la sol fa sol mi mi mi mi mi do(üst) mi re re re mi re si do(ince) si do(ince) re si la(tekrar)
si do re re do mi re re remi do si do re si la la do do si do re si la
Gıdaların saklanması Alm. Aufbewahrung der Nahrungsmittel, Fr. Conservation (f) des matieres alimentaires, İng. Preservation of food. Meyve, sebze ve hububatın bozulmadan uzun zaman muhafaza edilmesi. Elverişli iklim özelliklerine sahip yurdumuzda, bütün meyve ve sebze çeşitleri ile hububatın her cinsi, bol miktarda yetiştirilmektedir. Bunlar taze ve zamanında tüketildiği gibi, aynı zamanda, diğer mevsimlerde geniş bir kitle tarafından da saklanabilmektedir. Sebze ve meyvelerin pek yaygın şekilde ambalajlanıp saklanmasında kullanılan başlıca ambalaj malzemeleri: Plastikten yapılmış çeşitli kutular ile teneke ve cam kaplardır. Teneke kutular büyük işletmeler tarafından saklanılan gıda maddeleri için kullanılmakta, pahalı olduğu için evlerde tercih edilmemektedir. Plastikler ise, uygun olmayan hammaddeden yapılmaları, gaz, buhar, tat ve kokuyu geçiren özellikleri, bunları gıda saklamada kullanmayı mahzurlu hale getirmektedir. Cam kaplar ise gıda saklanmasında, Özellikle evlerde ön sırayı almaktadır. Camlar yiyecekleri bozmadıkları, satıhlarının düzlüğünden mikrop yutmadıkları, içinde ne olduğunun görünmesi ve defalarca kullanımı mümkün olduğundan tercih edilirler.
Meyve ve sebzeler, Özellikle evlerde şu usullerle saklanırlar:
Kurutarak saklama: Meyve ve sebzelerin içinde su oranı % 3 ile % 8'e düşürüldüğünde mikropların faaliyeti için lüzumlu ortam kaldırılmış olur. Memleketimizde en yaygın saklama usulü olmasına rağmen, meyve ve sebze tazeliğini bu usulde muhafaza edemez.
Soğukta tutarak saklama: Belli bir müddet sıfır ile üç derece arasında muhafaza edilirse de, sonuçta sebze ve meyveler yumuşamaya, tadı değişmeye ve mikropların üreyeceği bir ortam meydana gelmeye başlar. Bu bakımdan belli şeyler dışında tercih edilmez.
Tuzlayarak saklama: Tuz, nem çekici ve antiseptik (mikrop öldürücü) bir özelliğe sahiptir. Bu sebeple gıdaların uzun süre bozulmadan saklanmasını sağlar. Peynir, zeytin, sebze salamura, turşular, et, balık gibi gıdalar bu usulle uzun zaman muhafaza edilebilirler.
Dondurarak saklama: Sebze ve meyveler, -10°C altında dondurularak uzun zaman muhafaza etmek mümkün olur. Zaman uzadıkça kalite düşer. Bu usulle kavun, muz, karpuz, kereviz gibi bazı meyve ve sebzeler muhafaza edilemez.
Şekerlendirilerek saklama: Reçel ve marmelat yaparak saklama usulü pek yaygın olanıdır. Şeker oranı % 65 üzerine çıkınca mikropların faaliyeti durur. Bundan faydalanarak yapılan reçeller, uygun usulle yapılmaz ve iyi kaplara konmazlarsa bozulurlar.
Kâbe'yi yıkmak üzere büyük bir orduyla gelen Yemen valisi Ebrehe'nin ordusuna saldıran kuşlar.
Ebâbil, Arapça'da "bölükler, sürü, sürüler" demektir. Kelime, Kur'ân-ı Kerim'de Fil sûresinin üçüncü âyetinde geçmektedir. Fil sûresinde olay şöyle anlatılmaktadır: "Görmedin mi Rabbin fil sahiplerine ne yaptı? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üstlerine sürü sürü kuşlar gönderdi. Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atıyorlardı. Nihâyet onları yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı." (el-Fil, 105/1-5).
