Ayet Ve Hadislere Göre Dua Etmenin Usul Ve Adabı Nedir?
Duâ, mutlaka kabul olunacak bir ibâdettir.
Ancak duayı Peygamberimizin
yaptığı ve bildirdiği şu şartlara uygun olarak yapmak lâzımdır:
1- Vücud, helal kazançla alınmış, helal gıdalarla beslenmelidir.[1]
2- Abdestli olmalı, Kıbleye yönelinmeli ve eller semâya açılmalıdır .[2]
3- Duaya eûzü-besmele, Allah'a hamd ve Peygamberimize salât ve selâm
İle başlanmalıdır.'[3]
4- Zulümler terkedilmeli ve tövbe edilmelidir.
5- Günahı gerektirecek isteklerde bulunulmamah ve acele edilmemelidir.
Zîra, Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle müjdelemektedir: "Yeryüzünde
Allah'a duâ eden her bir mü'minin Allah (c.c) (ya duasını kabul ederek)
ona istediğini verir. Ya da isteğine eş değerde olacak bir kötülüğü ondan
giderir. Veyahut âhirette karşılığını bulur..."[4] Duâ eden, duasının yararını ya hayatında, ya da âhirette muhakkak görür.
6- Duâ ihlasla ve İsrarla yapılmalıdır. Zira; Resûlüllah (s.a.v.) üçer defa
duasını tekrar ederdi. [5]
7- Diğer müslümanların aleyhine ve zararına isteklerde bulunulmamalıdır.
Ailesine, çoluk-cocuğuna ve malına beddua etmemelidir.[6]
8- İslama aykırı isteklerde bulunulmamahdır.
9- Duâ esnasında bağınp-çağırmamalı ve zoraki edebî sanat gösterilerinde
bulunulmamahdır. Baş göğe dikilmemeli, Allah'a yalvarman, O'-ndan
korkarak ve umarak duâ edilmelidir. Ölüden, tekkeden, türbeden
velîden değil bizzat Allah'tan istenmelidir.'[7]
10- Beş vakit farz namazın ardından yapılacak duâ ile gece yarısından
sonra (seher vakti) yapılacak duâ müstecap olacak duaların başındadır.[8]
11- Ezanla farz namaz için getirilen ikâmetler arasında yapılan dualar,
makbul dualardır.[9]
12- Namazda secdede iken yapılan dualar, makbul dualardır.[10]
13- Cuma günü yapılan dualar, makbul dualardır.'[11]
14- Ramazan geceleri, Ramazan ve Kurban bayramları geceleri, Mîraç,
Berât ve Kadîr geceleri de duaların daha çok makbul olduğu vakitlerdir.
15- Mazlumun bedduası, misafirin duası ve ana-babanın çocuğuna duası
makbul dualardır."[12]
16- Hastanın, oruçlunun iftar vaktindeki duası, ihramhmn duası ve bir
müslümanın diğer müslüman, kardeşine gıyabında yaptığı dualar makul
dualardır.
17- Kim, musibet, ve şiddet zamanında duasının kabul edilmesini severse,
genişlik zamanında çok duâ etmelidir.'[13]
18- Peygamberlerden ve ashaptan nakledilen dualarla duâ edilmelidir.
19- Yukardaki şartlardan sonra yapacağı duanın mutlaka kabul olunacağı
inancıyla canı gönülden, ihlasla duâ edilmelidir. Dalgın ve ne istediğini
bilmeyen bir kalble duâ edilmemelidir."[14]
20- Duaya başlarken olduğu gibi, bitirirken de Allah'a hamd ve Resulüne
salât ve selâm ile bitirilmelidir.
21- Duâ sonunda âmin diyerek eller yüze sürülmelidir.
Yukarıdaki izah ettiğimiz şekilde duâ edildiğinde Cenabı Hak, isteyenin,
duâ edenin ve kendisine yalvaranın duasını kabul edeceğini Kur'an-i
Kerim'in Bakara Suresinin 186. ayetinde açıkça beyan etmektedir.
Kul, kendisine en yakın olarak Allah'ı bulmalı ve hiç unutmamalıdır...
Duanın kabulü ve Allah'ın rızasını almak için, hayatımızı İslam'a göre
düzenlemeli ve yaşamalıyız ki, Allah'tan istemeye yüzümüz olsun...
Hanefi - Maliki - Şafii - Hanbeli - Dini Bilgiler - Ayet ve Hadisler - Mezhep Çelişkileri - Mezhepler - Helal ve Haramlar
Hayatımızda en etken güç nedir diye sorsak, büyük ihtimal , bir çoğumuz "Din" diyecektir. Din en büyük ve en etken güç olduğu halde en az bilgimiz olan alan da din olması çok düşündürücüdür. Insanlara kuranı yirmi , otuz kelime ile anlat desek , bir çoğunun suspus kalacağına eminim. Tabi ki bunda suç halkımızın değil, halka anlatmayan, dini engelleyen maun suresi kılıklı sahterkarlar da. Önceleri de dedik, Kuran "DIN ADAMI" tabirini tanımaz! Yani ALLAHA göre hiç din adamı yoktur. Ne vardır? Alim vardır, modern dilimiz de " Öğretmen"! Birşeyler öğreten her insan, yaptığı işin yahut bulunduğu sektörün alimidir. Matematik uzmanı olan matematik alimidir, bioloji de bilgisi olan onun alimidir ve bitabi dinde ilmi olan , din alimidir! Lakin Dikkat!! Her alim eşitdir kesin doğru demek değildir. Din adına konuşan alimler hep doğrudur diye bir kaide yoktur! Bunun için her alimin sözünü kurana sunacağız. Elimizde mihenk taşı var, her sözü , her hadisi , her din adına konuşulanı kuran süzgecinden geçireceğiz. Süzgeçten geçen her söz ( kimden olursa olsun) doğrudur din adına! Süzgeçden geçmeyen ise batıldır! Malesef ruhban sınıfı bu süzgeci kendi tekelin de tutmuşlardır, halkı soyup soğana çevirmişlerdir. Öyle ki , türbeler de halen dünyanın bağışı yapılır, holdingler kurulur, deniz fenerleri , cemaatler vs...
