ßiraz qeC oLdu kOnuyu qÖrmem
ama sOnunda qÖrdüm önemLi Olan o diMi
Sadé Fakat Cok ho$..
insana Huzur Veriyor..
Resime ßakinCa yaziyi oKupta $arkiyi dinlemek
Zaten Ayri ßi Huzur veriyor Insana
Yüreqine Emeqine SaqLik MardinLi
Sen benim tutkularımsın
Sen benim sevdalarımsın
Kuruyan toprağımda nemsin
Susuzluğumda suyumsun
Gönül bahçemde çiçeğim
Sen benim canımsın.
Sen benim umutlarımsın
Aşk odağımda aşkımsın
Kalbimin atışlarısın
Damarlarımda can suyum
Sen yaşam kaynağımsın
Sen benim canımsın.
Geceleri hayallerimsin
Gündüzleri özlemimsin
Gönül karanlığımda ışığım
Sen benim hayatımsın
Sen benim canımsın
Sıcak sarkılar çaldı gönlümü çaresiz bir güz aksamı.
Her seyi duydum, her seyi gördüm senden gayrı.
Keskin sesini rüzgarın, durgun sessizligini gecenin,
Kalbime dolan derin acısını sevdanın.
Bakıyorum her sey var hayatımda, her sey tam,
Sen Yoksun...
Hala gelecekmissin umuduyla avutuyorum yüregimi,
Yalandan kaleler kuruyorum yüregime.
Sevdigin sarkıları söylüyor,
Agladıgın siirleri okuyorum.
Basını koydugun yastıgı kokluyorum.
Unutmaya calısıyorum çıkısını kapıdan,
Buz gibi bakısında dondugum gözlerine,
Yüregimden yangınlar sunuyorum.
Üsüyorum,
Aglıyorum,
Yalnızım dıyorum,
O söz geçmez yüregine nafile feryatlarımı duyuramıyorum.
Simdi saclarıma degen rüzgarın sesi kulagımda,
Sen Yoksun...
Anladım desem yalan söylerim kendime.
Sanki ellerinde kır papatyaları dönüvereceksin.
Zemheri yemis ayçiçegi gibi boynu bükük.
Sevecen ellerini uzatacaksın sanki yanaklarıma.
Dudaklarını dokunduracaksın sanki tuzlu gözyaslarıma.
Bir sinsi bulut nazar degecek karbeyaz tenine,
Yaz gelecek,kıs gelecek, güz gelecek biliyorum.
Sen Yoksun...
Duyuyorum sensizligi, yoklugunu görüyorum.
Karabasan hırsında özlemin beni geceleri yakıyor.
Düslerimde gidisindeki o nazlı sarı basak gibi sallanısın,
Kulaklarımda uguldayan ayak seslerin,
Içimde yarım kalan bir mutlulugun sıcaklıgı avutur beni.
Birde yalnızlıgıma yazılmıs dört dize siir.
Göçmen kuslar döndü,
Yavrulada koyunlar,
Çiçekler tomurcuk açtı sevdicegim,
Sarılar yesile döndü,
Telaslı karıncalar,
Patlak gözlü kurbagalar.
Her sey tamam, her sey hazır.
Sen Yoksun...
Dönmeyecegini biliyordum.
Sessizce baktım ardından, uzattım ellerimi sen görmedin.
Rüzgarlar sustu, ırmaklar dondu, zaman durdu sanki.
Biliyorum çaresizligide,
Özlemini hesaba katmamısımm nur yüzlüm.
Özlemin damarlarımda,
Yoklugun gözyaslarımda,
Ellerim bugulanmıs camların yazılmamıs harflerinde.
Hasretim kıs ayazı gibi yüregimde harmanlanıyor.
Ha bire feryattayım sevdana,
Gam duydugum, elem duydugum gecelerde,
Yokluguna bagırıyorum,
Uzaklar duyuyor sesimi,
Yıldızlar duyuyor,
Leyla duyuyor, mecnun duyuyor,
Melekler dahil
Sen Yoksun...
Hiç bir sevda Tanrı sevgisinden büyük degildir derdi annem.
Ne zaman acsam avuçlarımı,
Ne zaman secdesine degse anlım,
Onu hissederim damarlarımda,
Sıcacık sol yanımda duyardım sevgisini.
Babasız Isaya seslenirim sevdamı,
Yedi cihan perveri Muhammede
Golyatın belalısı Davuta
Tufan kahramanı Nuha
Duyar sesimi, görür sevdamı hepsi,
Sen Yoksun...
Duydugum sarkılar yalan, yazdıgım siirler küllü yalan.
Hissettigim bu yalnızlık benimmi Tanrım?
Bu delikanlı hevesi, bu hoyrat sevda,
Buz mavisi düsler, karanlık gözbebekleri.
Nasıl agır omuzlarımda bilemezsin.
Yoklugunun acısından,
Tüm ayrılıkları duydum, yıkılmıs yüregimde.
Geceler döndü,
Yalnızlar döndü,
Yakamozların o tatlı kıpırtısı dahil.
Sarı çiçeklerini açtı hüzün.
Her sey tam, her sey hazır
Sen Yoksun...
Karanlıkta mum ısıkları titredi.
Anladım dönüsü yok bu gidisin.
Yazda kar yagdı gönlüme, buz tuttu damarlarım.
Günesmi dogdu, Aymı bilmiyorum.
Dört duvar arasında titreyen sevdamı görmesin kimse.
Biliyorum bu hasreti donuk sevda benim.
Bu çekilmez yalnızlık, bu doyulmaz özlem, bu bitmez acı benim.
Duydugun bütün sarkılar,
Yazdığım bütün şiirler, unuttuğun gökyüzü,
Kesik kuyruklu kara kedi,
Yakamozların üzerine düsmüs mehtabın gizemli titreyiıi,
Hepsi var, hepsi tamam.
