Üzerinde siyah lekeler olması muzun çürük ya da bozuk olduğu anlamına değil olgunlaştığı anlamına gelir.
Bir ay boyunca tamamen olgunlaşmış üzerinde leke olan muzlardan günde iki tane yerseniz neler olur? İşte 9 cevabı…
1. Tansiyonun düşmesini sağlar: Muzların tansiyonu düşürmesinin ve seni felç veya kalp krizi geçirmekten korumasının sebebi az sodyum ve çok potasyum içermesidir. Sağlıklı bir kalbin meyvesidir.
2. Mide ekşimesine karşı tedavi: Muzu doğal bir antiasit, asit bağlama maddesi olarak görünebilir. Bir muz bile mide ekşimesine faydalı olabilir ve böylece semptomları azaltabilir.
3. Demir kaynağı: Kansızlık demir içeren bir beslenme ile tedavi edilebilir ve muz demir içerir. Kırmızı kan hücreleri ve hemoglobin oluşturmakta yardımcı olur ve vücudundan akan kanı güçlendirir.
4. Enerji sağlar: Eğer spor salonuna veya herhangi bir yere gidip spor yapmak istiyorsan öncesi bir veya iki muz yemen faydalı olabilir. Bir veya iki saat süre boyunca daha enerjik olmanı sağlayacak. Yani sporunu bitirmek için yeterli olan bir süre.
5. Mide için iyiler: Mide urları çekenler bazı besinlerden uzak durmaları önerilir. Besleyici meyve olsa bile, ağrılara sebep olması veya çıbanlara zarar vermesine sebep olabilir. Mide urları çeken insanlar muzu yumuşak ve hafif olmalarından dolayı sorunsuz yiyebilir. Hatta muzun lapa gibi olması mide duvarını asitler ve diğer yanılmalardan korur.
6. Depresyona karşı yardımcı olur: Muzun depresyona karşı iyi gelmesinin sebebi yüksek düzeyde triptofan içermesi ve bunun vücutta serotine dönüşmesi ile açıklanır. Serotin ise insanı daha mutlu ve daha dengeli hale getirir ve genelde moralini daha yüksek tutar.
7. Kabızlığı önler (bilinenin aksine): Muz yeterli miktarda safra maddesi içerir ve bu nedenle barsak hareketliliğini sürekli kalmasını destekler. Böylece doğal bir şekilde kabızlığa karşı korur.
8. Sinirleri sakinleştirir: Bazı şeyler senin zaman zaman stresli olmanı veya moralinin bozulmasını sağlar. Muz yemeği hiç düşündün mü? Şeker seviyeni düzenlemene yardımcı olabilir ve içerdiği B vitamini ile sinirlerini sakinleştirebilir. Sonuç daha rahat bir kişiliğe sahip olmandır.
9. Vücut sıcaklığını kontrol eder: Dışarısı çok sıcak ise eğer, muzun vücudunun sıcaklığını düzeltmesini unutmayın. Vücudun ateş nedeniyle sıcaklamış ise muzun bu sıcaklığı düşürebildiği de doğrudur.
İnsanoğlu 24 saatte 24 kez değişir. Hem ruh hali hem de vücut ısısı, tansiyon, kalp atımı, hormonlar sürekli değişim halindedir.
Biyologlar, doktorlar ve farmakologlar bu olağanüstü duruma kronobiyoloji adını veriyorlar.
06.00
Kortizon salgılamasıyla organizma uyanır. Bu uyanma vücut için kendini yavaş kalkmaya hazırlama işaretidir. ¤¤¤¤bolizma hareketlenir ve o günün işleri için enerji ve protein hizmete hazır olur.
07.00
Vücut hâlâ zayıf bir safhadadır. Bu nedenle bu saatte spor yapmaktan kaçının. Çünkü kalbe ve dolaşıma gereksiz yüklenmiş olursunuz. Spor yerine güzel bir kahvaltı edin, çünkü sindirim organları bu saatte iyi çalışır. Karbonhidratlar bizim için yararlı olacak enerjiye çevrilir (Geceleri ise yağlar).
