sadakat

sadakat

Üye
23.06.2006
Acemi Er
53
Hakkında

  • Blogumda yayınladım ve kendim o an yazdığım bi şiir biraz geç oldu ama olsun buraya yazmak istedim

    yazının aslı blogumdadır bakmak isteyenler olursa

    Ben geldim yine anne sessizce
    İçimde bir umut olmadığı halde geldim
    Seni görmeyeceğimi bile bile
    yazmıyordum çoktandır biliyorsun
    yazamıyordum istemiyordum yazmayı
    Ama bu gün yazacam
    neden mi çünkü önemli bir konu var bugün
    Bugün senin günün
    bugün senin sevinçten benimse hüzünden ağlayacam gün
    bu gün senin günün anne
    bugün bir demet çiçekle gelmek isterdim
    kır çiçekleri ile karşılamak isterdim seni
    sana sarılmak Anneler günün kutlu olsun demek isterdim
    seni seviyorum anne diyerek sarılmak
    ama bunlar sadece hayel
    bir hayalin olmayacak ürünü sadece
    şimdi heryerde bir neşe var
    heryerde senin adın var
    sana sunulan hediyelerin resmi var
    ama SEN yoksun ki
    bir filmin başrölü olan sen
    benim hikayemin kahramanı olan sen
    beni ben yapacak olan ses yoksun
    sen söyle anne ben ne yapayım anneler gününü
    Orhan Veli gibi sadece şunu diyorum
    "İstanbul'un orta yeri sinema;
    Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
    El konuşur, sevişirmiş, bana ne?
    Gözlerimden boşanıyor hicran yaşları"
    ne diyeyim ki anne sen söyle
    herkesin Anneler günü kutlu olsun diye
    bir yazımı ekleyeyim
    yoksa annelerin fedakarlıgı anlatıp
    yalancı bir şiir mi ekleyeyim
    sen söyle hadi
    görmedim ki Anne görmedim
    ne seni ne senin ögrettiklerini
    bir resmini gördüm
    birde senden gelen olayları
    ciddende anne olsaydın şimdi keşke
    alsaydım kır çiçeklerini
    uzatsaydım sana
    ne güzel olurdu dimi
    ne çok sevinirdin dimi
    ama dediğim gibi sadece bir hayellerin olmayan ümitleri işte
    ve arkandan okunan
    gözleri kanlı elleri yaşlı
    yüreği delikanlı ama masum
    dilinde bir ey hayat diye başlayan şarkı
    savkı sularda seni arayan bir delikanlı işte
    ne yapayım hayat işte be anne
    sadece Hayat
    herkes gibi bende isterdim belki
    takmak koluma birini
    dolaşmak o sokak senin bu park senin
    bende isterdim hayatın yüzüne bir şamar vurup
    Kim demişki ben bilmem aşkı sevdayı demek
    bende isterdim geceleri onun hayaliyle uyuyup uyanmak
    ama anne sen söyle
    nasıl seveyim aklımda sen varken
    nasıl seveyim ya birgün bir evladım olurda
    benim gibi kalırsa diye düşünürken
    sen söyle anne
    bir doğum gününde pencereden uzaklara bakarken
    gözleri nemli görecekse beni
    biri anne dediği zaman yüzüme bakıp
    baba seni çok seviyorum diyecekse
    beni üzmemek için resmini benden gizli saklayacaksa
    yani kısaca benim gibi olacaksa
    sen söyle anne
    nasıl seveyim
    nasıl birini koluma takıp gezeyim
    nasıl anne sen söyle hadi
    neyse anne ben uzattım lafı yine
    manası olmayan sözleri sıraladım yine
    kusura bakma sen
    içimi döktüm sadece işte
    ben gideyim heryerde yazan aynı yazıları okuyarak
    ve yüreğimde bir burkukla
    Anneler Günün Kutlu Olsun Anne
    Sana hediyem sadece bir avuç yaştır
    kabul etsende etmesende bu sana yazılmış
    beni anlatan geceler boyu akıtılan bir yaştır
    ...


    selametle...
#24.05.2007 15:39 0 0 0
#09.09.2006 16:54 0 0 0
#09.09.2006 16:50 0 0 0
  • noimage

