İngiltere'nin Coventry Üniversitesi'nin dört erkek öğrencisi, akıllı beşik geliştirdiler.
Dört öğrencinin, üniversite bitirme projesi olarak geliştirdiği ve halen üniversitede sergilenmekte olan beşik, otomatik olarak bebeği sallarken, uyuduğunda kendi kendine duruyor. Beşiğin özellikleri arasında, bebeğin uyku sırasındaki ateşini ölçmek ve eğer herhangi bir anormal durum söz konusu olduğunda, diğer odadaki ebeveynlerini uyarmak da bulunuyor.
'Ani ölüme' son
Akıllı beşik, diğer odadaki ebeveynlere bebeklerini izleme ve duyma olanağı da sunuyor. Ama bu teknoloji harikası beşiğin asıl marifeti, bebeğin ani ölüm sendromu tehlikesini hemen hemen sıfıra indirmesi. Çünkü bu sendrom ani ateş yükselmesi sonucu meydana geliyor.
İsrailli bir mucit, insanların oksijen tüpleri olmadan su altında balık gibi nefes almasını sağlayacak bir sistem icat etti.
Alan Izhar-Bodner adlı İsrailli, sudaki havayı çözerek su altında insanların kullanımına ve balık gibi solumasına imkan veren bir düzenek geliştirdi. Sistem, bir sıvıdaki gazın çözünme miktarının sıvı üzerindeki basınç ile orantılı olduğunu öngören "Henry Yasası"na dayanıyor.
Henry Yasası
Bu yasaya göre, sıvı üzerindeki basınç artırıldıkça sıvıda bulunan gazlar daha fazla miktarda çözünmekte ve sıvı üzerindeki basıncın azaltılmasıyla bu çözünen gaz ortaya çıkmakta.
Bu sistemin tam olarak, gazoz şişesinde basınç altındaki sıvı içinde çözünen karbondioksit gazının şişenin açılmasıyla basıncının düşmesiyle gaz salıvermesine benzer şekilde işliyor.
Solunabilir hava üretiyor
Sistem, düzeneğe aldığı az miktardaki deniz suyunun basıncını bir santrifüj yardımıyla azaltarak salıverilen gazın toplanması mantığına dayanıyor.
İcadın patentinde yer alan tanıtımda ise sistemin solunabilir hava ürettiği ifade edildi.
Ucuz iç hat uçuşlarının çevreye maliyetini tartışan Britanya, sorunu rayların 1 cm. üzerinde saatte 500 km. hızla uçan manyetik trenler sayesinde çözmeyi planlıyor.
Günlerdir ucuz iç hat uçuşlarının çevreye olan olumsuz etkisini tartışan Britanya, gözünü hızlı trenlere dikti. Guardian gazetesinin haberine göre Şanghay Havaalanı'ndaki manyetik tren hattından çok etkilenen Britanyalı bakanlar, Londra-Glasgow arasında benzer bir hat kurulması için harekete geçti. Rayların 1 santimetre üzerinde saatte 500 kilometre hızla ilerleyen manyetik trenler, 'uçan tren' olarak da anılıyor.
Londra'dan Glasgow'a uzanacak hattın maliyeti 16 milyar sterlin (40 milyar YTL) olacak. Birmingham, Manchester, Ledds, Newcastle ve Edinburgh'un da dahil olduğu hat oluşmuş olacak. Bu hattın ülkenin ekonomik omuriliği olması planlanıyor. Proje ile büyük kirlilik yaratan içhat uçuşların azalması bekleniyor. Almanya'daki Münih Havaalanı'nda, ABD'deki Pittsburgh Havalanı'nda da benzer projeler üzerine çalışılmakta.
Şaghay Havaalanı'nı çevresine bağlayan Alman yapımı tren hattında otomobille 1 saat süren yolculuklar, sekiz dakikada yapılabiliyor. Ama 18 ayda 2 milyon kişiyi taşıyan trenin teknolojik güvenliği hâlâ sorgulanıyor.
