirip, o an nurlu kalbini,
Gördü Ömer Faruk'un, kabirdeki halini.
Baktı ki, biraz sonra, geldiler Münker-Nekir.
Suale başladılar: (Rabbin kim, dinin nedir?)
Lakin çok heybetli ve korkunçlardı o ara.
Bekledi, Ömer Faruk ne diyecek onlara?
Baktı, gayet sakindi, korkusuz, endişesiz.
Dedi: (Siz ey melekler, nereden gelirsiniz?)
Onun bu sualine, o melekler cevaben,
Dediler: (Geliyoruz, yedinci kat göklerden.)
Sordu ki: (Yedinci kat gök ile, benim kabir,
Arası, size göre ne kadar mesafedir?)
(Yedibin yıllık yoldur) diye cevap verdiler.
O zaman Ömer Faruk, dedi ki: (Ey melekler!
Ta yedibin senelik uzak yoldan geldiniz.
Yine de Rabbinizi, unutmadınız da siz,
Ben, şimdi biraz önce, yeni çıktım evimden.
Şuracıktan kabire gelinceye kadar ben,
Ne için unutayım Rabbim ile dinimi?
Hâşâl unutur muyum hem de Peygamberimi?)
Sonra, iki meleği, elleriyle tutarak,
Şöyle dedi onlara, çok heybetli olarak:
(Bu ümmete, bir daha, böyle korkunç, heybetli,
Gelmiyeceğinize, söz verin bana haydi!)
Allahü teâlânın, emriyle söz verdiler.
(Bu ümmete, heybetle hiç gelmeyiz) dediler.
#10.06.2007 19:14
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Kurt koyunu yemezdi
Kurt koyunu yemezdi
Hazret-i Ömer Faruk, öyle adil idi ki,
Görmemişti bu dünya, böyle adil meliki.
Kurt, koyunu yemezdi zira onun devrinde.
Lakin bu hal kesildi, o vefat ettiğinde.
Yani o göçer göçmez, bu dünya âleminden,
Kurtlar da, koyunlara saldırır oldu birden.
Nitekim Ömer Faruk, vefat ettiği günde,
Bir çoban, duruyordu sürüsünün önünde.
Aniden bir kurt gelip, saldırdı koyunlara.
O, (Vâh Ömer!) diyerek, feryat etti o ara.
İnna lillah... okuyup, hep ağladı o günü.
Dediler: (Nasıl bildin, Ömer'in öldüğünü?)
Dedi ki: (Ey insanlar, sağ olsaydı o şayet,
Kurt, koyuna bakmaya, edemezdi cesaret.
Senelerdir çobanlık yapıyorum bunlara.
Görmedim, bir kurt gelip saldırsın koyunlara.)
Hakikaten geçince aradan az bir zaman,
Tam o gün öldüğünü, haber aldı o çoban.
Vakta ki Ömer Faruk, dünyadan gitti artık,
Sardı bütün dünyayı, zifiri bir karanlık.
Her çocuk, annesine sorardı ki koşarak:
(Gökyüzü siyah oldu, kıyamet mi kopacak?)
Onlar dahi derdi ki: (Kıyamete var zaman.
Lakin Hazret-i Ömer, göç etti bu dünyadan.)
Abdurrahman bin Avf da, nakleder ki şöylece:
(Dolaşırdık şehri biz, Halifeyle her gece.
Lakin belli noktaya gelince, istisnasız,
(Sen burada dur!) deyip, giderdi kendi yalnız.
Vefat ettikten sonra, o yere gittiğimde,
Bir pir-i fani gördüm, hanelerin birinde.
Derdi ki: (Bütün gece, bekledim Ömer'i hep.
Gözlerim yolda kaldı, gelmedi, neden acep?)
Ben, mecburen söyledim, (O vefat etti) diye.
O, (Vâh Ömer!) diyerek, başladı inlemeye.
Dedim: (Arkadaşıyım ben onun hacı baba!
O sana, nasıl hizmet ediyordu acaba?)
Ağlayarak dedi ki: (Demek o etti vefat.
Bundan sonra Ömer'siz, yaşayamam ben fakat.
Zira ben kimsesizim, yok bir hizmet edenim.
Bütün ihtiyacımı, giderirdi o benim.
Onun yaptığı işi, sen yapamazsın, ama,
Bir yardım yapacaksan, âmin de şu duama.)
Ellerini kaldırıp, dedi ki: (Ya ilahi!
Madem ki gitti Ömer, yaşatma beni dahi.)
Ellerini duadan indirince yaşlı zat,
Duası kabul olup, vefat etti o saat.
Çok kıymeti varmış ki Hak teâlâ indinde,
Vefat etti hemence, duası bittiğinde.)
#10.06.2007 19:13
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!
Teşekkürler Ellerine sağlık Allah Razı olsun
#10.06.2007 19:12
0
0
0
fiber_optic
Konu:
Photoshop kisa yollar
#10.06.2007 18:12
0
0
0
İLK
«
24
25
26
27
28
29
30
31
32
»
SON
Main-Board 2004 - 2024
Bugün
Aramalar
Üyeler
Toplist
Hakkımızda
Kurallar
İletişim
İzmit Çelik Kapı
İzmit Tesisat
İzmit Mutfak Dolabı