08.00
Bu saat cinsel yaşamınız için en iyi zamandır. Çünkü bezler fazla miktarda hormon salgılarlar. Romatizması olanlar uzuvlarındaki ağrıyı gün boyu daha kuvvetli hissederler. Sigara tiryakileri için de durum farklı değildir. Kahvaltı sigarası damarları her zamankinden daha fazla daraltır.
09.00
Vücudun dinç, kuvvetli olduğu saattir. Herhangi bir hastalık için iğne olacaksanız bu en doğru zamandır. İğnenin ateş ve şişme gibi yan etkileri ender olarak görülür, vücudumuz röntgen ışınlarına karşı daha dirençlidir.
10.00
Organizma şimdi faaliyete, harekete hazır durumdadır. Fazla enerjiktir, vücut en fazla ısısına ulaşmıştır, verimliliğimiz en üst düzeydedir. 'Kısa
süre belleği' iyi durumdadır. İnsan dinamik olur. Fakat dikkat edilecek nokta şudur; saat 10.00 ile 12.00 arası enfarktüs olaylarına sık rastlanır.
11.00
Vücudumuzun tam formunda olduğu bir saattir. Kalp ve dolaşım o kadar zinde durumdadır ki yapılan muayenelerde kalpteki bir bozukluk gözden kaçabilir. Verimli olmaya programlanmışızdır. Hazır cevaptır ve özellikle hesap işleri, matematik ödevleri rahat ve iyi bir şekilde, zorlanmadan yapılabilir.
12.00
Vücudun dinlenmeye ihtiyacı vardır. Dikkat azalır ve insanı uyku basar. Midedeki asit miktarı fazlalaşır (Hatta birşey yemesek bile). Beyindeki kan akımı azalır. Çünkü kan sindirim organlarını desteklemesi için mide tarafından kullanılır. Öğle uykusu uyuyabilen kişilerde istatistiklere göre enfarktüse %30 oranında az rastlanır.
13.00
Vücut formdan bir hayli düşmüştür. Verimlilik gün ortalamasının %20 aşağısındadır. Bütün organlar en alt düzeyde çalışır, sadece safra öğle yemeğini hazmettirmek için faaliyettedir.
14.00
Kendimizi bitkin hissederiz. Çünkü tansiyon ve hormon düzeyi düşmüştür. Diş doktorundan korkan kişi doktora bu saatte randevu almalıdır. Çünkü bu saatte acıyı daha az hissederiz. Lokal anestezi uzun süre devam eder (30 dk.). Sabahları bu süre 12 dk., akşamları ise 19 dk.'dır.
15.00
Yeni işlere hazır olun enerjimiz geri gelmiştir, belleğimiz tam formundadır. İkinci kez verimliliğe yaklaşırız ama bu verimlilik sabahkinden azdır.
16.00
Spor faaliyetleri için en iyi saattir. Tansiyon ve dolaşım çok iyi durumdadır. Antrenmanlar için de en iyi zamandır. Asit önleyici ilaçların
etkisi bu saatte çok iyidir.
17.00
Organların faaliyeti üst düzeydedir. Kuvvetimiz artar, oksijenin harcanması fazlalaşır. Böbrekler ve mesane özellikle çok çalışır. Tırnakların ve saçın en çabuk uzadığı zamandır. Fakat mide ülseri olan hastalar için durum kritiktir. Öğleden sonra geç saatlerde ve akşamın ilk saatlerinde midedeki asit miktarı fazlalaşır. Saat 17.00'ye doğru mide kanamasından dolayı hastaneye gelenlerin sayısı artar.
18.00
Akşam yemeği için iyi bir saattir. Pankreas bu saatte özellikle aktiftir.
19.00
Kan basıncı ve nabız genellikle bu saatte tembelleşir. Bu nedenle kan basıncı düşüren ilaçlar konusunda dikkatli olmalısınız, bu ilaçlar tehlikeli olabilirler. Sinir sistemi üzerinde etkili olan ilaçların tesiri de bu saatte fazladır.
20.00
Karaciğerdeki yağ düzeyi düşer ve kirli kan kalbe herzamankinden daha fazla akar. Alerjisi olanlar ve astımlılar ilaçlarını bu saatte almalıdırlar. Etkisi hemen görülür. Antibiyotiklerde az dozda alınsa bile etkileri en üst düzeyde olur.
