Güler Eren Kimdir - Güler Eren Resimleri - Güler Eren Biyografisi - Güler Eren Hakkında
Güler Eren 1952 Siirt'te doğdu. 1969 Siirt Kız Meslek Lisesi'nden mezun oldu. 1970'te evlendi. 1991 yılında Alev Güzellik Uzmanlığı okulunu bitirdi. 1992'de Yeniden Doğuş Partisi'nin kurucu üyesi olarak siyaset hayatına atıldı.
7 yıl boyunca Basından Sorumlu Genel Bsk. Yardımcısı görevini yürüttü. 1994 yılında Kurduğu Yeni Türkiye Yayınları ile Hasan Celal Güzel'le birlikte yayıncılık hayatına başladı. Genel Yayın yönetmenliği ve sahipliğini yaptığı, Yeni Türkiye Dergisi'ni Bilimsel ve Akademik hayata kazandırdı. 2 ayda bir peryodik olarak yayınlanan, bilemselliği güncellikle birleştirerek 46 sayılık hacimli eserlerin yanısıra imzasını attığı ve Hasan Celal Guzel'le ortak olarak yürüttükleri büyük projelerden, editörlüğünü yaptığı Osmanlı ve The Great Ottoman-Turkish Civilisation adlı eserlerle Tarih alanında adını duyurdu.
Osmanlı ve Cumhuriyet eserleriyle pek çok ödül kazandı.
Eski Yargıtay Başkanı Sami Selcuk, Prof. Dr. Coşkun Canaktan, Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Mustafa Erdoğan gibi değerli isimlerin kitaplarının baskısını gerçekleştirerek yayın hayatına kazandırdı.
Bu arada Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 2000 yılında yayınevini devrederek A.B.D'ye gitti. Orda Biogenetik dalında Doktora yapan kızlarının yanında kaldı, o donemde Clark Üniversitesi'nde lisan kurslarına katıldı.
Evli ve hepside bilim doktoru olan üç kız annesi.
Yayın kurulunda çalıştığı arkadaşları arasında Prof. Dr. Halil İnalcık, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Bahattin Yediyildiz, Prof. Dr. Ercüment Kuran, Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, Prof. Dr. Ali Birinci, Doç. Dr. Yavuz Kır gibi isimler bulunmaktadır.
Ronald de Boer (Asıl adı:Ronaldus de Boer) (d. 15 Mayıs 1970 Hoorn, Hollanda) Hollanda'nın yetiştirdiği önemli futbolculardandır. 67 kez Hollanda Milli Futbol Takımı formasını giyip 13 gol atma başarısını göstermiştir. Frank de Boer'in ikiz kardeşidir.
1989 tarihinde Ajax Amsterdam takımında futbola başlamıştır. Burdan 1991 yılında FC Twente takımına transfer olmuştur. Fakat burada iki sezon oynamış ve Ajax'a 1993 senesinde geri dönmüştür. 1999 yılına kadar Ajax'ta oynamış ve büyük Avrupa klüplerinin transfer listesine girmiştir ve FC Barcelona'ya transfer olmuştur. Burada kariyerinin zirvesini yaşamıştır ama yalnızca iki sezon oynayıp İskoçya'nın en ünlü kulüplerinden Glasgow Rangers FC takımına gitmiştir. Futbol hayatının son yıllarında Katar Ligi takımlarında forma giymiştir.
Kariyeri
1987-1991 Ajax Amsterdam 52 (14)
1991-1993 Twente 49 (22)
1993-1998 Ajax Amsterdam 172 (36)
1998-2000 FC Barcelona 33 (1)
2000-2004 Rangers 104 (32)
2004-2005 Al-Rayyan ? (3)
2005- Al-Shamal ? (7)
Not: Takımları yanındaki sayı toplam oynadığı maçı, parantez içindeki sayı ise attığı golü göstermektedir.
Başarılar
Ajax Amsterdam ile:
5 Hollanda Ligi şampiyonluğu (1989-90; 1993-94; 1994-95; 1995-96; 1997-98).
2 KNVB Kupası (1993; 1997).
3 Johan Cruijff-schaal (1993; 1994; 1995)
1 UEFA Şampiyonlar Ligi (1994-95)
1 UEFA Süper Kupa (1995)
1 Kıtalarası Kupa (1995).
FC Barcelona ile:
1 La Liga şampiyonluğu (1998-99).
Rangers FC ile:
1 İskoçya Ligi şampiyonluğu (2003)
Hollanda Milli Futbol Takımı ile:
1998 FIFA Dünya Kupası Dördüncüsü
Sözlük, bir dilin veya dillerin kelime haznesini (sözvarlığını), söyleyiş ve yazılış şekilleriyle veren, sözcüğün kökünü esas alarak, bunların başka unsurlarla kurdukları sözleri ve anlamlarını, değişik kullanışlarını gösteren yazılı eserdir. Eski dilde lügat, kamus denir. Leksikoloji sözcükbilimidir. Sözlükçüye leksikografır denir. Lügatçe, sadece bir kitapta geçen terimleri anlatır (glossary).
Sözlükler sözcüklerin anlamlarını veya farklı dillerde ki anlamlarını açıklayabilir. Sözlüklerde bir sözcüğün birden fazla anlamının olduğu durumlar olabilir, fakat genelde ana anlamı ilk başta gösterilir. Birçok sözlük sözcük ile ilgili; okunuşu, dilbilgisi, türemiş sözcükleri, tarihi, etimolojisi, resim, kullanım bilgisi, deyim veya cümle içinde kullanımı hakkında bilgiler de verebilir. Sözlükler genelde kitap halinde bulunmaktadırlar.Sözlükler tek dilli veya çok dilli olabilir. Genel veya özel alanlarla ilgili sözlükler hazırlanabilir. Türleri şöyledir: Ansiklopedik, kavramsal, örnekli, tekdilli, çokdilli, lehçeli, aşanlamlı, karşıtanlamlı, kökenbilimsel, argo, terimler, deyimler, atasözleri, mesleki terimler, karşılaştırmalı.
Sözlüklerde madde başlarını a-be-ce sırası takip eder. Arap harfli eski sözlüklerde madde başı Arapça sözcüğün üç harfli kökünün son harfi esas alınarak sıralanırdı. XIV.-XV.yüzyıllar arasında yaşamış olan el-Kamûsü-ı-Muhît (Okyanus Sözlüğü) adlı eseri Türkçeye çeviren Mütercim Asım bu sistemi kullandı.
İlk sözlük olarak İskenderiye Müzesi kütüphanecisi Bizanslı Aristophanes’in hazırladığı eser kabul edilir. İslam dünyasında en önemli sözlük X. yüzyılda yaşayan Fârâblı İsmail Cevheri’nin Sihâh adlı Arapça eseri. Vankulu Lügatı diye bilinen Müteferrika’nın bastığı ilk kitap da bir Sihâh çevirisidir. Türk kültüründe ilk sözlük ise Kaşgarlı Mahmut’un Türkçe’den Arapça’ya Divanü Lügati’t-Türk’üdür.