Bu olay Hz. Peygamber'in doğduğu yıl olmuş ve orduda bulunan fil/fillerden dolayı Araplar arasında "Fil Vak'ası", geçtiği yıl ise "Fil Yılı" olarak meşhur olmuştur. Olay kaynaklarda şöyle zikredilmektedir:
Habeşistan Kralı Necâşi Ashame'nin, Yemen'e hükümdar tâyin ettiği Ebrehe b. Sabbah el-Eşrem, Mekke'ye giden kervan ve Kâbe ziyaretçilerini çekmek ve San'a şehrini ticaret merkezi haline getirmek üzere burada Kulleys veya Kalis denilen bir tapınak (kilise) yaptırdı. Ancak tapınağa gelen olmadığı gibi Fukaym kabilesine mensup bir Arap veya bir grup Arap kiliseye girerek pislediler. Bunu öğrenen Ebrehe çok kızdı ve Kâbe'yi yıkacağına yemin etti. Büyük bir ordu ve gayet iri cüsseli "Mamud" adlı fili önde olduğu halde Mekke'ye yöneldi. M.S. 570 veya 571 yılında altmış bin asker ve on yahut dokuz fille yola çıktı. (İbnü'l-Esir, el-Kâmil fi't Târih, Nşr: Tornberg, Beyrut 1965, I, 442).
Ebrehe yolda Yemen kralı Zû Neferi bozguna uğrattı, ardından Has'amlıları yendi ve bunların Nufeyl b. Nubeyb adındaki liderinin hayatını bağışlayarak kendisine Mekke'ye gidişte rehber yaptı. Taif'teyken Sakif'liler tanrıları Lât'ı korumak uğruna Ebrehe ile işbirliğine yanaşıp Ebû Regal'i ona rehber olarak verdiler. Ebrehe'nin fillerin desteğindeki muazzam ordusunun karşısında hiçbir ordu dayanamadı ve Kureyş'liler bu gelişe bakarak Kâbe'nin yıkılacağına kesin olarak inanmaya başladılar.
Abdülmuttalibin Ebrehe ile Görüsmesi
Mekke yakınında Mugammes denilen yerde Ebrehe ordusu çadırlarını kurdu ve çevredeki Mekke'lilere âit develeri yağmaladılar. Burada, Ebû Regal öldü. Develerin içinde Abdülmuttalib'in de iki yüz devesi vardı. Ebrehe'nin elçisi Hınata el-Himyeri Mekke'ye giderek Kureyş'lilerin ileri gelenleriyle görüştü ve "Kâbe'yi tavaf etmeyi bıraktıkları takdirde onlara saldırmayacaklarını" söyledi. Onlara sadece Kâbe'yi yıkmak için geldiklerini, kendileri ile savaşmayacaklarını bildirdi (İbnü'l-Esir, a.g.e., s.443).
Abdülmuttalib, "Biz onunla savaşmak istemiyoruz, buna gücümüz de yetmez. Orası Beytullah'tır, eğer korursa O (Allah) Harem'i korur" dedi; develerini görüşmek üzere Ebrehe'nin yanına vardı. Abdülmuttalib'e iyi davranan ve önce onu takdirle karşılayan Ebrehe, Abdülmuttalib develerini isteyince şöyle dedi: "Seni ilk gördüğümde gözüme büyük bir şahsiyet olarak görünmüştün. Ama sen Kâbe'nin korunmasını isteyeceğin yerde develerinin peşine düşünce gözümden düştün." Abdülmuttalib, "Ben develerin sahibiyim. Kâbe'nin de sahibi var, O onu korur" dedi.
Abdülmuttalib develerini alıp Kureyş'lilerin yanına döndü, onlara olup biteni anlattı ve hepsi, muhtemel bir katliâma karşı Mekke'den ayrılıp dağlara çekildiler.
