Blogumda yayınladım ve kendim o an yazdığım bi şiir biraz geç oldu ama olsun buraya yazmak istedim
yazının aslı blogumdadır bakmak isteyenler olursa
Ben geldim yine anne sessizce
İçimde bir umut olmadığı halde geldim
Seni görmeyeceğimi bile bile
yazmıyordum çoktandır biliyorsun
yazamıyordum istemiyordum yazmayı
Ama bu gün yazacam
neden mi çünkü önemli bir konu var bugün
Bugün senin günün
bugün senin sevinçten benimse hüzünden ağlayacam gün
bu gün senin günün anne
bugün bir demet çiçekle gelmek isterdim
kır çiçekleri ile karşılamak isterdim seni
sana sarılmak Anneler günün kutlu olsun demek isterdim
seni seviyorum anne diyerek sarılmak
ama bunlar sadece hayel
bir hayalin olmayacak ürünü sadece
şimdi heryerde bir neşe var
heryerde senin adın var
sana sunulan hediyelerin resmi var
ama SEN yoksun ki
bir filmin başrölü olan sen
benim hikayemin kahramanı olan sen
beni ben yapacak olan ses yoksun
sen söyle anne ben ne yapayım anneler gününü
Orhan Veli gibi sadece şunu diyorum
"İstanbul'un orta yeri sinema;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş, bana ne?
Gözlerimden boşanıyor hicran yaşları"
ne diyeyim ki anne sen söyle
herkesin Anneler günü kutlu olsun diye
bir yazımı ekleyeyim
yoksa annelerin fedakarlıgı anlatıp
yalancı bir şiir mi ekleyeyim
sen söyle hadi
görmedim ki Anne görmedim
ne seni ne senin ögrettiklerini
bir resmini gördüm
birde senden gelen olayları
ciddende anne olsaydın şimdi keşke
alsaydım kır çiçeklerini
uzatsaydım sana
ne güzel olurdu dimi
ne çok sevinirdin dimi
ama dediğim gibi sadece bir hayellerin olmayan ümitleri işte
ve arkandan okunan
gözleri kanlı elleri yaşlı
yüreği delikanlı ama masum
dilinde bir ey hayat diye başlayan şarkı
savkı sularda seni arayan bir delikanlı işte
ne yapayım hayat işte be anne
sadece Hayat
herkes gibi bende isterdim belki
takmak koluma birini
dolaşmak o sokak senin bu park senin
bende isterdim hayatın yüzüne bir şamar vurup
Kim demişki ben bilmem aşkı sevdayı demek
bende isterdim geceleri onun hayaliyle uyuyup uyanmak
ama anne sen söyle
nasıl seveyim aklımda sen varken
nasıl seveyim ya birgün bir evladım olurda
benim gibi kalırsa diye düşünürken
sen söyle anne
bir doğum gününde pencereden uzaklara bakarken
gözleri nemli görecekse beni
biri anne dediği zaman yüzüme bakıp
baba seni çok seviyorum diyecekse
beni üzmemek için resmini benden gizli saklayacaksa
yani kısaca benim gibi olacaksa
sen söyle anne
nasıl seveyim
nasıl birini koluma takıp gezeyim
nasıl anne sen söyle hadi
neyse anne ben uzattım lafı yine
manası olmayan sözleri sıraladım yine
kusura bakma sen
içimi döktüm sadece işte
ben gideyim heryerde yazan aynı yazıları okuyarak
ve yüreğimde bir burkukla
Anneler Günün Kutlu Olsun Anne
Sana hediyem sadece bir avuç yaştır
kabul etsende etmesende bu sana yazılmış
beni anlatan geceler boyu akıtılan bir yaştır
...
rivayet edenini şu an bulamadım ama sağlam bi siteden aldım ananesini bulursam düzeltirim burdan İnşallah
""Bir kimse, Peygamber efendimize gelerek: -İzin ver yâ Resulallah, ölümümü temenni edeyim. Peygamber efendimiz:
-Ölüm öyle bir şeydir ki onun için hazırlıklı ol! Yol uzun, azık ister. Ölümü temenni edenin on hediye hazırlaması lazım.
