ANLATIM BOZUKLUKLARI
Her cümle belli bir düşünceyi, duyguyu aktarmak için kurulur. Bu cümlenin, ifade edeceği anlamı açık ve anlaşılır bir biçimde ortaya koyması gerekir. Ayrıca mümkün olduğunca gereksiz unsurlardan arındırılmış olmalıdır bu cümle. İşte bu özelliği göstermeyen cümleler, anlatım bakımından bozuktur.
Bu konu ile ilgili, ÖSS'de 5 ya da 6 soru çıkmaktadır. Sadece anlamla ilgili olmayıp dilbilgisi ile de ilgili özellikler gösterdiğinden, daha önceki konuların, özellikle cümle öğelerinin, çok iyi bilinmesi gerekir.
Bu alanda sorulan sorular değişik özellikler gösterir. Bazen bir cümle verilir ve "Bu cümledeki anlatım bozukluğu nasıl giderilir?" diye sorulur, bazen de "Aşağıdakilerden hangisinde anlatım bozukluğu vardır?" şeklinde sorulur.
Anlatım bozukluklarını anlama ve yapıya dayalı bozukluklar olmak üzere iki grupta toplayabiliriz:
1. Anlama dayalı bozukluklar
Bu bozuklukları birkaç bölüme ayırarak inceleyebiliriz.
• Gereksiz sözcük kullanılması
• Cümlede belirsizlik bulunması
• Birbiriyle çelişen ifadelerin bulunması
• Sözcüğün anlamca cümleye uymaması
• Sözcüklerin yanlış eyleme bağlanması
• Mantık hatasının olması
• Deyimin yanlış anlamda kullanılması
• Sözcüğün yanlış yerde kullanılması
• Bazen de bu belirsizlik noktalama işaretleriyle giderilir.
Örneğin;
"Yaşlı adamın yüzüne dalgın dalgın baktı."
cümlesinde "dalgın dalgın" bakanın "yaşlı" olduğunu belirtmek için, "yaşlı" dan sonra virgül gelmelidir. Aksi takdirde "yaşlı" sözü adam isminin sıfatı olacaktır.
• Cümlede gereksiz sözcük kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar.
Bir cümlede gereksiz sözcük bulunduğunu anlamak için, sözcük cümleden çıkarılır. Bu durumda cümlenin anlam ve anlatımında bir bozulma oluyorsa o sözcük gerekli, olmuyorsa gereksizdir.
"Herkesi eleştirip tenkit etmek bize hiçbir yarar sağlamaz."
cümlesinde "eleştirip" sözcüğünün verdiği anlamla "tenkit etmek" sözcüğünün verdiği anlam aynıdır. Öyleyse bu cümlede "eleştirip" sözü gereksizdir. Cümleden çıkarılmalıdır.
"İki kardeşten en küçüğü arkadaşımdı."
"Bilgili insanlardan yararlanmayı, istifade etmeyi bilmeliyiz."
cümlelerinde altı çizili sözcükler gereksizdir.
• Bir cümlenin anlamı içinde bulunan başka bir sözü cümlede kullanmak da gereksiz sözcük kullanımına girer.
Cümlede böyle bir sözcük varsa, o cümle de anlatım bakımından bozuktur.
"Böyle yüksek sesle bağırmana gerek yok, sağır değilim."
cümlesinde "bağırmak" zaten yüksek sesle konuşmak anlamındadır. Öyleyse bu sözün anlamı içinde bulunan "yüksek sesle" sözüne gerek yoktur.
• Cümlede belirsizlik varsa, o cümle iyi bir cümle değildir.
Bu belirsizlik mutlaka giderilmelidir.
Örneğin;
"Geleceğini babamdan öğrendim."
cümlesinde "geleceğini" sözü belirsizdir. Çünkü kimin geleceği belli değil. "Onun geleceği" de olabilir; "senin geleceğin" de olabilir. Bu belirsizlik giderilmeli ve sözcüğün kime ait olduğu belirginleştirilmelidir.
• Bazı eylemler olumlu durumlarda, bazıları olumsuz durumlarda kullanılır. Eylemin anlamca yanlış yerde kullanılması da anlatım bozukluğuna yol açar.
Örneğin;
"Bana yardım ederek, işi kısa sürede bitirmeme neden oldu.."
cümlesindeki "neden olmak" eylemi daima olumsuz anlamlar verecek biçimde kullanılır. Oysa işin kısa sürede bitirilmesi olumlu bir durumdur. Öyleyse "neden oldu" sözü bu cümlede yanlış kullanılmıştır. Bunun yerine cümle "...bitirmemi sağladı." şeklinde bitirilebilir.
• Bazı cümlelerde mantık hatasının bulunması da o cümlenin anlatımını bozar.
Örneğin;
"Bırakın patates doğramayı yemek bile yapamaz o."
cümlesinde "bırakın" sözcüğünün cümleye kattığı anlamdan dolayı sanki patates doğramak yemek yapmaktan daha önemliymiş gibi görülüyor. Bu yanlışın düzeltilmesi için cümle,
"Bırakın yemek yapmayı, patates bile doğrayamaz o."
şeklinde söylenmelidir.
• Bazen sözcüklerin bağlandığı ortak eylemler de anlatımda bozukluğa yol açar.
Örneğin;
"Bu davranışıyla bize yarar mı sağladı zarar mı belli değil."
cümlesinde "yarar" ve "zarar" sözcükleri "sağladı" eylemine bağlanmıştır. Ancak "yarar sağlamak" doğru olsa bile, "zarar sağlamak" doğru değildir. Cümle;
"Bu davranışıyla bize yarar mı sağladı, zarar mı verdi belli değil."
şeklinde söylenmelidir.
• Bu, bazen öğelerin eyleme bağlanmasında da görülür.
Örneğin;
"Ayağına ayakkabı, omzuna şal, üzerine pardesü giyip dışarı çıktı."
cümlesinde "ayakkabı, şal ve pardesü" sözcükleri "giymek" eylemine bağlanmıştır. Oysa şal giyilmez, atılır.
• Cümlede deyimin yanlış yerde kullanılması da cümlenin anlamını bozar.
"Öğretmenin anlattığı konu tüm öğrencilerin dikkatini çekmişti. Herkes kulak kabartmış, öğretmeni dinliyordu."
cümlesinde "kulak kabartmış" yanlış kullanılmıştır. Çünkü "kulak kabartmak" fark ettirmeden dinlemek anlamındadır. Burada "kulak kesilmek" deyiminin kullanılması gerekirdi.
• Bazı sözcüklerin anlamları birbirine karıştırılabilir. Cümledeki sözcüklerin anlamına da dikkat edilmelidir.
Örneğin;
"Çocukların birbiriyle uygunluk içinde olmaları beni sevindirdi."
cümlesindeki "uygunluk" sözü yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü burada "uyum" sözü kullanılmalıdır.
• Bazen sözcük doğrudur ancak cümlede bulunduğu yer doğru değildir.
Örneğin;
"Yeni elbisemi giymiştim ki kapı açıldı."
Cümlesinde "yeni" sözünün yeri anlatımda bozukluğa yol açmıştır. Çünkü burada söylenmek istenen, elbisenin yeniliği değil, giymenin yeni yapıldığıdır. Öyleyse cümle;
"Elbisemi yeni giymiştim ki kapı açıldı." şeklinde olmalıdır.
• Aynı anlama gelen ek ve sözcüklerin bir arada kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar.
Örneğin;
"Onun beni sevmemesinin nedeni, fikirlerini benimsememiş olmamdandır."
cümlesinde "nedeni" sözcüğü bir olayın sebebini anlatıyor. Ayrıca "olmamdandır" sözündeki "-dan" eki de neden anlamı veren bir ektir. İkisinin bir arada bulunması cümlenin anlatımını bozmuştur. Cümle,
"Onun beni sevmemesinin nedeni, fikirlerini benimsememiş olmamdır."
şeklinde düzeltilebilir.
Anlatım bozukluklarının anlama dayalı olanlarını anlattık. yapıya dayalı anlatım bozukluklarını anlatacağız. Bu tür bozukluklar daha çok, Türkçe'nin kurallarıyla ilgili olduğundan, soruları çözebilmek için dilbilgisi kurallarının iyi bilinmesi gerekir. Bu tür bozukluklar şu şekilde sıralanabilir:
• Öğe eksikliğinin bulunması
• Özneyle yüklem arasında olumluluk-olumsuzluk uyumsuzluğunun bulunması
• Özneyle yüklem arasında tekillik-çoğulluk açısından uyumsuzluğun bulunması
• Özneyle yüklem arasında şahıs yönünden uyumsuzluğun bulunması
• Tamlama uyumsuzluğunun bulunması
• Ek uyumsuzluğunun bulunması
• Etken-edilgen fiillerin bir arada bulunması
• İsim cümlelerinde ekfiilin ortak kullanılması
Şimdi bunları tek tek açıklayalım.
Cümlede, kullanılması gereken bir öğenin bulunmaması, anlatım bozukluğuna yol açar. Bu, daha çok ortak kullanılan öğelerde görülür. Çünkü Türkçe'de her fiil, öğeleri aynı eklerle kendine bağlamaz.
Örneğin;
"Kardeşini yanına çağırdı, bir şeyler söyledi."
cümlesindeki öğeleri inceleyelim: "Çağırdı" ve "söyledi" yüklemdir. Çağrılan ve söylenen kişi ise "kardeşi" dir. Yani "Kardeşini" öğesi her iki yüklemin ortak öğesidir. Bu ortak öğeyi yüklemlerle kullanalım. "Kardeşini çağırdı" doğrudur; ancak "kardeşini bir şeyler söyledi." denmez, "kardeşine bir şeyler söyledi." olmalı. "Kardeş" sözcüğünü iki kez kullanmamak için "ona" da diyebiliriz.
Başka bir örnek verelim:
"Arkadaşlarını pek sevmez, hatta çoğu zaman nefret ederdi."
cümlesinde, sevmediği kişiler ile nefret ettiği kişiler aynıdır, yani "arkadaşları" ortak öğedir. Ancak "arkadaşlarını sevmez" dense de "arkadaşlarını nefret ederdi." denmez; "arkadaşlarından nefret ederdi." denmeli ya da onun yerine geçen "onlardan" sözü kullanılmalıdır.
Görüldüğü gibi bu tür bozukluklar daha çok sıralı cümlelerde görülüyor, ancak bileşik cümlelerde de bu tür öğe eksiklikleri görülebilir.
Türkçe'de bazı özneler olumlu, bazıları olumsuz anlamlar verir. Buna göre yüklemlerin de olumlu, olumsuz çekimlenmesi gerekir.
Örneğin;
"Hiç kimse okula gelmedi, geziye gitti."
cümlesinde gelmeyen ve gidenler aynı kişiler, ancak "hiç kimse" olumsuz bir öznedir ve yüklemi daima olumsuz çekimlenir. Oysa "gitti" olumlu bir çekimdir. Yani ikinci cümle özneyle uyum sağlamamıştır. Buna "hepsi" şeklinde bir özne getirilmelidir.
Gerçi bu, sadece özneyle ilgili bir durum değildir. Bu tür sözcükler başka öğe durumunda bulunduklarında da yüklem aynı özelliği gösterir.
Örneğin;
"Öğretmenimiz hiçbirimizi azarlamaz, çok severdi."
cümlesinde, yine "hiçbirimizi" olumsuz olduğundan "hiçbirimizi severdi" şeklinde kullanılmaz; "hepimizi severdi" olmalıdır.