İlk sözlük Divânü Lügati't-Türk'tür. 1073'deki bu sözlükten sonra yapılan çalışmalar Mukaddimetül Edeb, Codex Cumanicus, Kitabül İdrak, İbn Mühenna Lügatı, Muhakemetül Lügateyn, Abuşka Lügati, Senglah, Lügatı Çağatay, Türkii Osmani, Ahterii Kebir, Vankulu Lügatı, Tuhfei Vehbi adıyla Arapça/Farsça/Türkçe karışımlı idi. Türkçe hazırlanan ilk sözlük Lehçetül Lügat (Esat Mehmet Efendi, 1732) oldu. Bundan sonra basılı sözlükler gelişti: Burhanı Katı, el Okyanusul Basit, Lehçei Osmani, Kitabü Maaniül Lehçe, Lügatı Naci, Kamusu Türki, Hayat Büyük Türk Sözlüğü, Temel Türkçe Sözlük, Mükemmel Osmanlı Lügatı, Resimli Kamusu Osmani, Yeni Türkçe Lügat, Resimli Yeni Türkçe Lügatı, Yeni türk Lügatı, Büyük Türk Lügatı, Türkçe Sözlük (TDK), Ferhengi Ziya, Meydan Larousse, Okyanus, Öztürkçe Sözlük, Büyük Türkçe Sözlük, Temel Türkçe Sözlük adlarıyla yayınlandı. Bu genel sözlükler dışında özel terimler sözlükleri yayınlandı: Tarama sözlüğü, Derleme Sözlüğü, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, Medeni Hukuk Terimleri Sözlüğü, Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü, Yazın Terimleri Sözlüğü gibi değişik bilim dallarına ait sözlükler yayınlandı. Yabancı dil sözlükleri olarak hem Türkçeden yabancı dile, hem yabancı dilden Türkçeye birçok sözlük basılmıştır. Bunların en eskisi Redhouse Sözlüğü'dür. Osmanlıca-Türkçe sözlüklerin en tanınmışı Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat (Ferit Devellioğlu)dur.
Hatice Nermin Erbakan (d. 1943 - ö. 23 Ekim 2005) Türkiye'nin eski başbakanlarından Necmettin Erbakan'ın eşi.
1943 yılında Balıkesirli Saatçioğlu ailesiin kızı olarak dünyaya geldi. İktisat eğitimi aldı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)'nde uzman olarak görev yaparken tanıştığı ve danışmanlık yaptığı TOBB Sanayi Dairesi Başkanı Necmettin Erbakan ile 10 Ocak 1967'de evlendi. 1967'de Zeynep, 1974'de Elif, 1979'da Muhammet Fatih adlı çocukları dünyaya geldi.
Nermin Erbakan, Refahyol hükümetinin kurularak eşinin önce başbakan yardımcısı ve sonra başbakan olması ile sonuçlanan 1995 seçimlerinde Refah Partili kadınlar ile birlikte önemli rol oynadı. İslami kuralları hayatına uygulama konusunda hassas davrandı. Gece ibadetlerine önem verdiği belirtiliyor. 23 Ekim 2005'te Ankara'da Yüksek İhtisas Hastanesi'nde hayatını kaybeden Nermin Erbakan, İstanbul'da Merkez Efendi Mezarlığı' na defnedildi. Cenaze namazına 50 bini aşkın kişi katıldı.
Şahıs İçin Beyan Edilen Görüşler
Erbakan Ailesi, 23 Ekim'de kaybettikleri Nermin Hanım'la ilgili duygu ve düşüncelerini bir kitapçıkta topladı. 'Hatice Nermin Erbakan annemiz' adlı kitapçıkta şu cümleler yer aldı:
'Hatice Nermin Erbakan annemiz' adlı kitapçıkta, eşi Necmettin Erbakan, oğlu Fatih Erbakan, kızları Zeynep Erbakan Baykoç, Elif Erbakan Altınöz ile gelini, damatları ve yeğeninin Nermin Erbakan'ın ardından kaleme aldıkları duygu yüklü şu cümleler yer aldı:
Necmettin Erbakan (Eşi): Kendisi tam bir hanımefendiydi. Başsağlığına gelen tüm ziyaretçilerin ilk ifade ettikleri özelliği de hep bu olmuştur. İnsan bazı şeylerin değerini kaybedince anlıyor. Bilhassa yediklerine çok dikkat eder, yediklerinin helal olduğundan emin olmak isterdi. Ekmeğini dahi kendi pişirirdi.
Fatih Erbakan (Oğlu): Demek ki böyle bir yazıyı yazmanın da benden isteneceği bir gün gelecekmiş. Demek ki anneciğim benden daha önce dünyasını değiştirecek ve ben onun arkasından onu anlatacak bu yazıyı yazacakmışım... Annemin vefatının ardından bu yazıyı yazarken sadece birkaç on seneden ibaret şu kısacık ömrümün ne zaman nerede ve ne şekilde sona ereceğini düşünmekten kendimi alamıyorum...
Beyza Erbakan (Gelini): Annemle benim aramda gelin-kayınvalide ilişkisi değil, her zaman anne-kız ilişkisi olmuştur... Şimdi Allah'a şükrediyorum ki bana Nermin annem ile üç sene geçirmeyi nasip etti. Bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum. Allah ondan çok çok razı olsun. Ben onunla geçirdiğim üç seneye doyamadım, daha pek çok seneleri birlikte geçirmeyi çok isterdim ama Allah'ın takdiri böyleymiş. Anneciğim! Bana böyle annelik yaptığın için Allah senden razı olsun.
Zeynep Erbakan Baykoç (Kızı): Üç kardeş içerisinde annemle en uzun yıllar geçiren kişi oldum. Babamın siyasetçi kimliği dolayısıyla evden sık sık uzak kalması, annemle bizi birbirimize daha çok yakınlaştırdı. Biz hem ana-kız hem iki sıkı dost ve dert ortağı idik.... Hakikaten babamın da söylediği gibi insan çok yakınlarının bazı özelliklerini yaşarken keşfedemiyor, kaybettiğinde anlıyor ve kendisine duyulan hasret katlanarak artıyor..
Ömer Faruk Baykoç (Damadı): 22 Ekim Cumartesi'yi, 23 Ekim Pazar'a bağlayan gece. Saat: 02.30. Yüksek İhtisas Hastanesi'nin bir odasında derin bir sessizlik. Herkesin elinde bir cüz, kıraat halinde. O anda odada 10-15 kişi kadarız. Kıraatları bitirdikten sonra babam, 'Hadi bakalım kalkıyoruz. İnşallah sabaha güzel haberler alırız' diyor ve o gece odada kalacak kişinin seçimine geçiliyor. Seçimi babam yapacak. Orada bulunanlar üzerinde bakışlarını gezdiriyor. Herkes birbiriyle mücadele halinde, kalabilmek için. Babam, 'Faruk kalsın' diyor ve annemin dünyadaki son gecesine şahit ve ortak oluyorum
Elif Erbakan Altınöz (Kızı): Kimseye karşı kin duymaz, kırılıp küsmezdi. Kendi şahsını üzecek, zarar verecek bir davranışta bulunan kimseyi hemen affeder, ona bunu hiç belli etmez, dile getirmezdi. Ama davaya zarar verenleri asla affetmezdi. Sadıkları çok severdi... Yediklerine ve içtiklerine çok dikkat ederdi. İçinde şüphe uyandıracak en ufak bir madde olan gıdaları, ithal yiyecek ve içecekleri asla kullanmazdı...
