Unutmayalım ki Sevgi tek başına herşey demek değildir. Hayatta Sevginin yanında olmazsa olmazlarda vardır. Tıpkı; karşılıklı hoşgörü, saygı , anlayış , sadakat , fedakarlık ve buna benzer bir çok olgu gibi.
Günümüzdeki birliktelikler ve hatta malesef evlilikler dahi , Sevdiğini sanarak evlenip sonu hüsranla biten acı sonuçlara bırakıyor.
''Ne olacak anlaşamazsak ayrılırız'' düşüncesi ile evlenen insanlar kaynıyor etrafımızda... Oysaki Sevgiyi tamamlayan olguları keşfeden insanlar uzun ve mutlu bir hayatın sırlarını keşfetmiş demektir...
Lütfen, Sevgi bu kadar basit ve ucuz olmamalı. Biz insanlara verilmiş en güzel hediyelerden biridir ve bunu muhafaza etmemiz gerekir ...
Diyelim bir uzay gemisindeyiz ve bir gökadanın merkezinde bir milyon Güneş kütleli bir karadeliği incelemekle görevliyiz. Göstergelere bir de bakıyoruz ki bir hata yapmışız ve olay ufkunun içine düşmüşüz. Yani karadeliğin içindeyiz. Geri çıkamayacağımızı da biliyoruz, bizi çok ötelerde bekleyen ana gemimize bir mesaj gönderemeyeceğimizi de. Çünkü olay ufkundan dışarı ne ışığın, ne de aynı hızdaki radyo mesajlarının çıkamayacağının farkındayız. Peki merkezdeki tekilliğe doğru sürüklenirken son anılarımız ne olacak? Dışarıyı görmeye devam edeceğiz. Çünkü olay ufkunun içine ışığın girmesi serbest; yalnızca çıkışı yasak! Belki uzaktaki cisimleri biraz garip biçimlerde göreceğiz. Çünkü karadeliğin bir milyon Güneş'lik kütlesi, gelen ışık demetlerini bükecek. Bizi şaşırtan bir durum, böylesine güçlü bir cismin içinde olduğumuz halde kütleçekimini hissetmememiz. Nedeni, hala serbest düşüşteyiz ve deliğin güçlü çekim alanı, bedenimizin, gemimizin her noktasına aynı şiddetle etki yapıyor. Ancak tam altımızdaki merkeze 600.000 kilometre sokulduğumuzda bir gariplik hissetmeye başlıyoruz. Sanki ayaklarımız, başımızdan daha büyük bir kuvvetle çekiliyor. Merkeze yaklaştıkça bu etki artıyor ve kendimizi uzamış hissediyoruz. Daha da yaklaştıkça, son anımsadığımız, bedenimizin parçalanmak üzere olduğu. Ne yazık ki, gözümüzün önünden geçen yaşamımız, ancak kısa metrajlı bir film olabiliyor. Çünkü başından sonuna bu süreç fazla uzun değil.
Uzaklardan bizi seyreden ana gemideki arkadaşlarımıza gelince, işlerin yolunda gitmediğini anlamaları epey zaman alacaktı. Çünkü onlar, bizi karadeliğin olay ufkuna yaklaştıkça giderek yavaşlıyor olarak algılayacaklardı. Fizik kurallarına göre biz olay ufkunu çoktan geçip öldükten sonra bile arkadaşlarımız, olay ufkuna vardığımızı bir türlü göremeyeceklerdi. Sonsuza kadar bekleseler bile.
Biz de yeni oluşmakta olan bir karadeliğe yaklaşsaydık, ömrünü tamamlayıp çökmekte olan yıldızın giderek küçüldüğünü görecek, ama kara delik oluştuktan sonra dahi çöken maddenin olay ufkunu aşıp gözden kaybolmasını göremeyecektik.