    Güneş batarken yine yanımdasın

    ama sen bunun farkında bile değilsin

    olamassında zaten

    bilemessin gecelerimin ne kadar uzun olduğunu

    gece bile efkarını boşaltırken içime

    sen gülüver sıcacık evinde

    sen hatırlıyor musun

    sabah olurduda ben kalkardım

    saatlerce penceremden pencerene bakardım

    belki pencere bana bakarda açılırsa

    seni gösderir bana diye

    işde ben hala o sokakda oturuyorum

    herşey aynı sadece sen yoksun

    birde benim seni seyredişim

    sen diyipde içimi çekişim,efkarlanışım

    arada bir esen rüzgarı içime çekişim

    yani kısaca sen yoksun sadece

    gül kokan kokun,beni sana vuran gözlerin

    diyorum ya sen yoksun sadece burda sen

    bak artık resmini bile kaldırmışım yasdığımın altından

    senin için aldığım çiçekler var sadece

    hani naylondan olan varya

    ama sen bilmessin ki onları bilemessin

    sana almışdım oysa

    solmasın hiç hep bakdıkça beni hatırla diye

    naylon almışdımda

    sana uzatamamışdım

    sen giderken sadece bana sadece bakışın

    sonra arkandan benim yıkılışım

    sen yoksun işde sadece, sadece sen

    birde biletim var cebimde beyoğlundan aldığım

    ikimiz için saat 14:30' da başlayacak bir filim

    işde o filim benim bitişim

    sen gittin ya hani arkana bakmadan

    benim göz yaşlarımı bilmeden,görmeden

    ama ben hala o sokakda yaşıyorum

    herşeyde seni görüyorum çünkü

    senin kokunu kokluyorum orda

    sen ama burda yoksun aşıkı olduğum

    vurgunu olduğum sevdalım istanbulumdasın

    neden sevmedim kimseyi

    neden ısınamadım başka bi memlekete

    bilemedim bildiremedim kimseye

    birde seni anlatamadım hiç kimseye

    kendimden bile sakladım seni

    sen şimdi yanımdasın

    ve biliyorum ki artık bunun farkındasın

    ama elini uzatamayacak kadar bana uzakdasın

    hepsi bu işde

    hepsi bu bir sen yoksun

    yani diğer yarım...

    SADAKAT
#02.09.2006 17:20 0 0 0
#24.08.2006 18:11 0 0 0
#23.08.2006 19:14 0 0 0
#24.06.2006 22:01 0 0 0
  • rivayet edenini şu an bulamadım ama sağlam bi siteden aldım ananesini bulursam düzeltirim burdan İnşallah


    ""Bir kimse, Peygamber efendimize gelerek: -İzin ver yâ Resulallah, ölümümü temenni edeyim. Peygamber efendimiz:
    -Ölüm öyle bir şeydir ki onun için hazırlıklı ol! Yol uzun, azık ister. Ölümü temenni edenin on hediye hazırlaması lazım.
    O kimse sordu: Hediyeler kime yâ Resulallah?

    Peygamber efendimiz buyurdu:
    1- Azrail'in hediyesi.
    2- Kabrin hediyesi
    3- Münker ve Nekir'in hediyesi.
    4- Mizanın hediyesi.
    5- Sırat köprüsünün hediyesi
    6- Malik'in hediyesi.
    7- Rıdvan'ın hediyesi.
    8- Rûhun hediyesi.
    9- Peygamberinin hediyesi.
    10- Rabbinin hediyesi.


    - Bu hediyeler nelerdir, ya Resulallah?

    Azrâil'in hediyeleri dörttür:
    1- İyi huylu olmak.
    2- Geçirdiğin ibadetleri kaza etmek.
    3- Ölüme hazırlanmak, sefere çıkacak yolcu gibi.
    4- Kalbinde Allah aşkını taşımak.

    Kabrin hediyeleri de dörttür.
    1- Söz taşımayı terk.
    2- Elbiseye idrar sıçratmamak.
    3- Kur'an-ı Kerimi okumak.
    4- Salevât-ı şerifeyi çok okumak.

    Münker ve Nekir'in hediyeleri;
    1- Doğru konuşmak.
    2- Gıybeti terk etmek.
    3- Hakkı kabul etmek.
    4- Tevazu sahibi olmak.

    Mizanın hediyesi:
    1- Amelini ihlâs ile yapmak.
    2- Başkasına eza yapmaktan sakınmak.
    3- Güzel ahlak sahibi olmak.
    4- Allahı çok zikretmek.

