SUS NE OLUR
sus ne olur!
bana yalan sevgilerden bahsetme.
bahsetme ki kaçmayayım aşktan böylesine
insan cebinde taşımıyorsa sevgiyi,
katık etmiyorsa ekmeğine su diye,
içi acımıyorsa böyle derinlemesine
ve bir çocuk gördüğünde içi umutla dolmuyorsa,
sevgi ne demek söyle bana...
gönlüm! seni yitirdiğim masal hangisi?
ne zaman başladı özlemle aşinalığım,
seni bu kadar özliyeceğim aklıma gelmezdi.
böyle gitmek var mıydı?
böyle küs gibi, böyle ansızın, böyle apansız!
böyle mi anlaştık seninle yorgun akşamlarda?
gökyüzünün kızıllığına umut çizmedik mi?
yıldızları saymadık mı lacivert gecelerde?
yıldızlara mı özenip kayıverdin gökyüzüne?
şimdi içi boş bir parantez hayatım
ortada ne bir masal var nede kahraman
ne parantezin içi doluyor kelimelerle,
ne de ünlemler geliyor bu suskunluğun ardından
yine başbaşayız üç nokta...
SUS NE OLUR!...
artık hiçbirşey söyleme!
söyleme ki aşktan kaçmayayım böylesine
Ölüm bana yakışır mı?
Uzun zaman oldu, kendimle yazışmayalı. Kendimi okudum, kendimi güldürdüm bazen, hatta ağlattığımda oldu son günlerde. Ama hiç yazmadım bana. Ve ben beni yetim bıraktım zaman zaman. Oysa benim, benden başka kimim var dı ki...
Düşündüm de az önce, ölümü düşledim. Ölümü bir gün ansızın isteyeceğimi hissettim. Bugün, bir gün yada herhangi bir zaman diliminde, yıllar sonra...
Ölümün bana yakışacağını fark ettim. Ölüm herkese yakışmazdı. Ölümünde kendine göre bir yakışığı vardı
Ve yine düşlediğim düşümde; ölümüme yetişemedi hiç kimse. Yani haber vermek işe yaramıyordu. En yakınımdaki, canıma can dediklerimin gelmesi gün değil belki ama saatler sürebilirdi. Ve ben o an anladım ki, yine bana benden daha yakın hiç kimse yoktu bu dünyada.
İlk ölümümü istediğimde, yani düşündüğümde ağlamıştım. İnsan kendi ölümünü düşünüp ağlar mı? Bilmem, ama ben ağlamıştım. Kendime değil, benim için ağlayacağını düşündüğüm insanlar için gözyaşı dökmüştüm. Sonra fark ettim ki, dünyamda da, sağlığımda da hep başkaları için ağlıyordum ben. Ya da başkaları için gülüyordum. Öldüğümde bile kendimi bırakıp bir köşeye, başka insanların üzüntülerine üzülüyordum. Oysa benden daha kötü durumda olan biri yoktu, düşümdeki cenaze töreninde. Ellerini kollarını kıpırdatamadan orada yatan bendim. Herkes arkasını dönüp gittiğinde yerinden kalkamayan, bağırıp çağırdığında sesini duyuramayan da bendim. (Bazen dünyamda da olduğu gibi...) Ve ben o durumdayken bile kendimi bırakıp, sevdiğim insanların gözyaşlarına kıyamıyor onlar için, kendi yatağımda, kendi düşümde, için için ağlıyordum.
Ben insanları çok sevdim. Belki insanlarda beni çok sevdi. Ama benim gibi değil
Kimse ölümüne değil, herkes yaşamına sevdi.
Düşündüm öldüğümü, en fazla üç gün umurunda oldum bazılarının. Bazıları aynı gün aynı saat gülebildiler. Ben yokken bile yemek yemeğe devam edebildiler.
Düşümde ki ölüm; benden başka herkese kolay geliyordu. Ölüm bir tek bana gelmez sanılıyordu. Ölüm herkese geliyor, kimse ölümünü sağlığında düşleyemiyordu.
Ve ben, işte ben, kendi dünyamın prensesi, kendi cumhuriyetimin kurucusuyken, belki bir iki gazetenin, bir iki satırıyla arşivleniyordum.
En çok sevmeler, en çok nefret etmeler ve yaşama dair en diyebildiğin, en diye nitelendirdiğin her ne varsa, anlamını yitiriyordu, ölüm ilerledikçe hayalimde. Yavaş yavaş anılarım siliniyor, ben yok oluyordum. Ötesini düşümde de düşleyemediğimden, bir karanlığın içine giderek daha çok batıyordum.
Rüya değil di, son verebilirdim. Kendi zihnim de yarattığım bir düştü, bitirebilirdim. Acı veriyordu, gördüklerim. Ama ilginç olan şuydu; kendi isteğimle kendi ölümüme yol alırken adım adım, bilmediğim bir yolda ilk kez yürüyordum. Oysa kim bilir bu yaşıma kadar kaç kez, ölüm kelimesini duymuştum. Birçok ölümden bahsedilmiş, birçok kereler yaşam denen kavramın önemini anlatmak için kullanılmıştı. Ben o ana kadar, yani kendimi o tahta parçasının içinde hayal edene kadar, hiç hissetmemiştim ölümün böyle bir şey olabileceğini. Oradan bakınca yaşam nasılda güzel görünüyordu gözlerime ve sanki o an ne isteseler verebilirdim, bir tek canımı bağışlamaları pahasına...
