xewn u hevi

xewn u hevi

Üye
07.09.2005
Onbaşı
591
Hakkında

  • Konu: dua
    İnsanoğlu, tarih boyunca, hangi inançtan olursa olsun, yaratılışı gereği daima 'Üstün Bir Kudret'e bağlanmıştır.

    O'na inanmış ve O'ndan yardım dilemiştir. Dua, işte bu inanışın dile getiriliş biçimidir.

    'La Priere / Dua' adlı kitabın yazarı 2 Nobel Ödüllü fizyolojist, Operatör Dr. Alexis Carrel, din adamı değildir, sözleriyle filozofik ve mantıksal sonuçlara varan bir filozof, olaylara ruhbilimci bir gözle bakan bir psikolog da değildir. Bu nedenle, duaya bakış açısı çok önemlidir.

    Bakın ne diyor:

    'Dua, nefes alıp vermek, yemek-içmek gibi, insanın doğal, yaradılıştan ve olağanüstü yapısından doğan isteklerindendir:

    - Yemek - içmek,

    - Büyümek,

    - Üremek - çoğalmak,

    - Dua,

    İnsan ruhunun dört temel boyutudur...'

    '...Tarih boyunca hiçbir ulus, hiçbir uygarlık, geçmişte kesin bir çöküşe uğramamıştır. Ancak, o ulusun bireyleri dua etme geleneğini yitirmişse, kesin çöküş kaçınılmazdır...'

    Devlet adamı Mahatma Gandhi de şöyle demiştir:

    'Dua ve ibadet olmasaydı, ben çoktan çıldıracaktım! '
#12.10.2005 11:11 2 0 0
  • Kabirlerde Dua:
    İslâm'da dilek ve istekler sadece Allah'a arzedilir. Allah'tan başkasına sığınmak ve O'ndan gayrisinden mağfiret dilemek doğru değildir. Gerçek böyle olmasına rağmen, halkımızdan bazıları dua şeklini ve adabını adeta değiştirmişlerdir. Duaya bir sürü bâtıl hareketleri sokmuşlardır.
    Bazıları dua ederken sanki kavga ediyor gibi bağırıp çağırıyor. Kimisi dua yapmak için türbelere, yatırlara koşuşturuyor. Kimisi de mezarlara elini yüzünü sürmekte, türbelerin eşik ve pencerelerini öpmektedir. Bir çeşit tapınma hareketleri yapmaktadırlar.

    Bu hareketlerin cümlesi yanlıştır ve batıldır.

    Şu bir gerçektir ki, dua etmek için kabir başına, yatır taşına gitmeye gerek yoktur. Zira kabirde yatan mevtalar insanların dileklerini yerine getiremezler. Dua eden kişi ile Allah arasında vasıta olamazlar. Çünkü İslâm'da Allah'a sığınmak, O'na dua etmek için bir aracıya ihtiyaç yoktur. Kul, vasıtasız Allah'a iltica eder. Bu itibarla bir kimse, "Falan yatıra gittim ona dua ettim o mübarek zatın himmetiyle duam kabul oldu" derse bu caiz değildir.

    Kabirler; ölümü düşünmek, ahireti hatırlamak ve insan hangi mevkide olursa olsun bir gün gelip mezarda yatan gibi toprak olacağını görmek ve ibret almak için ziyaret edilir. Nitekim Allah Elçisi sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.S) bir hadislerinde:

    "Kabirleri ziyaret edin çünkü ziyaret sizi dünyada zahidâne yaşatır, size ahireti hatırlatır, sizi gafletten uyandırır "(13) buyurmuşlardır.

    Kabir başına varınca, ölenlerin ruhuna Kur'ân okumak, okunan Kur'ân'ın sevabını mevtaların ruhuna "Allah rızası için" armağan etmek caizdir ve sevaptır. Ancak, "Duam oraya gitmekle kabul olacak" inancı yanlıştır.

    Gezliğimiz ve gördüğümüz bazı yerlerde tesbit ettik ki türbelere, kabirlere gidenler, orayı adeta bir piknik yerine çeviriyorlar. Yeme ve içmeler yapılıyor, adaklar dağıtılıyor. Kur'ân ve mevlitler de okunuyor. Fakat dua bittikten sonra, bazı türbelerin bahçelerinde salıncaklar kurulup şarkılar söyleniyor. Zevk ü sefa yapılıyor. Bu yanlıştır ve İslâm adabına uygun değildir. Türbe ve kabristanlıklarda bu'adetlere son vermek gerekir.

    Bu tesbitten sonra İslâm'a göre dua nedir? Nerede ve nasıl yapılmalıdır? Kısaca bunu açıklamaya çalışalım:

    a) Dua ve Adabı:

    İnsanın yüce yaratıcıya karşı yapmak zorunda olduğu kulluk görevlerinden biri de DUA'dır. Sevgili Peygamberimizin bildirdiğine göre "Dua bir ibadettir"(14).

    Gerçekten de dinler tarihinin bize ulaştırdığı bilgilerden öğreniyoruz ki insanoğlu yeryüzünde hangi tür inancı taşırsa taşısın, hiçbir zaman dua etmek lüzumunu hissetmekten uzak kalmamıştır. Çünkü insanoğlu yaratılışı gereği daima üstün bir kudrete bağlanmış, ona inanmış ve ondan yardım dilemiştir. İşte dua, bu inanışın dile getiriliş biçimidir.