    Sırat Köprüsü'nün hediyesi:
    1- Gadabını yutmak, kızmamak.
    2- Takva sahibi olmak.
    3- Cemaate devam etmek.
    4- İbâdetlere ara vermeden devam etmek.
    Malik'in hediyeleri:
    1- Allah korkusundan ağlamak.
    2- Gizli sadaka vermek.
    3- İsyanı terk etmek.
    4- Anne ve babaya iyilik etmek.

    Cennet meleği Rıdvan'ın hediyesi:
    1- Kötülüklerden kaçınmak.
    2- Ni'metlere şükretmek.
    3- Malını Allah yolunda infak etmek.
    4- Emaneti muhafaza etmek.

    Rûhun hediyesi:
    1- Az yemek.
    2- Az konuşmak.
    3- Az uyumak.
    4- İstiğfara devam etmek.

    Peygamberin hediyesi:
    1- Ehl-i beyti sevmek.
    2- Sünnete uymak.
    3- Peygamberin sevdiklerini sevmek.
    4- Sahabe-i kiramı sevmek.

    Allah zülcelalin hediyeleri:
    1- Allah'ın emirlerini yapmak.
    2- Nehyettiği, yasak ettiği şeylerden kaçınmak.
    3- İnsanlara nasihat etmek.
    4- Bütün mahlûkata karşı merhametli olmak.

    Bunlara hazırsan ölümü temenni et!
    selametle...
#24.06.2006 21:55 0 0 0
  • arada çok fark var zaten tanrıda o anlama gelseydi Esma-i Hüsna da yer alırdı ama almıyor dimi
    selametle...
#24.06.2006 14:36 0 0 0
  • zorunuza gitmsi normal ama müslüman kişi temkinli olmalı hemen oyuna gelmemeli size oyuna geldiniz demiyorum yanlış anlamayın sadece mantıklı işler yapmamız lazım yoksa bunlarla baş edilmez
    Allah'ın yardımıda olması
    selametle...
#24.06.2006 14:30 0 0 0

  • düşündüren vede

    çok dogru bi söz
    selametle...
#24.06.2006 14:26 0 0 0
  • hemde herşey Sahibini gösderiyor olmasına ragmen cidden hayret
    emeğine sağlık kardeşim
    selametle...
#24.06.2006 14:23 0 0 0
  • hepsi birbirinden güzel sözler emeğinize sağlık
    selametle...
#24.06.2006 14:21 0 0 0
#24.06.2006 14:18 0 0 0
  • hakiki ömrünü bulundugun gün bil diye çok dogru demişler paylaşımın için sağolasın kardeşim
    selametle...
#24.06.2006 14:09 0 0 0
  • korkma artık yayınlayamazlar ben no dedim ya :)
    şaka şaka şu an da 1155179 kişi no demiş ayrıca bu reklam için olabilir diye düşünüyom
    selametle...
#24.06.2006 14:01 0 0 0
  • yazın için sağolasın kardeşim halkın bilinçlenmesi için herkesin bildiğini yaşamaya çalışmasıda lazım bence çünkü insanın yaptıgı dediğinden daha etkili oluyo
    selametle...
#24.06.2006 11:34 0 0 0
  • Mâdem herşey elimizden çıkacak, fânî olup kaybolacak. Acaba bâkîye tebdil edip, ibkâ etmek çaresi yok mu?" deyip düşünürken, birden semâvî sadâ-i Kur'ân işitiliyor.


    Der: "Evet, var. Hem, beş mertebe kârlı bir sûrette güzel ve rahat bir çaresi var."

    Elcevap: Emâneti sahib-i hakikisine satmak. İşte o satışta, beş derece, kâr içinde kâr var.

    Birinci kâr: Fânî mal bekâ bulur. Çünkü Kayyûm-u Bâkî olan Zât-ı Zülcelâle verilen ve Onun yolunda sarf edilen şu ömr-ü zâil, bâkîye inkılâb eder. Bâkî meyveler verir. O vakit, ömür dakikaları, âdetâ tohumlar, çekirdekler hükmünde, zâhiren fenâ bulur, çürür. Fakat, âlem-i bekâda saadet çiçekleri açarlar ve sünbüllenirler. Ve âlem-i berzahta ziyâdar, mûnis birer manzara olurlar.