Cümlede öznenin ifade ettiği şahıslarla yüklemin bildirdiği şahıs arasında bir uyum olmalıdır.
Özne birinci tekil, ikinci tekil (ben, sen); birinci tekil, üçüncü tekil (ben, o); birinci tekil, ikinci çoğul, (ben, siz); birinci tekil, üçüncü çoğul (ben, onlar) şahıslardan oluşuyorsa yüklem, daima birinci çoğul şahısa göre çekimlenir.
"Bu işi ancak ben ve sen halledebiliriz."
"Dışarıda sadece ben ve o küçük çocuk kalmıştık."
"Ben ve siz yarışmada eşit durumda değildik."
"Ben ve birkaç yaşlı adam, kahvede uzun bir sohbete dalmıştık."
cümleleri buna örnek gösterilebilir.
Eğer özne ikinci tekil ve üçüncü tekil (sen, o); ikinci tekil ve ikinci çoğul (sen, siz); ikinci tekil ve üçüncü çoğul (sen, onlar); şahıslardan oluşuyorsa, yüklem ikinci çoğul şahısa göre çekimlenir. Ancak ikinci tekil ve birinci çoğul (sen, biz) şahıslar özne olursa yüklem birinci çoğul şahısa göre çekimlenir.
"Sen ve annen burada ne yapıyordunuz?"
"Sen hatta hepiniz bu konuda suçlusunuz."
" Sen ve buradaki konukların, bize yarın gelebilirsiniz."
"Galiba sonunda senle biz aynı sonuca ulaştık."
cümleleri buna örnektir.
Öznenin insan ya da başka varlıklar olması da yüklemin tekil veya çoğulluğunu etkiler. Eğer özne bitkiler, hayvanlar, cansız varlıklar ya da soyut kavramlarsa, yüklem daima tekil olur. İnsanlar çoğul özne olduğunda ise yüklem tekil veya çoğul olabilir.
"Kuşlar dallara kondular." değil "Kuşlar dallara kondu."
"Sevgiler gizli kaldıkça güzelleşirler." değil "güzelleşir." olacak.
"Çocuklar geldi." şeklinde de doğrudur, "Çocuklar geldiler." de.
Bazen özneyle yüklem arasındaki uyumsuzluk, öznenin anlamından kaynaklanır.
Örneğin;
"Nüfus sayımı bu yıl yapıldı, bir hayli artmış."
cümlesinde "yapıldı" yükleminin öznesi "nüfus sayımı"dır, "artmış" yükleminin öznesi ise "nüfus" olacaktır. Ancak cümlede "nüfus" diye bir özne yoktur. Sanki nüfus sayımı, "artmış" yükleminin öznesi olmuştur. Bu ise anlamca uygun değildir.
Sıfat ve isim tamlamalarının aynı tamlanana bağlanması anlatım bozukluğuna yol açar. Çünkü isim tamlamalarında tamlanan iyelik eki aldığı halde sıfat tamlamalarında tamlanan ek almaz. Dolayısıyla tamlananlar, niteliği farklı olduğundan, ortak kullanılamaz.
Örneğin;
"Kaza yerine birçok askeri ve polis aracı geldi."
cümlesinde "araç" sözü hem "askeri" hem "polis" sözcüklerinin tamlananı durumundadır. Ancak "polis aracı" isim tamlamasıdır ve tamlanan iyelik eki almıştır. "Askeri" sözcüğü ise sıfat olabilecek bir sözcüktür ve "askeri araç" şeklinde sıfat tamlaması yapar; tamlanan da ek almaz. Dolayısıyla araç sözcüğü ortak tamlanan olarak kullanılamaz. Cümle;
"Kaza yerine birçok askeri araçla polis aracı geldi."
şeklinde olmalıdır.
Burada ayrıca sıfat tamlamalarında görülen bir özelliği de ifade edelim. Türkçe'de sıfatlar çoğul anlam verirse isimler çoğul eki almaz. Bu özellik genellikle belgisiz sıfatlarda görülür.
Örneğin;
"Geceye birçok davetliler katıldı."
cümlesinde "birçok" sıfatı çoğul bir anlam verdiği halde davetliler sözü de çoğul eki almıştır. Cümleden çoğul eki çıkarılmalıdır.
Cümlede eklerin eksik kullanılması cümlenin anlatımını bozar.
Örneğin;
"Her ülke, dünya devletleri arasında önemli bir yer edinmek için, ekonomik açıdan gelişmesi gerekir."
cümlesinde "gelişmesi" sözcüğündeki iyelik ekinin, sözcüğü nereye bağladığı belli değil; "kimin gelişmesi gerekir?" diye sorarsak "ülkenin" cevabı gelir. Öyleyse "ülke" sözcüğüne ilgi eki (-in) getirilmelidir.
Bazen de bu durumun tersi görülür.
"Sanatçının, topluma yararlı bir kişi olmak için, eserinde mutlaka toplum sorunlarına yer vermelidir."
cümlesinde "yer veren kim?" sorusuna "sanatçı" cevap verir. Oysa cümlede "sanatçının" denmiş. Ya bu sözcükteki ilgi eki kaldırılmalı ya da yüklem "vermesi gerekir" şeklinde değiştirilmelidir.
Bazı cümlelerde ise sözcükleri birbirine bağlayan ekler yanlış kullanılmıştır.
Örneğin;
"Senin en beğendiğim yanın, derslerine düzenli çalıştığındır."
Cümlede öğeleri ortak olarak kullanan etken ve edilgen fiiller bir arada bulunmaz.
Örneğin;
"Bütün yemekleri hazırlayıp bir kenara koyulmalıdır."
cümlesinde "hazırlamak" etken "koyulmalıdır" edilgen fiillerdir. Bunların aynı öğelerle kullanılması bozukluğa yol açmıştır. Cümle;
"Bütün yemekler hazırlanarak, bir kenara koyulmalıdır."
şeklinde düzenlenirse bozukluk giderilir.
Sıralı isim cümlelerinde ekfiilin kullanılması da bazen bozukluğa yol açar.
Örneğin;
"O yaşlı şair geleneklere bağlı, ama yeniliklere kapalı değildi."
cümlesinde iki yargı vardır: Şairin geleneklere bağlı olduğu, aynı zamanda yeniliklere de kapalı olmadığı, oysa cümlede "bağlı" sözü yüklem gibi kullanılmadığından "değildi" edatına bağlanıyor ve böylece şairin geleneklere bağlı olmadığı anlamı çıkıyor. Bunu engellemek için "bağlı" sözü "bağlıydı" şekline getirilmelidir.
SİSLER BULVARI
elinin arkasında güneş duruyordu
aylardan kasımdı üşüyorduk
ağacın biri bulvarda ölüyordu
şehrin camları kaygısız gülüyordu
her köşe başında öpüşüyorduk
sisler bulvarı'na akşam çökmüştü
omuzlarımıza çoktan çökmüştü
kesik birer kol gibi yanlızdık
dağlarda ateşler yanmıyordu
deniz fenerleri sönmüştü
birbirimizin gözlerini arıyorduk
sisler bulvarı'nda seni kaybettim
sokak lambaları öksürüyordu
yukarıda bulutlar yürüyordu
terkedilmiş bir çocuk gibiydim
dokunsanız ağlıycaktım
yeni kapı'da bir tren vardı
sisler bulvarı'nda öleceğim
sol kasımdan vuracaklar
bulvar duvarında düşeceğim
gözlüklerim kırılacaklar
sen rüyasını göreceksin
çığlık çığlığa uyanacaksın
sabah kapını çalacaklar
elinden tutup getirecekler
beni görünce taş kesileceksin
ağlamayacaksın ağlamayacaksın
sisler bulvarı'ndan geçtim sırsıklamdı
ıslak kaldırımlar parlıyordu
durup dururken gözlerim dalıyorudu
bir bardak şarapta kayboluyordum
bir bardak şarapta kayboluyordum
gece bekçilerine saati soruyordum
evime gitmekten korkuyordum
sisler boğazıma sarılmışlardı
bir gemi beni afrika!ya götürecek
ismi bilmiyorum ne olacak
kazablanka'da bir gün kalacağım
sisler bulvarı'nı hatırlayacağım
kırmızı melek şarkısından bir satır
lodostan bir sayır hatırlıyacağım
seni hatırlatanın çenesini kıracağım
limanda vapurlar uğuldayacak
sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
ağaçlar yatıyordu yoksuldu
bütün yapraklar sararmıştı
bütün bir sonbahar ağlamıştı
ağlayan sanki istanbul'du
öl desen belki ölecektim
içimde biber gibi bir kahır
bütün şiirlerimi yakacaktım
yanlızlık bana dokunuyordu
eğer sisler bulvarı olmasa
eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
sabah ezanında yağmur yağmasa
şühhesiz bir delilik yapardım
hiç kimse beni anlayamazdı
on beş sene hüküm giyerdim
dördüncü yılında kaçardım belki kaçarken vururlardı
sisler bulvarı'ndan geçmediğin gün
sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
yağmurun altında yanlızım
ağzım elim yüzüm ıslanıyor
tren düdükleri iç içe giriyorlar
aklımı fikrimi çeliyorlar
sisler bulvarı ayaklanıyor
artık kalbimi susturamıyorum
ATİLLA İLHAN
İSTANBUL'U DİNLİYORUM
İstanbul'u dinliyorum ,gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ,ağaçlarda;
Uzaklarda çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul'u dinliyorum ,gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum,gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor,derken;
Yükseklerden ,sürü sürü,çığlık çığlık.
Ağlar çekilyor dalyanlarda ;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul' dinliyorum,gözlerim kapalı
İstanbul' dinliyorum,gözlerim kapalı ;
Serin serin Kapalı Çarşı ;
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa;
Güvercin dolu avlular.
Çekiç sesleri geliyor doklardan,
Güzelim bahar rüzgarında,ter kokuları ;
İstanbul'u dinliyorum ,gözlerim kapalı ;
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı;
Başında eski alemlerin sarhoşluğu ,
Lok kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan ;
Küfürler ,şarkılar ,türküler laf atmalar .
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı;
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor etekelrinde ;
Alnın sıcak mı değil mi,bilmiyorum;
Dudaklaların ıslak mı değil mi, bilmiyorum ;
Beyaz bi ay doğyor, fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.
ORHAN VELİ KANIK
İSTANBUL
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm
Niksar'da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm.
Sonra alem değişiverdi
Ayrı su ayrı hava ayrı toprak .
Sonra alem değişiverdi
Ayrı su ayrı hava ayrı toprak
Mevsimler ne çabuk geçiverdi
Unutmak ,unutmak ,unutmak.
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni anlattı gitti,
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni anlattı gitti
Yine kamyonlar kavun taşır,
Fakat içimde şarkı bitti.