    Aslında dua, kelime anlamı bakımından; Allah'tan yardım dileme anlamına "çağrıda bulunmak, davet etmek", "yardım ve esenlik istemek" anlamlarına gelmektedir. Muhammed Hamdi YAZIR dua'yı şöyle tarif etmektedir.

    "Dua; küçüğün büyükten, acizin kâadirden hacet ve arzusunu talep ve ricası demektir 15.

    Çağımızın ünlü biyoloji bilgini Alexis Carrel, "dua; kâinatın gayrimaddi olan heyulasına uzanmak" demektedir. Genellikle ya bir şikayet, ya bir bunalma veya bir yardım istemedir. Bazen de eşyada gizli yüce ve edebî prensibi, iç refahı ile nazar ve temaşadır. Dua insanın en yüce hikmet, en yüce kuvvet, en yüce güzellik ile birleşme ve kaynaşma yolunda insanın sarfettiği cehittir. Dua öyle bir takım formüllerle, hafif tertip dinlenmek değildir. Gerçek dua şuurun Allah ile birleşip kaynaştığı giz dolu bir halettir(16).

    Dua, en güzel anlam ve ifadesini, sevgili Peygamberimizin buyurduğu hadislerde kazanmıştır. Bunlardan bir kaç tanesini örnek olarak arzedelim.

    Sevgili Peygamberimiz buyuruyorlar:

    "Dua, mü'minin silahıdır, dinin direğidir, göklerin ve yerin nurudur. Dua, ibadettir. Darlık zamanında Allah'ın kendisine yetişmesini isteyen kimse, genişlik zamanında çok dua etsin. Genişlik zamanında dua etmek kadar Allah 'a hoş gelen birşey yoktur. Allah fazl 'u kerem sahibidir. Bir adam ellerini O 'na kaldırırsa, onları boş olarak geri çevirmekten utanır"(17).

    Dua etmek için kutsal kitabımız Kur'ân-ı Kerim'de emir ve işaretler vardır. Yüce Allah Mü'min Sûresinde şöyle buyuruyor: "Bana dua edin ki size karşılığını vereyim.."(18). Bir başka sûrede de "Ey Muhammed kullarım beni sana sorarlarsa, bilsinler ki, ben şüphesiz onlara yakınım, Benden isteyenin dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip bana inansınlar, doğru yolda yürüyenlerden olsunlar"(19)

    Anlamlarını sunduğumuz bu ve bunlara benzer diğer âyeti kerimelerden de anlaşılıyor ki Allah'a dua etmek bir buyruktur ve kulun kulluk vazifesidir. Allah'a dua kişiyi hiçbir zaman küçültmez. Bilakis, insanın Allah'a teslimiyetini ifade eder. İnsanın, Allah'ın azameti ve kudreti karşısında nekadar aciz olduğunu, ancak O'na inandığını, O'na güvendiğini, kulluğunu O'na arzettiğini ifade eder. Çünkü dua eden, ancak Allah'a inandığı için dua etmektedir. Dua eden kimse Allah'ın emrini yerine getirmiş olduğundan sevap kazanır. Zira dua bir ibadettir. Allah Elçisi: "Dua ibadetin özüdür" buyurur. Dua eden kul Allah'ına yaklaşmıştır. Ruhu Allah ile çok yakın ilgi kurmuştur(20). Zaten ibadetin aslı da O yüce kudrete yaklaşmak değil midir? Kur'ân-ı Kerim'in pek çok yerinde geçen dua lafzı, çok kere ibadet anlamında kullanılmıştır(21).

    Peygamberimizin ve İslâm bilginlerinin bildirdiklerine göre dua insanın manevi dünyasını zenginleştirmesi, insanı ruh olgunluğuna yüceltmesi bakımından pek çok yararlıdır. Ta ki kişi duayı içtenlikle inanarak, ısrarla ve sürekli olarak yapsın. Zaten Kur'ân-ı Kerim'de: "Ey insanlar! Allah'ı çok anın, O'nu sabah akşam teşbih edin"(22) "Allah'ı çok anın ki saadete erişesiniz''(23) anlamlarındaki ayetler, duayı dilimizden eksik etmememizi hatırlatmaktadır. Dua, yüce Allah'a karşı, dilek ve arzumuzu, af ve mağfiret niyazımızı arzetmek olduğu için, kendine özgü bir usûl ve adab içerisinde yapılmalıdır,

    b) Duada Dikkat EdilecekHususlar:

    İslâmî usûle göre dua yapmak için şu hususlara dikkat etmekte yarar vardır.

    Dua, her zaman yapılabilir. Ancak Ramazan, Arefe, Bayram, Cuma günleri özellikle seher vakitleri ile, namaz sonlarında, secde aralarında ve savaş içinde saflar teşkil edildiği sıralarda yapılan dualar daha makbuldür.

    Dua yapılırken genellikle kıbleye dönmek, fakat gözleri göğe dikmemek gerekir.

    Dua; bağırıp çağırmadan, sesi fazla yükseltmeden huzur ve huşu ile yapılmalıdır. Dua'da kızgınlıkla kötü sözler söylememek, dua ederken Allah'tan başka herşeyi kalpten çıkarıp, yalnız O'nu düşünmek ve O'na güvenmek şarttır.