Fillerin Yere Cökmesi
Sabaha karşı Ebrehe, Mekke'ye ilerledi. Mamud denilen büyük fil, şehre yaklâşınca yere çöküverdi; kalkması için çok uğraştıkları halde kalkmadı. Öteki fillerin de, Kâbe yönünde sürüldüklerinde yere çöktükleri, başka bir yöne yöneltildiklerinde koşarak kaçmaya çalıştıkları görüldü. Bu mucizeyi olayın sıhhati Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Kusva adlı devesinin Mekke yakınlarında çökmesi olayında, Nebi (s.a.s.)'in söylediği sözlerle sâbit olmuştur: Devesi çökünce Rasûlullah'ın ashâbı, "Deve çöktü" dediğinde, Rasûlullah; "Hayır, Kusva çökmedi, yalnız onu 'Fili engelleyen' engelledi" buyurmuştur. Buhâri ve Müslim'de, Rasûlullah (s.a.s.)'in Mekke'nin fethi günü şöyle dediği nakledilmektedir: "Yüce Allah filleri Mekke'ye girmekten alıkoydu. Ama Rasûlünü ve mü'minleri oraya gönderdi. Dün olduğu gibi bugün de oranın hürmeti iâde olmuştur. Dikkat edin, hazır olan olmayana bildirsin. "
Kuşlarn Ebrehe Ordusuna Saldirmasi
Ebrehe ordusu Mekke'ye girerken deniz tarafından, dahâ önce o bölgede hiç görülmemiş, kırlangıca benzer kuş sürüleri bir anda ortaya çıkarak Ebrehe ordusuna saldırdılar. Gaga ve pençelerinde taşıdıkları taşları ve çamurdan balçıkları askerlerin üzerine bıraktıklarında onlar, kurumuş, paramparça olmuş ağaç yaprakları gibi dağıldılar. Rehberleri Nufeyl kaçtı, askerler kuş saldırısında telef olup feci şekilde öldüler; yolda kalanlar, geriye dönenler de helâk oldular. Mekke'liler bu mucizeyi dağlardan seyrederken Allah'ın irâdesi karşısında hayret ve dehşet içindeydiler. Ebrehe, bu saldırıda etleri parçalanmış, çürümüş halde San'aya dönerken, Hasm kabilesinin yaşadığı bölgede göğsü ikiye yarılarak acıklı şekilde öldü (Kadı Beydâvî, Envârü't-Tenzil, Fil Sûresi tefsiri).
Kuşlar ve attıkları taşlar hakkında çeşitli rivâyetler vardır. Bu olay Rasûlullah'ın dünyaya geldiği yılda vukû bulduğundan, Peygamberimizin ilk mucizelerinden sayılmıştır. Muhammed b. İshak ve İkrime o yıl çiçek hastalığının Mekke'de yaygınlaştığını söylemişlerdir. Muhammed Abduh (v. 1905) bu rivâyetlerden hareketle Kur'ân'da geçen "Tayran Ebâbile" ifâdesiyle kastedilenin "sinekler" olduğunu ayaklarında salgın hastalık mikrobu taşıyan sinek sürülerini Allah'ın, Ebrehe ordusuna musallat kıldığını belirtmektedir. Yeryüzünün en ihtişamlı ordusu ve hayvanları (filleri) ile gelen Ebrehe ve ordusunu Allah, bir ibret olsun diye gözle görülemeyen küçük canlılarla mikroplarla helâk etmiştir. Bu görüşü yukarıda zikrettiğimiz gibi daha önce ilk siyercilerden Muhammed b. İshak da kaydetmiştir.
Bu tefsirde önemli olan husus; Muhammed Abduh, Reşid Rıza, ve diğer bazı müfessirlerin, Allah'ın, olağanüstü, fevkalâde, harikulâde mucizesi ile bu Allah düşmanı orduyu helâk edişini dile getirmeleridir. Tefsirlerde kuşların mâhiyeti hakkında değişik görüşler bulunmaktadır. İbn Abbas ile Dahhak, Ebâbil'i "birbiri arkasından gelenler" diye yorumlamışlardır. Hasan-ı Basri ile Katâde, "çok" mânâsına; İbn Zeyd "çeşitli, sağdan soldan gelenler" mânâsına; Mücâhid, "toplu halde arka arkaya gelen" mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Kuşların, bölük bölük, karışık türde oldukları anlaşılmaktadır. Rivâyetlerde kuşlar; kırlangıca, kekliğe, sığırcığa, yarasaya, hatta "zümrüdü anka"ya benzetilmektedir .