Mehmet Altınöz (Damadı): Kendisi Hakk'ın rahmetine kavuşalı bugün itibariyle 40 gün oldu. Onun, bizlere anlattığı her şeyi harfiyen yerine getiriyoruz. Kabrini, söylediği gibi ayda bir torunları ile beraber ziyaret ediyoruz. Annem bizleri -yaşarken olduğu gibi- ölümünden sonrasını da planlayarak rahat ettirmişti...Annem günümüzün moda tabiriyle karizmatik bir insandı. İlk tanışan insanda olağanüstü bir etki bırakırdı. Mükemmel bir organizasyon kabiliyeti vardı. Çok iyi bir danışmandı. Ondan her konuda görüş alabilirdiniz. Tahlilleri çok netti. Uzağı çok iyi gören bir insandı. Çünkü kalp gözü açıktı...
Esra Altuntaş (Yeğeni): Tabir yerindeyse yüzyılın en son Osmanlı hanımefendisiydi. Neden bu kelimeleri kullandığımın izahını onu tanıyanlar son derece iyi bilir. Doğumundan Hakk'a yürüyüşüne kadarki 62 yılın her dakikası nezaket, letafet ve zarafetle Allah dostlarına ram olmuş, en son ana kadar Resulullah'ın sünneti üzere geçirilmiş bir ömür...
Amblem (Fransızca: emblème) (imlek, belirtke), bir fikri veya bir kurumu temsil eden görsel simgedir.
Simge ile neredeyse eşanlamlı olarak kullanılsa da, daha kesin kurallarla belirlenmiş ve neyi temsil ettiği kesin olarak bilinir. 20. yy'ın sonlarından itibaren Türkçe'de görülen İngilizceleşme eğilimiyle, "logo" sözcüğü de amblem yerine sıklıkla kullanılır oldu. Logotype ile karıştırılmamalıdır.
LEGO, Danimarka merkezli The LEGO Group adlı şirket tarafından üretilen bir oyuncak çeşididir. Üzerlerindeki girinti ve çıkıntılar sayesinde birbirine kolayca kenetlenebilen, çeşitli renklerdeki yapı parçalarından oluşur. İlk başta oyma tahtadan yapılmış kaba prizmalardan oluşan LEGO parçaları, zamanla plastikten yapılmaya başlandı. Plastiğin kolayca aynı şekilde üretilebilir olması parçaları tek örnek haline getirdi. Bu sayede 60'larda ve günümüzde üretilen parçaların birbirine uyumlu olmasını sağlandı. İlk başta yalnızca Avrupa'da üretim yapılırken, Amerika pazarına giren şirket burada yeni bir fabrika açmak yerine yeni parçaların üretimini Samsonite'e devretti. İlk başta tuğla şeklinde olan basit tanelere çarklar, çubuklar, tekerlekler, küçük adamlar ve elektrikli aksamlar gibi daha ayrıntılı bölümler de eklendi. Böylece hemen hemen herşeyin inşa edilebileceği bir çeşitlilik sağlandı. Genel olarak 7-16 yaş civarını hedefleyen LEGO, aslında her kitleyi kendine bağımlı kılacak nitelikte ürünler çıkarmayı çalıştı. Amerika ve Dünya pazarı geliştikçe, çizgi romanlarla ve bilgisayar oyunlarıyla büyüyen neslin ihtiyaçlarına cevap vermek piyasada LEGO'nun tutunmasını biraz zorlaştırdı. Bunun üstesinden her ihtiyaç gurubuna yönelik setler üreterek, LEGO Baby (0-3 yaş), LEGO Duplo (0-6 yaş), LEGO City, LEGO Creator, LEGO System, LEGO Technic, LEGO Bionicle, LEGO Belville gibi, gelmiştir. Son zamanlarda ise medya dünyasının ve küreselleşmenin yıktığı bir oyuncak olarak kalmamak için Harry Potter, Star Wars, Batman, Örümcek Adam, Winnie The Pooh, Spongebob Squarepants, Ben 10 gibi ünlü temaları da bünyesine kattı. Hatta şuan günümüz teknolojisi sayesinde, Lego Digital Designer adlı program ile bilgisayar üzerinde sınırsız Lego yapılabiliniyor.
Roald Engelbregt Gravning Amundsen, (d. 16 Temmuz 1872 - ö. 18 Haziran 1928) Güney Kutbu'na ulaşan ve Kuzeybatı Geçidi'ni aşan ilk denizci olan Norveçli bir kaşiftir. Arkadaşları arasında 'viking'. lakabıyla tanınıyordu.
1893'te bir fok gemisinde denizciliğe başlayan Amundsen, dünyanın çeşitli kıyılarında dolaştı, değişik gemicilik teknikleri, buharlı gemiler ve bilimsel denizcilik yöntemleri konusunda uzmanlaştı. Kuzey Kutbu'nun kaşifi Nansen'in de yüreklendirmesiyle, Atlas Okyanusu'nu Büyük Okyanus'a bağlayan deniz yolunu bulmayı aklına koydu. İlk denemeleri başarılı sonuçlar verdi ve iki okyanusu birbirine bağlayan deniz yolunun varlığı kesinlik kazandı. Daha önce geçilememiş olan Kuzeybatı Geçidi'nin baştan sona kadar gemiyle aşılabileceğini gösteren ilk gemici oldu.
Aslında amacı Kuzey Kutbu'nu keşfetmekti; ama Frederick Cook ve Robert Peary 1909'da Kuzey Kutbu'na gidince, o da 1910'da yolunu Güney Kutbu'na çevirdi. Bu kez de güney için yarış başladı. Amundsen, 20 Kasım 1911'de dört kişilik ekibi ve 150 köpekle yola çıktı; ancak yolda erzakları bitince köpeklerin bir kısmını yemeleri gerekti. Amundsen ve ekibi, 14 Kasım' da Robert Falcon Scott'tan 35 gün önce Güney Kutbu'na vardı.
Amundsen, 16 Haziran 1928'de, kaza geçiren arkadaşı Umberto Nobile'yi aramak amacıyla Kuzey Kutbu'na uçtu. Kendisinden bir daha haber alınamadı. Kuzey Buz Denizi'ne düştüğü sanılıyor.
'Bağlaçlar veya rabıt edatları, sözcükleri, sözcük gruplarını veya cümleleri biçim veya anlam yönüyle birbirine bağlayan edatlardır: ve, veya, ile, ama, de (da) [1], ancak, belki, çünkü, eğer, hâlbuki, hiç değilse, ise, ki, lâkin, meğer, nasıl ki, öyle, öyle ki, sanki, şu var ki, tâ, üstelik, yahut, yalnız, yani, yoksa, zira gibi. İfadeleri, ilgi ve önem sırasına koyarak düzenlememize yardımcı olurlar.
Bağlaçların kendi başlarına anlamları yoktur. Yer aldıkları cümlenin çeşitli bölümleri arasında anlam ve biçim bakımından bağlantı kurarlar. Cümlelerde sıralama bağlaçlar sayesinde yapılır. Cümleler arasında konu ve anlatım bütünlüğü sağlamak için kullanılırlar.