Bu durumun nedeni, Einsten'ın kütleçekim kuramında saklı. Genel göreliliğin temel öngörüsü, kütlesi olan her cismin uzay-zaman dediğimiz dört boyutlu dokuyu, tıpkı üzerine ağır bir top konmuş esnek bir kumaş gibi çukurlaştırması. Bu çukurun üzerinden geçen herhangi bir cisim, hatta ışık, çukurun büktüğü düzlemden geçtiği için biraz eğrileşecek, ya da bükülecekti. Karadelikler, çok büyük kütleli cisim olduklarından, uzay-zamanda oluşturdukları çukurlar da bir dipsiz kuyuyu andırıyor. Çukurun bir kenarından içeri düşen bir cisim, hatta hızlı bir ışık fotonu bile, karşı duvara ulaşıp eğriyi tırmanarak yeniden düze ulaşamıyor. Einstein'ın gösterdiği gibi uzayla zaman aslında aynı şey olduklarından kütle zamanı da bükmüş oluyor. Bu nedenle zaman bizim için daha yavaş geçerken, uzaktaki arkadaşlarımız için daha hızlı akıyor. Eğer zamanında uyanabilseydik ve karadeliğe düşmeden olay ufkunun kenarında bir süre araştırma yaptıktan sonra dönebilseydik, kavuştuğumuz arkadaşlarımızı bizden daha fazla yaşlanmış bulacaktık.
Genel göreliliğe göre durum bu. Gerçekteyse arkadaşlarımız, gözden kayboluşumuzu izleyebileceklerdi. Nedeni de ışığın kırmızıya kayma olgusu. Karadeliğin yakınlarında uzaya saçılan ışık, giderek daha uzun dalgaboylarına doğru, 'kırmızıya' kayar. Bu durumda belirli bir dalga boyunda yaydığımız görünür ışık, arkadaşlarımızca daha uzun dalgaboylarında algılanacak. Sonunda saçtığımız ışık görünür olmaktan çıkacak, önce kızılötesi ışınlara, daha sonra da radyo dalgalarına dönüşecek, arkadaşlarımız, bizim varlığımızı ancak özel aygıtlarla izleyebileceklerdi. Sonunda dalga boyları öylesine uzayacaktı ki, arkadaşlarımız için tümüyle görünmez ve algılanmaz olacaktık.
Kuşkusuz astronominin en ilgi çekici konularının başında gelir karadelikler. Gizemli olmaları yanında, mantık sınırlarını zorlayan söylemleri de bu ilginin nedenlerinin başında geliyor. Gökbilimcilere göre ise, karadelikleri iyice tanımadan evreni anlayabilmek olanaksız. Çünkü araştırmacılar evrende yayınlanmış tüm radyasyonun %20'sinin, bu arada X ışınlarının büyük kısmının, morötesi ve kızılötesi ışınımın büyük bölümlerinin, ve hatta radyo dalgalarının önemli kısmının şu ya da bu şekilde Aktif Gökada Çekirdekleri diye adlandırılan faal süperdev kütleli karadeliklerden kaynaklandığını düşünüyorlar.
Karadelik Nedir?
Karadelik, uzay-zamanın kendi yapısında açılmış kütleçekimsel bir kuyudur. Olay ufkundan ışık bile kaçamadığı için gözle görülemiyor ve varlıkları ancak çevreye yaptıkları etkiden anlaşılabiliyor. Örneğin, bir başka yıldızdan çaldıkları gazın karadelik etrafında oluşturduğu disk içinde deliğe düşmeden önce yüksek hızlara erişmesiyle yaydığı X-ışınları aracılığıyla.
Karadelikler iki türden oluşuyor. Birinci türden olanlar, çoğu gökadanın, bu arada bizim gökadamız Samanyolu'nun da merkezinde bulunan ve milyonlarca, hatta milyarlarca Güneş kütlesinde olan "sperdev kütleli karadelikler" ; ikinci türden olanlarsa, süpernova patlamaları sürecinde büyük kütleli yıldızların merkezlerinin çökmesiyle oluşan ve yaklaşık 10 Güneş kütlesinde madde içeren "yıldız kütleli karadelikler". Gökadamızda bunlardan milyonlarcasının bulunduğu düşünülüyor.