CAHİT KÜLEBİ
İSTANBUL KIŞA HAZIRLANIYOR
Dün Köprü'nün korkuluğuna dayadım elimi
Buz gibi
Artık denize bakmak
Serinletmiyor içimi
Ne çare üşütüyor
İşten çıkınca karanlık basıyor
İnsanların hali daha telaşlı
Taşıtlar daha çabuk geçiyor
Böyle günler kısaldıkça sanıyorum ki
Kış daha çabuk geliyor
Tophane'nin önünde
Odun boşaltan kayıklar var
Sabahları gittikçe sis artıyor
Herkesin dilinde aynı şey
Odun derdi
Kömür derdi
Serseri bir çocuk
Üç aylık bir suç tasarlıyor
Ne güzel ağaçları denizi sevmeyi başlamışyık
Şimdi olan bitene sebepsiz sıkılıyoruz
Lokanta her akşam daha dumanlı
Kahve her akşam daha kalabalık
Bir şey daha var
Bütün yaz aklımdaydı
Nedense bir türlü hatırlamıyorum
İstanbul buzlu fotoğraf camlarında gibi donuk
Gene pembesi pembe,mavisi mavi ama
Ellerimizle eşya arasına bir şey girdi
Fakat düşünüyorum da sen hiç değişmedin
Sesin hep öyle sıcak ,yüzün aydınlık
NECATİ CUMALI
BARBAROS MEYDANI
Biliyorum ayıp ve manasız
Ama peşlerindan gidiyorum
Gezmeye çıktıkları vakit
Ana kız.,
Utanır da belki
Anasını sırtındaki
Yeldirmeden ,
Kız bir adım önde gider
Sezdirmeden .
Beşiktaş'ta Barbaros meydanı
Sağı anıt ,solu türbe
Ortası kare şeklinde ,
Parkıdır yoksulların
Bilhassa yaz ayları.
Fidanların ,mezarların önünde
Yontulu taşlar çepçevre,
Yer yer banklar konuşmuş
Meydana dolmuş millet
Sıra sıra oturmuş.
Ah genç kız kalbi,
Sıralara bakar elbet.
Meydanın ileirsi deniz kıyısı
Karaya çekilmiş kayıklar,
İskele gazinosu yanda
Sulara dökülmüş ışıklar .
Üsküdar şu karşısı.
O nemli topraklara
Ana çöker yorgun argın,
Kalmış gözü arkada
Kendi ayakta kızın .
En gürültüsü şarkılar
Çalarken plakta ,
Onlar orda oturur
Denize bakarlar
Avunmayı muhtaç bu bu gençlik
Ey kız anası ihtiyarlar,
Ey denizlerden esen serinlik.
BEHÇET NECATİGİL
BAHAR SARHOŞLUĞU
İlk sevgilimin gülüşüne benzer
Bir Nisan havası değil mi desen?
Zincirlere,kelepçelere inat,
Kanatlarımı açmak zamanıdır;
Alahaısmarladık kaldırımları.
Giyenler düşünsün dar elbiseyi;
Ölçülü sözü,hesaplı adımı
Ben kurtuldum kafeste kuş olmaktan;
Saltanat sürer gibi uçuyorum,
Erik ağacı gelin olduğu gün.
Hayranım bu şehrin bacalarına.
İrili ufaklı ,hep bir ağızdan ,
Nasıl derinden gökyüzüne doğru
Bir türkü söylüyorlar öyle sessiz!
Dumanın daim olsun güzel baca!
Yuvası saçakta kalan kırlangıç ,
Yavrusu dallara emanet serçe
Derken camiler üstünde güvercin,
Minareler katından geçiyorum,
Gökyüzü mahallesi İstanbul'un.
Süt beyaz bir martıyım açıklarda,
Gemilerde ben yol gösteriyorum,
Buğday ve ilaç yüklü gemilere .
Bir kanat vuruşta bulutlardayım;
Bir süzülüşte vatanım dalgalar!
BÖLÜM 1
Dersin Adı DİL VE ANLATIM 1
Sınıf 9-C
Ünitenin Adı/No III. ÜNİTE : SES BİLGİSİ-YAZIM (İMLÂ)KURALLARI-NOKTALAMA
Konu A.TELÂFFUZ (SÖYLEYİŞ) 1.Ses ve Seslerin Kullanımı
Önerilen Süre 45+45+45+45+45+45 DAKİKA
BÖLÜM II
Öğrenci Kazanımları/Hedef Davranışlar Dilde ses ve telâffuzun önemini belirleme.1. Ses ve telâffuz ilişkisini fark eder. 2. Konuşmada ifadenin anlamına göre duraklamaları düzenlemenin önemini sezer. 3. Güzel konuşmada ses tonu ve telâffuzun önemini fark eder. 4. Konuşma esnasında sesin nasıl kullanıldığını belirler. 5. Konuşmada seslerin özelliklerini bilmenin, onları doğru ve güzel telâffuz etmenin önemini fark eder.
Dilde ses ve telâffuzun önemini belirleme 6. Hiçbir alfabenin bütün sesleri göstermeye yetmediğini fark eder 7. Bir dilin ses terbiyesi ve konuşma biçiminin nasıl öğrenilebileceğini kavrar. 8. Yazım kurallarıyla telâffuzun, bütünüyle örtüşmediğini sezer. 9. Türkçedeki ünlülerin söyleniş özelliklerini belirler. 10. Ünlülerle ilgili ses olaylarının, telâffuz kusuruna neden olup olmayacağını tartışır. 11. Türkçedeki ünsüzlerin söyleyiş özelliklerini belirler.
Dilde ses ve telâffuzun önemini belirleme 12. Yazı dilindeki bir işaretle, konuşma dilindeki farklı seslerin gösterilebildiğini kavrar. 13. Konuşurken ve yazarken aynı sesin veya çıkış yeri bakımından birbirine yakın seslerin tekrarının telâffuzu güçleştirdiğini sezer. 14. Cümle ve paragraflardaki kelimelerde söyleyişi bozan sesleri bulur, sebeplerini açıklar 15. Dili doğru, güzel ve etkili kullanmanın önemini fark eder. 16. Tonlamada nelere dikkat edildiğini belirler.
Ünite Kavramları ve Sembolleri/Davranış örüntüsü
Güvenlik Önlemleri (Varsa)
Öğretme Öğrenme Yöntem ve Teknikleri Okuma, Açıklama, Soru-Cevap, Karşılaştırma
Kullanılan Eğitim Teknolojileri-Araç, Gereçler ve Kaynakça
Öğretme-Öğrenme Etkinlikleri
Dikkat Çekme ” Öğrenci grupları, konuşmalarda rastlanan ses kusurlarını, bunların konuşma üzerinde olumsuz etkilerini ve bu etkilerin giderilme yöntemlerini araştırır/tartışırlar. Grup sözcüleri çalışma sonuçlarını sınıfa sözlü olarak sunarlar.
Güdüleme H Kitaptaki bazı metinler öğrencilere okutturulur. Metnin okunduğu bölgede söylenilmesinde güçlük çekilen ses ve kelimelerin telâffuzu üzerinde durulur.
Derse Geçiş
HÖğrencilerden Türkçeyi güzel konuşan bir kişinin konuşmasını kaset ve CD'den defalarca dinlemeleri ve bu konuşmayı diğer insanların konuşmalarıyla karşılaştırmaları istenir.
Öğretmen, telâffuzu kusurlu öğrencilere tiyatro sanatçılarının konuşmalarını içeren ses bantları bulmalarını önerir. Öğrencilerin bunları dinleyip dinlemediklerini kontrol eder.
Dikkat çekme H Öğrencilerden yerel söylenişe göre yazılmış metinler bulup getirmeleri istenir. Bu metinlerdeki kelimelerin, yazı dilindeki şekliyle nasıl telâffuz edileceği konusunda çalışmalar yapılır
Güdüleme H Öğrenciler "g, ğ, k" seslerinin söyleniş özelliklerini araştırırlar. "Kim, kök, köz, kömür" kelimelerindeki "k" ile "kaya, karınca, kadın, kalp" kelimelerindeki "k"'in farklılığını açıklarlar. "Gel, göz, gör, gaz, guguk, yağmur, değil" kelimelerindeki g ve ğ'nin söyleniş farklılığını sezerler.
Derse Geçiş H Öğrenciler; "kırktırdım, koşullaştırılmıştık, çürütücülerde" olduğu gibi aynı sesin tekrarlandığı sözlerin kulağa hoş gelip gelmediğini tartışırH Öğrenciler, dinledikleri tiyatro sanatçılarına ait metinlerde durakların ve vurguların nasıl ve nerede yapıldıklarını belirlerler.
Benzer konuşmalar hazırlarlar, kendi konuşmalarını önce vurgusuz, duraklama yapmadan okurlar; sonra vurgu ve duraklamalara dikkat ederek okur veya söylerler.
Bireysel Öğrenme Etkinlikleri ( Ödev,deney)
Grupla öğrenme etkinlikleri
!] Seçilen metinlerden, verilen etkinlik örneklerinden, açıklamalardan ve kazanımlardan hareketle dilin güzel ve doğru konuşulmasının önemi ortaya konulmalı; bunun bir alışkanlık ve beceri olduğu kavratılmalıdır. Gruplara ayrılan öğrenciler, güzel konuşmanın önemini araştırırlar; güzel konuşmak için neler yapılması gerektiğini ifade edecek bir sunum hazırlarlar. Süreyi ve sunum zamanlarını gruplar belirler. [!] Konuşma esnasında meydana gelen duraklamaların, soluk alıp vermeyle ilişkisi ve bunların da yazı dilinde noktalama işaretleriyle karşılandığı açıklanır. Türkçede genellikle vurgunun son hecede olduğu, orta hecenin vurgusuz olduğu, bazı eklerin vurguyu kendilerinden önceki heceye attığı söylenir. Vurgunun bazen anlam belirleyici özelliği olduğu belirtilir. [!] Telâffuzda boğumlamanın önemi ve boğumlama kusurları belirtilir. Boğumlamanın, seslerden oluşan heceleri gerekli ses değerlerini vererek bazı sesleri ve heceleri atlamadan, değiştirmeden doğru, güzel ve iyi anlaşılabilecek biçimde söylemek olduğu vurgulanır.
Telâffuzda ulamanın nasıl gerçekleştiği ve önemi belirtilir.
[!] Şarkılarda olduğu gibi konuşmada da seslerin ton dereceleri olduğu; insan sesinin kalın, orta, tiz olmak üzere yükseklik bakımından üç tona ayrıldığı belirtilir. [!] Konuşma esnasında kelimeleri aynı tonda söylemeyip yaşanan duygu hâline ve alıcıda uyandırılmak istenen etkiye göre sese bir akış kazandırıldığı vurgulanır. Bir doğal söyleyişin; bir de onun bozulması sonucu meydana gelen yapmacık söyleyişin varlığı üzerinde durulur. Yapmacık konuşmanın dinleyiciyi rahatsız ettiği hissettirilir. [!] Ünlülerin söylenişlerine göre farklı ses değerleri kazandıkları, bu ses değerlerinin alfabedeki işaretlerle gösterilmesinin mümkün olmadığı belirtilir. Ünlüleri, kalınlık-incelik, düzlük-yuvarlaklık bakımlarından gruplandırır. [!] İnsan hançeresinden aynı veya yakın kaynaklardan çıkan seslerin bir kelimede veya birbirine yakın kelimelerde kullanılmasının ifadenin ses bakımından kusurlu olmasına sebep olacağı belirtilir. İsim tamlamalarında ikiden fazla yapılan zincirlemenin bir anlatım kusuru olacağı; aynı ekle yapılan tamlamaların bir cümlede art arda kullanılmasının ifadeyi ses bakımından kusurlu kılacağı vurgulanır. [!] Bir cümlede veya birbirini takip eden cümlelerde aynı seslerin art arda tekrarının anlatımın bozulmasına sebep olacağı hatırlatılır. Konuşurken veya yazarken ses yumuşamasına uymamanın bir kusur olduğu; konuşurken sesleri tam ve doğru söylemenin hangi bakımlardan önemli olduğu vurgulanır.