Islamiyet adına ortaya çıkan en kötü dayatmalardan bir tanesi de mezhepçiliktir ( fırkacılık/hizipçilik). Şu an Türkiye de dört hakk mezhep var diyorlar, oysa bu mezheplerin birbirleri ile çeliskiler içinde olduğunu halka anlatmazlar.
Fırkacılık/Hizipçilik öyle bir hal almıştır ki , için içinden çıkılmaz olmuştur. Bakın Almanya da, diyanetin camisine nurcu gitmez, süleymancı nurcu camisine gitmez, nurcu süleymancıya gitmez, diyanet süleymancıya gitmez! Yani bir cemaat diğerinin camisine gidip namaz kılmaz!
Şimdi bu fırkalara bölünmek değildir de nedir acaba? Birde utanmadan kalkarlar" Biz Islamiyet için çaba verenlerdeniz " derler.
Bakın kuran ne diyor:
Ali İmran Suresi 103 Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın.Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz.Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı.Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız .
En'am Suresi 159 Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.
Ve DIKKAT bu ayete:
Rum suresi 32 Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür.
Işte tokat gibi gerçeği yüzümüze vuran ayet! Her fırka/hizip kendi elindekiyle sevinip duruyor. Yani Nurcuya göre kendi elinde ki Risale hakikata götürüyor, Süleymancıya göre Süleyman tunahanın yazdıkları, bir başkasına göre fethullahın, yine bir başkasına göre cübbelinin , bir başkasına göre Harun Yahyanın, bir başkasına göre Şia, bir başkasına göre hanefi mezhebi, bir başkasına göre saafi vs vs vs
Işte ayet! Yüzümüze tokat gibi gerçekleri vuruyor.
ALLAHIN kitabından dinini öğrenmezsen, kitabullahı başının tacı etmezsen , sonuç bu olur işte!
Bakalım şu ayetlere :
Bakara Suresi 101 Allah katından kendilerine, ellerinde bulunanı tasdikleyici bir resul geldiğinde, kitap verilenlerden bir fırka, Allah!ın Kitabı'nı hiç bilmiyorlarmış gibi kaldırıp arkalarına attılar.
Bakara Suresi 159 İndirdiğimiz açık-seçik delillerle, kılavuz mesajı; biz onu kitap'ta insanlara ayan-beyan gösterdikten sonra gizleyenlere, işte onlara, hem Allah lanet eder hem de diğer lanet okuyanlar lanet eder.
Ali İmran Suresi 23 Şu kendilerine kitap'tan pay verilmiş olanlara bak, aralarında hüküm vermesi için Allah'ın Kitabı'na çağrılıyorlar da içlerinden bir zümre yüz çevirerek dönüp gidiyor.
Ali İmran Suresi 78 Onlardan bir zümre vardır, aslında kitap'tan olmayan birşeyi siz kitap'tan sanasınız diye, dillerini kitap'la eğip bükerler.O, Allah katından olmadığı halde "Bu, Allah katındandır." derler.Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.
bunun gibi daha yüzlerce ayet var. ALLAH apaçık nerden kaynak alacağımızı belirlemiş. Kuranı kerimden!
Yine Zühruf suresi 44 ayetinde " Bu kitaptan hesaba çekileceksiniz" der. Yani mahşer günün de Kuranı kerimden hesaba çekileceğinizi biliyormuydunuz? Risaleden size sormayacak ALLAH, Hangi mezhebe uyduğunu sormayacak, hangi fırka, cemaat, tarikat sormayacak.
Sana diyecek" Kuranı kerime uydunmu, ne yazıyor içinde bildinmi?".
Bazı kurnaz hocalar çıkıyor, diyorlar ki" Ehli Sünnetin yoluna uyan kurana uymuş demektir! Okumasına gerek kalmamıştır". Bu korkunç bir yalandır! Ehli sünnetin dört mezhebi kendi aralarında birinin helal dediğine diğeri haram diyor. Daha Gusül abdestin farzı ne kadar ,onda bile bir birlik içinde görüş belirtememişler. (mezhep imamlarını ayrı tutuyorum bu konuda)
Dört hakk mezhep demeleri de hep beni şaşırtmıştır. Efendim bunların hakk olduğunu kim belirlemiş? Bizim bildiğimiz islamiyet anlayışına göre , daha doğrusu kuranı kerime göre , bir tek ALLAH birşeyin hakk yahut batıl olduğunu belirler. Yani din adına başka hiç kimse bu güce sahip değildir. Peki ALLAH dört mezhep diye birşeymi çıkarmış ortaya? Ilginçdir ki , ehli şiaya sorsak " Şia hakktır " derler. Bakın onlar da kendi mezheplerinin hakk olduğunu iddia ediyorlar. Peki Kurana göre hakk nedir dinleyelim.
Nisa Suresi 170 Ey insanlar! Resul size Rabbinizden hakkı getirdi; artık inanın ona ki hayrınıza olsun. Nankörlük ederseniz göklerdekiler de yerdekiler de Allah'ındır. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.
En'am Suresi 5 Böylece hakkı, kendilerine geldiği anda yalanladılar. Fakat yakında onlara, alay etmekte oldukları şeyin haberleri gelecektir.
Yunus Suresi 82 "Ve suçlular hoş görmese de Allah, hakkı, kelimeleriyle ortaya çıkarıp kanıtlayacaktır."
Müminun Suresi 70 Yoksa, "onda bir cinnet mi var" diyorlar! Hayır, o kendilerine hakkı getirdi ama onların çoğu haktan tiksiniyor.
Furkan Suresi 33 Onlar sana bir mesel getirdikçe,biz sana hakkı ve en güzel yorumu(tefsiri) getiririz.