O kimse sordu: Hediyeler kime yâ Resulallah?
Azrâil'in hediyeleri dörttür:
1- İyi huylu olmak.
2- Geçirdiğin ibadetleri kaza etmek.
3- Ölüme hazırlanmak, sefere çıkacak yolcu gibi.
4- Kalbinde Allah aşkını taşımak.
Kabrin hediyeleri de dörttür.
1- Söz taşımayı terk.
2- Elbiseye idrar sıçratmamak.
3- Kur'an-ı Kerimi okumak.
4- Salevât-ı şerifeyi çok okumak.
Münker ve Nekir'in hediyeleri;
1- Doğru konuşmak.
2- Gıybeti terk etmek.
3- Hakkı kabul etmek.
4- Tevazu sahibi olmak.
Mizanın hediyesi:
1- Amelini ihlâs ile yapmak.
2- Başkasına eza yapmaktan sakınmak.
3- Güzel ahlak sahibi olmak.
4- Allahı çok zikretmek.
Sırat Köprüsü'nün hediyesi:
1- Gadabını yutmak, kızmamak.
2- Takva sahibi olmak.
3- Cemaate devam etmek.
4- İbâdetlere ara vermeden devam etmek.
Malik'in hediyeleri:
1- Allah korkusundan ağlamak.
2- Gizli sadaka vermek.
3- İsyanı terk etmek.
4- Anne ve babaya iyilik etmek.
Cennet meleği Rıdvan'ın hediyesi:
1- Kötülüklerden kaçınmak.
2- Ni'metlere şükretmek.
3- Malını Allah yolunda infak etmek.
4- Emaneti muhafaza etmek.
Rûhun hediyesi:
1- Az yemek.
2- Az konuşmak.
3- Az uyumak.
4- İstiğfara devam etmek.
zorunuza gitmsi normal ama müslüman kişi temkinli olmalı hemen oyuna gelmemeli size oyuna geldiniz demiyorum yanlış anlamayın sadece mantıklı işler yapmamız lazım yoksa bunlarla baş edilmez
Allah'ın yardımıda olması
selametle...
yazın için sağolasın kardeşim halkın bilinçlenmesi için herkesin bildiğini yaşamaya çalışmasıda lazım bence çünkü insanın yaptıgı dediğinden daha etkili oluyo
selametle...
Mâdem herşey elimizden çıkacak, fânî olup kaybolacak. Acaba bâkîye tebdil edip, ibkâ etmek çaresi yok mu?" deyip düşünürken, birden semâvî sadâ-i Kur'ân işitiliyor.
Der: "Evet, var. Hem, beş mertebe kârlı bir sûrette güzel ve rahat bir çaresi var."
Elcevap: Emâneti sahib-i hakikisine satmak. İşte o satışta, beş derece, kâr içinde kâr var.
Birinci kâr: Fânî mal bekâ bulur. Çünkü Kayyûm-u Bâkî olan Zât-ı Zülcelâle verilen ve Onun yolunda sarf edilen şu ömr-ü zâil, bâkîye inkılâb eder. Bâkî meyveler verir. O vakit, ömür dakikaları, âdetâ tohumlar, çekirdekler hükmünde, zâhiren fenâ bulur, çürür. Fakat, âlem-i bekâda saadet çiçekleri açarlar ve sünbüllenirler. Ve âlem-i berzahta ziyâdar, mûnis birer manzara olurlar.
İkinci kâr: Cennet gibi bir fiat veriliyor.