21.00
Sindirim organlarının günlük görevi sona ermiştir. Davetleri sevenler dikkatli olmalıdırlar. Gelen herşey midede sabaha kadar hazmedilmeden kalır ve bu durum tehlikelidir. Kalan yemekler barsak sahasındaki mukozaya hücum ederler. O yüzden bu saatte özellikle kilolu olanlar yemek konusunda dikkatli davranmalıdırlar.
22.00
Bu saatte vücudumuzun polisi akyuvarlar özellikle aktiftirler. Dozu azaltılması gereken ilaçlar için bu çok elverişli bir saattir. Bu ilaçlar
yanlış zamanda alındığı takdirde enfeksiyon tehlikesi fazlalaşır. Sigara içenler de son sigaralarını içmelidirler Çünkü bu saatten sonra vücut nikotin gibi zehirleri daha zor atar.
23.00
Organizma gün boyunca aktif bir şekilde faaliyet gösteren strese hormonunun salgılamasını durdurur. Bu saatte sakinleşiriz, rahatlarız, gevşeriz. Tam dinlenme saatidir. ¤¤¤¤bolizmanın faaliyeti en alt düzeydedir. Tansiyon, kalbin atımı ve vücut ısısı düşer. Gebelerde doğum sancıları çoğunlukla bu saatte olur. Çünkü sancıya neden olan gebelik hormonlarının salgılanması üst düzeydedir.
24.00
Uyuduğumuz sırada deri hücreleri durmadan çalışır, gündüz olduğundan daha sık bölünürler. İlk rüya safhası başlar, yarım saat içinde rüya görmeye başlarız.
01.00
Verimliliğimiz en alt düzeydedir. Bu saatte hâlâ çalışanlar hata yaparlar, dikkat son derece azalır. Çünkü vücut kendini uyumaya programlamıştır, kısa zamanda en derin uykuya dalınır.
02.00
Araba kullananlar bu saatte çok dikkatli olmalıdırlar. Çünkü görme zayıflar, tepkiler yavaşlar. Bu nedenle trafik kazaları bu saatte daha fazla olur. Vücut soğuğa çok hassastır, çabuk üşür. Fakat derimiz acıya karşı fazla hassas değildir.
03.00
Bedensel ve ruhsal olarak karanlık bir safhadır. Melatonin hormonunun salgılanması tembel ve kararsız yapar. İntihar edenlerin sayısı fazlalaşır.
04.00
Stres hormonundan enerji kazanırız. Enfarktus krizleri saat 04.00 ile 06.00 arasında özellikle fazladır. Çünkü kan basıncı oldukça yükselir, damarlar gerilir. Gebe kadınlar için de doğum yapma olasılığının en yüksek olduğu zamandır.
Kalabalık yalnızlıklar içinde yürüyoruz.
Her köşe başı bir belirsizlik her köşe başı bir muamma…kimi zaman gözlerimiz bir vitriinin ışıltılı parıltısına aldanıyor kimi zaman indirimdeki bir ürünün albesine…
yürüyoruz bu kalabalıklar arasında…ite kalka çarpa düşe…
kimi zaman bilmem kaç liralık bir saate takılıyor gözlerimiz, kimi zaman bir telefona, kimi zaman bir elbiseye..
Bakıyoruz bazen uzaktan……içten içe..
Etrafa bakarak adımlıyoruz sokakları…
Bakıyoruz ama görmüyoruz bir serçenin simit için kanat çırpınışını..
Görmüyoruz bir sokak kedisinin kasap önündeki bakışlarını..
Görmüyoruz duvar dibine çökmüş bir adamın yüreğindeki haykırışları.
Görmüyoruz ekmek parası isteyen yaşlı bir teyzeyi.
Görmüyoruz iki beton arasında yeşermiş ve yaşamak için çırpınan bir çiçeği..