    Dua'nın Allah tarafından kabul edileceğine inanmak, duaya hemen dileğini söyleyerek değil, önce Allah'a hamdederek, Peygamberimize salat ve selam getirerek başlamak lazımdır.

    Duanın kabul olması için; hak yememek, kime kötülük yapmışsak ondan helallik almak, herkese iyilik düşünmek, ibadet ve taata yönelmek icabeder.

    Yine duanın kabul olması için, ana-babayı kırmamak, onları razı etmek, mazlumun ahından kaçınmak gerekir.

    Şunu da hatırlatmak isteriz ki, İslâm'daki dua adabında "Dua ettim, ettim de kabul edilmedi" demek doğru değildir.

    Yapılan duanın kabul olup olmaması Allah'ın takdirindedir. Kendimizi ıslah etmemiz, imanımızı yüceltmemiz gerekirken, "Duam kabul olmadı" demek İslâm inanç ve ahlâkına aykırıdır. Unutulmamalıdır ki her dua, Allah katında muhafaza edilir. Karşılığı ya dünyada ya da ahirette verilir. Ne zaman ve nerede verileceğini biz bilemediğimiz için duam kabul olmadı demek hatadır. İnanç zaafından ileri gelir. Allah'a dua etmenin, O'na yakarışta bulunmanın, O'na güvenmenin insan ruhu üzerinde çok olumlu etkisi vardır. Çünkü dua, psikolojik anlamda bir boşalmadır. Kişi, ruhunu sıkan birtakım duygu ve düşüncelerinden arınmak istediği zaman yaratanına sığınmakla, O'na yakarışta bulunmakla hafiflediğini hisseder. Af ve mağfiret dilemekle günahlarından temizlendiğine inanır. Bu inanç dua edene huzur ve sükun verir.

    Nitekim konuya ilişkin olarak Dr. Alexis Carrel de şöyle demektedir.

    ''Dua, zihni ve uzvî bir değişiklik meydana getirir. Bu değişiklik tedrici olur. İnsan ne ise kendisini öylece olduğu gibi görür. Bencilliğini, ihtirasını, hatalarını, kibirini görür. Ahlâkî görevini yapmaya doğru yön alır. Fikri tevazu kazanmaya çalışır. Onda iç sükûnet, ahlakî faaliyetler ahengi, yoksulluğa, iftiraya, gam ve kedere, ızdıraplara karşı daha çetin sabır ve tahammül başlar. Bununla beraber dua, uyuşturucu bir morfin tesiri yapıyor değildir"(24).

    Dua ile ilgili olarak Peygamber Efendimiz'in buyurduğu birkaç hadis mealini sunarak konuyu tamamlayalım.

    "Dua ibadetin iliği ve özüdür"25

    "Şüphesiz ki Allah,ısrar ile dua eden kulunu sever"(26).

    "Kim yüce Allah 'a dua etmezse, Allah ona gazap eder"(27)

    Ünlü devlet adamı Mahatma Gandhi de şöyle söylemektedir:

    "Dua ve ibadet olmasaydı, ben çoktan çıldıracaktım"(28)


    --------------------------------------------------------------------------------

    (13) Kur'ân-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, Ömer Nasuhi Bilmen, c. 8, s. 4088.

    (14) Tecrid-i Sarih, c. 12, s. 360.

    (15) Hak Dini Kur'ân Dili, M.Hamdi Yazır, c. 3, s. 2194.

    (16) İlim- Ahlâk-İman, M.Rahmi Balaban, s. 41.

    (17) Büyük Dua Mecmuası, Süleyman Ateş, s. 7-8.

    (18) Mü'min Suresi, Âyet: 60.

    (19) Bakara Suresi, Âyet: 186.

    (20) Kur'ân-ı Kerim'in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, c. 7, s. 3163.

    (21) Büyük Dua Mecmuası, s. 10.

    (22) Ahzab Suresi, Ayet: 41-42

    (23) Cuma Suresi, Ayet: 10.

    (24) İlim Ahlak - İman, s. 45

    (25) Tecrid-i Sarih, c. 12, s. 331.

    (26) Fethu'I-Kebir, c. l, s. 335.

    (27) Kunûz'il-Hakaik, c. 2, s. 120.

    (28) Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, c. XI Sayı: 5, s. 292.
#12.10.2005 11:07 2 0 0
  • SEBEB-İ TELİF


    Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
    yaprakla yağmurun aşkı meselâ
    kim olsa serpilen coşturuyor bizi
    imreniyoruz başkalarının mahvına.

    Yağmur mahvoluyor çarparak
    Kendini parçalıyor mâşukunun açılan kıvrımında
    yaprak dirimle irkiliyor nazlı ve mağrur
    silkiniyor vuran her damlayla.

    Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
    bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya
    aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı
    ilk önce damarlarımızda duyuyoruz çağıltısını
    uzak iklimlerin
    kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden
    bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda
    sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz:
    Bize ait olan ne kadar uzakta!

    Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
    başkalarının düşünceleriyle değil.
    "Üstümde yıldızlı gök" demişti Königsberg'li
    "içerimde ahlâk yasası".
    Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa?
    İster gözünü oğuştur, istersen tetiği çek
    idam mangasındasın içinde yasa varsa.
    Girmem, girmedim mangalara
    Yer etmedi adalet duygusu
    içimde benim
    çünkü ben
    ömrümce adle boyun eğdim.
    Yıldızlı gökten bana soracak olursanız
    kösnüdüm ona karşı
    onu hep altımda istedim.

    Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
    ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla
    düşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruz
    siz gidin artık
    düşman dağıldı dedikleri bir anda
    anlaşılıyor
    baştan beri bütün yenik düşenlerle
    aynı kışlaktaymışız
    incecik yas dumanı herkese ulaşıyor
    sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda
    tek başınayız.

    Diyorum hepimizin bir gizli adı olsa gerek
    belki çocuk ve ihtiyar, belki kadın ve erkek
    hepimiz, herbirimiz gizli bir isimle adaşız
    yoksa şimdiye kadar hesapların tutması lâzımdı
    hayatımıza kendi aşkımızla başlardık
    bilmediğimiz bu isim, hesaptaki bu açık
    belki dilimi çözer, aşkımı başlatırım
    aşk yazılmamış olsa bile adımın üzerine
    adımı aşkın üzerine kendim yazarım.

    İSMET ÖZEL...

    SERİ DEVAM EDECEK...
#28.09.2005 11:30 2 0 0
  • Dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar!
    Falları grafiklerde bakılanlar siz de işitin!
    Külden martı doğuran odalıklar
    ve kâhyalar
    kara pıhtıyla damgalanmış veznelerde dili
    şehvetsiz çilingirler, yaltak çerçiler
    celepler ki sıvışık, natırlar ki nadan
    ey hayat rengini sazendelik sanan
    yırtlaz kalabalık!
    Dinleyin bendeki kırgın ikindiyi
    hepiniz kulak verin!

    Güneşin
    koskoca beldeye suskunluk yaygısını serdiği
    yazlar yok
    yok artık altında suskun yolları saklı tutan
    karla örtülmüş kırların kışı
    gitti giden yerine gelmedi başka biri
    orada
    duyumsatmadı kendini hiçlik bile
    belli ki son yüzyılımız göğsümüzden
    varla yok harman eden sesi uçursak
    diye bize verildi
    yetti bir yüzyıl böceklerde ve otlarda
    soluyuş izlerimiz silmek için
    ne yesek
    lokmaya vurulur gibi değil
    yuduma gelmiyor içtiklerimiz
    dernekler toplanıyor dışta tutmak için
    kanat vuruşlarını yumuşak kılan etkeni
    utançlı sessizliği tanımaz kalemlerle
    kapanıyor bilanço

    top mermisi, kör testere
    defalarca boyanmış çaput parçaları
    sıkıştırdık günlerimiz arasına ki
    serazat kahkahalar atalım
    yapmacıktan nefretimiz
    sebep olsun kavgamıza
    bekleyiş arzından kovsunlar bizi
    ne Yemen biraz öncemiz diyelim
    ne biraz sonramız Meksika.

    Canı pek bir dünya son yüzyılda yaşadığımız
    yüzü perdahla kavi, peçesi paramparça
    üstü başı kükürtlü bu dünyadan
    kancıklık
    sıçradı çevirdiğimiz sayfalara
    artık kimse bize haber vermeyecek
    hemen şu tepenin ardında
    saldırmaya hazır ve müsellâh
    bir düşman taburu durduğunu
    çünkü gerçekten yok
    böyle bir ordu
    bir düşmanımız kaldı
    kendi
    dudaklarımız
    arasında.

    Biliyoruz günden güne çopurlaşan yer yuvarlağında
    bizleri yan çizen birer hemşehri haline sokan nedir
    çırpını çırpını giden atlardan indik
    girmek için patavatsız yurttaşlar sırasına
    zihnimiz acizlerin şikâyeti sığacak kadar
    kanırtılırken ses etmedik
    öcümüz alınacak korkusuyla irkildik
    kaldıysa bir soru içimizde
    o da bir şey:
    Nerdedir yerle gök arasındaki ulak
    nerde biz?

    Kimseden bir işaret gelmeyecek
    bir melek kimsenin alnını sıvazlamasa
    söylemez kimse size dünyadaki ömrü boyunca
    hiç bir insana yan bakışı olmayan kimdi
    kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile
    öğretmek için cephe nedir
    kıyam etti
    torunu kucağında
    dönünce bütün gövdesiyle döndü
    bir bu anlaşılsaydı son yüzyılda
    bir bilinebilseydi
    nedir veçhe.

    Dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar!
    Sıyırın kahkaha sırçasını cildinizden
    omzunuzdan vaveylâ heybesini atın
    boşa çıksın reislerin, kâhinlerin, şairlerin kuvveti
    güler yüzlü olmak neydi onu hatırlayın
    neydi söğüt gölgesinde gülümsemek
    ağız dolusu gülmeden taşlıkta

    İSMET ÖZEL




    --- Bu şiir kime yada ne hakkında yazılmış arkadaşlar...sizce...

    not : yusuf masalı serisi devam edecek...
#24.09.2005 11:39 2 0 0
  • çok güzeldi be kardeş...elleine sağlık....vallahi....seçkilerin çok güzel...çok kaliteli....
#29.10.2005 08:39 1 0 0
#29.10.2005 08:33 1 0 0
  • eyvallah üstad....daha önce okumuştum mesaj atmamıştım...Allah razı olsun.......
#26.10.2005 14:00 1 0 0

  • İKİNCİ BAB

    YUSUF'UN KAÇIRILIŞIDIR

    Tohumu

    Anasının rahmine

    Bir ilkbahar sabahı düşmüş.