Ucuz 'pahalıdır'
Öte yandan Britanya'da her yıl onbinlerce kişinin tercih ettiği ucuş içhat uçuşları, ülkenin sera gazlarını azaltma sözü vererek altına imza attığı sözleşmelerle çelişiyor. Kraliyet Çevre Kirliliği Komisyonu rakamlarına göre Britanya'da uçaklardan yayılan karbondioksit (CO2) miktarı 1990'da 4.6 milyon tonken bu rakam 2000'de 8.8 milyon tonu buldu.
Havayolu ile yayılan zararlı maddeler doğrudan stratosfer tabakasına gittiği için, yüzeyde bulunan araba ve enerji istasyonlarına göre iki kat daha etkili.
Britanya'daki çevreci gruplara göre tek çözüm ucuz iç hat uçuşlarının sonlandırılması. Bu yaz İskoçya'da yapılacak olan G-8 toplantısında iklim değişikliklerinin önemli bir konu olması bekleniyor.
Kanada'da yapılan bir araştırmaya göre günde bir adet kırmızı elma yemek, vücutta biriken zehirli maddelerle savaşta en etkili çözüm...
Sadece bir kırmızı elma... İşte sağlıklı olmak için gerçekten ihtiyacınız olan şey bu! Kanada hükümeti tarafından yapılan bir araştırmaya göre vücutta biriken zehirli maddelerle savaşmanın ve onları zararsız hale getirmenin en kolay ve ucuz yolu hergün elma özellikle de "kırmızı elma" yemek...
Tam bir oksidan deposu
Kanada Gıda ve Tarım Kurumu tarafından yapılan ve "Journal of Agricultural and Food Chemistry" isimli dergide yayımlanan araştırmaya imza atansa Rong Tsao... Kanadalı bilim adamı, elmaların, özellikle de kırmızı elmaların tam bir oksidan deposu olduğunu ve içerdikleri bu maddeler sayesinde vücudun zehirli kimyasallara karşı enzimler yoluyla yaptıkları savaşı desteklediğini belirtti.
Yapay işlemler bozuyor
Elmalar arasında antioksidan madde miktarı en çok olan Amerika'da yetiştirilen "Red Delicious" cinsi elma... Tsao ayrıca, gıdaların üretimindeki değişik ve yapay işlemler nedeniyle vücuda giren serbest radikallerin arttığını ve bunların reaksiyonu sonucu oluşan zehirli vücutta birikerek kanser başta olmak üzere birçok hastalığa neden olduğunu söyledi.
Ve vücutta biriken toksinleri atmak ve onların zararlı etkilerinden kurtulmak için en iyi yolun antioksidan besin alımını arttırmak olduğunu vurguladı.
Tarihçiler, adı açıklanmayan bir özel arşivde Nazilere ait bir atom bombası çizimi buldu. Çizim, Nazilerin nükleer çalışmalarına ilişkin bulunan tek yazılı kanıt.
Rainer Karlsch ve Mark Walker, Nazi uzmanlarının atom bombasını üretmeye sanıldığından daha yakın olduğunu vurguluyor. Karlsch, Nazi rejiminin nükleer denemeler gerçekleştirdiğini, fakat atom bombasını savaş sonrasına hazırladığını öne sürüyor. Atom bombasının çizimlerinin hangi Nazi uzmanına ait olduğunu ve tarihi henüz tespit edilemedi.
Araştırmayı yürüten tarihçilerden Rainer Karlsch, son kitabı Hitlers Bombede Nazilerin savaşın son yıllarında başarılı nükleer silah denemeleri yaptığını iddia etmiş ve Nazi bombası ile ilgili bitmeyen tartışmayı alevlendirmişti. Karlsch, kitabında Nazi rejiminin Rügen ve Thüringen bölgelerinde nükleer denemeler yaptığını ve bunun sonucunda savaş esirlerinin öldüğünü savunuyor. Yeni bulunan çizim Karlschın kitabından sonra ortaya çıktı.