"Siccil" kelimesi, taş ve çamur demektir. Yahut, çamurla sıvanmış taş anlamına gelir. "Asf" kelimesi, ağaç yaprağı anlamına gelir. Haşerelerin ağaç yaprağını yiyip ufalttıklarında yaprak yenik yenik hale gelir ki, sûrede anlatılmak istenen budur.
Sûrenin anlamı; Allah'ın, Kâbe'nin müdafaasını müşriklere bırakmadığını, saldırganları alışılmadık şekilde helâk ettiğini bize anlatmaktadır.
Olayın Gerceklestigi Yer
Fil olayı, Müzdelife ve Mina arasındaki Muhassab vadisi arasında bulunan Muassıb'da meydana gelmiştir. Müslim ile Ebû Dâvûd, Câbir'den rivâyetle onun şöyle dediğini yazarlar: "Rasûlullah Müzdelife'den Mina'ya hareket ettiği zaman Muassıb vadisin de hızlanmıştı." İmam Nevevî bunu şöyle izah etmiştir: "Ashâb-ı Fil olayı burada cereyan etmiştir. Onun için, sünnet olan, hacıların buradan hızla geçmesidir" (Mevdûdî, Tefhimul Kur'an Trc: Muhammed Han Kayanı ve diğerleri, İstanbul 1988, VII, 238)
İmam Mâlik de Hz. Peygamber'den, "Müzdelife durma yeridir, ama Muassıb vadisinde durulmamalıdır" hadisini nakleder.
Müşrik Kureyşlileri bu olay o kadar etkilemiştir ki, üç yüz altmıştan fazla Kâbe putunu unutup yedi yahut on sene Allah'a tapmışlardır. Fil sûresin de Allah, Ashâb-ı Fil'in acı âkıbetinin fecâatine sadece ana hatlarıyla değinmiş ve müşriklere, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in dâvetine karşı çıktıklarında, onların başlarına gelebilecek acıklı azabı hatırlatmıştır.
"Bismillâh. Tevekkeltü alellah. Allahümme innî eûzü en udille ev udalle. Ev ezille, ev üzelle. Ev ezlime, ev uzleme. Ev echele, ev yüchele aleyye."
"Allah'ın ism-i şerifini zikrederek evimden çıkıyorum. Bütün işlerimde Allah'a tevekkül ediyorum. Allah'ım, doğru yoldan sapmaktan, başkalarını saptırmaktan; hataya düşmekten, başkalarını da düşürmekten; haksızlık etmekten, haksızlığa uğramaktan; hürmetsizlik ve cahillik etmekten, yahut bunlara maruz kalmaktan sana sığınırım."
Evden çıkarken okunacak bir diğer kısa duâ da şudur:
"Allah'ın ismiyle (Allah'ın ismini söyleyerek) evimden çıkıyorum. Bütün işlerimde Allah'a dayandım. (O'na dayanıyor, O'na güveniyorum) Güç ve kuvvet ancak ve ancak Allah'ın yardımıyla olur."
Bir kimse evine girerken şu duâyı okur:
"Allahümme inni es'elüke hayra'l-mevleci ve hayra'l-mahrec. Bismillâhi velecnâ ve bismillâhi harecnâ ve alellâhi -Rabbine- tevekkelnâ."
"Allah'ım! (Evime) her giriş ve çıkışımda senden hayır ve iyilik dilerim. (Hayırlı bir şekilde girmeyi ve hayırlı bir şekilde çıkmayı istiyorum) Allah'ım senin mübarek adını anarak (Bismillâh diyerek evimizden) çıktık. Rabbimiz Allah'a dayandık. Ey Rabbimiz sana tevekkül ettik (Sana dayanıp, sana güvendik)."