    Baharmış.

    Dışarda rüzgar.

    Dışarda dallarda,bulutlarda

    Toprakta delimsirek çırpınışlar.

    Bir yanda hışır hışır emeniyor börtü böcek

    İrili ufaklı bütün kuşlar

    Suskun buldukları korunakta

    Öte yanda tabiat

    Bir kadınla bir erkeğin yatakta

    Terli telaşıyla yarışa yelteniyor.



    Ah, bu hep zaten böyle oluyor

    İnsanlar tabiatı her zaman heyecana boğuyor

    Çünkü kuşlar ve böcekler gibi değil

    Bulutlar ve ırmaklar gibi sevişiyor insanlar

    Sevişerek çiseliyorlar dünyayı

    Yalnız ilkbahar gecelerinde değil

    Sevişiyorlar

    Sonbaharın mağmum karanlığında

    Kış gelince hakaretamiz bir soguk çattığında

    Yaz olunca ısınan baygınlığın çözeltisi yüzünden

    Sürgün günlerin birinin batımında

    Birisi bir başkası yerine seyahat ederken

    Yusuf'a doğru giden her eğimde

    Her hangi bir vakte denk düşüyor

    Sevişme anı.



    Erkine göz değen bir beyin oğlu Yusuf

    Annesi han kızıymış

    Doğmuş ve bir zaman

    Ev içinde,şehirde

    Halayıklar,lalalar

    Yaşamış göz altında.

    Sonra bir gün

    Birden bire

    Bir değil yüzlerce feryat

    Hani çocuk?

    Nerede?

    Onu son kez gören kim?

    neden hiç bir izi yok?



    Yusuf

    Üç cin tarafından yedi yaşında

    Kaçırılarak karışmış oldu kırklara.

    Haz ciniydi ilk göz koyan:Kızguran derlerdi ona

    Öyle bir cindi ki canın tam ortasında

    Bu dünya, öte dünya

    Nerelerden geçiyorduysa ikisi arasındaki çizgi

    Yoktu ayrım yerini bu yaratıktan daha iyi bileni

    Çocuklukla,gençlikle,yaşlılıkla

    Geçen ömrü içinde dağılır ve toparlanırken insan

    Hep duyulan

    Haz cininin kopardığı gürültüden başka bir şey değildi.





    Hazzı ne dışından,ne içinden tavsif edebilirsiniz

    Hazdır

    Dünyalar sanmayın bizi içine çeken

    Hazdır dünyalardan bütün emdiğimiz

    Daha başından beri

    Henüz cenin iken biz

    Kalbin de cesameti belli belirsiz iken

    Hangimiz hazzın bize neler ettiğini bilmeyiz?

    O cin hiç uğramamış olsaydı semtimize

    iyi olsun,kötü olsun neye yöneldiysek

    Aklımız başımızdayken veya delirdiğimiz zaman

    Canımız susmayı ve konuşmayı çektiğinde

    Oraya hepimizden önce varmış olurdu kızguran.



    Canı hazla tanıştıran işte bu cindi

    Bu cindi Yusuf'u kaçırma işinde

    Şebekenin başını çeken

    Peki,neden Yusuf? Ve kaçırma neden?

    Derinlik kelimesi

    Bu bapta işimize yarıyor

    Şimdi size

    Hüsnü Yusuf'tu o

    Güzellik timsaliydi desem

    Bilirim söylediğim tartışma açmaktan öteye geçmez

    Kime göre güzellik?

    Çağlar içinde konulmuş mu bir kanun?

    Hem nerede görülmüş

    Tek başına güzellik

    Kendi ayakları üzerinde dursun?



    Şehvet, hüsran, hatıra, mukavemet

    Bunların çarkına kapılanda

    bir güzellik doğuyor

    İnsanlar hep böyle şeylerin yedeğinde buluyor güzelliği

    O sebepten ola ki

    Güzel yine de güzel solarken bile.

    Çünkü her soluş merhamet uyandırıyor

    Çünkü merhametti ona önceden rengi veren de.



    Yasasız ve solup giden

    Bir güzellik değildi Yusuf'un güzelliği

    Yoktu tabiattan ve tarihten tanış olduğumuz

    Hüsnü Yusuf'u yeden hiçbir duygu.

    Hüsnü Yusuf o hüsnü Yusuf'tu ki yanı başına

    Yalnızca en gerekli şey konulmuştu

    Ne duygu, ne ihtiras, ne düşünce,

    Ne mükemmel bir mantık...

    Derinlikti Yusuf'u güzel kılan

    Gerçekte Adem soyuna ait olmayan

    Ve sanki bir yeminle onlara hep bağlı kalan

    Derinlik.

    Derinlikti Yusuf'la varoluşun bağını kuran

    Bu çocuğun yüzünden başka yüzlere yansıyan şey

    O bir engin ezinti, bir terennüm gibi

    Devam

    Diyordu devam etsin devam etse gerek

    Derinlikten cayılmasın

    Kopsun kıyamet.



    Bu çocuk ne giyerse giysin

    Giysilerin üzerinde duruşu

    Neye dokunursa dokunsun ona ellerini

    Yerle göğün bağlacına ermiş gibi sunuşu...

    Ya Rabbi, bu derinlik ne demek oluyor?