BÖLÜM III
Ölçme-Değerlendirme
• Bireysel öğrenme etkinliklerine yönelik Ölçme Değerlendirme 1.Tekerlemeler üzerinde boğumlama çalışması yapınız.
2. Seçilen metinler üzerinde ulama yapılabilecek yerleri gösteriniz.
3. Seçilen metinler üzerinde kelime vurgularını gösteriniz.
4. Kitaptaki sorulardan seçilen örnekler öğrencilere yöneltilecektir.
Dersin Diğer Derlerle ilişkisi:
BÖLÜM IV
Planın
Uygulanmasına ilişkin Açıklamalar
Okulun Adı ZEKİ ÖZDEMİR LİSESİ
Dersin Adı TÜRK EDEBİYATI 1
Sınıf 9
Ünitenin Adı/No II. ÜNİTE: COŞKU ve HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER
Konu EDEBİYAT VE GERÇEKÇİLİK /ŞİİR İNCELEME YÖNTEMLERİ / ŞİİR VE ZİHNİYET
Önerilen Süre 40+40+40 DAKİKA
BÖLÜM II
Öğrenci Kazanımları/Hedef Davranışlar 1-Edebiyatın, insana özgü özellikleri, kurmacanın dünyasında dile getirdiğini sezer.2-Edebî metnin yazıldığı dönemin özelliklerinden ve o dönemdeki her türlü gerçeklikten nasıl yararlandığını açıklar.3-Edebiyatın diğer bilim ve bilgi alanlarının ortaya koyduğu verilerden nasıl yararlandığını fark eder.4-Edebî metnin konusunu belirler. 5- Diğer bilim ve bilgi alanlarının ortaya koyduğu sonuçların, edebiyatın gerçekliğine kaynaklık ettiğini kavrar.
(ŞİİR)Şiir İnceleme Yöntemi 1. Şiirin yazıldığı dönemdeki hakim zihniyeti fark eder.2. Şiirin yazıldığı dönemde tartışılan sanat anlayışlarını belirler.3. Şiirin yazıldığı dönemin sosyal, siyasî ve kültürel hayatının özelliklerini belirler.4. Şairin, dönemin kültür ve sanat hayatıyla ilişkisini fark eder.5. Şairin, gelenekle ilişkisini belirler.
Ünite Kavramları ve Sembolleri/Davranış örüntüsü kurmaca, gerçeklik, organik birlik, bağlam, tinsel tabaka.Zihniyet, ilahi, gazel
Öğretme Öğrenme Yöntem ve Teknikleri ANLATIM - SORU CEVAP - ÖRNEKLEME - UYGULAMA
Kullanılan Eğitim Teknolojileri-Araç, Gereçler ve Kaynakça Ders Kitabı,
Öğretme-Öğrenme Etkinlikleri
Dikkat Çekme
Okuduğunuz bir gazete haberi ile bir hikayeyi gerçekliği ele alış açısından karşılaştırınız.
Yabancı bir filmde seyrettiğiniz aile yaşantısı ile kendi aile yaşantınızı karşılaştırınız. Tespit ettiğiniz faklılıkları nelerdir?
Güdüleme
Derse Geçiş
[!] Edebî metnin, yazıldığı dönemin ilmî, felsefî, teknik ve sosyal alandaki verilerini; siyasî tartışmalarını kurmacanın olanaklarıyla değerlendirildiği vurgulanır.
Edebî metnin konusunun ve doğa ile ilişki hâlindeki en geniş anlamıyla duyan, düşünen, tasarlayan, yaşayan insan olduğu vurgulanır.
[!] "Zihniyet" terimi ile bir dönemdeki sosyal, siyasî, idarî, adlî, askerî, dinî güçlerin, sivil toplum örgütlerinin, ticarî hayatın, eğitim etkinliklerinin birlikte oluşturdukları ortam ve bunların hiçbirine indirgenemeyen duygu, anlayış ve zevk bütünü kastedilmektedir.
Etkinlikler
Bir edebî eserde anlatılanların olduğu gibi yaşanmasının mümkün olup olmadığı tartışılır.
Okuduğu metinde anlatılan olaylar ve tanıtılan kişilerin benzerlerinin çevrelerinde olup olmadığı tartışılır ve örneklendirilir.
Bir coğrafya metni ile herhangi bir romandan mekân, anlatan bir parça seçilip okutulur. Aralarındaki farkın ne olduğu üzerinde tartışılır.
Bireysel Öğrenme Etkinlikleri ( Ödev,deney)
Grupla öğrenme etkinlikleri
Öğrencilere önceden dönemin zihniyetini, belirgin ve kabul edilmiş sanat zevki ve anlayışını, aynı konu ve temada farklı dönemlerde yazılmış metinlerden hareketle araştırmaları ödev olarak verilir. Bu ödevlerden bazıları okutturulur. Gruplara ayrılmış öğrencilerin dönemin zihniyeti, sanat anlayışı, sosyal ve kültür hayatına ait özellikleri tartışarak maddeler hâlinde yazmaları istenir. Bu, bir ön hazırlıktır. İkili veya üçlü öğrenci gruplarının seçilen şiir parçalarında zihniyetle ilgili hangi kelime, kavram, söyleyişlerin bulunduğunu belirlemeleri önerilir. On dakika sonra öğrencilerin saptamaları tartışılarak tahtaya yazılır. Sanat metniyle dönemin zihniyeti arasındaki ilişkiyi konu alan kısa bir yazı yazdırılır.
ÖZET Sanat insanın doğayla ve insanla ilişkilerinin insana özgü özelliklerinden hareketle dönüştürülüp değiştirilerek yorumlanması ve anlatılmasıdır. Burada gerçekliğin dışına çıkmak söz konusu değildir.
Sanat gerçeğin ve gerçekliğin bilimsel ve günlük olandan farklı anlatılması sonucu ortaya çıkar. Bu anlatımda değiştirme, dönüştürme ve yorumlama vardır.
Edebi metin kendi gerçekliğini dile getirmede geçmişin ve döneminin her türlü birikimlerinden yaralanma onları malzeme olarak kullanma hakkına sahiptir.
Edebi metin doğa bilimlerinden ve onların ortaya koyduğu her türlü verilerden yararlanır; Kültür bilimleri ürünlerini yorumlar ve değerlendirir.
İnsanın gerçekleştirdiği her türlü etkinlik döneminin;
Sosyal ve siyasal olaylarının, kültürünün, sanat zevkinin, insanlar arası ilişkilerin, bilimsel ve teknik düzeyin, sürdürülen yaşama biçiminin , benimsenen eğitim anlayışının, tasarlanan gelecek kaygısının, benimsenen inanç sistemlerinin izlerini taşır.
Bir şiir incelenirken;
Şiiri etkileyen unsurlar: Şiirin yazıldığı dönemdeki hakim zihniyet, şiirin yazıldığı dönemdeki tartışılan sanat anlayışları , şiirin yazıldığı dönemdeki sosyal siyasi ve kültürel hayatın özellikleri, şairin döneminin kültür ve sanat hayatıyla ilişkisi , şairin gelenekle ilişkileri göze çarpar.
BÖLÜM III
Ölçme-Değerlendirme
Sayfa 24 ve 29'daki ölçme değerlendirmesoruları cevaplandırılacaktır.
Dersin Diğer Derslerle ilişkisi:
BÖLÜM IV
Planın
Uygulanmasına ilişkin Açıklamalar
Okulun Adı Bafra Lisesi
Dersin Adı Türk Edebiyatı 1
Sınıf 9 B-F-İ-M
Ünitenin Adı/No 1. ÜNİTE : Güzel Sanatlar ve Edebiyat
Konu Edebî Metin
Önerilen Süre 45+45+45 Dakika
BÖLÜM II
Öğrenci Kazanımları/Hedef Davranışlar Edebî metnin özelliklerini kavrama:1.Edebî metinlerin varlık nedenlerini açıklar.2.Edebî metinlerin kurmaca olduğunu fark eder.3.Edebî metnin özel bir iletişim aracı olduğunu fark eder, metni diğer iletişim araçlarıyla karşılaştırır.4.Edebî metnin bir sistem olduğunu kavrar.5.Edebî metinlerde dilin hangi işlevde kullanıldığını açıklar.6.Edebî metnin yan anlam değeri bakımından zengin olduğunu sezer.7.Edebî metnin her okunduğunda yeni anlamlar kazanıp kazanmadığını belirler.8.Edebî metinde anlamın bağlamla ilişkisini açıklar.9.Edebî metnin kendinden önce ve sonra yazılan metinlerle ilişkisini açıklar.10.Edebî metnin, yazıldığı dönemle ilişkisini açıklar.11.Edebî metnin oluşmasına sebep olan temel ifade tarzlarını belirler.12.Edebî metnin organik bir birlik olduğunu sezer.
Ünite Kavramları ve Sembolleri/Davranış örüntüsü TERİM ve KAVRAMLAR: Edebî Metin, manzum, mensur, coşku ve heyecanı dile getiren metinler (şiir), olay çevresinde oluşan metinler, anlatmaya bağlı metinler (destan, masal, roman, hikaye, göstermeye bağlı metinler (tiyatro, karagöz, orta oyunu, dram, komedi, trajedi)
Öğretme Öğrenme Yöntem ve Teknikleri ANLATIM - SORU CEVAP - ÖRNEKLEME - UYGULAMA-TARTIŞMA-TAHLİL-KARŞILAŞTIRMA
Kullanılan Eğitim Teknolojileri-Araç, Gereçler ve Kaynakça Ders Kitabı, Türk Dili Halk şiiri, Örneklerle Türk edebiyatı Tarihi C. Kudret.
Öğretme-Öğrenme Etkinlikleri
Dikkat Çekme Bazı insanlar (şair, yazar) neden öykü, roman, şiir, tiyatro gibi eserler yazarlar?
Güdüleme Edebi metinler şair ve yazarların verdiği eserleri tanıyıp bilmemiz açısından çok önemlidir.
Derse Geçiş
Edebiyatın ana maddesi edebî metindir. Edebî metin güzel sanat ürünü olarak düşünülmelidir.
Edebî metinler, bilinen başlangıçta mitoslarla, dinî ayin ve törenlerle, dans ve müzikle birlikte vardır. Bugün şiir, roman, hikâye gibi metinlerle varlığını sürdürmektedir. Gelecekte de varlığını sürdürecektir.
Edebî metinde yapı dille kurulur. Bunun için edebî metin, malzemesi dil olan güzel sanat etkinliğidir. Müzikte ses, yontuda mermer, taş ve benzeri malzemeler kullanılarak sanat eseri oluşur. Edebî metin ise dille gerçekleştirilen sanat etkinliğidir.
Edebî metnin önemli özelliklerinden biri de kurmaca bir yapı oluşudur. Kurmaca gerçek olmayan demektir. Edebî metinlerin hepsi kurmacadır. Anlamları da yapıları da sanat amacıyla düzenlenir. Sanat, öğretmez sezdirir, hissettirir, çağrıştırır.