Görmüyoruz gözleri yaşlı ayağında ayakkabı olmayan mülteci bir çocuğu…
Görmüyoruz…Duymuyoruz…Bilmiyoruz…
DOKTORUN kapısı öyle hızlı hızlı çalınıyordu ki, Doktor:
“Şimdiye kadar gördüğü en acil durum
olsa gerek” diye düşünerek, büyük bir
telaşla.-“İçeri girin” diye seslendi,
Kapıdan dokuz yaşlarında, korktuğu ve
üzüntülü olduğu belli olan bir kız
çocuğu girdi.
Küçük kız:
“Annem çok hasta, doktor" diye
ağlamaya başladı. “Hemen eve
gitmeliyiz.”
Doktor:
“Ben evlere hasta bakmaya
gitmiyorum” dedi. “Anneni buraya
getirmen gerek.”
Çocuk:
“O çok hasta, buraya gelemez” diye
yalvarmaya başladı. “Eğer gelmezseniz,
korkarım ki annem ölecek.”
Çocuğun annesine olan bağlılığından
ve perişan halinden etkilenmemek
mümkün değildi. Hızla çantasını
toparlayan doktor:
“Hadi beni en kestirme yoldan evine
götür bakalım!” dedi.
Yüzündeki hüzün bir an için sevince
dönüşen küçük kız, doktoru peşine
takıp evine götürdü. Kısa bir süre
sonra, eve vardılar.
Annesi başını kaldıramayacak kadar çok
hastaydı. Ama gözleri doktora yardım
etmesi için yalvarır gibi bakıyordu.
Doktor kadını muayene etti ve ateşini
düşürecek bir iğne yaptı. İki gün sonra
tekrar geleceğini belirterek gitti.
İki gün sonra, dediği gibi, tekrar geldi
Kadın, kendisini çok daha iyi
hissediyordu:
“Yaptıklarınız için Allah sizden razı
olsun doktor bey” dedi.
Doktor ise:
“Eğer küçük kızınız olmasaydı, şu an
ölmüş olabilirdiniz” diye karşılık verdi.
“Onun gibi bir çocuğa sahip
olduğunuz için gurur duymalısınız.”
Kadının hastalıktan sararmış yüzü,
şaşkın bir ifade ile kaskatı kesildi.
“Fakat doktor bey! Benim kızım üç sene
önce öldü ve başka çocuğum da yok”
diye cevap verdi titreyerek ve sordu:
“Sizi getiren kız, şu karşı duvarda
fotoğrafı olan kıza benziyor muydu?”
Doktor duvardaki fotoğrafa baktı. Bir
süre sessizlikten sonra, doktorun
yüzünde bir gülümseme belirdi.
Başını sessizce evet anlamında salladı.
Evden çıkıp giden doktor, hayatı
boyunca bir melek tarafından, kapısının
çalındığı o anı hiçbir zaman
unutamadı...
Beni mi Arıyorsun Sevgili..!
Yarım Kalmış Hikayeleri Oku...
Yolun Ortasında Terkedilen Bir Kimsesizi Dinle...
Sensiz Geçen Saatlere Adı Konulmamış Yaşanmışlıklara Sor...
Kaybedilen Umutlarda Enkaz Altlarında Ara...
Beni Bulacak Olursan Sakın Yaklaşmaya Kalkma!
Kırıklarım O Kadar Keskin ki Dokunursan Ellerini Kanatır...
Yaralarımda Bir O Kadar Derin İçine Herşeyinle Seni Hapsettim...
Dokunursan Canın Acır, İçin Sızlar...
Dayanamazsın...
Paramparçayım...
Her Bir Parçam Ayrı Yerde...
Kolay Dağıttın Ama Toplamaya Gücün Yetmez...
Her günüm kederle geçer benim
Mutlu olmaktı oysa bir tek dileğim
Rabbim den el açıp istediğim
Sendin yâr canın sağ olsun..!
O gül yüzünü unuttum sanma
İstemedim sende ben gibi yanma
Giderken bedua ederdim amma
Kıyamadım yâr canın sağ olsun..!
Gidişin oldu hep boynumu büken
Sendin oysa beni ayakta tutan
Ateşi sönmüş de dumanı tüten
Ben oldum yâr canın sağ olsun..!