    Başını çevirirken bu çocuk

    Sanki affı muhakkak bir günah

    Saklıyor.

    Esrar dolu kimine göre belki bu baş

    Ama bilgelik güdümüyle Yusuf'a bakarsanız

    Sırların güzelliğini görürdünüz

    Güzelliğin sırlarıyla sarmaş dolaş.



    Acunu oyalayıp acunda oyalanan

    Kıvılcımlı oklardan biri değildi Yusuf

    Güzel olmasına güzeldi

    Ama bunu söylemek

    Dile denk düşmüyor nedense

    Çünkü denilmez

    Silahlı bir birliğe bakıp :

    Ne de güzel bir ordu!

    Güzelse de güzel denilmez ordulara

    Savaşı hatırlatan hiçbir şeyi gönül

    Yatkın bulmaz güzel kelimesiyle anlatmaya.

    Yusuf'un güzelliği

    Bir çarpışma gibi içrek

    Bir savaş gibi yaman

    Terk ediş uyandırmıyor gidişi

    Bir kalış sunmuyor durduğu zaman.



    ''Mutlaka başka'' dedirtiyor oluşu

    Sineyi hatırlatıyor sinesi

    İnsanların

    sineleri olduğunu

    Gözleri çok fazla

    Çok fazla derin

    Her şeyi ezberletecekmiş gibi zora koşuyor

    Oysa ezberleyecek hiç vakit

    Bırakmıyor insanlara

    Çabucak

    Derinleşmeniz gerekiyor Yusuf'la karşılaştıysanız,

    Bitişmeniz isteniyor hakkı verilmiş bir anlamla.



    Haz cini kızguran

    Yazık olur, yanlış olur diye düşündü

    Hüsnü Yusuf

    İnsan dedikleri bu nankör, kan dökücü, cimri, unutkan

    Yaratıklar arasında bırakılırsa.

    Öyle ya

    Dünya ahalisinden hangisi

    Kendini hazır saydı şimdiye kadar

    Bitişmek için

    Hakkı verilmiş bir anlamla?



    Haz

    Güzellikten ayrılmak istemezdi

    Arınmak isterdi haz

    Hazzı arıtmaya güzellik yeterdi.

    Kaçırılmazsa, insanlar arasında bırakılırsa Yusuf

    Bir gün, nasıl olsa, er geç

    Güzelliğin yanı başına bir şehvet

    Bir hüsran, bir hatıra

    En azından insanların o hiç vazgeçmedikleri

    Bir mukavemet eklenecekti.

    Güzellik bulandıkça

    Haz bulandırılacak

    O zaman Hüsnü Yusuf'a bakan diyecek ki

    Güzel; ama bir pürüz var

    Güzel; ama başıma kim bilir ne bela açar

    Güzel; ama daha temiz olabilirdi.



    Kaçmalı Yusuf, kaçırılmalı

    Güzellik hazzı mutlaka arıtmalı

    Yoksa ben

    Önce ben, sadece ben, hep ben

    Diyerek nev'i beşer

    Pıtraklı ve pusarık bir tapınakta raks ederken

    Kendinden geçecek

    Hamleler, darbeler, sarılışlarla binlerce yıl

    Neleri çürüttüyse

    Onlarla geçinecek.



    Hazzın gücü Hüsnü Yusuf'u kaçırmak için yetmedi

    Yalnız yönelmek gelirdi Kızguran'ın elinden

    Yönelmek, yöneltmek, yönlendirmek

    Sevgilim! Sevgilim! Sevgilim!

    Başka ne söylenebilirdi?



    İnsan dediğin aceleci

    Cinler de acele etmeli

    Kızguran çabucak

    Yusuf'u kaçırmak için

    İki başka cinden yardım istedi

    İki cin daha

    Yönlendirmesi gerekti hazzın

    Güzellik hırsızlığına.

    Bunların ilki Sarlanan

    Eylem cini.



    Edim

    Dünden hazırdı güzelliği

    güzel olan her şeyi

    Köhne yığından kaçırmaya.

    Çünkü boy atmaya can atarken bir fidan

    Umursamaz çokluktaki kösteği.

    Eylem gerek tohumu çatlatmak için

    Yalnız doğurandır doğruyu bulan

    Neyse çok toprakta

    Gökte ne çoksa

    Bir an gelir

    Biriciklik burcuna edimle varır

    Eylemdir

    Tazeler, harap eder, küstürür, gönül alır

    Eylemle uçar bezginlikteki kir

    Dirilik erki kalırsa

    Yalnız eylemde kalır.



    İşte Yusuf'un güzelliği

    İşte arınmak isteyen haz

    Bir kez ''işte'' denildiyse artık durulmaz

    Bir şey bir şeye dönüşürken

    Eyleme geçilecek

    Ve yakadan düşecek bu bungun kalabalık

    Bir oluş yönünde sıyrılan her ne ise

    Edimle ilenecek çokluğa, katılığa

    Eyleyenler görecek yeganelik ne imiş:

    Nereden sonrası kübra

    Nereden önce sagir

    Kaç, kaçır, doldur ya da dök

    II faut agir.



    Haz cini eylem ciniyle bir araya gelince

    Belki herşey yapılabilirdi

    Evet, her şey

    İyi ve kötü.

    Acaba

    İyi veya kötü şey

    Aynı zamanda yerli yerince ve uygun mu?