Dev kütleli bir yıldız, merkezinde daha fazla füzyon üretemeyip kütlesinin yaptığı muazzam baskıyı dengeleyemediği zaman kendi üzerine çöküp sonsuz yoğunlukta bir noktacık haline geliyor. Bu olay, yıldız kütleli karadelikleri oluşturuyor.Çok büyük gaz bulutlarının çökmesiyle ya da gökadaların son derece kalabalık merkezlerindeki yıldız ve gaz kütlelerinin birleşmesiyle de, milyonlarca, hatta milyarlarca güneş kütlesindeki "süperdev kütleli karadelikler" oluşuyor.
Karadeliklerin merkezinde astrofizikçilerin "tekillik" dedikleri bölge bulunur. Tekillik birkaç kilometre çapında bir küredir, burada yoğunluk o kadar fazladır ki, normal fizik yasaları geçerli değildir. Artık burada hiç bilmediğimiz başka yasalar geçerli. Tekillik etrafında küresel bir hacim düşünülür; bunun yüzeyine "olay ufku" denilir. Bu küreye giren, yani olay ufkunu aşan hiçbir cisim bir daha geri dönemez; çünkü bu bölgede karadeliğin kütle çekiminden kurtulma hızı, ışık hızından büyüktür (İster bir parçacık, ister bir füze olsun, maddenin bir gökcisminin yüzeyinden ayrılabilmesi için, hızının, "kurtulma hızı" denen bir hız sınırını aşması gerekir; yoksa madde geri düşer. Kurtulma hızı gökcisminin yarıçapına ve kütlesine bağlıdır). Bu küre içine giren ışık ve maddeler dışarı çıkamadıkları gibi karşı konulmaz bir şekilde karadeliğe çekilirler.
Madde, karadeliğin merkezine doğru dümdüz düşmez. Genellikle sarmal biçimli karmaşık bir yörünge çizer. Merkeze doğru inmeden önce, karadeliğin çevresinde dolanırken ek bir disk oluşturur; bu disk kocaman bir halka biçimindedir. Bu hareketi düzenleyen, Newton'un klasik çekim kuvveti değil, Genel Görelilik ve ışınım basıncının geri itmesidir.
Chandra X-ışını teleskobu ve daha önce Alman Röntgen Uydusu tarafından elde edilen veriler, RX J1242-11 tanımlı bir gökadanın merkezinde bir yıldızın süperdev kütleli bir karadelik tarafından parçalandığını ortaya koydu. Yukarıdaki şekilde gösterildiği gibi talihsiz yıldız, yakınından geçen başka bir yıldızın kütleçekimsel etkisiyle karadeliğe yaklaşan bir yörüngeye itiliyor. Yıldız karadeliğin yakınına sokulunca , deliğe yakın ve uzak noktaları arasındaki muazzam kütleçekim farkı yıldızı uzatıyor ve sonunda parçalıyor. Karadelik, yıldızın arta kalan tozun momentumu ve enerjisi nedeniyle ancak çok küçük bir kısmını yutabiliyor ve gerisini çevresindeki gökadaya geri püskürtüyor. Bir yıldızın bu biçimde parçalanması, tipik bir gökadada on bin yılda bir gerçekleşiyor.
Kaynaklar :
Nasa - Tubitak
Bir dahaki araştırmamda; karadeliğin içine çekilen bir nesnenin veya bizlerden birinin nelerle karşılaşabileceğini aktarmaya çalışacağım ...
Bu resimler birazcıkın eskidi gibi , hemen her seneye foto koymaya çalışıyorum. Sanırım bu sene için hiç foto koymadım , yakında gene ekleme yapmaya çalışırım