Zühruf Suresi 78 Yemin olsun, size hakkı getirdik ama çoğunuz haktan tiksiniyorsunuz.
Hakk ne imiş? Kuran imiş!
Kim belirler imiş? ALLAH!
Peki mezheplerin hakk olduğunu kim belirledi? Kuran değil, ALLAH değil! Ya kim?
Ruhban sınıfı tabi, başka kim olabilir!
Ilahlık tasladılar yani!
Hz Muhammed Mustafa'nın mezhebi ne ise benim de mezhebim, görüşüm , yolum odur. Peygamber hangi mezhebe uymuş? Hiç birine. Mezhep kendisinden çok çok sonraları çıkmış ortaya. Peki o neye göre yaşamış? Elbetdeki kurana göre , başka neye göre olabilir ki zaten.
Dört halifenin mezhebi varmı? YOK!
Sahabenin? YOK!
Şimdi bende mezhep kabul etmiyorum deyince bana bazıları çıkıp " Sen zındıksın" diye ithamda bulunuyorlar.
Düşünün bir mezhebe göre birşeyler haram, diğerine göre helal. Şimdi siz inanıyormusunuz yarın mahşerde ALLAH" Sen hanefisin yedin günah oldu, sen şaafisin senin için sorun yok"diyecektir?. Yani Hanefi yedi diye günah, şaafi yedi diye helal! ALLAHIN adaleti bumudur? (haşa).
Şimdi düşünelim sizinle. Bir adam gemiye biniyor, deniz yolculuğu yapmakta. Fırtına esince, dalgalar çoşunca gemi batıveriyor. Tabi bu garip adam, kendini zar zor bir adaya kurtarıyor. Ada da kendinden başka hiç kimse yoktur. Gemiden sadece bir sandık kurtarıyor ve sandığı açıyor ki içinde bir kuran ve biraz erzak var. Ne yapsın adam , mecburi olarak kuranı okumaya başlıyor. ALLAHta ona hidayet veriyor ve adam Müslümanlığa geçiyor! Bu adam bundan önce başka dine mensup olduğundan, müslümanlık üzerine hiç birşey bilmeyen biri! Şimdi kuranı kerimi okuyarak müslüman olduğuna göre bu adam nasıl bir Müslüman olur? Ehli mezhepçilere göre bu adam müslüman değildir çünkü mezhebi yoktur! Yine Ehli mezhebe göre bu adamın namazıda batıldır, çünkü kuranı kerime uyarak namaz kılınmaz! Bu adamın abdesti , itikadi, düşüncesi, ibadeti vs vs vs hepsi batıldır, çünkü kurana uyarak insan dinini yaşayamaz!
Bakın Mehmet Ali Demirbaş neler diyor:
- Mezhepsizlik konusuna fazla yer vermemiz itikat meselesi olduğundandır. İtikadı bozuk olanın ibadetleri boşa gider. Onun için önce doğru bir imana sahip olmak gerekir.(Dinimiz Islam /Mezhepsizlik ve ibadetler)
- Bir hadis, bir âyete zıt gibi görünürse, hadis-i şerife uyulur.
Bir hadis, mezhebin hükmüne zıt gibi görünürse, mezhebin hükmüne uyulur. (Dinimiz Islam )
Ve nihayet Ruhban sınıfının maskeleri düşmemesi , halk başka kitap okuyarak uyanmaması için şöyle derler:
-Ehl-i sünnete uymayan kitap ve yazarlardan uzak durmalı. Çünkü bunlar, yaldızlanmış necasete veya altın kupada sunulan zehire benzer. Süsüne, kabına veya görünüşüne aldanıp, sonsuz saadetten mahrum kalmamalıdır.(Dinimiz Islam )
Uyanın artık, size din diye önünüze koydukları, islamiyetin ilk getirdiği , yani ALLAHIN vahyinde ki din değil! Ruhban sınıfının size dayattığı görüşlerinden ve yorumlarından başka hiç birşey degil.
Bir daha üstüne basa basa vurgulayalım. Mezhebe uymak ALLAHIN emri değil! Hatta bir daha yazalım bağıra bağıra:
" MEZHEBE UYMAK ALLAHIN EMRI DEĞIL!!!!!".
Bir yiyecek nasıl hem helal hem haram olabiliyor? Mezhepçi zihniyet uyduruyor oluyor. Hani Bektaşi babasına biri sormuş
- Efendim abdestsiz namaz olurmu?
El cevap :
-Ben kıldım oldu!
Işte size Ruhban sınıfının din anlayışı:
Önce haram ve helal belirleme konusunda ALLAHIN ayetlerini asalım, sonra mezheplerin görüşlerine bakalım.
ALLAH diyor ki Kuran da:
Maide Suresi 87-88 Ey iman sahipleri! Allah'ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah azıp sınırı aşanları sevmez.Allah'ın size helal ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin. Kendisine iman ettiğiniz Allah'tan korkun.
Yunus Suresi 59 De ki: "Ne oldu size de Allah'ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram yaptınız bir de helal?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"
Nahl Suresi 116 Yalan düzerek Allah'a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah'a iftira edenler kurtulamazlar.
Tahrim Suresi 1 Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
Nahl Suresi 35 Ortak koşanlar dediler ki: "Eğer Allah isteseydi ne biz ne de atalarımız Allah dışında bir şeye kulluk/ibadet etmez, O'na rağmen hiçbir şeyi haram kılmazdık." Onlardan öncekiler de aynen böyle yaptılar. Resullere düşen, açık bir tebliğden başkası değildir.
Nahl Suresi 115 O size ancak şunları haram kılmıştır: Ölü, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen hayvan. Bununla birlikte, zorda kalan, başkasının hakkına tecavüz etmemek, sınırı da aşmamak şartıyla bunlardan yerse, Allah bağışlayacak, merhamet edecektir.
A'raf Suresi 32 - 33 De ki: "Allah'ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindirler." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyor.De ki: "Rabbim, ancak şunları haram kıldı: İğrençlikleri-görünenini, gizli olanı-günahı, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmayı, bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemeyi."