Türkçe'de bağlaçlar yapı bakımından yalın, türemiş, bileşik ve öbekleşmiş bağlaçlar olmak üzere dört kümeye ayrılır.
Yalın bağlaçlar
Yalın bağlaçlar, herhangi bir ek almamış ya da bir sözcükle birleşmemiş basit sözcüklerdir. Kök halindeki ve, ama, ile, eğer, de, hem, yani gibi sözcükler bu tür bağlaçlardır.
Türemiş bağlaçlar
Türemiş bağlaçlar, isim ya da fiil soylu sözcüklerden türetilmişlerdir: üstelik, örneğin, kısacası, gerçekten, anlaşılan vb. gibi.
Bileşik bağlaçlar
Bileşik bağlaçlar öyleyse, yoksa, nitekim, sanki, oysa, kim bilir gibi sözcüklerdir ve bunlar iki ayrı sözcüğün birleşmesinden oluşur. Bileşik bağlaçları oluşturan sözcüklerin her zaman bağlaç türünden olmaları gerekmez. Örneğin kim bilir bağlacındaki "kim" zamir, "bilir" ise bir çekimli fiildir. Sanki bağlacı ise "san" (san-mak) fiil kökü ile "ki" bağlacının birleşmesinden oluşmuştur.
Öbekleşmiş bağlaçlar
Öbekleşmiş bağlaçlar ayrı ayrı sözcüklerin bir arada kullanılmasıyla ortaya çıkar. Bazen ya da, hem de gibi iki bağlacın yan yana kullanılmasıyla da öbekleşmiş bağlaç oluşabilir. Bazen ki bağlacıyla birlikte bir bağlaç öbeği oluştuğu da olur; nerde kaldı ki, değil mi ki böyle oluşmuş bağlaçlardır. Başka bir deyişle, sözün kısası, bir bakıma gibi tamlamalar bağlaç işlevi de görürler. Gel gelelim, ne bileyim, zorla değil ya gibi bazı kısa cümleler de kalıplaşarak bağlaç niteliği kazanabilir. Öbekleşmiş bağlaçlardan yinelemeli bağlaçlar da çok yaygın olarak kullanılır. Bunlara ya ... ya ..., hem ... hem ..., ister ... ister ..., gerek ... gerek(se) ..., ne ... ne ..., ama ... ama ... gibi bağlaçlar örnek gösterilebilir. Örneğin:
"ister gel ister gelme", "ya bugün gel ya yarın", "ne sevdiğin belli ne sevmediğin".
Kullanılışlarına göre bağlaçlar= [değiştir]
Sıralama bağlaçları
İki sözcüğün arasına girerek arka arkaya gelen unsurları bağlamaya yarayan dahi, ile, ilâ, ve edatlarıdır: Karagöz ile Hacivat, Suç ve Ceza vb.
Denkleştirme bağlaçları
İki sözcük, sözcük grubu veya cümlenin arasına girerek birbirinin yerini tutabilecek iki unsuru birbiriyle denkleştirme, karşılaştırma ilgisiyle bağlayan veya, veyahut, ya, yahut edatlarıdır: kavun veya karpuz, masa veya sıra, seni böyle gören ya deli diyecek ya gülüp geçecek vb.
Karşılaştırma bağlaçları [değiştir]
Karşılaştırılan grupları veya unsurları, mukayese ilgisiyle bağlayan ama....ama, da(de)....da(de), gerek....gerek, ha....ha, hem....hem, ister....ister, ne....ne, ya....ya gibi bağlaçlardır.
Ama haklı ama haksız herkese itiraz eder. Eyere de yakışır semere de. Gerek fakir gerek zengin olsun. Ha Kel Hasan ha Hasan kel. Hem suçlu hem güçlü. İster öldür ister güldür. Ne şair yaş döker ne âşık ağlar. *(F.Nafiz) Ya o zaman yalan söyledi ya şimdi.
Bu edatlar, karşılaştırılan unsurlardan biri, hepsi veya hiçbiri ifadesiyle üç türlü işlevi yerine getirirler:
Ya akıl ver ya para. Ya paranı ya canını. (birini)
Hem kel hem fodul. (hepsi)
Ne kızı veriyor ne dünürü küstürüyor. (hiçbiri)
Başa gelen bağlaçlar
Cümleler arasında türlü anlam ilgileri kurarak onları birbirine bağlayan edatlardır: âdeta, ama, ancak, bari, belki, binaenaleyh, çünkü, eğer, fakat, gerçi, güya, hakeza, hâlbuki, hatta, hazır, hele, illâ, illâ ki, kaldı ki, keşke, keza, lâkin, madem, mademki, mamafih, meğerki, nasıl ki, nitekim, oysa ki, öyle ki, sanki, şayet, şöyle ki, tâ ki, üstelik, yalnız, yani, yeter ki, yoksa, zaten, zati gibi.
Örnekler: O zamanlar çok okuyordum. Daha sekiz yaşındayken roman okumaya başlamıştım. / Turgut'n kaza yaptığını biliyorum. Fakat bunu sana kim söyledi? / Düğününe beni davet etmedi. Hâlbuki ben hediyesini bile almıştım. / Bugünlerde dürüst davranmıyor. Mamafih bu sözler aramızda kal sın. / Üç gündür yataktan çıkamıyor. Zaten son zamanlarda hiç ayağa kalkamı yordu.
Cümle başı edatlarının kullanıldığı yere göre cümleleri hangi ilgiyle bağladığına dikkat edilmelidir.
Sona gelen bağlaçlar
bile, da (de), dahi, değil, ise, ki, ya gibi edatlardır. Bunlardan bile, da (de), dahi, ise, ya edatları sözcüğü önceki unsurlara; değil, ki edatları getirildiği sözcüğü sonraki unsurlara bağlar. Bu edatların pek çoğunda kuvvetlendirme ifadesi de vardır: Baksan a! Ben de özledim. Sağır Sultan bile duydu. Bu da geçer yahu! Hele bir nefes alayım da. Adam sen de. Sorsam mı ki*. Böyle de yatılmaz ki. Onlar şehirliydi biz ise köylüydük. (İse edatı, şart kipi ekiyle karıştırılmamalıdır.) Yorgun değilsin ya. Ev kira değil ya varsın küçük olsun. vb.
Cümle dışında kullanılışlarına örnekler
Bağlaçlar, cümle içerisinde eşgörevli, eşdeğerli ya da birbiriyle ilgili öğeleri birbirine bağlarlar. "Kerim ve Sinan aynı işi yapıyorlardı; ama Kerim'n geliri Sinan'ınkinden yüksekti" cümlesindeki ve bağlacı, ilk cümleciğin ortak yüklemli özneleri olan eşdeğerli iki sözcüğü birbirine bağlamakta, ama bağlacı da iki cümleciği birbiriyle ilişkilendirmektedir. Her iki cümlecik de aslında, özne ve yüklemleri bulunan bağımsız birer cümledir. Bu iki cümle arasındaki anlam ilişkisinin varlığı, ama bağlacıyla ortaya çıkmaktadır.
Öznesi, yüklemi ya da tümleci ortak olan cümlelerde, eşgörevli öğeleri bağlamak için yinelemeli bağlaçlar da kullanılabilir:
"Semih hem yiyor, hem söyleniyordu", "İstanbul'n kışını da yazını da sevmem".