    İyi olsun, kötü olsun diye yapmak istenilen

    Rast gelecek mi kendini var eden yöne?

    Bunu anlamak için haz cini Kızguran

    Yönlendirdi Gökleren'i

    Yusuf'u kaçırmaya.

    Güzelliği çalmak için çağrılan

    İkinci cindi bu

    Ödev cini.



    Hüsnü Yusuf kaçırılacak çünkü

    Bunun bir çünküsü var

    Her nesnenin kendine özgü

    Bir yeri var evrende

    Hazzın çünküsü yoktur

    Eylemin de

    Haz ve eylem

    Bilinmez nerede eğleşecekler

    Oysa yalnız nesneler değil duygular düşünceler

    Ararlar ve bilmek isterler benzerleri arasındaki yerlerini

    Bu yer bir yer olmaklığı yüzünden

    Ödevini gösteriyor her nesneye

    Giderek

    Her nesne ödeviyle

    Kaybediyor nesne niteliğini

    Ödevini yerine getiren ''o şey'' oluyor.



    Böylelikle ormanların kimliğinden söz açıyorlar

    Denizlerin kimliği, çöllerin, buzulların, sıradağların

    Ve kapanmak bilmiyor bir kere açıldımı söz

    Gökleren her tarafa bir şey yetiştiriyor

    Armağan verir gibi,tetiğe basar gibi

    Maden işçilerinin urbalarına kimlik

    Kumarhane kapılarındaki kabadayılara nişan

    Rujunu sürdükten sonra

    Aynada kendini öpermiş gibi yapan

    Sütüm yetseydi de doyurabilseydim, ne var?

    Sana almazsam neyim önümüzdeki yaz

    Ödevin cümleleri birer birer sayılmaz

    Yerine getirmeye bile gerek yok

    Tabiatla düşüyor

    Tarihle

    Yükseliyor durmadan

    Hem ödev

    Hem ödevi üstüne alan.



    Hepsi üç cindir bunların.

    Hazdır, eylemdir, ödevdir

    Yusuf'u kaçıran.

    Yusuf'u insanların dünyasında

    El alemin dipsiz düşkünlüklerine tutundurmayan.


    İSMET ÖZEL


    not: seri devam ediyor
#07.10.2005 14:00 1 0 0
  • BİRİNCİ BA'B

    ŞİVEKARIN ÇIKTIĞIDIR

    Ey sökülmüş cep! Ey ıslak yorgan!
    Ey bulduğu her bahaneyle çıngar çıkaran!
    Yardım et! Yardım et!
    Bana ilâh mahvedecek
    bir uzuv lâzım.

    Gel çabuk
    Beni üzüntünün koynunda beklet
    Orada tohum serpecek kadar
    Bana zaman tanı.
    Ve konuş
    Varsa eğer yazgımızın beş duyusu
    Yazgı dediğimiz şeyin deveran ediyorsa kanı
    Söyle ona vazgeçsin beni üstümden esip yönetmekten
    Bana diş geçirsin de anlasın bakalım hangimiz daha kekre
    Çarpayım gözüne bir, kulaklarını çınlatayım hele
    Uzaktan işmar edip durmasın bana
    Gelsin bana dokunsun
    Alnının çatında değil belki
    Ama bir iriminde aklının
    kalsın korkum.

    Benim elbet bir bildiğim var: Hayat saçma sapandır.
    Üstüme saçmalı tüfeğiyle ateş açtı hayat
    Yaylım ateş, bombardıman, güldürücü gaz
    Şairsin! Arkanı dönme! Neyin var sen de fırlat!
    Hiç yoksa şu inkisârı kâğıda geçir, sonuna kadar yaz
    Nasıl olsa çıkaramazsın saçmayı etinden
    Hiç deneme
    Cibril'i düşünmeden
    Asla yaşayamazsın
    Seni uçurmazsa yandın
    Kuşları da uçuran
    Ey şair! Ey dilenci!
    Kanatsız, mızmız, sözün köpeği
    Tiryakilik peşinde geceleri
    Günün ortasında karmanyolacı.
    Sana değil Davud'a yaraşıyor sapan
    Korkun var bölük pörçük
    Ümidin çatal çatal
    Baka gör bunların arasından
    Hangi yer sana ayrılmış
    Hangi yâre senlik bir şey bırakmış
    Çalap.

    Anlat:
    Bu bir Yusuf masalıdır de
    Bunu söyle ve fakat
    Şunu da sor
    Yusuf'un masalı neden
    Yusuf'la başlamıyor?
    Bir varmış bir yokmuşla başlıyor bütün masallar gibi
    Bir Şivekâr varmış, bir gençkız
    Yusuf yokmuş, cinler
    Kaçırmış, yazgı
    Saklamış onu.

    Masalın orasına gelince bir Yusuf gösterilecek
    Ama önce masalı bir Şivekâr
    Nasıl başlatıyor
    Bilmek gerek.

    Genç bir kızla, bir bakireyle başlıyor anlatımız.
    Çünkü bakirelik, o bir baş dönmesidir
    Başta gelir, başa gelir, başı yerinden eder
    Eksiksiz olup hiçbir iyelik tertibi gerektirmeyecektir
    Sorguya açık kim derseniz bakirdir, odur bakire
    Kapağı hiç açılmadıysa kitap
    Kaş çattırır insana, korku verir
    Oysa kitap ki yarıya kadar okunmuş
    Bakiredir.