ZERLEGUNGSBOMBE
Karlschın iddiasına göre Naziler, ABDnin Japonyaya attığı atom bombalarından farklı bir silah geliştiriyordu. Nazi tasarımı, nükleer bombaların füze başlıklarına konmasını öngören mini-nükleer silahlardı. Naziler, silaha bugünkü anlamında atom bombası yerine, Zerlegungsbombe (yerle bir edici bomba) adını vermişlerdi.
Karlsch (üstte), Nazi komutanlarının bir an önce mini-nükleer füzeleri cepheye taşımak niyetinde' olduğunu, ancak nükleer uzmanların zenginleştirilmiş uranyumun temini konusunda sıkıntı yaşadıklarını' belirtiyor. Atom bombasının İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda atıldığı ve nükleer silahların ancak 1950'lerin ortalarından sonra süper güçlerin cephaneliklerine girdiği düşünülürse, mini-nükleer füzeler konvansiyonel silahlarla yürütülen İkinci Dünya Savaşı için oldukça yenilikçi sayılabilir.
HEISENBERG-DIEBNER YARIŞI
Karlsch Nazi nükleer bombasının yapımında iki ayrı bilim ekibinin, Werner Heisenberg ve Kurt Diebner, birbirleriyle yarış halinde olduğunu vurguluyor. Bunlardan Diebner ilk Nazi atom bombası denemesini Mart 1945te Thüringende gerçekleştirdi.
Dünyanın en önemli fizikçilerinden Werner Heisenberg (üstte) ise Nazi nükleer enerji programının başında bulunuyordu. Heisenbergin nükleer fizyon reaksiyonlarını yanlış hesapladığı düşünülüyor. Bu nedenle Heisenberg, nükleer silah yapımında kullanılacak fizyon için gerekli uranyum miktarı tahminini yanlış hesaplamıştı. Son bulunan çizimde ise, Diebner ekibinin plutonyum bombası için gerekli gördüğü 5 kilogramlık bir kütleden söz ediliyor. Karlscha göre, bu sayı, Diebner ekibinin Heisenberge göre gerçek rakamlara yaklaştığını gösteriyor.
Buna karşılık, Thomas Powers, Heisenbergs War: The Secret History of the German Bomb adlı kitabında ise, Heisenbergin aslında rakamları yanlış hesaplamadığını, bombayı Nazilere vermemek için bilimsel olarak işi yokuşa sürerek, Nazi komutanlarını yanılttığını öne sürüyor.
VE NAZİLERİN ATOM BOMBASI DENEMESİ
Karlsch, Nazilerin atom bombası denemelerine, müttefikleri İtalyanın önde gelen yetkililerinden Luigi Romersayı davet ettiklerini söylüyor. Karlsch, Nazi subayların söz konusu deneme sırasında beton sığınakta depremi andıran bir sarsıntı hissettiklerini öne sürerken, bu duyumlar yazılı olarak kanıtlanamıyor.
Öte yandan Karlsch, Thüringendeki çalışmayı da gizli servis SS Generali Hans Kammlerin yürüttüğünü vurguluyor. Bu çalışmalarla ilgili bilgiler en erken 21 Mart 1945te Hitlere ulaştığında, Führerin önce Berlinin savunmasına ağırlık vermeyi tercih ettiği tahmin ediliyor, ancak bunlara dair yazılı veya resmi döküman bulunmuyor. Karlsch ve Walkerın Physics World dergisinde yayımladıkları makalede, şimdiye dek araştırmalarda kullanılan kanıtların Heisenberg ekibine ait olduğu, bu nedenle Nazilerin atom bombasına yakın olmadığı savının güçlendiği, ancak Diebner ekibinin ise atom bombasına daha yakın olduğunu vurguladı.
Atom saatleri gelecekte cep telefonlarına sığacak kadar küçülecek ve uydu bağlantısına gerek olmadan yerel saati ayarlayacak.
Atomların frekanslarından zaman ayarı yapan hassas saatler, 50 yıl önce radar teknolojisinden yararlanılarak doğdu, o günden beri bilimsel saat ayarlarının temelini oluşturuyor.