    İkinci kâr: Cennet gibi bir fiat veriliyor.

    Üçüncü kâr: Her âzâ ve hasselerin kıymeti, birden bine çıkar. Meselâ, akıl bir âlettir. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp, belki nefis hesâbına çalıştırsan, öyle meş'um ve müz'ic ve muacciz bir âlet olur ki, geçmiş zamanın âlâm-ı hazinânesini ve gelecek zamanın ahvâl-ı muhavvifânesini senin bu bîçare başına yükletecek yümünsüz ve muzır bir âlet derekesine iner. İşte bunun içindir ki, fâsık adam, aklın iz'âc ve tâcizinden kurtulmak için gâliben ya sarhoşluğa veya eğlenceye kaçar. Eğer Mâlik-i Hakikisine satılsa ve Onun hesâbına çalıştırsan, akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazînelerini ve hikmet defînelerini açar. Ve bununla sahibini, saadet-i ebediyeye müheyyâ eden bir mürşid-i Rabbânî derecesine çıkar.

    Meselâ, göz, bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp, belki nefis hesâbına çalıştırsan, geçici, devamsız bâzı güzellikleri, manzaraları seyr ile şehvet ve heves-i nefsâniyeye bir kavvat derekesinde bir hizmetkâr olur. Eğer gözü, gözün Sâni-i Basîrine satsan ve Onun hesâbına ve izni dairesinde çalıştırsan, o zaman şu göz, şu kitâb-ı kebîr-i kâinatın bir mütâlaacısı ve şu âlemdeki mu'cizât-ı san'at-ı Rabbâniyenin bir seyircisi ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübârek bir arısı derecesine çıkar.

    Meselâ, dildeki kuvve-i zâikayı Fâtır-ı Hakîmine satmazsan, belki nefis hesâbına, mide nâmına çalıştırsan, o vakit midenin tavlasına ve fabrikasına bir kapıcı derekesine iner, sukut eder. Eğer Rezzâk-ı Kerîme satsan, o zaman dildeki kuvve-i zâika, rahmet-i İlâhiye hazînelerinin bir nâzır-ı mâhiri ve kudret-i Samedâniye matbahlarının bir müfettiş-i şâkiri rütbesine çıkar.

    İşte ey akıl, dikkat et! Meş'um bir âlet nerede, kâinat anahtarı nerede?

    Ey göz, güzel bak! Adi bir kavvat nerede, kütüphâne-i İlâhînin mütefennin bir nâzırı nerede?

    Ve ey dil, iyi tad! Bir tavla kapıcısı ve bir fabrika yasakçısı nerede, hazîne-i hâssa-i rahmet nâzırı nerede?

    Ve daha bunlar gibi başka âletleri ve âzâları kıyas etsen anlarsın ki, hakikaten mü'min Cennete lâyık ve kâfir Cehenneme muvâfık bir mahiyet kesb eder. Ve onların herbiri öyle bir kıymet almalarının sebebi, mü'min, imâniyle Hâlıkının emânetini, Onun nâmına ve izni dairesinde istimâl etmesidir. Ve kâfir, hıyânet edip nefs-i emmâre hesâbına çalıştırmasıdır.
    Dördüncü kâr: İnsan zayıftır, belâları çok; fakirdir, ihtiyacı pek ziyâde; âcizdir, hayat yükü pek ağır. Eğer Kadîr-i Zülcelâle dayanıp tevekkül etmezse ve itimad edip teslim olmazsa, vicdânı dâim azab içinde kalır. Semeresiz meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar; ya sarhoş veya canavar eder.

    Beşinci kâr: Bütün o âzâ ve âletlerin ibâdeti ve tesbihâtı ve o yüksek ücretleri en muhtaç olduğun bir zamanda Cennet yemişleri sûretinde sana verileceğine, ehl-i zevk ve keşif ve ehl-i ihtisas ve müşâhede, ittifak etmişler.
    selametle...
#24.06.2006 10:41 0 0 0
  • imansız islamiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, islamiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz

    burda islamiyetle imanın bi farkı var onu bilmek lazım bence
    islamiyet iltizamdır; iman iz'andır. tabir-i diğerle, islamiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır

    ama yinede Allah ümit kesmemek lazım dimi kardeşim rehmeti çok geniş olan Rabbim isderse en günahkar insanı bile cennetine koyabilir
#24.06.2006 10:26 0 0 0