Üçüncü kâr: Her âzâ ve hasselerin kıymeti, birden bine çıkar. Meselâ, akıl bir âlettir. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp, belki nefis hesâbına çalıştırsan, öyle meş'um ve müz'ic ve muacciz bir âlet olur ki, geçmiş zamanın âlâm-ı hazinânesini ve gelecek zamanın ahvâl-ı muhavvifânesini senin bu bîçare başına yükletecek yümünsüz ve muzır bir âlet derekesine iner. İşte bunun içindir ki, fâsık adam, aklın iz'âc ve tâcizinden kurtulmak için gâliben ya sarhoşluğa veya eğlenceye kaçar. Eğer Mâlik-i Hakikisine satılsa ve Onun hesâbına çalıştırsan, akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazînelerini ve hikmet defînelerini açar. Ve bununla sahibini, saadet-i ebediyeye müheyyâ eden bir mürşid-i Rabbânî derecesine çıkar.
Meselâ, göz, bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp, belki nefis hesâbına çalıştırsan, geçici, devamsız bâzı güzellikleri, manzaraları seyr ile şehvet ve heves-i nefsâniyeye bir kavvat derekesinde bir hizmetkâr olur. Eğer gözü, gözün Sâni-i Basîrine satsan ve Onun hesâbına ve izni dairesinde çalıştırsan, o zaman şu göz, şu kitâb-ı kebîr-i kâinatın bir mütâlaacısı ve şu âlemdeki mu'cizât-ı san'at-ı Rabbâniyenin bir seyircisi ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübârek bir arısı derecesine çıkar.
Meselâ, dildeki kuvve-i zâikayı Fâtır-ı Hakîmine satmazsan, belki nefis hesâbına, mide nâmına çalıştırsan, o vakit midenin tavlasına ve fabrikasına bir kapıcı derekesine iner, sukut eder. Eğer Rezzâk-ı Kerîme satsan, o zaman dildeki kuvve-i zâika, rahmet-i İlâhiye hazînelerinin bir nâzır-ı mâhiri ve kudret-i Samedâniye matbahlarının bir müfettiş-i şâkiri rütbesine çıkar.
İşte ey akıl, dikkat et! Meş'um bir âlet nerede, kâinat anahtarı nerede?
Ey göz, güzel bak! Adi bir kavvat nerede, kütüphâne-i İlâhînin mütefennin bir nâzırı nerede?
Ve ey dil, iyi tad! Bir tavla kapıcısı ve bir fabrika yasakçısı nerede, hazîne-i hâssa-i rahmet nâzırı nerede?
Ve daha bunlar gibi başka âletleri ve âzâları kıyas etsen anlarsın ki, hakikaten mü'min Cennete lâyık ve kâfir Cehenneme muvâfık bir mahiyet kesb eder. Ve onların herbiri öyle bir kıymet almalarının sebebi, mü'min, imâniyle Hâlıkının emânetini, Onun nâmına ve izni dairesinde istimâl etmesidir. Ve kâfir, hıyânet edip nefs-i emmâre hesâbına çalıştırmasıdır.
Dördüncü kâr: İnsan zayıftır, belâları çok; fakirdir, ihtiyacı pek ziyâde; âcizdir, hayat yükü pek ağır. Eğer Kadîr-i Zülcelâle dayanıp tevekkül etmezse ve itimad edip teslim olmazsa, vicdânı dâim azab içinde kalır. Semeresiz meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar; ya sarhoş veya canavar eder.
Beşinci kâr: Bütün o âzâ ve âletlerin ibâdeti ve tesbihâtı ve o yüksek ücretleri en muhtaç olduğun bir zamanda Cennet yemişleri sûretinde sana verileceğine, ehl-i zevk ve keşif ve ehl-i ihtisas ve müşâhede, ittifak etmişler.
selametle...
imansız islamiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, islamiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz
burda islamiyetle imanın bi farkı var onu bilmek lazım bence
islamiyet iltizamdır; iman iz'andır. tabir-i diğerle, islamiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır
ama yinede Allah ümit kesmemek lazım dimi kardeşim rehmeti çok geniş olan Rabbim isderse en günahkar insanı bile cennetine koyabilir