En'am Suresi 150-151 Şunu da söyle: "Allah şunu haram etmiştir diye tanıklık edip duran şahitlerinizi getirin." Eğer tanıklık ederlerse sakın onlarla birlikte tanıklık etme! Ayetlerimizi yalanlayanlarla âhirete inanmayanların keyifleri ardınca gitme! Onlar, kendi Rablerine başkalarını denk tutuyorlar.De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."
En'am Suresi 145 De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, bu haram dediklerinizi yiyecek birine yasaklanmış bir şey bulamıyorum. Yalnız şunlardan biri olursa başka: leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o bir pisliktir- Allah'tan başkası adına boğazlanmış bir murdar." Iztırar haline düşen, başkasının hakkına dokunmamak, zorunluluk sınırını da aşmamak şartıyla bunlardan yiyebilir. Çünkü senin Rabbin çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
En'am Suresi 140 Şu bir gerçek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenlerle Allah'ın kendilerine verdiği rızıkları, Allah'a iftira ederek haramlaştıranlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır onlar; hiçbir zaman doğruyu ve güzeli bulamazlar.
Maide Suresi 62-63 Onların birçoğunun günahta, düşmanlıkta, haram yemede yarıştıklarını görürsün. Ne kötüdür o yapmakta oldukları!Ruhbanları ve hahamları onları, günah oluşturan sözlerinden, haram yemekten alıkoysalardı olmaz mıydı? Ne kötüdür onların sınaat/teknoloji olarak üretmekte oldukları.
47 Gusül abdestinin farzları kaç tanedir? 11 5 3 -
48 Umursamazlıktan veya tembellikten dolayı namaz kılmayanın hükmü nedir? Hapsedilir, kanatılana kadar dövülür, öldürülür Tevbe etmezse öldürülür üç güniçinde tevbe etmezse öldürülür üç güniçinde tevbe etmezse öldürülür
49 Ezanın sözleri peşpeşe okunmasa da geçerli olur mu? Evet Evet Hayır Hayır
50 Arapça bilmeyen kimsenin kendisi için ezanı kendi dilinde okuması caiz midir? Hayır Hayır Evet Hayır
51 Ezanda niyet şart mıdır? Hayır Evet Hayır Evet
52 Ezan ve kamet esnasında selam almak caiz midir? Hayır Hayır Hayır Evet
53 Fatiha suresi okunmadan kılınan namaz geçerli olur mu? Evet Hayır Hayır Hayır
54 Namazı bitirirken selam vermenin farz olduğu miktar nedir? Farz değildir 1 tarafa vermek farzdır 1 tarafa vermek farzdır 2 tarafa vermek farzdır
55 Erkeğin avret yeri neresidir? Göbeğiile diz kapağı arası Ön ve arka uzuvları Göbeğiile diz kapağı arası Göbeğiile diz kapağı arası
56 Ölünün yıkanmasının farz olması için cesedin ne kadarının bulunması gereklidir? 01.Şub 02.Mar Az da olsa olur Az da olsa olur
57 Ölüyü yıkarken ağzına ve burnuna su vermek gerekir mi? Hayır Evet Evet Hayır
58 İhramlı iken hacda ölen kişinin üstüne hoş koku sürülüp başı örtülür mü? Evet Evet Hayır Hayır
59 Cenaze namazını kimin kıldırması gerekir? Sultan Devlet Başkanı Kaldırması vasiyet edilen kişi Velisi Kaldırması vasiyet edilen kişi
60 Cenaze namazı, namaz kılmanın yasak olduğu kaç vakitte kılınmaz? 5 3 Her vakitte klınabilir 3
61 Ölü gömülmek için, öldüğü yerden başka bir yere nakledilebilir mi? Evet Evet Hayır Hayır
62 Oruç için dil ile söyleyerek niyet etmek şart mıdır? Evet Evet Hayır Evet
63 Ramazan orucu için hergün ayrı ayrı niyet etmek şart mıdır? Evet Hayır Evet Evet
64 Kan aldırmak orucu bozar mı? Hayır Hayır Hayır Evet
65 Zekatın farz olması için hangi mallardan borçlu olmamak şarttır? Zirai ürün dışındaki mallardan Altın ve gümüş Böylebir şart yoktur Bütün mallardan
66 Erkek ve kadının ziynet eşyalarından zekat vermeleri farz mıdır? Evet Hayır Hayır Hayır
67 Kâğıt paradan zekat vermek farz mıdır? Evet Evet Evet Hayır
68 Madenlerden ne kadar zekat verilmesi gereklidir? 01.May 01.May Oca.40 Oca.40
Nefis Terbiyesi Nedir? - Nefsin Mertebeleri - Nefis Terbiyesi Hakkında Bilgiler
Bir tarladan iyi mahsul almanın yolu, tarlanın iyi işlenmesinden
geçer. Eğer tarlaya iyi bir bakım yapılmazsa, yabani otlar ve dikenler
her tarafı istila eder. İşte, insanın nefsi de tarla gibidir. Eğer
terbiye edilmezse, kötü kabiliyetler boy gösterir. Eğer iyi bir
terbiyeden geçse, ondan çok istifade edilir.
Ham petrolün arıtılması gibi, nefsin de tezkiyesi (kötü sıfatlardan
arındırılması) söz konusudur. Bir kısım tasavvuf ehli, nefsin yedi
mertebesinden bahsederler. Bunlar:
Nefsin, terbiyeden geçmemiş hali, nefs-i emmaredir. (2) Bu haldeki
nefis, şiddetle kötülüğü emreder. Günahlara dalmak ister.
Kendini kınayan nefse ise, nefs-i levvame denir. (3) Bu mertebedeki
nefis, günahlardan dolayı kendini kınamaya başlar, pişmanlık duyar.