Ölümü sevdim. Bir nevi yok oluştu. Bitişti. Sonuydu yani her şeyin. En kötünün kötüsüydü. Ölümden öte köy mü vardı. Haklılıklar ve haksızlıklar anlamını kaybediyor, suçlar neredeyse komikleşiyordu gözümde. Üzülüp ağladığım, kahır ettiğim şeyler ucuzluyor, kaçırdığım şeyler, en basiti bir ekmeği banmak yumurtanın sarısına gülerek, ne de pahalı oluyordu.
Yani anladım ki; hayat bizi kandırıyor aldatıyor dedikleri şey, kötüleri iyi, iyileri kötü gösteriyor olmasıymış. Yani yaşamda iyi bildiğim ne varsa kötü, gözyaşı döktüğüm ne varsa komikmiş
Meğer yaşamak benim sandığım gibi bir şey değilmiş
Ben Sustum Uzaktaki Yar!
Bak ben sustum, sustum be belalım sustum.
Dudaklarımın arasında ki şarkı,
Saçlarımı okşayıp giden rüzgâr,
Yüreğimin kanıyla yazdığım şiirler,
Akan deryalar, nehirler sustu
Sustu be, uzaktaki yar sustu
Hep konuştumda ne oldu ki;
Bitkin, kırgın, perişan yaşadım
Kanımla yazdım, yüreğime nakışladım
Öyle çok sevdim ki seni.
Sevdim de ne oldu ki;...
Kara saplı bıçak sırtımda yaşadım
Sabahlara kadar inleyip,
Güneşi göz yaşımla selamladım
Hayallerime yazdım, düşlerimde topladım
Yüreğime koydum seni,
Yüreğimin en derin yerine
Koydumsa ne oldu ki;...
Ben sustum, sen söyle uzaktaki yar
Söylesene gönül yaram, ben zaten hep susmadım mı?
Bu dört duvar arasına hapsedilip,
Susmaya mahkûm edilmedim mi?
Seni hayal edip, seni sensiz yaşamadım mı?
Duvardaki resmine bakıp,
Bu gözler kahır dolusu ağlamadı mı?
Ben sustum yiğidim, sen söyle; ben sustum
Söylesene hasretim sana değilmiy di?
Bu yalvarışlar, bu yakarışlar
Canım gibi sevmedim mi seni? sevipte canıma katmadım mı?
Söyle be uzaktaki yar;
İsmini dudaklarıma hece yapmadım mı?
ALLAH'ımdan sonra, sana tapmadım mı?
Seni mavi bulutlara yazıp, düşlerimde toplamadım mı?
Sana olan sevdamı söyle ;
Yıldızlara haykırmadım mı?
Ben haykırdıkça, yıldızlarım bir bir kaymadı mı?
Söyle düşmedimi yıldızlarım, düşüp kaybolmadı mı?
Ben sustum be adamım, ben sustum sen söyle ;
Ben zaten hapsedilip susmaya mahkûm edilmedim mi?
Kirli bir gömlek gibi çıkarılıp atılmadım mı?
Sabahı olmayan yorgun gecelerle hayalinle girmedim mi
Hep aynı işkenceyle sabahları beklemedim mi
Söylesene bir tanem sevdanla yüreğimi dağlamadım mı?
Ayaz geceleri sensiz titreyerek bitirmedim mi
Söyle yârim ben sustum, ben zaten hep susmadım mı?
Nemli kirpiklerimde sensiz geceleri öldürmedim mi
Yüreğim sızlarken, yaralı gönlüme kırılmadım mı?
Yüreğime hep ayni acı, hep ayni işkence dolmadı mı?
Taptımda sana ne oldu ki ;
Hep yıkılıp kahır dolusu ağladım
Ayaz geceleri uğrunda titreyerek yaşadım
Diz çöküp önünde avuç açıp yalvardım
Yalvardımda sana ne oldu ki ;
Kalbinin dilencisi , yüreğinin kölesi oldum be belalım
Ah!!! Ah!!! Yüreğim kanıyor, gözlerim ağlıyor
Tükendim be yiğidim, tükendim
Yoruldum, halim kalmadı, yıkıldım olduğum yere
Yıkıldım be delikanlım yıkıldım ,
Ben sustum be adamım ben sustum
Yemin ederim ki sustum
Gönlümden her şeyi alıp giden kasırga sustu
Hep söylemek istediğim o şarki var ya ;
Dudaklarımın arasındaki o şarkı sustu
Penceremin camına vuran yağmur damlaları sustu
Yüreğim sustu, konuşan dilim sustu
Ben sustum uzaktaki yar, sen söyle
Ben sustum, sustum, sustum, sustum ,
SUSTUM