Edebî metnin dili, doğal dilden hareketle gerçekleştirilen yeni bir dildir. Doğal dil, hergün herkesin iletişimde kullandığı dildir. Sanatçı, farklı bir yapıyı, bir kurguyu, özel bir duyarlılığı, bir duygu hâlini daha güzel ve etkili anlatabilmek için her düzeydeki dil ögelerine yeni anlam ve değerler yükler. Amacı öğretmek değil, değiştirip dönüştürdüğü gerçekliği anlatmak; okuyucuda estetik yaşantı uyandırmaktır. Bunun için dile bireysel değerler yükler. Bu da mecazlı ifadelerle gerçekleşir. Ayrıca anlatımına çağrışım ve duygu değeri kazandırarak okuyucunun metinden yeni ve farklı anlamlar çıkarmasını sağlar. Bu da anlatımın yan anlam değeri kazanmasıdır.
Etkinlikler 1. Cahit Sıtkı'nın Otuz Beş Yaş şiirinden hareketle yaşlılık hakkındaki görüşlerini söylerler.
2. Edebi bir metinle öğretici metni karşılaştırırlar.
3. Kitaptaki örnek metinler incelenir.
4. İstanbul ile ilgili farklı şiirler okunarak yorumlanır.
Bireysel Öğrenme Etkinlikleri ( Ödev,deney) Malazgirt zaferinin Türk tarihindeki önemini araştırınız.
Grupla öğrenme etkinlikleri
Edebî metnin temel ifade şekillerini araştırınız. Edebî metnin ifade şekilleri hakkında bir pano hazırlayınız.
ÖZET Kurmaca metinlerin (edebî metinlerin) öne çıkan temel özellikleri şunlardır:1. Kurmaca metinlerde, gündelik metinlerin tersine, soyut anlam boyutu öne çıkar. Bu nedenle de metnin anlamı yüzeyde ve görünür değil, derinde ve gizlidir. 2. Okuyucu, metni farklı bakış açılarıyla görebilir, herkes metinden kendi yaşam deneyimleri doğrultusunda farklı anlamlar çıkarabilir. Bu yönüyle edebî metin, sınırlayıcı değil özgürleştiricidir. Buradaki tek sınır, okuyucunun yorum gücündeki sınırlılıktır. 3. Kurmaca metinlerde gerçek yaşam ögeleri arasındaki bağ doğrudan değildir. Bu bağ soyut, kavramsal bir bağdır. Örneğin, gerçek yaşamda "hırsızlık" diye bir kavram vardır. Edebî metin de bu kavramı ele alır, ama hırsızlığı yapan kişi ve hırsızlığın şekli o edebî metnin içindedir. Orada sadece kavramın kendisi vardır; ama o kavram çevresinde gelişen olaylar tamamen kurmacadır. 4. Edebî metnin yapısı, yaşamdan seçilen, aralarında bir bağ oluşturan ögelerin o güne kadar hiç görülmemiş, farklı bakış açısı ile sunulması temeline dayanır. 5. Edebî metinler, "dilin şiirsellik işlevine" dayanır.
BÖLÜM III
Ölçme-Değerlendirme
1- Edebi metin nasıl oluşur?
2- Edebî metinlerin her okunuşta yeni anlamlar kazanmasının sebepleri nelerdir?
3- Edebi metinler nasıl sınıflandırılır?
4- Her metin edebi metin midir?
Dersin Diğer Derslerle ilişkisi:
BÖLÜM IV
Planın
Uygulanmasına ilişkin Açıklamalar
Dersin Adı DİL VE ANLATIM 1
Sınıf 9.Sınıflar
Ünitenin Adı/No IV. ÜNİTE: KELİME (SÖZCÜK) BİLGİSİ
Konu B. KELİMEDE ANLAM 3- KELİME GRUPLARI
Önerilen Süre 45+45+45+45 DAKİKA
BÖLÜM II
Öğrenci Kazanımları/
Hedef Davranışlar Kelime gruplarını ayırma ve cümledeki işlevlerini belirleme
1-Kelime gruplarının oluşma nedenlerini açıklar. 2- Kelime gruplarını sınıflandırır. 3- Kelime gruplarının ifadeye kattığı değerleri tartışır. 4- Metindeki deyimleri bulur, özelliklerini açıklar. 5- Dilde deyimlere ihtiyaç duyulma sebeplerini tartışır. 6- Deyimlerin cümlede kullanılma sebeplerini tartışır. 7- Toplumsal kültürle deyim arasındaki ilişkiyi açıklar. 8- Deyimlerin dildeki işlevlerini tartışır. 9- İkilemelerin oluşumunu belirler. 10- İkilemelerin cümlede kullanılma nedenlerini tartışır. 11- Yansıma sözleri ayırır, kullanılma nedenlerini belirler. 12- İsim tamlamalarının oluşumunu açıklar.13- Cümledeki isim tamlamalarını ayırır. 14-İsim tamlamalarını gruplandırır, işlevlerini belirler. 15- Sıfat tamlamalarının oluşumunu açıklar. 16- Sıfat tamlamasının özelliklerini araştırır, anlam ve yapı bakımlarından isim tamlamasından farklılıklarını tartışır. 17- Bağlaçlarla oluşturulan kelime gruplarının yapısını ve işlevini açıklar. 18- Edatlarla oluşturulan kelime gruplarının yapısını ve işlevini açıklar. 19- Ünlem gruplarının oluşumunu açıklar. 20- Ünlem gruplarına ne zaman başvurulduğunu belirler. 21- Unvan gruplarının oluşumunu açıklar. 22- Kelime gruplarının cümlede yüklendiği işlevleri açıklar. 23- Kelime gruplarının anlatımdaki işlevlerini belirler. 24- Kelime gruplarını yerinde ve doğru kullanır.
Ünite Kavramları ve Sembolleri/Davranış örüntüsü Deyim, kelimeme grubu, ikileme, yansıma kelime, isim tamlaması, sıfat tamlaması, bağlaç grubu, edat grubu, ünlem grubu, unvan grubu,
Güvenlik Önlemleri (Varsa)
Öğretme Öğrenme Yöntem ve Teknikleri Okuma, Açıklama, Soru-Cevap, Karşılaştırma
Kullanılan Eğitim Teknolojileri-Araç, Gereçler ve Kaynakça Dil ve Anlatım -MEB Ders Kitabı, İmla Kılavuzu, Türkçe Sözlük, Test Kitapları
Öğretme-Öğrenme Etkinlikleri
Dikkat Çekme [!] Kimseye ihtiyaç duymadan hangi işleri yapabiliriz?
Güdüleme [!] Bazen bir kelimeyle ifade edemediğiniz durumlar oluyor mu? Bu durumda ne yapıyorsunuz?
Derse Geçiş
[!] Bu hafta dersimizde kelime gruplarının ne olduğunu kavrayacağız.
Dikkat çekme [!] Kelime grubu sözünün sizde uyandırdığı çağrışımlar nelerdir? Kelimeler neden diğer kelimelerle grup oluştururlar?
Bireysel Öğrenme Etkinlikleri ( Ödev,deney)
Grupla öğrenme etkinlikleri
[!] Deyimlerin; kalıplaşmış sözler olduğu, kelimelerinin yerlerinin değiştirilemediği ve hiçbir kelimesinin atılamadığı belirtilir. Kısa, özlü ve etkili anlatımlar olduğu, kelime grubu şeklinde olabileceği söylenir. Cümle şeklinde olan deyimlerin de bulunduğu hatırlatılır. Deyimlerin çoğunda kelimelerin gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazandığı, bazı deyimlerde kelimelerin gerçek anlamlarından çıkmadığı, cümlede öge olarak kullanılabildiği açıklanır. Deyimlerin genelde insanların kişilik özelliklerini veya özel durumlarını karşılayan sözler olduğu belirtilir.
[!] İkilemelerin; anlamı pekiştirip güçlendirmek, zenginleştirmek, çekici kılmak ya da değişik anlam ilgileri oluşturmak için kullanıldığı vurgulanır.
[!] "ve, ile, ne...ne, hem...hem, ya...ya, yahut, veya, ya da, ha...ha, gerek gibi bağlaçlarla oluşturulan kelime gruplarını örneklendirir.
[!] Bir kişi adıyla unvan veya akrabalık adlarının oluşturduğu gruplara "unvan grubu" dendiği ve meslek, akrabalık ve saygı bildiren unvan gruplarının bulunduğu söylenir.
BÖLÜM III
Ölçme-Değerlendirme
Bireysel öğrenme etkinliklerine yönelik Ölçme Değerlendirme Kitapta bulunan örnek metinler üzerinde uygulama yapılacaktır.
Dersin Diğer Derlerle ilişkisi:
BÖLÜM IV
Planın
Uygulanmasına ilişkin Açıklamalar
Dersin Adı TÜRK EDEBİYATI 1
Sınıf 9
Ünitenin Adı/No II. ÜNİTE: COŞKU ve HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER
Konu Şiirde Tema, Atatürk'ün eğitime verdiği önem
Önerilen Süre 40+40+40 DAKİKA
BÖLÜM II
Öğrenci Kazanımları/
Hedef Davranışlar Şiirde temayla ilgili çıkarımlarda bulunma 1. Ses ve anlam kaynaşmasından oluşan birimlerin bir tema etrafında nasıl birleştiğini belirler.2. Temayı bulur.3. Temanın özelliklerini açıklar.4. Temanın şiirde hangi yönden ele alındığını ve işlendiğini belirler.5. Temanın şiirin yazıldığı dönemle ilişkisini kurar.6. Temanın şairle ilişkisini araştırır . Atatürk'ün eğitime verdiği önemimi kavrar.
Ünite Kavramları ve Sembolleri/Davranış örüntüsü tema, ana duygu
Öğretme Öğrenme Yöntem ve Teknikleri AN LAMA, ANLATIM - SORU CEVAP - ÖRNEKLEME - UYGULAMA, BULDURMA
Kullanılan Eğitim Teknolojileri-Araç, Gereçler ve Kaynakça Türk Edebiyatı - MEB Ders Kitapları Bayrak
ARİF NİHAT ASYA
Öğretme-Öğrenme Etkinlikleri
Dikkat Çekme
Sizce şiirde anlam bütünlüğünü sağlayan bir şey var mıdır? Yoksa şiir rast gele bir bütünlük taşımadan mı yazılır?
En sevdiğiniz şiiri söyleyiniz, bunun ne üzerine yoğunlaştığını ifade ediniz.
Güdüleme Bu hafta şiirde anlam bütünlüğünü sağlayan temayı göreceğiz. Siz bir şiir yazsaydınız temasının ne olmasını isterdiniz?
Derse Geçiş
[!]Kitaptan verilen şiirler okunur, bu şiirlerin yoğunlaştığı ana duygu istenir. Birkaç şiir de öğretmen tarafından seçlir, öğrencilere okunur ve temaları hakkında fikir yürütmelri istenir.
[!]Öğrenciler, farklı dönemlerden seçilmiş şiirleri tema bakımından karşılaştırırlar.
Etkinlikler
Örnek metinler üzerinden şiirde temayla ilgili çıkarımlarda bulunmaları sağlanır.
1. Ses ve anlam kaynaşmasından oluşan birimlerin bir tema etrafında nasıl birleştiğini örnek şiirler üzerinde hissettirilir.
2. Şiirlerin temaları bulunur.
3. Temanın özellikleri açıklanır.
4. Temanın şiirde hangi yönden ele alındığını ve işlendiğini belirlediği öğrenciye kavratılır.
5. Temanın şiirin yazıldığı dönemle ilişkisini kurar. Döneme bağlı olarak tema ve temaya bakış açısının değiştiği kavratılır.
6. Temanın şairle ilişkisini öğrencinin araştırması sağlanır.
7 . Atatürk'ün eğitime verdiği önemimi yaşantısından ve sözlerinden örneklerele öğrenciye kavratılır.