Atom saatlerinin kullanımı elektrik enerjisinden finansal piyasaların zamanlamasına, bilimsel deneylerden uydu navigasyonuna kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor. Dünyada atom saati ayarlayan birkaç laboratuvar var.
İLK FİKİR 1879DA ORTAYA ATILDI
Atom saatlerinin tarihi teorik olarak 1879a uzanıyor. Bu tarihte Lord Kelvin, zaman ölçümünde atomların titreşimlerinden (iki farklı enerji durumu arasında gidiş-geliş), yararlanılması fikirini ortaya atmıştı. Atom saatlerinden önce zaman Dünyanın dönüş ekseniyle ölçülüyordu. İngilteredeki National Physical Laboratory uzmanı Dr. Louis Essen, 1955te kendi tasarladığı tarihin ilk atom saatinde caesium elementini kullanmıştı. Atom saatlerinin gelişiminde İkinci Dünya Savaşında kullanılan radar teknolojisinin büyük katkısı oldu. 50 yıl önceki atom saatinden bu yana ise, ölçüm hassasiyeti 100 bin katına çıktı.
GPS UYDULARINDA TEMEL UNSUR
Atom saatleri bugün telekomünikasyonda veri paketlerinin gönderilmesinde, GPS (Küresel Konumlandırma Uyduları) ayarlarında kullanılıyor. İletimde parçalara ayrılan bir veri paketi, geri toplanırken parçaların zamanlamasının kesin olarak birbirini tutması gerekiyor. Birleştirilen veri parçaları birbirlerini tutmazsa iletişim sağlanamıyor, örneğin, ses iletiminde konuşmalar anlaşılmaz hal alabiliyor.
9.2 MİLYAR ZIPLAMA 1 SANİYE
Caesium elementinden yapılan bugünkü atom saatleri, her gün en fazla 1 saniyenin milyarda 10nundan daha az bir aralık içinde şaşıyor. Atom saati, zamanı, caesium atomlarının farklı enerji düzeyleri arasında gidiş gelişleriyle ölçüyor. Söz konusu enerji düzeyi arasındaki gidiş gelişlere, zıplama veya
titreşim deniyor. Bu zıplamaları sayan atom saati 9.2 milyar zıplamayı, 1 saniye olarak kaydediyor.
Son derece hassas atom saatleri, ancak ve ancak atomlardaki elektrik ve manyetik alanda meydana gelebilecek ufak yük değişimlerinden etkilenebiliyor.
HASSASİYET İÇİN ATOMLAR SOĞUTULUYOR
Atomların, farklı enerji düzeyleri arasındaki gidiş gelişlerde (titreşim veya frekans) katettikleri mesafeyi azaltmak için, saatte kullanılacak atomlar önceden özel olarak soğutuluyor.
Isınan atomlarda aynı sürede daha uzun aralıklar katedebiliyor. Soğuyan atomların frekansları kısalıyor, dolayısıyla atomun zıplama mesafesi daraldıkça, buna dayalı ölçüm yapan saatin de hassasiyeti yükseliyor. Essenin ilk atom saatinde, caesium atomlarından 1 metrelik bir yatay düzlem oluşturdu. Düzlem üstünde iki noktayı mikrodalga sinyalleri ile ölçmeye başladı.
ATOM ÇEŞMESİ
Bugünkü atom saatleri de benzer bir düzenek olan atom çeşmesi adı verilen dikey bir sistem ile işletiliyor. Milyonlarca atom, önce lazer yoluyla mikro-Kelvin düzeylerine kadar soğutuluyor. Daha sonra bunlara alttan momentum kazandırılarak yukarı doğru hareketlenmeleri sağlanıyor ve atomlar 1 metre yukarıya kadar çıkıyor. Aşağı yukarı hareketleri baz alınarak, atomların frekansları çıkarılıyor.
Japon bilim adamları, yalnızca dans partneri olma fonksiyonu taşıyan bir robot geliştirdi.