Kalmadı mecalim artık hastayım
Sen gittin ya ben derin yastayım
Tükendi ömrüm kar boran kıştayım
Ölüyorum yâr canın sağ olsun..!
Ağlasam çizgi çizgi,
Gözyaşlarım sana değilmiş gibi, beklesem,
Zamansız, dünsüz, yarınsız gelmeyişini, Silinmiyor hüzünlerim,
Seni seviyorum…
Hafif hafif çiseleyen yağmurda kalırsan;
Saçlarını okşayan her tanede
BENİ HATIRLA !
Masum bir çocuğum şimdi kendi yüreğiyle oynayan… Ömür enkazları altından kalkıp, güneşe el sallayan. Tüm olumsuzluklara rağmen hayatın yırtık yüzünü diken…
Ne çok faniler görüyorum kimi sahte, kimi ise ikiyüzlü. Ve ben bu insanlara rağmen hayata, sadaka niyetine gülüşlerimi veriyorum.
Göktürk Yazıtlarını (Orhun , Âbideleri), Türkçenin yazılı en eski kaynağı sayabiliriz. Modern Türkçemizin tüm ' kuralları, günümüzün bir çok sözcüğü, doğal ve olgun bir söyleyişle, sanki bugünün yapıtlarıymış gibi karşımızdadır. Bin üç yüz yıl ötelerden gelen bu ses, bizim öz sesimizdir.
Bu yazıtlar, bu yönleriyle Türk tarihine ışık tutan önemli belgelerdir. Göktürk Yazıtları, bir hakanın, halkına hesap vermesi, halkın devlete, millete karşı görevlerinin hatırlatılması, düşma*nın entrikalarına nasıl karşılık verileceğinden söz edilmesi ve Türklerin yüksek ahlak ve seciyesinin anlatılması açısından önemlidir.
Bu anıtlar Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metindir. Türk tarihinin taşlar üzerine yazılmış ilk belgesidir.
Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün yazılı belgesidir.
Türk hitabet sanatının erişilmez bir şaheseridir. Hükümdârâne eda ve ihtişamlı bir hitap tarzının yazılı örneğidir. Yalın ve keskin üslubun şaşırtıcı örnekleridir. Türk dilinin kaynağı, Türk yazı dilinin başlangıcının bilinmeyen dönemlere kadar gittiğinin delilidir.
Eski Türkçeyi gerek Göktürk, gerekse Uygur Türklerinin bıraktığı eserlerden takip ettiğimiz için de bu yazıtlar, ayrı bir öneme sahiptir.
Yürüdüğünüz her yolda ne ayağınıza çelme takar ne de sizi geçmeye çalışır
Yolundaki tehlike diken dahi olsa elleriyle ayıklar Geri döndüğünde elini sırtında hissedersin
Yorulduğunda koluna girer Varlığını hissettirmez çoğu zamandüştüğünüzde tutunca anlarsınız hepyanınızda olduğunu
Arkanızdan sizi çekiştirmez kimseye de laf söyletmez Gerçek Dost onun isteğini kendi isteklerine tercih etmektir
Elinde bir lokma dahi olsa yarısını bölüp ona vermektirKardeş gibidir Gerçek Dost Dostu için en güzelini isteyendir
Kusurları Rabb'in rızası için görmemezlikten gelen yanlışı varsa düzeltmeye çalışandır
Gerçek Dost ne kalp kıran ne de kalbi kırılacak olandır...
Hasan Kale... Eline fırçayı aldığında hayallerini kağıt yerine fasulye tanesi, bir çikolata parçası veya bir bıldırcın yumurtasının üzerine çizen Kale'nin çalışmaları görenleri şaşkına çeviriyor. Şimdi sizleri, eserleriyle yurtdışında pek çok internet sitesinde paylaşılan ve büyük beğeni toplayan Kale'nin bu inanılmaz eserler....
Sonbahar bir başka güzel
bir başka anlamlıdır düşününce
Yaprak daha bir sıkı sarılır dala
düşmek korkusu ile
Bir başka bağlanır insan insana
Bir başka sarılır,
Gardını alır gibi kaybetme korkusuna
Ayaklar zayıfladıkca eller bırakmaz birbirini
Gözler zayıfladıkca
Daha bir yakından bakarlar mecburi
Daha çok üşürler geceleri
Daha çok sarılırlar, ısıtırlar birbirini
Rüzgar her estiğinde
Yürekleri ellerinde koşarlar birbirine
\"iyi misin? \" der gibi
Sonbaharda aşk bir başka güzel
düşününce...