Terbiyenin ilerlemesiyle, nefis mutmainne mertebesine çıkar; Allah'dan
gelen her şeyi rıza ile karşılar. Allah'ın razı olduğu bir vaziyet
kazanır. İlahi ilhamlara mazhar olur. Arınmış bir nefis haline gelir.
İlk hali, terbiye edilmemiş vahşi bir ata, son hali ise terbiye
edilmiş ve sahibine çok faydalı uysal bir ata benzetilebilir.
Bilindiği gibi, sirklerde gösteride kullanılan aslanlar daha küçükten
terbiye edilirler. Gösteri sırasında, ara sıra ağızlarına yatıştırıcı
hap verilir. Ta ki, ormandaki günlerini hatırlamasınlar, sahiplerini
parçalamasınlar. Onun gibi, nefsin terbiyesine de küçük yaşlardan
başlamak; ayrıca her gün, nefse hitap eden ve onu yatıştıran
hakikatlerden okumak gerekir. Yoksa, yıllarca terbiyeden geçmiş bir
nefis, fırsatını bulduğunda tekrar eski haline dönmeye müsaittir.
Nasıl ki, bir yaya bastığımızda, onu yere kadar eğeriz. Fakat,
ayağımızı gevşettiğimiz ölçüde, o başını kaldıracaktır. Nefis de
böyledir. İyi bir terbiyeyle sesini keser. Uygun bir ortam bulduğunda,
tekrar hükmünü icra eder.
Bazı zatlar, "nefs-i öldürmek" tabirini kullanırlar. Bunun da bir
nefis terbiyesi olduğunu kabulle beraber, nefsin mahiyetinde yer alan
duyguların, kabiliyetlerin hayra yönlendirilmesinin daha isabetli
olacağı kanaatindeyiz. Mesela, herkeste şiddetli bir hırs var. Hırsın
sesini tamamen kesmek yerine, bu hırsın hayırlı işlere yönlendirilmesi
daha faydalı olacaktır. O zaman, yaptığı ibadeti, hizmeti yeterli
görmeyecek, daha ilerisini elde etmeye çalışacaktır. (4)
Nefis, terbiyeyi kabule müsaittir. Mesela, herkesin fıtratında
cimrilik vardır. İslami bir terbiyeyle, cimri bir insanın çok cömert
bir insan haline gelmesi mümkündür.
Nefsin fıtri hali, deli dolu akan bir nehre benzer. Terbiye edilmiş
hali ise, bu nehrin önüne bir baraj yapılıp, çevrenin hem
aydınlatılması, hem de sulanması gibidir.
Kaynaklar:
1. Yazır, VIII, 5817.
2. Yusuf, 53.
3. Kıyame, 2.
4. Bu konuda bkz. Nursi, Mektubat, s. 33-34.
"Türkiye'de Dindarlık: Uluslararası Bir Karşılaştırma" araştırmasının sonuçları açıklandı. İlginç sonuçlara ulaşılan araştırmanın en çarpıcı yanlarından biri, "devlet memuru kadınlar isterlerse başlarını örtmelerine izin verilmeli" diyenlerin oranı 1999 yılında yüzde 74 iken, bu oranın bu yıl yüzde 69'a, "Üniversite öğrencisi kızların isterlerse başlarını örtmelerine izin verilmeli" diyenlerin oranının da 1999 yılında yüzde 76 iken 2009'da yüzde 70'e indiği sonucu oldu.
Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, 2008-2009 yıllarını kapsayan ve Türkiye İstatistik Kurumu verileri kullanılarak, örnekleme yöntemiyle bin 453 denekle, 53 ilde gerçekleştirdikleri araştırmanın sonuçlarına ilişkin bir basın toplantısı düzenledi.
Çarkoğlu, ISSP'nin uluslararası konjonktürde dindarlığın araştırılması amacıyla 43 ülkede de aynı soruları yönettiğini kaydetti.
Araştırma yapılan birçok ülkedeki verilerin raporlanması sürecinin henüz tamamlanmadığını belirten Çarkoğlu, bu nedenle Türkiye'deki veri sonuçlarının ISSP'nin 1998 yılında aynı konuda yaptığı dünya sonuçlarıyla kıyaslamasının yapıldığını ifade etti.
Hazırlanan rapora göre, deneklerin yüzde 82'si "Allah var olduğu için hayatın anlamı olduğuna", yüzde 28'i "hayatın akışını kendisinin değiştirebileceğine" inandığını bildirirken, yüzde 50'lik bir grup ise "hayatı değiştirebilmek için yapabileceğimiz çok az şey vardır" görüşüne katılıyor.
Çarkoğlu, bu sonucun kadercilik veya metafizik güçler tarafından belirlenen bir hayat algısının toplumda yaygın olarak paylaşıldığı izlenimini ortaya koyduğunu ifade etti.
ALLAH'A İNANÇ
Katılımcıların yüzde 95'i Allah'a olan inancını küçük yaşta edindiğini bildirdi. Allah'ın tasavvuru hakkındaki inanç incelemesinde ise "Allah tasavvurunun, baskıcı, cezalandıran, yargılayıcı ve otoriter bir babadan çok sevecen, destekleyen, esirgeyen, hayatı kolaylaştırmaya destek veren bir baba imajına daha yakın" değerlendirmesi öne çıktı.
Anket sorularını yanıtlayanlardan, "bilimin insanlığa yararlı olup olmadığı ve dine olan inancı aşındırıp aşındırmadığı"na ilişkin soruya da yüzde 50 oranında bir kesim bilimin yararlı olduğunu düşünüyor.
Bir diğer sonuca göre de katılımcıların yüzde 89'u "kendi inanışlarında olmayan dinlere saygı gösterilmesi" gerektiği görüşünde. Ancak, "Sizden farklı bir dine mensup olan veya hakkındaki görüşleri sizden farklı olan birisinin seçimlerde oy vermeyi düşündüğünüz siyasi partiden aday olmasını kabul eder miydiniz?" sorusuna katılımcıların yüzde 37'si, "kesinlikle kabul etmem", yüzde 23'ü "kesinlikle kabul ederim" yanıtını verdi.