Artık ayağına basıldığında ağzını bile açmayacak bir dans partneri var. Japonya'nın Tohoku Üniversitesi'nde bir profesörün geliştirdiği robot 165 santimetre uzunluğundaki robot, bir kadın fiziği ve yüzüne sahip. 100 kilo ağırlığındaki "Balo Dans Robotu", belindeki algılayıcılar yardımıyla eşinin hareketlerini önceden tahmin ve analiz edip 'ayak uydurabiliyor'. Robot hareketlerini de eteğinin altındaki üç tekerlekle sağlıyor.
Fuarda sergilenecek
Üretildiği fabrikada ilk kez görücüye çıkan dansçı robot, mucidi olan Prof. Kazuhiro Kosuge'nin öğrencilerinden biriyle dans ederek hünerlerini gösterdi. Robot 9 Haziran'da Aichi'de düzenlenecek 'World Expo' fuarında sergilenecek.
Yaklaşık beş hafta önce kuma saplanan NASAnın Mars gezegenine gönderdiği uzay aracı Opportunity, mühendislerin çabaları sonunda Dünyadan manevrayla kumuldan kurtarıldı.
2004 yılının ocak ayından beri Mars gezegeninde birçok keşifte bulunan Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASAnın aracı Opportunity 26 Nisanda aşırı rüzgardan yıkılmış bir kum tepeciğine saplandı.
88.5 santimetre boyundaki Mars aracı kendi başına yaptığı bütün manevralara rağmen saplandığı kumuldan çıkmayı başaramadı. 400 milyon dolarlık Mars projesinin suya düşmemesi için NASA mühendisleri kontrolü Opportunityden alarak hummalı bir çalışma içine girdiler.
BEŞ HAFTA SÜRDÜ
Ancak ortada bir sorun vardı. Şu anda 55 milyon 758 bin kilometre uzaklıkta bulunan Marstaki araca komut verebiliyor, fakat verdikleri bu komutun işe yarayıp yaramadığını göremiyorlardı. Araç her hamlede daha çok kuma batıyor ve çekiş sisteminin gücü giderek daha da azalıyordu. Yarım milyon dolarlık proje suya düşmek üzereken önceki gün yapılan bir manevra işe yaradı.
NASAnın Mars aracı Dünyaya gönderdiği fotoğraflarla saplandığı kumdan kurtulmayı başardığını gösterdi. Sevinçli haberi alan Californiadaki NASA çalışanları başarılarını barbekü yaparak kutladılar.
Bir şahıs merak edip Genel Kurmay Başkanlığı' na " Mehmetçik adı nerden geliyor " diye yaptığı bir araştırma için gerekli olduğunu söyleyerek sorar ve aldığı cevap aşağıdadır.
T.C.
GENELKURMAY BAŞKANLIĞI
A N K A R A
GENSEK : 3400- 2073-04/Bas.Yyn.Hlk.İlş.ve Tnt.D.Hlk.İlş.Ş.( 2051 ) 31 ARALIK 2004
KONU : Bilgi Edinme Hakkı Yasasından YararlanmaTalebi
SAYIN ALPER DARÇIN'A
İLGİ : (a) 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu.
(b) 2004/7189 Karar Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Esas ve Usuller Hakında Yönetmelik
(c) Alper DARÇIN'ın 21 Aralık 2004 tarihli bilgi edinme talebi.
1. İlgi (a) Kanun ve ilgi (b) Yönetmelik kapsamında yaptığınız müracaat ilgi (c) ile alınmıştır.
2. Sözkonusu talebinize ait cevap EK'te gönderilmiştir.
Rica ederim.
Fatih DOĞAN
Piyade Binbaşı
Bilgi Edinme Kısım Amiri
MEHMETÇİK İSMİNİN ANLAMI
Milletlerin tarihlerine şan ve şeref örnekleri veren kahramanlık için çeşitli düşünce ve yorumlar vardır. Bu düşüncelerde çok kere cesaret ile kahramanlık karıştırılmış ve karıştırılmaktadır. Cesaret, insanda sadece manevi bir kuvvet, kahramanlık ise fazilettir. Kahramanlık ruhu ferde ırkından intikal eder. Bir millet yapısı itibariyle kahraman değilse, içinden çıkacak birkaç yiğitle dünya üzerinde özgür yaşamak imkanını bulamaz veya özgürlüğü her savaşta tehlikeye girer.