Ne çileler çektim nice hüzün gam keder
Lakin senin gidişin inan hepsinden beter
Vazgeç ey ela gözlüm vazgeç ayrılık yeter
Seni sensiz yaşamak inan acı veriyor
Sen yanımda olunca her dert sona eriyor..!
Sevmenin tam sırası inan ki hemde yeri
Çalmadan kapımı gel ne olur gir içeri
Hasretle sev sar sakın bir daha dönme geri
Seni sensiz yaşamak umudumu kırıyor
Sen yanımda olunca her dert sona eriyor..!
Sensiz mutlu olamam hasretini yaşarım
Yüreğimde sevdanı baş köşede taşırım
İnsaf eyle ey güzel hayaline koşarım
Seni sensiz yaşamak bilki beni yoruyor
Sen yanımda olunca her dert sona eriyor.
Taksitli hayatların, vadesi henüz belli olmayan yaşamlarını sürdürenlerdendik bizler ve ne yazık ki bir alana bir bedava dostluklar da yoktu, o sade yaşantımızın cafcaflı vitrininde etiketin yarısı fiyatına insanlığa teşhir edilen…
Yılın on iki ayına bölmeye alıştırmıştı bir kere hayat bize her şeyi, öyle ki sevdamızı bile vade farkı koymaksızın bölmemizi söylüyordu bilirkişiler, en az sekiz en çok da on iki aya yayarak çok özel dahi olsa o ilişkimizi mutlaka taksitlendirmemiz gerektiğini…
Eskiler bir anlam veremiyorlardı bir türlü, şu günümüzün taksite endeksli kısacık ömürlerinin birbirlerinin peşin sıra gönüllü olarak, kum saatinden hızla ölümüne doğru aktıkları, dünyalık denilen şu mola yerindeki, yarına çıkmaya dahi hiçbir kredisi olmayanlara verilen bu kredi kartı çılgınlığının sebebine içlerinden...
Ve nedenlerin, niçinlerle organize bir ordu disiplininde beraberce toplandığı düşünceler taburunda, kabul edilebilir bir cevap bekliyordu maliyeden emekli Mehmet Bey, okuyup mühendis olan torununun neden hala bir ekmeği bile kartla alarak, haftalık market alışverişini de yine niye dört taksite böldürdüğünü az önce yeniden…
Peki nereye varacaktı bu işin sonu ve hangisi kalacaktı acaba hayatımızda, henüz taksitlendirilmeyle tanıştırılmadığından asla kredi kartı ekstresinin ikamet ettiğimiz hiçbir adrese gelmeyeceğini kesin olarak bildiğimiz o tek arta kalacak bakir değerlerimizden…
Velhasıl evlilikler bile modaya uyup taksite endeksli oldular sonunda günümüzde ve kredi kartı olan herkese limitine göre kız verilir oldu, bankaların damada olan teminatının resmi şahitliği altındaki Allah’a çok şükür ki henüz değişmeyen bir fincan kahve tadının ağızları sözle mühürlediği o klasik kız isteme merasimlerinde…
Kılık kıyafet, ev eşyası ve zorunlu gıda ihtiyaçlarımız derken yaşantımızın her bir yaşam karesi, kredi kartlarının o vadeli tebessümleri altında bir bir taksitlendirilmeye başlanmıştı artık, üstelik her bir ferdi kendi hesap ekstrelerinin en az ödemeniz gereken tutar hanesinin altındaki ekstreye hapsederek, tıpkı; çaresiz bir farenin sırf bir dilim peynir daha yemek adına kapana kıstırılması gibi ay sonlarında birden…
Ve böyle giderse çok sürmeyecek bu serüven karta çalışacak herkes ve korkuyorum ki öyle bir gün gelecek ki, bir peşin on taksite bölünecek her şey gibi şu soluduğumuz hava da su da hepten…