Bireysel Öğrenme Etkinlikleri
(Ödev, deney)
"Bayrak ARİF NİHAT ASYA" şiirini tema bakımından incelemesi yapılır ve bulunanlar deftere yazılır.
Grupla öğrenme etkinlikleri
Ders kitabından Bayrak şiir metni ele alınır. Sınıf iki gruba ayrılır ve gruplardan biri şiirin yazıldığı dönemin teması arasındaki ilişkiyi, ikinci grup da temadan yola çıkarak şairle ilgili hangi sonuca ulaştıkları tespit eder. Sonuçlar grup sözcüleri tarafından paylaşılır.
BÖLÜM III
Ölçme-Değerlendirme
1-Şiirde tema neyi ifade eder?
2-Tema ile şair, temaile şiirin yazıldığı dönem arasında bir ilişki var mıdır? Açıklayınız.
Dersin Diğer Derslerle ilişkisi: Yapı ressamlığı bölümü öğretmenleriyle konuşularak yapı olgusu hakkında bilgi alınır.
BÖLÜM IV
Planın
Uygulanmasına ilişkin Açıklamalar
Dersin Adı TÜRK EDEBİYATI 1
Sınıf 9-D-G-M-N-P
Ünitenin Adı/No II. ÜNİTE: COŞKU ve HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER
Konu Şiirde Yapı
Önerilen Süre 40+40+40 DAKİKA
BÖLÜM II
Öğrenci Kazanımları/
Hedef Davranışlar 1. Şiirde yapıyı oluşturan birimlerin özelliklerini belirler. 2. Şiirde yapının nasıl oluştuğunu belirler. 3. Nazım şekillerinin nasıl oluştuğunu fark eder. 4. Şiirin, yapısı, dili, anlam ve ahengiyle bir bütün olduğunu sezer. 5. Çeşitli dönemlere ait şiirleri yapı bakımından karşılaştırır.
Ünite Kavramları ve Sembolleri/Davranış örüntüsü Yapı, nazım birimi, nazım şekli, ahenk
Öğretme Öğrenme Yöntem ve Teknikleri ANLATIM - SORU CEVAP - ÖRNEKLEME - UYGULAMA
Kullanılan Eğitim Teknolojileri-Araç, Gereçler ve Kaynakça Türk Edebiyatı - MEB Ders Kitapları
Öğretme-Öğrenme Etkinlikleri
Dikkat Çekme
Bir terim olarak yapı size neyi çağrıştırıyor?
Binaların yapısı ile dersimizin konusu olan şiir yapısı arasında ne gibi bir bağlam olabilir?
Güdüleme Siz bir şiir yazacak olsanız, şiirinizi nasıl bir yapıda kurardınız?
Belirlediğiniz özelliklerde bir şiir yazmayı deneyin.
Derse Geçiş
[!]Öğrenciler, canlı varlıkların; bir eşyanın ve mimarî eserlerin farklı görünüşlerinin sebeplerini tartışırlar. Öğretmen sınıfı gruplara ayırır. Öğrenciler, her eseri meydana getiren küçük birimler olup olmadığını belirlerler. Mimarî eserlerde birimlerin nasıl birleştiğini araştırırlar.
[!]Öğrenciler şiirlerde birimin ne olduğunu araştırırlar. Birimleri birleştiren bir düşüncenin, bir gayenin olup olmadığını belirlerler. Bu birimlerin nasıl birleştiğini seçilen şiirlerde gösterirler. "Birimleri birleştirme tarzı dönemden döneme değişir mi?" sorusuna cevap ararlar.
[!]Öğrenciler, farklı dönemlerden seçilmiş şiirleri yapı bakımından karşılaştırırlar.
Etkinlikler
Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan birimlerin bir düzene bağlı olarak birleşmesiyle şiiri meydana getirdiği; anlam ve ses kaynaşmasından oluşan birimlere, beyit, bent, kıt'a, şiir cümleleri dendiği ve bunların nazım şekillerini ortaya çıkardığı belirtilir.
Şiir birimlerinin bir tema etrafında birleşerek yapıyı oluşturduğu sezdirilir.
Nazım şekillerinin bu düzen gereksinimi çerçevesinde oluştuğu vurgulanır. Her dönemin, her şairin tercih ettiği şiir düzenlerinin de nazım şekillerinin oluşmasında etkisi olduğu belirtilir.
Bireysel Öğrenme Etkinlikleri
(Ödev, deney)
"Gurbet" şiirini yapı bakımından incelemesi yapılır ve bulunanlar deftere yazılır.
Grupla öğrenme etkinlikleri
Ders kitabından dört şiir metni tespit edilir. Sınıf iki gruba ayrılır ve gruplardan ikişer dağıtılan şiirlerin incelemesinin yapılması istenir. İnceleme sonunda öğretmen sonuçları karşılaştırır.
BÖLÜM III
Ölçme-Değerlendirme
1-Şiirde yapıyı oluşturan birimler nelerdir?
2-N<azım şekilleri nasıl ortaya çıkmıştır?
Dersin Diğer Derslerle ilişkisi: Yapı ressamlığı bölümü öğretmenleriyle konuşularak yapı olgusu hakkında bilgi alınır.
BÖLÜM IV
Planın
Uygulanmasına ilişkin Açıklamalar
Dersin Adı DİL VE ANLATIM 1
Sınıf 9.SINIF
Ünitenin Adı/No IV. ÜNİTE : KELİME (SÖZCÜK) BİLGİSİ
Konu ANLAM İLİŞKİLERİNE GÖRE KELİMELER(Eş anlamlı kelimeler ,zıt anlamlı kelimeler,eş sesli kelimeler)
Önerilen Süre 45+45 DAKİKA
BÖLÜM II
Öğrenci Kazanımları/Hedef Davranışlar Anlam ilişkilerine göre kelimeleri ayırma ve yerinde kullanma
1.Metindeki eş anlamlı kelimeleri bulur. 2.Dilde eş anlamlı kelimelerin bulunma nedenini tartışır. 3.Eş anlamlı kelimelerle yakın anlamlı kelimeleri birbirinden ayırır. 4.Kültürler arası etkileşimle eş anlamlılık arasındaki ilişkiyi belirler. 5.Kelimedeki eş anlamlılıkla cümledeki eş anlamlılık arasında ilişki kurar. 6.Eş anlamlılığın ifadedeki işlevini belirler. 7.Kelimede çok anlamlılığın nasıl oluştuğunu belirler. 8.Metinlerde çok anlamlı kelimeleri bulur. 9.Metindeki eş sesli kelimeleri belirler. 10.Eş sesli kelimelerin ifadeye ne kazandırdığını açıklar. 11.Metindeki zıt anlamlı kelimeleri bulur, işlevini belirler. 12.Kelimenin olumsuz anlamıyla zıt anlamlısını ayırır. 13.Aynı cümlede zıt anlamlı kelimelerin kullanılma nedenlerini tartışır. 14.Eş anlamlı, zıt anlamlı, eş sesli ve yakın anlamlı kelimelerin metne kazandırdıklarını tartışır.
Ünite Kavramları ve Sembolleri/Davranış örüntüsü Eş anlam, çok anlam, eş sesli, zıt anlamlı kelime
Güvenlik Önlemleri (Varsa)
Öğretme Öğrenme Yöntem ve Teknikleri Okuma, Açıklama, Soru-Cevap, Karşılaştırma
Kullanılan Eğitim Teknolojileri-Araç, Gereçler ve Kaynakça Dil ve Anlatım -MEB Ders Kitabı, Yazım Kılavuzu, Türkçe Sözlük
Öğretme-Öğrenme Etkinlikleri
Dikkat Çekme [!] Pazardan alınan malzemelerin sepetle veya çantayla taşınması, taşıma amacının gerçekleşmesinde farklılığa sebep olur mu?
Güdüleme [!] Aynı olayı farklı kelimelerle anlatabilir miyiz?
Derse Geçiş
[!] Bu hafta dersimizde kelimede anlam ilişkilerine göre kelimeleri öğreneceğiz.
Dikkat çekme [!] Eş anlamlı, çok anlamlı, eş sesli, zıt anlamlı kelimelerin ne olduğunu anlayalım mı?
Bireysel Öğrenme Etkinlikleri ( Ödev,deney)
Grupla öğrenme etkinlikleri Hazırlık soruları cevaplanır, etkinlikler sırayla yapılır.
"O akşam Rakım, evine hanesine biraz erkence geldi ve evinde olağanüstü bir şey gördü."(A.Mithat Efendi; Felâtun Bey ile Rakım Efendi-63)
Yukarıdaki cümlede bulunan ev ve hane kelimeleri eş anlamlıdır.
Milletimiz istiklal mücadelesini zaferle neticelendirdi. Altı çizili sözcüklerin eş anlamlılarını kullanarak cümleyi tekrar oluşturalım. Ulusumuz bağımsızlık mücadelesini zaferle sonuçlandırdı.
EŞ ANLAMLI KELİMELER:
Yazılışı ve okunuşu farklı, anlamları aynı olan kelimelerdir. Örnek; yıl/sene, yüzyıl/asır, kara/siyah, kafa/baş, kanun/yasa
Bir dilin kendi sözcükleri arasında eş anlamlısı çok azdır; çünkü dilde bir kavramı karşılayan tek sözcük bulunur. Bu nedenle dildeki eş anlamlı
sözcüklerden biri çoğu kez yabancı sözcüktür. Yukarıdaki cümlede "millet, istiklal, netice" sözcükleri yabancı kökenlidir.
Aşağıdaki kelimeleri sağ sütundaki eş anlamlılarıyla eşleştiriniz.
okul duygu
fikir ev
hane gaye
his mükâfat
imtihan mektep
hafıza izah etmek
kılavuz düşünce
hürriyet yanıt
ajan yitirmek
cevap özgürlük
ödül sınav
kaybetmek rehber
açıklamak bellek
amaç casus
Eş anlamlı kelimeler her cümlede birbiri yerine kullanılamaz:
Ak akçe kara gün içindir.
Ak akçe siyah gün içindir.
Bu adamın kafası çalışmıyor.
Bu adamın başı çalışmıyor.
YAKIN ANLAMLI KELİMELER
Anlam bakımından birbirine yakın olan fakat aynı anlama gelmeyen kelimelerdir.Eş anlamlılıkla karıştırılan yakın anlamlı kelimeler arasında ince farklılıklar vardır. Örnek:
korkmak~ürkmek
bıkmak~usanmak
kötü~berbat
kır~boz~gri~kurşunî
gücenmek~darılmak~küsmek~içerlemek
semiz~şişman~tombul~tıknaz
oturmak~çökmek
"Ben, bir insanı ilk görüşte ya severim ya sevmem. Sonradan bu ilk hissimin değiştiğini hiç hatırlamıyorum. Her nedense, bu adamcağıza birdenbire kanım kaynayıvermişti. Hele bir yanı beyaz, bir yanı kara olan sakalı, öyle hoştu ki, yüzünü sağa çevirdiği zaman hemen hemen genç bir adamı görüyordunuz; sola çevirdiği zaman ise o adam, birdenbire gidiyor, yerine beyaz sakallı o ihtiyar yüzü gülümsemeye başlıyordu."(R. Nuri Güntekin; Çalıkuşu-124)
ZIT ANLAMLI KELİMELER
Aralarında anlam ilişkisi olup birbirinin karşıtı olan kelimelerdir.Örnek:
Bayılırım şu düzenli dünyaya
Kışı yazı
Baharı güzü
Gecesi gündüzü sırayla. (Melih Cevdet Anday; DÜZENLİ DÜNYA'dan)
Her sözcüğün zıt anlamlısı yoktur: Mavi, saksı, çiçek, kapı
Eylemlerin olumsuzları onların zıddı değildir: Gitmek-gitmemek, okumak-okumamak
İsimlerin olumsuzu 'değil'le yapılır. Bir kelimenin olumsuzu, onun zıddı değildir:
kapalı---kapalı değil (kapalı X açık)
çalışkan---çalışkan değil (çalışkan X tembel)
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş büyük, küçük kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat! (N.Fazıl Kısakürek; SAKARYA TÜRKÜSÜ'nden)
Bu dizelerdeki zıt anlamlı kelimeleri belirleyiniz.( nur-kir,büyük-küçük,inmek-çıkmak
Kara gözler, kara gözler
Kararmış kara gözler
Gemim deryada kaldı
Yelkenim kara gözler (MANİ)
* Bu manideki "kara gözler" sözlerinin farklı anlamlarına dikkat ediniz.