Ağız ve diş sağlığına ayrı bir önem veren Peygamber Efendimiz (asm), bunun misvak kullanmak sûretiyle yapılması hususunda da ısrarlı teşvik ve tavsiyelerde bulunmuştur. Bir hadislerinde, "Ümmetime meşakkat vereceğinden endişe duymasaydım, misvak kullanmalarını farz kılardım"1 buyurmuşlar, kendileri de hiçbir zaman misvakı terk etmemişlerdir. Bir diğer hadiste Sevgili Peygamberimiz (asm) "Üç şey peygamberlerin ahlâkındandır: 1- İftarda acele etmek, 2- Sahuru geciktirmek ve 3- Misvak kullanmak" buyurmuştur. Bu açıdan misvak kullanan, inşallah Peygamber Efendimizin (asm) şefaatine bir adım daha yaklaşmış olur.
Dr. Rodat ve Dr. Kneth Kiodell'in tespitlerine göre, misvakta mikropları imha eden sinnigrin ve penisilin maddesi bulunmakla beraber, bu gün diş macunlarında kullanılan "sodyum bikarbonat" da mevcuttur. Bu maddeler, diş üzerindeki tortu ve artıkları eriterek, dişin delinmesini ve çürümesini önlemektedirler.
Misvak kullanmak sünnettir. Efdal olan, ağız ve diş sağlığı açısından konunun uzmanlarınca da tasvip gördüğü üzere, misvak kullanmaktır. Ancak misvak elde etme imkânı olmadığında, diş macun ve fırçası da sünnet niyetiyle kullanılabilir.
Misvak serçe parmak kalınlığında ve bir karış uzunluğunda olmalıdır. İlk kullanışta uç kısmından bir santimetre kadar kabuğu soyulur ve bir miktar suya bırakılır. Suda yumuşayınca kullanılmaya başlanır. Kullandıkça lifleri kendiliğinden açılıyor. Başparmakla bir yandan, diğer dört parmakla da diğer yandan kavranarak ya da başparmak ve serçe parmakla bir yandan, diğer üç parmakla da diğer yandan kavranarak kullanılır. Kullandıktan sonra yıkamak için varsa suyun altına tutmak yeterlidir. Yıkamak için soğuk veya sıcak su fark etmez.
Peygamberimiz bazı hadislerinde ümmetinin ömrünün binbeşyüz seneyi geçmeyeceğini söylüyor. Ve ahirzaman olarak belirtilen son safhada da yaşanacak kıyamet alametlerini sıralıyor. Aşağıdaki yazıda, Peygamber Efendimiz (S.A.V.) 'in 14 asır önce haber verdiği bu alametleri okuyacaksınız........
*İnsanların başına bir zaman gelecek ki, onlardan faiz yemiyen kalmayacak, yemese bile tozu mutlaka bulaşacaktır.
*Bir çok kişi az bi dünyalık zarfında dinini feda edecektir.
*Kazanç, belirli kişiler arsında dolaşacak, dar gelirliler açlık ve sıkıntıya düşecekler.
*Fitne her eve girecek ve tecrübesiz gençler başa geçecekler.
*Kur'an'dan bir resim, islam'dan bir isim, Müslümandan bir cisim kalacak.
*Üç şey çok kıymetlenecek; Helâl para, Kendisiyle amel edinen sünnet ve Candan bir dost.
*Ecnebiler çoğalacak ve müslümanlara galebe edecekler.
*Sonradan gelen nesiller, önceden gelenlere sövüp sayacaklar.
*Mihnet, bela, musibet artacak, rahat ve huzur kalmayacak, kimse eliyle bunları önleyemeyecek.
*Köylüler şehirlere akın edecekler ve ne idüğü belirsiz deve çobanları, bina yaptırmakta birbirleriyle yarışacaklar.
*Bir Müslüman koyundan daha âciz olacak, hor ve hakir görülecek.
*İlim azalacak, cehalet, anarşi ve cinayetler artacak, adam öldürmek hafif bir suç sayılacak.
*Hilesiz iş yapılamayacak, tacirler ve yazarlar artacak kalem bollaşacak.
*Kişi elbisesini sakındığı kadar dinini sakınmayacak ve fakirler de namaz kılmayacak.
*Akrabalık bağları kopacak ve selam, sadece tanıdık olanlara verilercek.
*Zenginler ticaret için, hafızlar riya ve gösteriş için hacca gidecekler.
*Büyükleri merhametsiz küçükleri hürmetsiz olacak; çocukları terbiye, köpekleri terbiyeden daha zor olacak.