"İsmet ne armut ne de elma toplayabildi" örneğinde ne ve ne de bağlaçları cümleye olumsuz anlam yüklediğinden, yüklem olumlu durumda kullanılır. Ama yüklemden önce, cümlenin taşıdığı olumsuz anlamı pekiştiren hiç, hiçbir, pek gibi zarflar kullanılırsa, yüklemin olumsuz olması gerekir: "hiç kimse okula gelmedi", "İpek yemeği pek sevmedi".
Bağlaçlar, aralarında anlam ilişkisi bulunan cümle öğelerini bağlama işlevi de görürler:
"Bu filmin Türkiye'e gösterilmediğini sanıyordum, oysa yanılmışım" cümlesindeki oysa, böyle bir işlevi yerine getirmektedir.
Bu tür cümlelerdeki cümleciklerin özneleri ayrı da olabilir:
"Kiracı evin balkonunun olmadığını söylüyordu, nitekim bunu ev sahibi de doğruladı".
Bağlaçlar cümle öğelerinin önünde ya da arkasında yer alırlar. Bazı bağlaçlar cümlede sıfat ya da zarf olarak da kullanılabilir.
"Bir kedi ancak bu kadar kıvrak olabilir" cümlesindeki ancak, özneyi nitelediği için sıfat işlevi yüklenmiştir.
"Şimdi evde olması gerekirken ancak gidebildi" cümlesinde aynı sözcük zarf olarak kullanılmıştır. Burada ancak sözcüğü cümlenin yüklemini zaman bildirerek nitelemektedir.
"Ev çok genişti; ancak Demet kısa sürede boyadı" cümlesinde ise ancak bir bağlaç olarak kullanılmıştır.
Bazı bağlaçlar özel biçimlerde kullanılır. Örneğin ki, de, ise bağlaçları, bazen yalnızca özneyi pekiştirir:
"Sen ki ödevin olduğunu biliyorsun, nasıl olur da bunu yapmazsın?", "o da bu işleri iyi bilir, değil mi?" "ev ise yeşillikler içindeydi". Son örnektekine benzer cümlelerde ise bağlacı özneyle bitişik de yazılabilir ("ev ise" yerine "evse"). de ve da bağlaçları her zaman ayrı yazılır ve te veya ta şeklinde yazılamazlar.
Ki bağlacının bir işlevi de, birleşik cümlelerde yan cümleciği ana cümleciğe bağlamaktır: "Eve geldiğimde gördüm ki musluk açık kalmış".
İdrar, insan veya hayvan böbreği tarafından üretilip idrar kesesinde biriktirilen ve üretradan vücut dışına atılan sıvıdır.
Asidik kökenli olmayan bu sıvı, çözeltilerini barındıran memeli canlıların vucütlarındaki suyun muhtevasındaki mineral, inorganik ve diğer maddelerin dengesini sağlamak amacıyla idrar torbasından dışarıya çoğunlukla cinsel organlarda varolan mekanizmalar yardımıyla atılır. İdrar oluşumu, vücutta mineral ve diğer maddelerin dengesinin sağlanmasında etkilidir. Vücutta olması gerekenden fazla olan veya vücuda zararlı olan maddeler idrar yolu ile dışarı atılır. İdrar, içinde erimiş ya da süspansiyon durumunda bulunan birçok maddeyi uzaklaştırır.
Damdan düşenin halini, damdan düşen bilir.
Parayı veren düdüğü çalar.
Ye kürküm ye!
El elin eşeğini şarkı söyleyerek arar.
Düşmeseydim zaten inecektim.
Ben neredeysem Dünyanın ortası orasıdır.
Nasıl olur da deniz, köpeğin agzından pislenir, nasıl olur da güneş üflemekle söner?
Ne insanlar gördüm üzerlerinde elbise yok, ne elbiseler gördüm içlerinde insan yok.
Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakilerin anlayabileceği kadardır.03.03.2007
Ne tükenmez hazinesin ey dil! Ne devasız bir dert!
Nefsinin istediğini yapıp da bir de "inşallah" demek Allah'la alay etmektir. Kimi kandırıyorsun?
Nefsin, üzüm ve hurma gibi tatlı şeylerin sarhoşu oldukça, ruhunun üzüm salkımını görebilir misin ki?
Nerde akarsu varsa, orada yeşillik vardır.
Nerde akan gözyaşı varsa, oraya rahmet gelir.
Ne olursan ol, yine gel
O
O beden testisi ab-ı hayatla dopdolu, bu beden testisi ise ölüm zehiri ile. İçindekine bakarsan padişahsın, kabına bakarsan yolu yitirdin.
O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti. Bak da gör, o dağda ne bir fazlalık var ne bir eksilme.
Oruç tutmak güçtür, çetindir ama Allah'ın kulu kendisinden uzaklaştırmasından, bir derde uğratmasından daha iyidir.
Ne olursan ol,yine gel.
Ö
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız
Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.
P
Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır.
R
S
Sabır, demir kalkandır.
Sabır sevinç anahtarıdır.
Sebatsız sedef, inci tutmaz.
Secde ve rükû, varlık tokmağını, Allah kapısına vurmaktır. Çok vur, mutlaka açılır kapı.
Sen anılması güzel olan söz ol.
Çünkü insan, kendisi hakkında söylenilen güzel sözlerden ibarettir.
Sen diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?
Senin için başkasını terk eden, başkası için de seni terk eder.
Sen zayıfları yardımcısız, kimsesiz sanma; Kur'ân'dan "İzâ câe nasrullâh"ı oku
Sende en iyi ne varsa, dostuna onu ver.
Sen öyle büyük bir varlğın aşkını seç ki, bütün peygamberler, onun aşkıyla kudret ve kuvvet buldular, şeref ve saadete erdiler.
Sual de bilgiden doğar, cevap da.
Sukŭnetim asaletimdendir. her lâfa verilecek bir cevabım var.lâkin; Bir bakarım lâf lâfmı diye , birde bakarım söyleyen adammı diye.
Ş
Şeytan tabiatı bakımından insana düşmandır. İnsanın helak oluşuna sevinir o.
Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de, şeytandan dert satın alır.
Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz
Şu tertemiz tarlaya sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz.
Şunu iyi bilki;eğer, gönlün, sırlarına mezar olursa muradın çabucak hasıl olur.
Sarhoş, cinayeti yapar da sonra "özrüm vardı, kendimde değildim"der. Kendinde olmayış,kendiliğinden gelmedi sana,onu sen çağırdın.
T
Ten midesi insanı samanlığa çeker, gönül midesi reyhana çeker. Ot ve arpa yiyen kurban olur, Allah nuru ile nurlanan Kuran olur. Senin yarın pislik, yarın da misktir. Kuran'la miskini artır.
Testide ne varsa dışına o sızar.
Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir. Bir solukta aşağılık dünyadan göğe sıçrayiverir.
Tutalım ki Ali'den Zülfikâr sana miras kaldı. Sende Ali kolu ve kalbi yoksa Zülfikar neye yarar ki?
Tuzağa saçtığın taneler , cömertlik sayılmaz ki...