"Bu kişilerin kamuya açık toplantılar düzenleyerek görüşlerini açıklamalarına izin verilmeli mi?" şeklindeki soruya karşılık olarak da yüzde 36 "Hayır kesinlikle verilmemeli", yüzde 11 oranınında da "Mutlaka verilmeli" yanıtı alındı.
CEMAATLERİN GÜCÜ
Prof. Dr. Çarkoğlu, bu cevapların, Türkiye'de farklı dinlere saygı gösterilmesi ifadesinin kabul edilmekle birlikte, uygulamada bu kişilerin kitap yazıp yayınlamalarına veya fikirlerini açıklamalarına sıcak bakılmadığı gibi bir durumu ortaya koyduğunu ifade etti.
Deneklerin yüzde 44'ü "cemaatlerin gücünün çok olduğu", yüzde 28'i "olması gerektiği kadar olduğu" ve yüzde 18'i de "olması gerektiğinden az olduğu" görüşünü savunuyor.
Bu arada, "tek bir dinin gerçek olduğuna inananların oranı" araştırmada yüzde 57 olarak görülürken, deneklerin yüzde 34'ü "birçok dinde temel doğrular mevcuttur", yüzde 6'lik bölüm ise "herhangi bir dinin öğretilerinde çok az gerçek payı vardır" görüşünde.
YATIR ZİYARETLERİ
Katılımcıların yüzde 41'i türbe, yatır gibi dinen kutsal kabul edilen yerleri yılda en az bir kere ziyaret ediyor, yüzde 36'lık bir kesim hayatı boyunca türbe veya yatır ziyareti yapmamış.
Araştırmaya katılanların yüzde 80'i dua ettiğini beyan ederken, dua etme nedenleri arasında yüzde 97 ile "felaketten korunmak" ön plana çıkıyor. Denekler bunun yanı sıra 'iyi bir eş bulup evlenmek", "bir sınavda başarılı olmak" ve "taraftarı olduğu futbol takımının kazanması" gibi nedenlerle de dua ediyor.
Araştırmaya katılanların yüzde 90'ı Müslümanlara hoşgörüyle yaklaşırken, bu oran Hristiyanlara karşı yüzde 29, Budistlere yüzde 18,7, Hindulara yüzde 19,4 ve Musevilere ise yüzde 21,9 düzeyinde. Prof. Dr. Çarkoğlu, "bu durumun Müslümanlar dışındaki dinlere ve inanmayanlara karşı karşı büyük bir olumsuz görüş ortamı bulunduğu sonucunu çıkarttığını, Türkiye'de sık sık ifade edilen din ve vicdan özgürlüğüne karşı saygı ve tarihten gelen dini hoşgörü savlarını doğrulamaktan uzak bir görüntü çizdiği" görüşünü aktardı.
Araştırmanın bir diğer sonucuna göre, katılımcıların yüzde 35'i nazara inanırken, yüzde 10'luk bir kesim ise faal, büyü, yıldızlarının konumunu gibi
şeylerin insanın geleceğini tayin ettiği görüşünde.
Katılımcılar, "Dini ilkelerinize uymayan bir kanunun Meclis tarafından kabul edilmesi durumunda nasıl davranırdınız?" şeklindeki soruya da yüzde 35 oranında "kesinlikle kendi dini ilkelerime uygun davranmaya devam ederim", yüzde 32 oranında "muhtemelen kendi dini ilkelerime uygun davranmaya devam ederim", yüzde 13 oranında ise "Kesinlikle kanuna uyarım" yanıtını verdiler.
TÜRBAN ARAŞTIRMA SONUÇLARI
Türban yasağına ilişkin olarak 1999-2009 yılı arasındaki görüşlere de yer verilen araştırma sonuç raporunda, "devlet memuru kadınlar isterlerse başlarını örtmelerine izin verilmeli" diyenlerin oranı 1999 yılında yüzde 74 iken, bu oranın bu yıl yüzde 69'a gerilediğine yer verildi. Raporda, "Üniversite öğrencisi kızların isterlerse başlarını örtmelerine izin verilmeli" diyenlerin oranının da 1999 yılında yüzde 76 iken 2009'da yüzde 70'e indiği ifade edildi.
'İnsanlar Müslümanlığın gereği olan ibadetlerini serbestçe yerine getirebiliyor mu?" şeklindeki soruya 1999 yılında 'evet' diyenlerin oranı yüzde 65'ten 2009 yılında yüzde 78'e çıkarken, 'Hayır' diyenlerin oranı ise yüzde 31'den yüzde 19'a geriledi.
"Türkiye'de dindar insanlara baskı yapılıyor mu?" sorusuna da 1999 yılında yüzde 50 'Hayır' diyenlerin oranı 2009 yılında yüzde 71'e, 'evet' diyenlerin oranı da yüzde 45'ten yüzde 24'e indi.
"Laik kesimden insanlar hayatlarını serbestçe yaşıyor mu?" sorusuna karşılık olarak da 2006 yılında yüzde 79 olan 'evet' oranı, 2009 yılında yüzde 86'ya çıkarken, "bugün Türkiye'de laik kesimden insanlara baskı yapılıyor mu?" sorusuna verilen yüzde 83 'Hayır' cevabı yüzde 87'e çıkarken, 'Evet' yanıtı da yüzde 8'den 9'a yükseldi.
Araştırma sonucuna göre, "dindar kesime yapılan baskılar" arasında "Türban dayatması" ve "ibadet özgürlüğünün engellenmesi" ön plana çıkarken, "laikler üzerindeki baskı" da ise "ibadet baskısı" ve "ifade özgürlüğünün engellenmesi" dikkat çekiyor.
Türkiye'de "şeriat düzeni" isteyenlerin oranı ise 1999 yılında yüzde 26'lar düzeyinde iken bugün bu oran yüzde 10'lara düştü.
Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, Türkiye'deki verilerin Şili, İrlanda, Filipinler, Slovakya gibi Katolik ağırlıklı nüfusa sahip olan ülkeler ile Rusya, Güney Kıbrıs gibi Ortodoks, Hristiyan nüfusa sahip ülkelerle büyük benzerlik gösterdiğini kaydetti.
Kış Güneşi Öyküsü - Yaşam Hikayeleri - Tülay Bilgin
Giri bulutların çöktüğü,yağmurlu havada içimi pus kaplar. Ruhumun kuytularında pusu kurar içimdeki ben.
Kararır ruhum ama olsun kış havasında ağaçlar soyunmuş.
Yaprakların üzerine basarken ıslak kaldırımlarda ayaza kesen ellerim ve ölümü kuşanmış doğa çağırır beni.Gelder Kolarını açmış ölüme gel yanımdan gelip geçen paltolu adamlar, kürklü kadınlar ve gülen çocukları görmüyorum sanki çınar yaprağı topraktan uzanan el gibi tut ellerimi dergibi.
Kayboluyorum puslu sisli havada. Bir korna sesi bane ketiriyor beni.
Bir telaş sonu gelmeyen anlamsız ve boş bakışlar, manasız.
Biraz daha biraz daha derken nefisler bocalıyan sendelen keyfiyetsiz haller.
Bir cami avlusunda solmuş çiçekler, uzanıyor göğe eşsiz minareler sanki el açıpta kullara dua eder gibi.
Uyansın derin uykudan nefisler dergibi ezanlar titretiyor ruhumun temelini.
Kış günü bir mevsim perdesi sanki, koruyucu ekran gibi.
El üstünde giden biri var beş on kişi.
Toprağa girecek kış günü elden el gezerken çaresiz bedeni her adımda yol alırken ölüler şehrinin kahramanı gibi.
Bu alemde görevini yerine getiren asker gibi vatan borcunu ödüyen ve şanıyla görevini teslim eden şehit gibi.
Toprağa verdik bugün seni.
Yağmur bulutlarının yağmadığı zaman ki hırslı hali gibi ayaklarım çığnamak istemiyor toprağı sanki.
Olsun varsın yağar yağmurlar diner içimdeki fırtınalar.
Yalançı bir kış güneşi açar, çıkartırım paltomu üşütürüm yine, anlar mı içimde ki ben.
Yalancı güneşler aldatır aslında beni.
Bu hayatın hepside sadece bir eğlence işte ,besbelli...
Hayalin Kabusa Dönüşmesi Öyküsü - Yaşam Hikayeleri - Kıymet Yiğit
Kucuktum daha. Ama yasima gore cok sey goruyordum etrafimda. Annemle babam uzun zamandir biseyerlerle ugrasiyorlardi. Merak edip tam sormadim hic bir zaman. Bana tek dedikleri, cok dua et kizim. Yakinda baska bi yere gidecegiz. Orda bir suru arkadasin olacak ve orayi cok seveceksin. Heyecanlaniyordum annemle babam boyle dedikce. Nereye ve nezaman gidecegimizi bilmiyordum bile. Yinede o gunun dort gozle gelmesini bekliyordum. Bir gun o guzel haber geldi. Babami hic bu kadar mutlu gormemistim.
Hersey hal olmustu, buyuk gun yaklasiyordu. Turkiyeye gidecektik temelli. Dogup buyudugum yeri birakip kendi memleketimize gidecektik. Cok istiyordum beni nelerin bekleyecegini bilmeden. Arkadaslarimi, ailemi, okulumu birakacagim icin uzulmuyordum sanki. Yeni bir sayfa acilacakti. Annemle babamin hayalli gerceklesiyordu. Artik yazdan yaza degil, hep o gunesli sicak ulkede olacaktim. Hersey cok cabuk ilerliyordu. Kisa bir sure icinde evimiz bosalmisti. Esyalarimizi yuklemistik arabaya. Veda vakti geliyordu. Son bir kez okuluma gittim. Arkadaslarimdan ve cok sevdigim ogretmenlerimi son bir kez gormek icin. Ben daha halen mutluydum. Yeni bir macera basliyordu. Yeni bir evimiz, yeni bir okulum, arkadaslarim, ailem.. hersey cok guzel olacakti.
Sonra veda vakti geldi.. sevdiklerimin hepsi gelmisti bizi savusturmaya. Herkes agliyordu, mutluluk gozyaslariydi belkide.. yada gitmemizi istemiyorlardi. Ben cok mutluydum ama bende agladim. Anneannemi, dayilarimi, teyzemi, kuzenlerimi, arkadaslarimi optum.
Onlara sikica sarildim ve arabaya bindim. Son bir kez evime baktim. Oyle dikkatli bakiyordum ki herseye, onceden gormedigim seyleri bile gordum. Artik uzun bir sure gelmeyecektim buralara. Son bir kez baktim ve arabaya bindim. Sonrasi cok hizli gecti. Ucaktan indik. Daha evimiz yoktu tabi Turkiyede. Babaannemgile tasindik bir sureligine. Biz ordayken, babamda evimizi yaptiracakti.
Ucaktayken cok dusundum. Ozlemeye baslamistim evimi , arkadaslarimi, okulumu ve en onemlisi ailemi.
Bir kac aydir turkiyedeyiz.Yeni okuluma alistim. Hersey yolunda gidiyordu. Ilk karnemizi almistik kardesimle. Ikimizde takdir getirmistik. Ilk kez istiklal marsimizi, andimizi, turkce kitaplar okumustuk. Hersey cok guzeldi. Okula giderken onluk giyiyordum. Okula bisiklet yerine kucuk bir dolmusla gidiyordum. Hayatimda hic gormedigim kadar cok kar gordum. Canimdan cok sevdigim arkadaslar edinmistim. Evimiz yapiliyordu. Her gun insaate gidip bakiyordum. Hayaller kuruyordum. Kardesimle daha ev olmadan ortalikta kim hangi odada kalacak diye kavga edislerimizi hatirladim bi an.
