Kadın'dı bu duyguları taşıyan.
Erkek'ti bu duyguları yaşatan...
İnsan'dık hepsi bize aitti...
Bir adam sevdim canımı yaktı sevdası
Hiç benim olmadı benimmiş gibi sevdim
Biraz umursamazdı biraz serseri
Söylemezdi isteklerini.
Kahrolsa aşkından uykuları kaçsa geceleri
Ben bilmezdim.
Utanırdı bazen hatalarından utancından gelmezdi.
Sıcak yaz günlerinde bir bardak su gibiydi
Hiç ikincisini içemedim.
Ne yetti varlığı ne çekip gidebildim.
Umutlarım gibi temizdi düşleri
Elbet istekleri elbette o da hayal kurardı
Sadece hiçbirini yapamadı.
Biraz vurdumduymazdı biraz maymun iştahlı
Ne yardan ne serden vazgeçti.
Adı gibi büyük bir denizdi
Çok yüksek bir tepeden bıraktım kendimi sularına
Bir batıp bir çıktım maviliğinde
Bazen sakin bir limanda bazen fırtınada
Üstümden geçen dalgalar gibiydi.
Bir adam sevdim
Bir yaz günüydü sessizce sarıldım sohbetine
Kendinden emin güvenliydi.
Kalbini gördüm birgün şaşırdım.
O bu adam değildi.
Birçoklarına kırgındı duvarlar koymuştu önüne
Kimse yürüyüp geçmesin görmesin onu diye.
Bir adam sevdim kızınca çıkıp giderdi birden
Arkasından ağlardım o hiç bilmezdi.
Birkaç duble rakısı vardı
Hayır o da Allahtan vardı
Yoksa hiç öğrenemezdim beni sevdiğini
Ayıkken olmazdı yüreğini açacak cesareti.
Anlayacağınız dostlar
Ben hiç benim olmayan bir adam sevdim
Sanki benimmiş gibi!
Ellerimden tut ! Ve bir daha bırakma beni, yalnızlığın koynuna. Bir daha hiç soğuk olmasın o oda. Dört duvar arası olmasın yalnızlığın adı.Sensiz de olmasın ama. Sadece sonsuz olsun.Tut ki, tek başına yaşanmasın aşk. Tut ki, bıraktığında, başı boş olmasın yalnızlık. Bir sebebi olsun.Sebebinin bir anlamı olsun, sebeplerin en güzeli olsun, o sebebin adı, “sen” olsun.Bırakırsan, bir çocuk beşinci kattan uçuruma düşecek inan bana. Bir değil binlerce sigara daha sönecek, o koyu karanlıkta.Ağlayamayacak belki de. Gözlerini de bırakıp kavuşacak, senden kalan yalnızlığına.Artık olmayacak, bir daha yaşanmayacak bir başına. Çünkü bu dünyadayız.Ve bu dünyada:“Ya bir başınasındır, ya iki başına”
"şimdi anlamsızlığı çentikliyor da olsam
boşlukta asılı ayların geçişlerinde/
en ağır krizini geçiriyor olsa da sol yanım/
sevdamızın ölüm hazırlıkları sürse de alkışlayan ellerde/
henüz çıkmadın içimden"
yaşanmışlıklara tutunuyor son nefesim
her yutkunduğumda varlığını gösteren
o çok sevdiğin gerdanımda asılı aşk
keşke çok kolay olsaydı herşey
bir şiirle bitirecek kadar
şimdi aç yelkenlerini geriye
suskunluklarımın fırtınası patlayacak az sonra
hadi boğuş şimdi dalgalarında
gör bak yıllardır ne fırtınalar birikmiş
boğduğun sıcaklarda
ağla şimdi
tüm bildiğin duaları et bakalım
hayasız sesinle yakar tanrıya
gözyaşım da kalmadı ki
dindirsin bu fırtınayı
hem unutma
demirini aldığın limanım ben
dingin sessiz sensiz
nerede açıldığın mor ufuk
keşke çok kolay olsaydı herşey
bir şiirle bitirecek kadar
merhametimden son isteğini aldım az önce
hadi gel birlikte analım dünleri
sarkacına takılalım zamanın
tüm buzları ilk öpüşün sıcaklığına bırakalım
hissediyor musun çıtırtılarını
kanatlanıyor mu kuşlar yüreğinden
hedefi olabiliyor musun gözlerimin
her şeye rağmen bir kez daha
son bir şanş diyorsun
o halde
terlerimizi akıtalım şimdi
oksitlenmiş düşlerimize
kızıyorum dirayetsizliğime
ama
keşke çok kolay olsaydı herşey
bir şiirle bitirecek kadar
Bozuk düzenin,kötü zamanın insanlarıyız biz.
Suç ne senin nede benim;ayak uydurmaya çalıştık
Savaşma gücümüzü yitirdik;insanlığımızı da
Çamura battık,duygularımız kirlendi.
Mutlu olmaktı tek istediğimiz.
Attığımız her adım yanlışlara,
Yanlışlarsa bizi birbirimize sürükledi.
insan doğrularla mutlu olur,ama
Ne yaptık onları bizim doğrularımızla yanılttık.
Kader dedik,yasak dedik,yalansız dedik.
Sonrada yalanı yaşadık.
Bizimde bir hikayemiz olucaktı
Ama yarım kaldı…yarım kaldık.
Şikayet ediyorum geçmişi
Bedduamsa yarınlarıma şimdi
Dibe vurduk;gereklerse artık sahnede
Çizdiğim yolu kaybediyorum
Sebepli kuşkular var bahanelerde
Boşluğun ta kendisi oluyorum…
Direnişlerim var birde şahlanan duygularıma
Uçurum oluyorum
Bazen de düşürüyorum hayallerimi uçurumlardan
Zor zamanın zorluğundayım
Derin bir nefese ihtiyacım var
Arsız hayata devam etmek için
Sancılar var beynimde yine
Onursuz yaşama; tüm güzellikleri adıyorum
Doğumu başladı yaşama karşı alçaklığın
Elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, tartışmalarda bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme,kelimelerin yetersiz oluşuna, v.s.....İnadıma öfkeleniyorsun. Seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun.Bu da "aşk" işte! Bu da entrka! bu da soysuzlaşmanın, aşın getirdiği kilitlenmenin başka bir çeşidi! Peki anahtar nerede sevgilim? Peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! Dur, dur, bağırma,
Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Bunlar da geçecek şüphesiz. Seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki... bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. Yaralandım. Bütün noktalarımdaki nöbetçilerde yaralandı. Çığırından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yanlızlığım. Bir gerçek aramıyorum felakete. Bir bahane göremiyorum yalnızlığımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. Ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak... Eğer hissediyorsan,
Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. Ben bir küçük çocuk sevdim sende. Şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. Az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. Dokunamadım sana. Parmak uçlarım neşterdi çünkü. Kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,
Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Ve bu şehrin
karşılıksız sevenleri ölürken
hesabı ödemek zorunda kalırlar.. üstüne üstük;
son buluşma olduğundan habersiz!..
Hesap yüklü bir "Elveda" gelir,
ceplerinde beş kuruş "Hoşçakal" yoktur oysa!..
Karanlığa çare yoktur, nasıl olsa yol bulur.
Ve yürekleri sağır eden bir sessizlik,
tükenmişlikten arta kalan tek varlığın olur.
Söylenememiş tüm sözcükleri ancak ağlarsın içinde.
Ve bilemezsin geride kalan mı yalnızdır, yoksa giden
midir aslında...