U
Uyku ve uyanma bir nevi küçük mahşerdir.
Ü
Üstünün dostu ol ki üstün olasın... Kendine gel be hey azgın, mağluplarla dost olma! Münkirin delili ancak ve ancak şudur: Ben şu görünen yurttan başka bir şey görmüyorum! Hiç düşünmez ki nerede görünen bir şey varsa o, gizli hikmetleri haber vermededir. Her görünen şeyin faydası, faydanın ilaçlarla gizli oluşu gibi o şeyin içinde gizlidir.
Üç sözden fazla değil , Tüm ömrüm şu üç söz , Hamdım, piştim, yandım
V
Y
Yılan insanın sadece canını alır. Kötü arkadaş cehenneme sürer de ebedi hayatını mahveder.
Yerde bir zayıf aman dilerse, gökyüzü askerleri birbirlerine karışırlar.
Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur.
kas nedir - vücudumuzdaki kaslar - kasların özellikleri - kas çeşitleriKas, vücutta bulunan, gelişmekte olan asıl hücreciklerin mezodermal tabakalarından oluşan, büzülebilen bir dokudur. Vücuttaki görevi güç oluşumu ve dış veya iç arası) hareket sağlamaktır.Bunun yanında kollarımızdaki kaslar gibi bir çok kas zıt yönde ilerler.
Kas hareketlerinin büyük çoğunluğu bilinç dışında gerçekleşir ve yaşam için gerekli fonksiyonların gerçekleşmesi için büyük önem taşımaktadır (kalbin kasılarak kan pompalaması gibi). Gönüllü kas hareketleri vücüdun hareket etmesi için kullanılır.
Kaslar, çizgili, düz ve kalp kası olmak üzere üçe ayrılır. Çizgili kaslar, isteğimiz doğrultusunda çalışan kaslardır. Düz kaslar isteğimiz dışında çalışır. Kalp kası da bir çizgili kas olmasına rağmen, isteğimiz dışında çalıştığı için, kalp kası adı verilmiştir. Kasların faydaları şunlardır.
1 iskeletle birlikte vücudumuza şekil verir.
2 kemiklere destek görevi yapar.
3 iskeleti oluşturan kemik ve eklemleri hareket ettirir.
4 bu hareketlilik vücudumuzun hareketini sağlar
Kasların Ortak Özellikleri Kasların 5 çeşit özelliği vardır:
1. Uyarılabilme: Kaslar, her canlı kitle gibi, kendilerine yapılan bir uyarıya cevap verme özelliğine sahiptir. Kasların bu uyarıya cevabı: "Kasılma" şeklindedir.
2. İletebilme: Kaslar, doğal koşullarda, kas-sinir-kas arasındaki uyarıyı "Snaps" yolu ile yani sinir sistemi yolu ile iletebilme özelliğine sahiptir.
3. Kasılabilme: Kasların, kendilerine yapılan uyarılara cevabı kasılma şeklinde olur. Beş çeşit kasılma tipi vardır.
İzometrik Kasılma: Uzunluğu sabit kalan, fakat gerimi artan, statik bir kasılma şeklindedir. Bütün tabii kasılmaların başlangıcını izometrik kasılmalar oluşturur.
Konsantrik Kasılma: Kasın gerimi aynı kalırken, boyu kısalır. Yani, kısalarak meydana gelen dinamik bir kasılma türüdür. Vücut geliştirme çalışmasında bu tip kasılmalar çok iyi bir örnektir. Bu kasılmaya aynı zamanda "İzotonik kasılma" da denir. Genellikle insanın kassal aktiviteleri, izometrik ve izotonik kasılmaların birbiri ardına yapılmasından veya her ikisinin beraberce uygulanmasından oluşur. İzometrik ve İzotonik kasılmaların beraberce olması, yani kasın her geriminin hem de uzunluğunun değişmesine de "Oksotonik Kasılma" denir.
Eksantrik Kasılma: Dinamik bir kasılma türüdür. Kasın gerimi artarken, boyu uzar, yani konsantrik kasılmanın aksine, uzayarak meydana gelen, bir kasılmadır.
İzokinetik Kasılma: Sportif aktivitelerde uygulanan yeni bir kasılma şeklidir. Bir egzersizin tümünde, sabit hızda, maksimal ölçüde yapılan bir kasılma şeklidir.
Tetanik Kasılma: Bu kasılma, tek kasılmaya oranla 4 misli daha kuvvetli, uzun süreli ve daha ekonomik kasılma şekli olup, daha fazla iş görür. İstemli hareketlerimiz genellikle devamlı, yani tetanik kasılmalar şeklindedir. Kasa gelen ve tek bir uyaranın oluşturduğu kasılma bitmeden arka arkaya sık sık uyaranlar verilirse, kas gevşemeye vakit bulamaz ve devamlı bir kasılma gösterir. Tetanik kasılmanın meydana geldiği en düşük uyaran frekansına "Kritik Frekans" adı verilir.
4. Elastik Olma: Kası istirahat uzunluğundan daha öteye gerip, uzatırsak bir direnç ile karşılaşırız. Bunu yapan, yani kası geren ve uzatan kuvvet kesildiği zaman, kas yine istirahat uzunluğuna döner. Bu aksın "Elastik olma" özelliğidir.
5. Viskoz Kitle Olma: Kaslar, şeklini değiştirmek isteyen kuvvetlere karşı iç sürtünmeler nedeni ile bir direnç gösterirler. Kendilerine tatbik edilen kuvvet ile kasın direnmesi arasındaki denge hemen değil, ancak bir zaman sonra meydana gelir. Bu durum kasların "Viskozite" özelliğidir. Kas, yaptığımız bir hareket veya egzersiz neticesinde uzatılacak olursa, bu hareketin oluşturacağı uzunluğa hemen erişmeyip, uzamanın son kısmı yavaş yavaş meydana gelir. Diğer taraftan, hareket bitince normal uzunluğuna hemen dönmez.
Kasın viskozite özelliği onun bir çeşit korunma mekanizmasıdır. Bunu, kapıların çarpmasını önleyen ve yavaş kapanmasını sağlayan yay mekanizmasına benzetebiliriz. Kaslarda bu özellik olmasa idi, ani ve şiddetli kasılmalarda, kas ve kemit bütünlüğü tehlikeye girer ve kopmalar olurdu. Viskoz özellik bir çeşit frenleme görevi yapmaktadır.
Kral John (İngilizce: The Life and Death of King John) ünlü İngiliz oyun yazarı ve ozanı William Shakespeare tarafından yazılmış olan 5 perdelik bir oyundur. Bu oyunun janrı tarih oyunu olarak verilmektedir; çünkü İngiliz Kralı II. Henri ve kraliçe Akitanyalı Elanor'un oğlu ve İngiliz Kralı III. Henri'nin babası olan 1199 – 1216 döneminde İngiliz Kralı olan Kral John'un hayat hikayesini dramatik bir şekilde temsil etmektedir. Bu oyun 1590li yılların ortalarında yazılıp temsil edilmiş oldugu sanılmaktadır; fakat ilk basılı şekli 1623 tarihli birinci folyo edisyonunda bulunmaktadır.