Ben varmıyım bilmiyorum artık.
Ama Sen Yoksun...
Bugün seni çok ama çok özledim de söylemek istemedim.
Niye öyle burnumun sızladığını, içimin burulduğunu,
gözlerimin çaktırmadan ıslandığını anladım da
ondan seni özlediğimi söylemedim.
Bu güzel eylül gününde Boğaz'ı seninle seyretmek isterdim,
sigaramın yarı dumanını rüzgarla paylaşmaya hazır,
bedenim göğsüne yaslanmış öylece bakardım görüntüye.
Bakarken güzel şeyler düşünürdüm! Sabah rastgele müzik dinlerken
kimin söylediğini bilmediğim bir şarkının sözü çok hoşuma gitti.
Kıymetimi bilmen için illa gitmem mi lazım,
sevdiğini duymak için illa ölmem mi lazım diye soruyordu.
Ya da benim bu şarkıdan çıkardığım sonuç bu emin değilim.
İnsan hem sevdiğini söyleyip de hem neden sevdiğinin yanına gelmez.
Hani sana okuduğum kitapların konularını ve kişiliklerini anlatıyorum
ya "Kürk Mantolu Madonna"nın erkek kahramanı geldi aklıma bugün.
Kitabı sana anlatırken, hissettiklerimi dile döküşüm ve adama nasıl sinir olduğumu hatırladım sana sinir olurken.
Aşık olduğu kadını evinin işleri bitince yanına almayı düşünen bir adam.
O evin inşaat işleriyle uğraşırken kadıncağız Almanya'da hastalıktan ölüverdi.
Bu garibim de aşkından gözleri kör, kadını mutlu etmek için evi güzelleştirmeye çalışıyor, kadının öldüğünden habersiz bir şekilde.
Aşkın boya badanaya ihtiyacı yok ki.
Sonrada bir ömür boyu terkedildiğini düşünerek mutsuz yaşadı.
Ama ille de boyayacağım diyorsan ben yanındayken boya.
Benim öyle "benden uzak olsanda mutlu ol",
"gideceğin yere beni de götür sorana başımın belası dersin",
"sabret aşkım sabret" gibi şarkı sözleriyle hiç işim olmaz.
Arada söylüyorsun ya "Endamın yeter" diye biz onu söyleyelim.
Ben seni öyle ilahi bir aşkla seviyorum ki anlatmaya kalksam,
kelimelere döksem ifade edememekten korkuyorum.
Ya da dile dökülenin basitleşmesinden.
Ben eğer becerebilsem parmaklarımla kaburgalarımı ayırıp seni içimdeki buğuda saklarım.
Uykunun en derin yerinde birden uyanınca seni yanımda görmek,
pişirdiklerimin güzel olduklarını gözlerinden okumak, kış gecesinde
söylenmeden patlatılmış mısırı paylaşmak,
televizyondaki filmi seyretmek için demlenmiş çayı birlikte içmek,
hastalıklarda sevgiyle sıkılmış limonata içirmek,
kahvenin telvesinde yazanları birlikte yaşamak,
sabahın kör saatinde çıplak denize girmek,
emanet alınmış bir motorsikletle gezintiler yapmak, sırtıma dolanmış kollarınla
güneşi batırmak, bizim batırdığımız güneşin doğduğu
ülkedeki insanların hayatları hakkında abuk hikayeler uydurmak,
bozuk musluk yüzünden kavga etmek,
ne kadar rahat adamsın ne kadar telaşlı kadınsınlarla başlayan cümlelerle tartışmak,
hayatı-hayatın getirdiklerinin tümünü seninle paylaşmak.
Bugün seni çok ama çok özledim de söylemek istemedim.
Hani geçen akşam trafik kazası yüzünden ölmüş birini görmüştük.
Üzerini örtmüşlerdi de sadece ayakkabıları görünüyordu.
Ben çok etkilenmiştim de sen "adamı tanımıyorsun bile" diyerek etkilenmemin sebebini anlamamıştın.
İlk düşündüğüm hayatın çok mu değerli olduğu yoksa düşünmeye değmeyecek kadar basit mi olduğu hakkında aklım karışmıştı.
Ne zaman ölümle karşılaşsam aynı
karmaşık duyguları hissederim zaten de sevince insanın içi daha çok acıyor.
Öleni tanıman gerekmiyor ölüm karşısında.
Orada yatan sende olabilirdin bende.
Seni düşünmek bile istemiyorum.
Kendimi öldükten sonra düşünemeyeceğime göre sana acı çektirmek istemiyorum.
Eee diyeceksin.
Eee si ölüm var, eve gitme süresince bile ertelenemiyor seni yolun ortasında
yakalayıveriyor ve bulduğu yerde götürüyor. Bu yol kıyısında bize göre zamansız bir kaza olabilir,
deniz gezmesinde söylenenler söylenmeden gelebilir,
yaşanacakları beklemeden de...
Yaşamak istediklerini söylemeden...
Bir akşam denizden dönerken aynı duygu karmaşasını hissederek,
sana telefon açıp
"Hayatı benimle paylaşır mısın" diye sormuştum.
Güzel şeyler söyledin de hala net bir cevap alabilmiş değilim artık hiçbirşey sormuyorum.
Sende unuttum zannediyorsun herhalde.
Artık çok özlediğimde bile özlediğimi bu yüzden söyleyemiyorum.
Cevapsız sorular varsa ortalıklarda, yalansız olmuyor yaşananlar.
Bugün seni çook özledim de yinede söylemedim bu yüzden.
Orada yatan bende olabilirdim.
Bırak işlerini de ben söylemeden kendin gel.