    Bırakalım başta kalsın.
    Gençlik
    Ve kızlık dursun başında efsanemizin.
    Şivekârla
    Bir gençkızla başlasın anlatımız
    Ağlatımız
    O dahi gençlik ve kızlıkla bitecek bittiği an
    Zaten son erek değil miydi
    Genç ve kız?
    Vay anam! Ter ü taze ve domurmakta olan her ne ise
    Hele bir dalmaya gör onun döngüsüne.

    Şivekârdı
    Gezmeye çıkmıştı ikindileyin
    Evlerinin az ilersindeki koruda
    Genç kızlar bunu yapar
    Her gençkız ruhta birikmiş sözlerin
    Sürgüsü açılsın diye
    Hep gezintiye çıkar.
    Kıştı mevsim. Toprakta kar.
    Çok tutumlu bir söyleşi gibi berraktı çamların yeşili.

    Avcılar göründü uzaktan
    Şivekâr avcılara görünmek istemedi
    Sindi en bildik köşesine çamlığının
    Kendi yerinden dinledi
    Fend eden, tuzak kuran, ok atan bu milleti.
    Avcı bunlar
    Bir kuş vurdu tezelden
    Aralarından biri.
    Nasıldı kuş?
    Neresinden vurulmuştu?
    Şivekâr göremedi.

    Ok değerse bir kuşun ancak kalbine değer
    Bunu bilmeyecek ne var?
    Kan düşer. Emilir o kızıl bezek
    O bembeyaz satıhta.
    Ossaat "Breh!
    Hüsnü Yusuf'un yanağı mısın be mübarek!"
    Deyiverdi bir avcı.
    Şimdi sezdi Şivekâr saklandığı yerden
    Avcıların da varmış bir içlisi
    Bir bilgesi.

    Kar ve kan. Ak ve kızıl.
    Bir yüzün suçsuz zemininde
    Tutkunun canlandırdığı şey.
    Siması da iması da Yusuf'un
    Böyleymiş meğer.
    Kar üstüne düşen kandı
    Yamandı
    Bir avcıdan Şivekâra ulaşan haber
    Müjde değildi.
    Neden bir yavuzluk
    Bir durulukla beraberdi?
    Şivekar bunu bilmek istedi
    Bilmek, bilmek, bilmek istemi
    Kızda çözdü bütün bağlarını kadîm âlemin
    Âlem âlemler oldu, cümle âlem gevşedi
    Kız için artık gevşekti
    Pekinlik bohçasının hodbin düğümü
    Haber deriştirdi kızı
    Soru
    Dünyayı karman çorman bıraktı önüne
    Dünyayı, önce onu delmek
    Yusuf'a varmak gerekti
    Desem ki kapı açıldı
    Yalan olur
    Ama kilidin kalktığı belli.

    Var idiyse bir kuş
    Kalbinden başka yeri olmayan vurulacak
    Vuruş değil de vuruluş kilidi kırdıysa
    Kendi sorgusu yüzünden ayağa kalkıyor insan
    Arıyor. Yusuf bir ayna mıdır acaba?
    Çetrefil, kuşku dolu, yadırgı
    Ne kadar kendi oldu insan
    O kadar başka.
    Evet ba'b serisi başladı arkadaşlar....
    masal asıl burdan başlıyor...
    dikkatli okuyun...çok ilginç ve hoş bulacaksınız...
#29.09.2005 16:57 1 0 0
  • DİBACE

    Oradaydık hepimiz, müheyyâ bekliyorduk
    salaştı mukadderat, bozulmuş bir nişandı
    gebe rüzgâr, ihanete uğramış deniz, kerrat cetveli

    dünyaya sokunmuştuk, dünya hamdı
    külsüzdü ocak,tellâl çarşısız
    ağzımız noksandı.
    Rimbaud'nun haberi yoktu Menelik'ten
    Nijinski delirmemişti
    Mahler'in beş yaşındaki kızı ölmemişti daha
    nehre Haşim annesiyle karanlık geceler
    bazı çıkardı
    zonklardı öpülmek için kavlamış dudaklarımız
    bekliyorduk; alnımızın çatında
    hepimizin bir çarpı.

    Kopmamış birer çığlık diyesilerdi bize
    verilmemiş birer söz
    daha hiç çıkılmamış
    birer iskeleydi bedenlerimiz
    alnımız birer sayıltı
    azâlarımız yerli yerine sağlam çakılmamıştı
    bir çift göz, bir yumruk yürek arasında
    darma dumandık
    küşümle kapanırdı yüzümüz
    çünkü kazınmıştı oraya yekten
    başkalarına ait bir çarpı.

    Yaşamak çarpısı derlerdi buna, yaşamak çarpıntısı.
    Ne acelemiz vardı? Kime kavuşacaktık?
    Yokuşu göze almak mı? Niçin?
    Bir geçit
    nereye açılmak için gerekli bize?
    Susmak bilmiyordu tepemizde ses, saklı ve açık:
    Tamamla çabuk! Çabuk bitir! Hadisene!
    Sese bühtan etmedi aramızdan hiçbiri
    değil mi ki hepimiz
    işaretli ve yarım
    dünyaya sarkık.

    İSMET ÖZEL

    NOT: seri devam edecek...
#29.09.2005 08:41 1 0 0