Konu başlıkları [gizle]
1 Kaynaklar, temsilleri ve basılımı
2 Karakterler
3 Konu özeti
4 Uyarımlar
5 Dipnotları
6 Dış kaynaklar
Kaynaklar, temsilleri ve basılımı [değiştir]
Shakespeare'in bu oyunu daha önce (yaklaşık olarak 1589da) temsil edilmiş ve (olasılıkla Marlowe tarafından) yazılmış olan Kral John'un Zahmetli Saltanatı adlı bir tarihsel oyuna çok benzerlik göstermekte ve birçok modern ebebiyat otoritesi tarafından Skakespeare'in eserinin modelinin ve kaynağının bu oyun olduğu kabul edilmektedir.[1]Fakat bu önerinin aksini iddia eden büyük bir grup kritik de bulunmaktadır. Bunlar ya Shakespeare'in oyunun daha önce yazıldığını; ya Shakespeare'in daha önce aynı konuda bir başka oyun yazıp şu anda elimizdeki metinin bu önceki metinden ortaya çıkardığını ya da Zahmetli Saltanat metinin zaten Skakespeare'in eseri olup bir korsan temsili ve basımı olduğunu iddia etmektedirler. Eğer Shakespeare'in oyunu her ne sebeble daha önce ise, o zaman bunun kaynağı önceden yazılıp basılmış olan tarih kitaplarıdır ve bu tarih kitaplari arasinda Holinshed'in vakanameleri (chronicles) veya John Foxeun Kanunlar ve Anıtlar veya Matthew Parisin Historia Maior eserlerinden biri veya birkaçı Shakepeare'in oyununun kaynağı olmalıdır.
Bu isimli oyun 1598de Francis Meres'in verdiği Shakepeare'in oyunları listesinde bulunmaktadır. Fakat bundan sonra ta 1737ye Kral John oyunu hiç bir tiyatronun temsiller listesinde bulunmamaktadır. Ancak 1737de Drury Lane'deki Kraliyet Tiyatrosu'nda, 1745de Covent Garden ve Drury Lane Tiyatrosunda temsillerin belgeleri bulunmaktadadir. 19. yüzyilda 1823de bu oyunun temsili Shakespeare oyunlarının tarihî bakımdan doğru olmasına itina edilerek hazırlanması modasını açmıştır. Kraliçe Viktoria devrinde İngiltere'nin daha milliyetçi tutumu ve bu oyunun parlak gösterilerle dolu olması dolayısıyla bu eser çok popüler olarak İngiliz sahnelerinde oynanmıştır. Fakat 20. yüzyılda bu popülerliğini aynı nedenlerin etkilerinin azalması sebebiyle, kaybetmiş ve Shakespeare'in en az bilinen ve nerede ise hiç temsil edilmeyen oyunlarından biri olmasına yol açmıştır.
1595 veya 1596da ilk defa temsil edilmiş olan Kral John oyununun ilk basılı edisyonu 1623de basılan birinci folyo yayını iledir.
Karakterler [değiştir]
Drury Lane Kraliyet Tiyatrosu'nda canlandırılan William Shakespeare'nin Kral John oyununun son sahnesi: Kendisini afroz eden papa (gerçek tarihte III. Innocentius)'a itaat etmek zorunda kaldıktan sonra hastalanıp (gerçek tarihte dizanteri) ölen İngiltere Kralı John (The Illustrated London News, 9 Aralık, 1865)
Kral John
Prens Henri - Kralın oğlu (Kral John'u takiben İngiltere Kralı Henri III)
Arthur, Brötanya Dükü - Kralın yeğeni
William Marshall - Birinci Pembroke Baronu
Geoffrey Fitz Peter - Birinci Essex Baronu
Lord Bigot
Hubert de Burgh
Robert Faulconbridge - Sir Robert Faulconbridge'in oğlu
Gayrimeşru Philip - Üvey kardeşi (Richard olarak da adlandırılır)
James Gurney - Lady Faulconbridge'in uşağı
Pomfretli Peter - bir kahin falcı
Filip II - Fransa Kralı
Lewis - Fransa veliahtFilip II (sonra Fransa Kralı Louis VIII)
Limoj - Avusturya Dükü[2]
Kardinal Pandulph - Papa Innocent III'in İngiltere elçisi.
Melune - bir Fransız Lordu
Chatillion - Kral John'a Fransız elçisi
Akitanyali Elinor - Kral John'un annesi, önceki İngiliz kralı Henri II dul karısı.
Konstans - Kral John'un ölmüş ağabeyi olan Brötenya Dükü II. Geoffrey'nin dul karısı, Arthur'un annesi
Kastilli Blanş - Kastil Kralı Alfonso VIII'in kızı ve Kral John'un teyze kızı
Leydi Faulconbridge - Sir Robert Faulconbridge'in dul karısı
Lordlar, ulaklar, vb..
Konu özeti [değiştir]
Bu oyun Fransız Kralı Filip II'nin Kral John'a yeğeni (John'un ağabeyi Geoffrey'nin oğlu) olan Brötanya Dükü Artur I lehine tahttan feragat etmesini söylemesi ile başlar. Bundan sonra 5 perdede insanın başını döndürecek kadar çok sayıda ve çok karmaşık ittifaklar, Papa tarafından afaroz edilme ve sonra da Papa ile aranın bulunması ile Paa'ya yaklaşma siyasetleri ile oyun devam eder. Oyun bir keşiş tarafından sağlanan yavaş fakat öldürücü tesirli bir zehir nedeniyle Kral John'un ölümüne yavaş bir şekilde gidişini gösterdikten sonra sona erer.
Oyunun devam ettiği sürece Gayri-meşru/Piç adı verilen bir hayali karakter asalet, bencillik, siyasi mallar ve İngiliz egemenliği konularında resmi görüşlere karşı kuşkular yaratacak aksi düşünceleri kapsayan birçok yorumlar verir.
İngiliz tarihleri Kral John'un Magna Carta adlı bir bildiriyi imzalaması ile ünlü olduğunu bildirirler. Magna Carta şahsi hürriyetleri sıralayıp kralın bu alanda yetkilerine hukuksal kısıntılar getiren bir ünlü belge olup bu surette İngiltere'nin bir hukuk devleti olmasını doğurmuştur. Bu bildiriyi imzalaması ile Kral John büyük bir kral olarak bilinmektedirler. Halbuki Shakespeare'in bu Kral John'un hayat hikayesini bildirmek amaçlı bu oyununda Magna Cartadan hiçbir bahis bulunmaz. Buna baş neden Shakespeare'in zamanında Magna Cartayı şahsi hürriyetlerin bir ifadesi değil, ülkenin merkezsel monarşik idaresini zayıflatmak için güçlü soylu baronlar tarafından gerçekleştirilen utanılacak bir girişim olarak görülmesidir. [3]Oyunun ana odağının, eski kralın ölmesi veya görevden ayrılması ile onu takip edecek yeni kralın devlet idaresini nasıl kendi eline alacağı sorunlarının incelenmesi olduğu görülmektedir.
Uyarımlar [değiştir]
Bir Shakespeare oyunun ilk defa sinema perdesine geçirilip halka gösterilmesi, 1899da temsil edilen ve başrolünü Herbert Beerbohm Roundtreenin oynadığı Kral John oyununun sahnede temsili sırasında sessiz bir film olarak çekilmesi ve bu filmin genişce dağılımı şeklinde olmuştur.