EŞ SESLİ (SESTEŞ) KELİMELER
Yazılış ve okunuşları aynı fakat anlamları farklı olan kelimelerdir.Örnek: Yâr: Sevgili Yar:Uçurum.
"yaz ve gül" sözleri de eş sesli kelimelerdendir. Bu kelimeleri farklı anlamlarıyla birer cümlede kullanınız.
Yaz Gül
Çok sıcak bir yaz günüydü. (Mevsim) Bahçemizdeki güller açmış.(Çiçek adı)
Çocuğu okula yazdılar. (Kayıt etmek) Çok tatlı gülerdi.(Sevincini açığa vurmak)
Çok güzel bir şiir yazmış. (Oluşturmak) Yüzünde güller açıyordu. (Mutlu olmak)
SINIF İÇİ GRUP ÇALIŞMASI
Sözcüklerin dilimizde kullanılan eş ve zıt anlamlılarını yazınız.
SÖZCÜK EŞ ANLAMLISI ZIT ANLAMLISI
savaş cenk/harp barış
galibiyet yenme Malubiyet
batı garp Doğu
var mevcut yok
genellikle Çoğunlukla bazen
uzak Irak Yakın
ödül armağan Ceza
BÖLÜM III
Ölçme-Değerlendirme
Bireysel öğrenme etkinliklerine yönelik Ölçme Değerlendirme Kitapta bulunan örnek metinler üzerinde uygulama yapılacaktır.
Dersin Diğer Derlerle ilişkisi:
BÖLÜM IV
Planın
Uygulanmasına ilişkin Açıklamalar
Dersin adı Türk Edebiyatı
Sınıf 9.Sınıflar ( 9-C, 9-D, 9-AA, 9-AB )
Ünitenin Adı/No Ünite 2 / COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER ( ŞİİR )
Konu Şiir ve yorum
Önerilen Süre 3 Ders Saati ( 3 x 40' )
BÖLÜM II:
Öğrenci Kazanımları/
Hedef ve Davranışlar Şiiri yorumlama:1.Anlam ile yorum arasındaki ilişkiyi belirler.2.Şiirin yapısını, anlatımını ve temasını birbiriyle ilişkilendirerek yorumlar.3.Şiirde açıkça dile getirilmiş olanlarla, açıkça ifade edilmemiş olanları anlam çevresinde ilişkilendirir.4.Şairin şiire yüklediği anlam ile metnin sezdirdiği anlamları belirler; her iki anlam değeri arasında ilişki kurar. 5.Şiirin her okunduğunda yeni anlam değerleri kazanıp kazanmadığını belirler.6.Şiirde her parçayı bütün içinde anlamlandırır, bütünü parçayla parçayı da bütünle dil, yapı ve anlam yönünden ilişkilendirir.7.Şiirin okuyucuda uyandırdığı duyguları belirler.
Ünite Kav. ve Sembolleri/ Davranış Örüntüsü Yorum, alımlama
Güvenlik Önlemleri (Varsa)
Öğretme-Öğrenme-Yöntem ve Teknikleri Sunuş, anlatım, okuma, açıklama,örnekleme,uygulama,,özetleme,takrir,soru-cevap,buluş,inceleme
Kullanılan Eğitim Teknolojileri-
Araç, Gereçler ve Kaynakça Ders Kitabı-Türk Edebiyatı Tarihi, Ders Notları, Türk Edebiyatı-9,Sözlük, Türk Şiir Bilgisi, Şiir Tahlilleri, Türk Şairleri Antolojisi,
Öğretme-Öğrenme Etkinlikleri:
Dikkati Çekme Ders kitabında yer alan resmi yorumlayınız. ( Yorumların farklı olmasından hareketle sanat eserinin hangi yönünü gösterdiğini söyleyiniz. )
Güdüleme Sevgili öğrenciler, bu haftaki dersimizde şiirin yorumlanması konusunu ders kitabımızda yer alan / seçtiğimiz şiirler üzerinde etkinlik ve uygulamalar şeklinde öğreneceğiz. Yorumun özelliklerini kavrayacak ve şiirleri yorumlamayı öğreneceğiz.
Gözden Geçirme Şiir ve yorum konusu seçilen şiir örnekleri üzerinde etkinlikler ve uygulamalar / metin inceleme şeklinde uygulanacaktır.
Derse Geçiş TAKRİR: Geçen haftaki konunu soru cevap yöntemiyle tekrar edilecek.
SUNUŞ: Hafta içinde işlenecek konu/konuların ve kazanımların tanıtılması, işleniş stratejileri ve yararlanılacak materyaller hakkında sunuş yapılacak...
ANLATIM: İşlenecek konu hakkında ( yorum ) genel bilgi verilecek.
Yorum yaparken nelere dikkat edeceğimiz konusu hakkında bilgi verilecek.
İNCELEME: "Bir Günü Sonunda Arzu " ( Ahmet Haşim ) ve Einstein adlı metin örnekleri öğretmen tarafından örnek olarak okunacak ve öğrencilere okutulacak.
Metinler yazılış amaçları ve çeşitleri bakımında karşılaştırılacak.
Şiir, şiir inceleme yöntemi açısından değerlendirilecek.
ETKİNLİK: Sınıf iki gruba ayrılır. Gruplar aşağıda belirtilen metinleri ( "Bir Günü Sonunda Arzu " ( Ahmet Haşim ) ve Einstein ) adlı metin örnekleri okunarak metinler anlam yönünden incelenecek. Hangi metnin anlamının daha çok olduğu konusu nedeniyle birlikte incelenecek.
ETKİNLİK: Üç gruba ayrılan sınıf Ahmet Haşim' in şiirinden alınmış bölümleri şiirin tamamındaki anlamla ilişkilendirilerek yorumlatılacak.
* Bir Günün Sonunda arzu adlı şiir yorumlanarak ahenk, yapı, gerçeklik, zihniyet, açısından incelenecek.
ANLAMA YORUMLAMA:
Bir şiirin çeşitli zamanlarda farklı kişilerce değişik yorumlanmasının nedeni nedir?
Bir şiiri yorumlarken hangi ölçütleri göz önünde tutmak gerekir?
Necip Fazıl ' dan alınan dörtlük yorumlatılacak.
ÖLÇME DEĞERLENDİRME: Ders kitabında verilen sorular cevaplandırılarak konu soru cevap yöntemiyle tekrar edilecek.
* Kazanımların değerlendirilmesi.
Haftanın analizi, düşünceler..
Bireysel Öğrenme Etkinlikleri
(Ödev, deney, problem çözme vb.)
Grupla Öğrenme Etkinlikleri
(Proje, gezi, gözlem vb.)
Özet Bir metni yorumlamak için anlamı üzerinde durmak gerekir. Edebi metinlerin anlamı, okundukları bağlama ve alcıya göre değişir.
Alıcı durumdaki okuyucu, kendi hayal gücü, kültür ve zevki aracılığıyla içinde bulunduğu duruma göre metni yeniden anlamlandırır. Buna alılmama denir. Alılmama metni özünde bir değişikliği gerektirmez. Ancak okuyucunun, değişen ölçütlerine kültürüne zevkine ve bilgi birikimine içinde bulunduğu bağlama göre yeniden değerlendirilerek özellikleri bünyesinde taşır. İşte bu yeniden değerlendirme ve anlamlandırmaya YORUM denir.
Yorumlanabilen eserler çok anlamlıdır. Edebi metinlerin özelliklerinden biri de yan anlam yönünden zengin olmasıdır. Şiirler, yeni anlam kazanabilecek özellik taşır. Şiirler; ses, söyleyiş, dil ve imge bakımından farklı hususları düşünceleri çağrıştırabilir. Metni yorumunda yorumlayan insanın niyeti, hareket noktası da gözden uzak tutulmamalıdır.
BÖLÜM III
Ölçme-Değerlendirme:
Bireysel öğrenme etkinliklerine yönelik Ölçme-Değerlendirme
Grupla öğrenme etkinliklerine yönelik Ölçme-Değerlendirme
Öğrenme güçlüğü olan öğrenciler ve ileri düzeyde öğrenme hızında olan öğrenciler için ek Ölçme-Değerlendirme etkinlikleri 1- Şiirleri yorumlarken nelere dikkat ederiz?
2- Şiirlerin niçin herkese göre değişir?
3- "Bir Günü Sonunda Arzu " ( Ahmet Haşim ) adlı şiiri yorumlayınız.
4- Size verilecek olan şiiri ( Koşma ) yorumlayınız.
5- Hilmi Yavuz' un Doğunun Sevdaları adlı şiirini açıklayınız.
6- Kazanımların değerlendirilmesi.
Dersin Diğer Derslerle İlişkisi
BÖLÜM IV
Planın Uyg. İlişkin Açıklamalar
Okulu : ÇOK PROGRAMLI LİSESİ
Ders : DİL VE ANLATIM
Sınıf : 9/C
Tarih : 06.03.2006
Süre : 40+40
Ünite : CÜMLE BİLGİSİ
Konu :Cümlenin ögeleri
Bölüm 2
Hedef ve Davranışlar Amaç:. Dil bilgisi kurallarını; ses, kelime, kelime grubu, cümle ve metin düzeylerinde doğru uygulama becerisi kazandırmak
Kelime, cümle ve metin düzeylerinde dil-anlam ilişkisini kavratmak
Metin ve metin parçalarını, doğru ve güzel okuma, doğru anlama becerileri kazandırmak
Davranışlar. Cümlenin hangi ögelerden meydana geldiğini belirler.Yüklemin özelliklerini belirler.Cümlede hangi kelimelerin veya kelime gruplarının yüklem olabileceğini açıklar. Yüklem kullanılmayan cümlelerde yüklemin kullanılmayış nedenlerini tartışır.Cümlede özneyi ve öznenin özelliklerini belirler; hangi kelimelerin veya kelime gruplarının özne olabileceğini açıklar.Öznenin bulunup bulunmama nedenlerini belirler.Edilgen çatılı fiillerle kurulmuş cümlelerde öznenin anlam boyutunu belirler; öznesiz cümleleri fark eder ve sebeplerini tartışır.Cümledeki nesneleri ve türlerini belirler, bunların kullanılış amaçlarını tartışır. Nesnenin fiilin bildirdiği işi hangi yönden tamamladığını fark eder./Yer tamlayıcıları (dolaylı tümleçleri) bulur, bunların işlevlerini tartışır.Cümlede yer tamlayıcılarının yargıyı hangi yöndentamamladığını açıklar.Cümledeki zarfları (zarf tümleçlerini) bulur, işlevlerini belirler. Cümle dışı ögelerin -bağlaçların, edatların, ünlemlerin, ünlem gruplarının, hitapların ve ara cümlelerin- işlevlerini tartışır.