Buna karşı bir milletin cephede savaşan evlatları dünyayı hayretler içinde bırakan kahramanlıklar yaratmışsa hiç şüphe yok ki o milletin yalnız cephede savaşan erleri değil beşik sallayan anaları, okul çağındaki evlatları ve ak saçlı ihtiyarları, sonuç olarak bütünü kahramandır.
Türk ordusunun kahraman askerine verilen unvan olarak Mehmetçik simgesi, kökenini İslamiyet öncesi Türk medeniyetine kadar uzanmaktadır. Atalarımız daha Orta Asya'dayken belirli eşyaları, cisimleri ve şekilleri belirli manalara simge yapmışlardır. Mesela, çok Tanrı'ya bağlılığın, yay da bu bağlılığın cihana yayılmasının simgesiydi. Keza davulun, tuğun devlet şeklinde değişik anlamları vardı. Doğal olarak Türk ordusu içerisinde görev yapan askerler için de bir simge geliştirilmişti. Bu dönemde Türk ordusu içerisinde görev yapan askerlere alp, alp er, alperen vs. gibi unvanlar verilmekte idi. Bu unvanların verilmesinin temel nedeni askeri kişiliğin bir kişiye ait olmaması, tüm ulusu temsil etmesi nedeniyle olmuştur.
İslamiyet sonrası Türk ulusunun oluşturduğu devletler içerisindeki ordularda görev alan askerlere Mehmetçik unvanının verilmesi görülmeye başlanmıştır. Bu durumun gerekçesi ise şu şekilde ortaya konmaktadır: İslam dini benimsendikten sonra uluslar üzerinde özellikle bu dinin peygamberi olan Hz. Muhammed'e karşı bir hayranlık oluşmuştu. Oluşan bu hayranlık üzerine insanlar doğan erkek çocuklarının birçoğuna Mehemmed.¹ ismini vermişlerdir. Bu isim daha sonra Mehmet şekline dönüşecektir.² Mehmet isminin kullanımı günümüzde de yaygın şekilde görülmektedir. Özellikle kırsal kesimde yaşayan insanlarımızın birçoğu doğan erkek çocuklarına Mehmet ismini koymaktadırlar.
Mehmet isminin kullanım alanının bu kadar geniş olması sonucunda zamanla askere giden erkek evlatlar için söylenen bir deyim haline dönüşmüştür. Tüm Türkiye'de bu şekilde anılan askerlerimizin bu adı alması zaten cesaret ve kahramanlığının sonucu olmuştur. Bütünü kahraman olan bir milletin fertlerini ismen ayırt etmek, kahramanlıklarını sayabilmek ise imkansızdır. İşte onların hepsini bir tek adla bağrına basmak için Türk milleti, adları ayırt edilemeyen evlatlarının hepsine birden bir sevgi, kendisini savaş alanlarında tanıyan düşmanları ise bir saygı nişanesi olarak MEHMETÇİK.3 demiştir. Mehmetçik bütün Türk ordusunun simgesidir. Mehmetçik bir isim değil bir fikirdir, bir amaçtır.
¹ Mehmed isminin verilmesinin altında yatan neden olarak da İslam peygamberi Muhammed'in kutsallığının zedelenmemesi fikri yatmaktadır.
² Türkçesinin dil zenginliğinin belirtilerinden biri olarak da nitelendirilebilir. Böylece fazla sesler kelime içerisinden çıkarılarak Türkçenin sadeliği korunmuş oluyordu.
3 Mehmetçik kelimesinde Mehmet kelimesine-çik eki gelmiştir. Bu ek, kelimeye sevgi anlamını kazandırmaktadır.