Bundan sonra Kral John oyunu iki defa İngiltere'de televizyon filmi olarak çekilip televizyonla yayınlanmıştır. 1951deki çekilişte başrolü Donald Wolfit ve 1984de çekilişinde ise Leonard Rossiter oynamıştır.
Maurice Harold Macmillan (okunuşu: Moris Herıld Makmillın) (10 Şubat 1894 – 29 Aralık 1986), Muhafazakâr Parti üyesi İngiliz siyasetçi, 1957-1963 arası Birleşik Krallık başbakanı.
Macmillan'ın ilk icraatlarından biri, Kıbrıs'ta hapisteki başpiskopos Makarios'u serbest bırakmak oldu. Bu, İngiltere'nin Kıbrıs sömürgesindeki katı siyasetinden vaz geçmesinin ilk sinyaliydi. 19 Haziran 1958'de açıklanan Macmillan planı, yedi yıllık bir geçiş dönemi çerçevesinde adaya siyasi otonomi tanıyordu, adadaki Türklerin ve Rumların siyasi haklarını belirliyordu. [1]
Amerikan nükleer füzelerinin İngiltere'de konumlandırılması böylece ülkesinin nükleer caydırıcılık kazanması için ABD ile müzakere yaptı. 1962'de Nassau Antlaşması ile Polaris füzelerini almayı başardı. Bu anlaşmaya kızan Fransa başkanı de Gaulle, İngiltere'nin AET üyeliğini veto etti.
İngiltere, ABD ve SSCB arasında 1962'de imzalanan Nükleer Testlerin Kısmen Yasaklanması antlaşmasının mimarlarındandı.
Macmillan, Süveyş Krizi sonrasında soğuyan ABD-İngiltere ilişkilerini düzeltmek için çaba harcadı ve başarı sağladı. Avrupa ülkelerine yakınlaştı, AET'ye geç de olsa üye olmak için çaba gösterdi. Başbakanlığı döneminde Afrika'daki İngiliz sömürgeleri bağımsızlıklarını kazanmaya başladılar. 1957'de Gana, 1960'da Nijerya ve 1963'de Kenya bağımsız oldu. Ancak Ortadoğu'daki İngiliz siyaseti müdahaleci olmaya devam etti. Irak'a ve Umman'a müdahale edildi.
Macmillan'ın ekonomideki başarısı, 1959 yılındaki genel seçimleri Muhafazkârların kazanmasını sağladı.
Size Nasıl Geliyorsa (İngilizce: As You Like It), William Shakespeare'in komedilerinden biridir. 1600'lerin ilk yıllarında yazıldığı varsayılmaktadır. Paul Czinner ve Laurence Olivier tarafından 1936'da filme çekilen oyunun farklı film uyarlamaları bulunmaktadır. Yazarın ünlü repliği "Dünya bir sahnedir ve biz de oyuncuları" bu oyunda geçmektedir.
Konu başlıkları [gizle]
1 Karakterler
2 Konu
3 Türkçe'ye çeviriler
4 Dışsal kaynaklar
Karakterler [değiştir]
As You Like Itden bir sahne (Ressam:Francis Hayman)
Yaşlı Dük - Dük Frederick'in abisi ve makamının hak sahibi. Arden ormanında sürgündedir.
Dük Frederick - Yaşlı Dük'ün kardeşi, abisinin makamına el koyar.
Oliver - Sör Roland de Boys'un büyük oğlu ve varisi.
James de Boys - Sör Roland de Boys'un ortanca oğlu. Sadece oyunun sonunda sahneye çıkar.
Orlando - Sör Roland de Boys'un en küçük oğlu.
Rosalind - Yaşlı Dük'ün kızı, "Ganymede" adıyla erkek kılığına girer.
Celia - Dük Frederick'in kızı, "Aliena" adlı bir kızın kılığına girer.
Touchstone - Saray soytarısı. Audrey'e aşık olur.
Amiens - Bir lord.
Jaques - Melankolik ve melodramatik bir lord.
Sör Oliver Martext - Kırsalın papaz yardımcısı.
Corin ve Silvius - Çobanlar; Silvius Phoebe'ye aşık olur.
William - Kırsal halktan biri.
Hymen - Evlilik tanrısı.
Le Beau - Dük Frederick'in yanındaki lordlardan biri.
Charles - Sarayın güreşçisi.
Adam - Sir Roland de Boys'un eski bir hizmetkarı.
Dennis - Oliver'in bir hizmetkarı.
Phoebe - Çoban, "Ganymede"'e aşık olur.
Audrey - Kırsaldan bir kadın.
Konu [değiştir]
Rosalond (Ressam:R.W.Macbeth)
150px!Rosalind Orlando'ya bir zincir verir (Ressam:Émile Bayard)
Dük Frederick ağabeyinin makamını ele geçirir ve onu sürer. Her ne kadar ilk başlarda abisinin kızı Rosalind'in, kendi kızı Celia ile birlikte kalmasına izin verse de, bir süre sonra güvensizliğinden dolayı onu da sürer. Celia ise kuzeninden ayrılmak istemediği için onunla birlikte ayrılır. Yolda korunabilmek için kılık değiştiren Rosalind ve Celia'nın amaçları Rosalind'in babasını bulmaktır. Yolda bir çiftlik satın alır ve buraya yerleşirler.
Ayrıca Orlando'nun hikâyesi de Rosalind'in hikâyesine paralel olarak gelişir. Babası öldükten sonra bütün varlığı ve makamı en büyük erkek çocuk olan Oliver'a kalır. Oliver ise elinden geldiği kadar kardeşi Orlando'yu arka planda tutar ve ona hiçbir olanak sağlamaz. Artık dayanamayan Orlando kendini kanıtlamak için Dük Frederick'in yenilmez güreşçisi Charles'ı alaşağı eder. Böylece güreşi izlemekte olan Rosalind ve Celia'yı etkiler. Rosalind ve Orlando birbirlerine aşık olurlar. Dük Frederick Orlando'nun babasını sevmediğinden onu dükalığından kovar. Abisi Oliver'in da canına kastettiği Orlando, Ona destek olan Adam ile birlikte yola çıkar.
İki aşığın yolu Arden ormanında kesişecektir, fakat Rosalind erkek kılığındadır. Bir süre bu durumu saklayan Rosalind oyunun sonunda araya, artık değişmiş olan Oliver'ın da girmesiyle, kendi kimliğiyle ortaya çıkar ve aşıklar birleşir. Bu arada Oliver da Celia'ya aşık olmuştur. Rosalind'in babasıyla da karşılaşmasıyla her şey yoluna girer. Çünkü bir rahipten çok etkilenen Dük Frederick herşeyini kovduğu ağabeyine bırakıp manastıra kapanır.
Bunlara ek olarak ufak paralel hikâyelerin de bulunduğu oyun toplu bir mutlu sonla biter. Yani herkes "nasıl diliyorsa öyle" sonlanır. Yalnız, özellikle Oliver ile Dük Frederick'teki değişimlerin geçiştirilmiş olması oyunu bir bakıma Shakespeare'in diğer oyunları arasında zayıf kalmasına neden olmuştur.