*İnsanlar kötülüklerden birbirlerini sakındırmayacak ve iyiliği emretmeyecekler.
*Minareler çoğalacak, camiler süslenip ziynetlenecek (kilise ve havralar gibi) ve içlerinden yüksek sesler gelecek.
*Hainlere emin, emin olanlara hain denilecek ve ''şurada emin bir insan vardır'' denilecek kadar emin insan sayısı azalacak.
*Kişiye, şerrinden korkulduğu için ikramda bulunulacak. Görünüşte dost fakat esasında düşman sayısı artacak, sözler hep yalan ve birbirine muhalif olacak, amir ve memur çok, doğru iş yapan az olacak.
*Yıldızlar (fal) doğrulanacak ve kader yalanlanacak.
*Allahü Teâlâ apaçık inkar edilecek.
*Âlicenaplık, izzet-i ikram ve cömertlik duyguları kaybolacak ve haklar para karşılığı satılır hale gelecek.
*Cemaatin inanacı zayıf, ibadeti taklit olacak, hafızlar çok ama âlim bulunmayacak.
*Zenginlere itibar edilecek, cimrilik artacak, zekat ağır bir borç olarak kabul edilecek.
*Âlimler para ve dünyalık karşılığında ilim öğretecek, ahiret ameli ile dünyalık talep edecekler.
*Dinden garı hususlar için öğrenim yapılacak.
*Erkekler kendilerini kadınlara, kadınlar da erkeklere benzeyecekler.
*Erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla münasebetsiz alakalar kuracak.
*Her tarafta şarkıcı ve çalgıcı kadınlar zuhur edecek.
*Söz kadınlarda olacak ve zina yaygınlaşacak.
*Kadınlar, saçları deve hörgücü gibi, sokaklarda dolaşacaklar.
*Haram işlemeyi kolaylaştıran imkanlar artacak, gençler günah işlemeye ve kötülük yapmaya çok meyledecekler.
*İmanı kalpte tutmak, kor ateşi elde tutmaktan daha zor olacak, kişi gece mü'min yatacak sabah kafir olarak kalkacak veya bunun tersi olacak.
*İçkiyi devletler teşkil edecekler ve muhtelif isimler altında içilecekler.
*Büyük ve gösterişli binalar yapılacak ve bunlardan dolayı sokaklar daralacak.
*Yırtıcı hayvanların derileri tabaklanarak çeşitli giyim eşyası yapılacak.
*Sabah giyinen elbise başka akşam giyinen elbise başka olacak. Önünüze yemeklerden biri gelip diğeri gidecek ve Kabe'nin örtüldüğü gibi evlerimizin duvarları da halılarla süslenecek.
*Ümmetimin erkekleri şişmanlayacak ve semizleşecekler.
*Dedikodu yaygın bir hal alacak.
*Herkes ''kazanamadığından ve geçinemediğinden'' şikayetçi olacak.
*Yalancı şahitlik ve boşanmalar artacak, ani ölümler sık görülecek.
*Mal çoğalıp sel gibi akacak, mal sahibi malına tapacak ve tüccarların çoğu hilekar olacak.
*Kişi karısına itaat edip anasına asi olacak ve arkadaşına yaklaşıp babasından uzaklaşacak.
*Gönüller birbirini sevmez olacak, dince ve dünyalık işlerde muhtelif görüşler belirlenecek, kardeşler bile dinde ve mezheplerde ihtilaf edecekler.
*İmar edilen şeyler harap edilecek, harap olanlar ise imar edilecek.
*Fazıklar başa geçecek ve konuşmasını bilmeyenler halka hitap edecekler.
*Arap arazisinin çölleri, nehirlere ve çöllere kavuşacak.
*Faize alış-veriş; rüşvete hediye denecek, tefecilik artacak, helal-haram unutulacak, para gelsin de nerden gelirse gelsin denecek.
*Zaman kısalacak. Bir sene bir ay gibi, bir ay bir hafta gibi, bir hafta bir gün gibi geçecek. Bir günün geçmesi ise bir yaprağın yanması kadar çabuklaşacak. Hiçbir şeyde bereket kalmayacak