Cok az kalmisti ve kendi evimize tasinacaktik. Ama sonra o kucucuk yasta ilk kez hayal kirikligina ugradim. Babam gittikce zayifliyordu. Her gecen gun biraz daha degisiyordu. Eski babam gitmisti, yerine dusunceli biri gelmisti. Rahat degildi, hissediyordum. Evdede durumlar pek ic acici degildi. Biricik babaannem hasta oldugundan, kucuk atismalar oluyordu evde. Bu kucuk atismalar babami bitiriyordu. Evde huzur kalmamisti. Artik ayri odalarda yemek yiyor duk. Annemle babam bir yanda babaannemle buyukbabam oteki yanda. Hersey ters gidiyordu. Evimizin bitmesine en fazla iki ay kalmisti oysa. Babamin hastaligi gittikce illerliyordu. Evdeki durumlarda hic bi duzelme yoktu.
Okullarin acilmasina tam 1 hafta kalmisti. Arabadaydik amcamlara dogru gidiyorduk. Carsidan gecerken babama yeni okul kitaplarimizi ne zaman alacagimizi sordum. O ani anlatmak cok zor. Bunlari simdi yazarken bile ellerim titriyor. Gozyaslarim sel olup akiyor. Babam kitap falan yok dedi. Kimse konusmuyordu. Sustum bende, hicbirsey anlamamistim. Sadece 1 hafta kalmisti, okullar acilacakti. Sonra annem sessizligi bozdu ve donecegimizi soyledi. Beynimden vurulmus gibi oldum. Geri hollandaya donecektik. Annemgilin senelerce ugrastigi tek hayali terk mi edecektik.
Alismistim havasina suyuna insanina.
Cok seviyordum ben vatanimi. Icimden hollandayi ozluyordum tabi. Cok ozluyordum ama belli etmiyordum kimseye. Yeni bir hayata baslamistik ve mutlulugu bozmak istememistim. Ama simdi burdanda ayrilma vakti gelmisti. Babamin sagligi icin, bizim gelecegimiz icin tek care tekrar donmekmis. Agladim, hickira hickira agladim. Kalbimin bir yani donmek istiyordu cunku cok ozlemistim ben dogdugum ulkeyi ama bir yandan cok alismistim vatanima. Simdi nasil yine hicbirsey olmamis gibi gidebilirdim ki. Arkadaslarimi, daha tasinamadigimiz guzelim evimizi nasil birakacaktik.
Guzel bir ruya kabusa donmustu. Hayaller istedigimiz gibi sonlanmamisti. Nasip kismet degilmis. Onca guzel sey yasadik 1 sene icinde. Birbirinden guzel 4 mevsim yasadim, okula gittim bir sene boyunca, bayramlari kutladik, ezan sesiyle orucumuzu actik tam bir ay boyunca, pazara gittim annemle her hafta, sobanin sicakliginda oturduk..
Ve simdi yine ayrilik vakti gelmisti. Tekrar ucakta buldum kendimi. Bu kez babam yoktu. O kalmisti, hal etmesi gereken isleri varmis. Annem, kardeslerim ve ben. Tam 1 sene once yine ucaktaydik ama hepimizin yuzu guluyordu. Hayallerimizi gerceklestirecektik.
Ama simdi koskoca bir hayal kirikligi ve bir bosluktaydik. Artik evimiz yoktu, ordan oraya savrulmustuk resmen.
Bu sefer anneannemgilde kaldik bir sure. Bir ev bulana kadar orda yasadik. Eski okuluma gittim tekrar. Ama hersey degismisti. O bir sene kocaman bir mesafe yaratmisti sevdigim herseyle benim arama. Mutluydum sevdiklerimi uzun bir sureden sonra tekrar gormenin heyecani olsa gerek. Ama kalbim vatanimda kalmisti. Orayi cok sevmistim, cok baglanmistim, hayatimin en guzel ve bi okadarda kotu yilini yasamistim. Keske demiyorum asla.
Iyiki gitmisim, iyiki bir sene boyunca babaannemle buyukbabamin yaninda yasamisiz. Benim hayatimda cok buyuk anlami olan 2 tarih; 20-08-2003 ve 26-09-2003..
Allahima cok sukur hersey yolunda simdi.. herkese nasip olmaz 1 sene gidip vataninda yasamak.. ben yasadim ve hic bir zaman unutmayacagim.
Dua Şiiri - Duygu Seli - Faik Üretmen - Aşk Şiirleri
ey sen yüce,
Yaradan ve yoktan var eden!
senden bir dileğim var,
razıysan benden.
yalnız affet beni,
ne yalan diyeyim,
son dileğim bu değil vallahi!
ama büyük şeyler de değil billahi!
bir kadın var,
içine içimdekiler kaçmış sanki.
dileğim onunla ilgili:
istiyorum ki,
en kırmızısı onun olsun elmanın,
(hakediyor çünkü,düşleri o elma gibi kırmızı)
sonra en hızlısı onun olsun gemilerin,
(hakkıdır çünkü,gideceği yerlere elmasını götürecek bizi mahrum etse de kırmızısından,elmasını başkaları yiyecek,öyle güzel düşleriyle,ne kadar hızlı olursa o kadar gezecek)
en büyüğü onun olsun sözlerin,
(haktır çünkü,daha konuşamazken ağzı elmayla dolu olduğundan,hissettiriyor güzel düşlerini söyleyeceğini)
en gizlisi de onun olsun ne istiyorsa gizliden,lütfen..
(onun hakkıdır bu tamamen.bilmeye bizim bile hakkımız yok,gel biz elmanın rengine kanalım,kurulacak düş çok)
...
ey Yaradan,yoktan var eden,
yüce!
dileğim buncadır işte.
ama ne olur,
eyle şu dileklerimi
öyle,
senli benli olduk diye su koyuverme!