Kavramlar, Semboller
Güvenlik Önlemi -
Yöntem-Teknikler Anlatım, örnekleme, soru-cevap,yorumlama
Araç ve Gereçler Ders kitabı, Türk Dili (Muharrem Ergin)
Öğrenme Öğretme Etkinlikleri Sözel dilsel Konunun öneminin ve teknik bilgilerin sözel olarak anlatımı.
Doğacı Günlük konuşma dilinin sokağa yansıması
Sosyal-Kişiler Arası Türk kültüründeki değişimin kişi-toplum ve edebiyata olan etkilerinin belirtilmesi
Mantıksal-Matematiksel Şok sorular sormak suretiyle kısa zaman içerisinde düşünme
İçsel Bireysel Tek tek öğrencilerin konuyu kavradıklarına ilişkin dönütler arama
Görsel Uzaysal Sorulara verilen cevaplarda bekleme süresi ve görselliği sağlamak
Müziksel Ritmik
Bedensel Kinestetik
Özet ÖRNEKLERLE CÜMLE BİLGİSİ KAVRATILMAYA ÇALIŞILACAK
Bölüm 3
Bireysel Öğrenme Etkinliklerini Ölçme-Değerlendirme 1.Bir devleti mahveden şey yetersiz devlet memurudur. Cümlesinin ögelerini bulunuz
2.Cümle kurallı olmak zorunda mıdır?
3günlük konuşma dili ile yazı dili arasında ne gibi farklar vardır?
Grupla Öğrenme Etkinliklerini Ölçme-Değerlendirme Konuyla ilgili bilgiyi tamamlayıcı sorularının okunarak toplu katılımın sağlanması ve anlaşılmayan konular üzerinde durulması
Öğrenme Güçlüğü olan ve İleri düzeyde öğrenme hızında olan öğrenciler için ek Ölçme-Değerlendirme -
Diğer Derslerle ilgisi Anlatım tekniği tüm derslerde kullanılan bir yöntem olduğu için hikayeleme yönteminin teşviki sağlanmalıdır.Öğrencinin kendisini ifade etmesine tüm derslerde müsaade edilmelidir.
Planın Uygulanmasına İlişkin Açıklamalar Planı yapılan konu hedeflenen sürede .
Dersin Adı DİL VE ANLATIM 1
Sınıf 9.SINIF
Ünitenin Adı/No SES BİLGİSİ, YAZIM/İMLA KURALLARI, NOKTALAMA/ III.ÜNİTE
Konu TÜRKÇE'NİN SESLERİ VE ÖZELLİKLERİ
Önerilen Süre 45+45 DAKİKA
BÖLÜM II
Öğrenci Kazanımları/Hedef Davranışlar Ünlü ve ünsüzlerin söyleniş özelliklerini kavratmak, ünlü ve ünsüzler ile ilgili ses olaylarını kavratarak bunları doğru kullanma becerisini kazandırmak, Türkçe'nin ses zenginliğini kavratmak. İşlenen konu yardımıyla dilimizin tarih içindeki gelişimini gösterip, dilin ulus bilinci kazandırılmasındaki rolünü kavratmak, dil bilinci kazandırmak, dilin doğru kullanılması konusunda öğrencilere katkıda bulunmak. . Dilimizi tanıtmak, sevdirmek, dil bilinci ve sorumluluğu kazandırarak öğrencilerin dilimizin sorunlarını farkına varabilme ve çözüm üretebilme becerisi kazanmalarını sağlamak. Dil ve düşünce bağlantısını sezdirmek. Türkçeyi doğru ve güzel kullanma yeteneği kazandırmak
Ünite Kavramları ve Sembolleri/Davranış örüntüsü Ses olayı, ünlüler, ünsüzler, sert ünsüzler, yumuşak ünsüzler, ünsüz yumuşaması, ünlü düşmesi, ünsüz benzeşmesi, ünlü türemesi, n-m değişmesi, ünlü uyumu, ünsüz uyumu.
Güvenlik Önlemleri (Varsa)
Öğretme Öğrenme Yöntem ve Teknikleri Okuma, Açıklama, Soru-Cevap, Karşılaştırma, örneklendirme
Kullanılan Eğitim Teknolojileri-Araç, Gereçler ve Kaynakça
Öğretme-Öğrenme Etkinlikleri
Dikkat Çekme [!] İkili gruplar oluşturan öğrenciler, ders kitaplarındaki metinler ve programda verilen açıklamalar başta olmak üzere, farklı kaynaklardan yararlanarak ses olaylarını, Türkçe kelimelerin özelliklerini belirlerler. Her grup, bu ilişki ağını oluşturan bir hususu bir kartona yazar ve bunları sınıfta sergiler. Ünitenin sonunda öğrenciler, ses olaylarını verilen cümlelerden bulur ve Türkçe kelimelerin özelliklerini maddeler hâlinde yazarlar.
Hazırlık kısmında bulunan sorular cevaplanır. Hasta isimli, parça okunur. Parçayla ilgili değerlendirme soruları cevaplanır.
Etkinlikler 1. Ses olayları konulu 1 numaralı etkinlik öğrenciler arasında gruplara ayrılarak ödevlendirilir.
2. İkinci etkinlik öğrencilerle beraber doldurulur..
3. Ses olaylarıyla ilgili 3. etkinlik haritası uygun bir şekilde öğrencilerle beraber doldurulur.
4. Anlama yorumlama bölümünün soruları cevaplandırılır.
5. Ayşe ve Veda adlı metinler okunur. Bu metinlerde ses olayları bulunarak verilen tabloya yazılır.
6. Ölçme ve Değerlendirme bölümündeki sorular cevaplandırılır
Güdüleme [!] Dildeki seslerin özelliklerini bilmenin iletişimde anlaşmayı ve anlatmayı kolaylaştırdığı, konuşmada ise doğruluk ve güzelliği sağladığı, Dildeki seslerin söyleyişinde ve yazılışında belli kurallar olduğu, Türkçe kelimelerin kendine özgü özellikleri olduğu ve Türkçe'de bazı ses olayları olduğu belirtilir.
Derse Geçiş
[!] Dildeki seslerin özelliklerini bilmek iletişimde anlaşmayı ve anlatmayı kolaylaştırır, konuşmada ise doğruluk ve güzelliği sağlar.Türkçe'de bir kelime ince ünlü ile başlarsa ince ünlü ile devam eder,kalın ünlü ile başlarsa kalın ünlü ile devam eder ki bu kurala büyük ünlü uyumu denir. Bir kelimenin ilk hecesinde düz sesli harf (a,e,ı,i) varsa, diğer hecelerinde de düz sesli harf olması gerekir. Kelimenin ilk hecesinde yuvarlak sesli harf (o,ö,u,ü) varsa, diğer hecelerinde ya düz-geniş (a,e), ya da dar-yuvarlak (u,ü) sesli harf bulunması gerekir. Buna küçük ünlü uyumu kuralı denir. Düzlük-yuvarlaklık uyumu da denir.
SES OLAYLARI
Kelime sonlarında bulunan sert süreksiz ünsüzler (p, ç, t, k ) ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında yumuşayarak "b, c, d, g (ğ)" ye dönüşürler. Bu kurala ünsüz yumuşaması denir.
f, s, t, k,ç, ş, h, p harfleri ile biten bir kelimeye c, d, g harfleri ile başlayan bir ek gelirse, ekin başındaki yumuşak harfler sertleşir. Buna göre; c-ç, d-t, g-k olur. Yani, Türkçe'de sert ünsüzlerden sonra yumuşak ünsüzler gelmez. Sonunda sert ünsüz bulunan kelimelere yumuşak ünsüzle başlayan ek getirilemez.Bu kurala ünsüz benzeşmesi denir.
Bir kelimede düz-geniş ünlülerden (a, e) sonra -yor eki gelirse, bu ünlüleri darlaştırarak -ı-i-u-ü 'ye dönüştürür. Geniş olan ünlülerin daraldığı için bu kurala ünlü daralması denir.
İki heceli bazı kelimelere ünlü ile başlayan bir ek getirildiğinde, kelimenin son hecesindeki ünlü düşer. Buna ses düşmesi denir. Ünlü düştüğünde hece sayısı da azaldığından bu kurala ünlü düşmesi yanında hece düşmesi, hece azalması da denir. Ses düşmesi genellikle kelime yapım ve çekimine bağlı olarak ortaya çıkar. Ünlü düşmesinden bir de başka bir ünsüz düşmesi vardır.
Bazı kelimelerin anlam yönünden küçültülmesi veya pekiştirilmesi sırasında kelimelerin kökü ile aldığı ekin arasına bir ünlü gelebilir. Buna ünlü türemesi denir. Ünlü türemesi hece sayısını artırır.
Bazı tek heceli kelimeler ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında veya "etmek, eylemek, olmak" yardımcı fiilleriyle birleştiklerinde asıl kelimenin sonundaki ünsüz ikizleşir. Buna ünsüz türemesi denir. Ünsüz türemesi hece sayısını değiştirmez.
K ünsüzü ile biten bazı kelimelere -cik, -cek küçültme ve sevgi ekleri getirildiğinde kelimenin sonundaki -k sesinin düştüğü görülür. Buna ünsüz düşmesi denir.
Bireysel Öğrenme Etkinlikleri ( Ödev,deney) ” Öğrenciler ses olaylarını araştırırlar. araştırırlar
” Öğrenciler Türkçenin ses özelliklerini araştırırlar.
Araştırma sonuçlarına ait düşüncelerini ifade eden yazılar kaleme alır, yazdıklarını arkadaşlarına okurlar
Argonun günlük hayatta ve edebiyatta kullanım sebepleri belirlenir.
Grupla öğrenme etkinlikleri
BÖLÜM III
Ölçme-Değerlendirme
1. "Renk" ve "yaprak" kelimelerine ünlü ile başlayan bir ek getirdiğimizde kelime sonundaki "k"ler "g" ve "ğ"ye dönüşür. Bu durum Türkçe'nin hangi özelliğinden kaynakların?
2. Türkçe kelimelerin özelliklerini söyleyin?
3. Dildeki seslerin özelliklerini bilmenin sağladığı faydaları yazın?
Dersin Diğer Derlerle ilişkisi:
BÖLÜM IV
Planın
Uygulanmasına ilişkin Açıklamalar
Okulun Adı AKSARAY LİSESİ
Dersin Adı DİL ANLATIM 9
Sınıf 9 E-F-G-H-K
Ünitenin Adı/No : KELİME (SÖZCÜK) BİLGİSİ
Konu KELİMEDE YAPI
Önerilen Süre 40+40 DAKİKA
BÖLÜM II
Öğrenci Kazanımları/Hedef Davranışlar 1. İsim kökleriyle fiil köklerini ayırt eder.
2. Yapım eklerinin işlevlerini tartışır.
3. Yapım eklerini gruplandırır, özelliklerini açıklar.
4. Yapım eklerinin kelimelerdeki işlevini belirler.
5. Çekim eklerini ve bu eklerin özelliklerini açıklar.
6. Yapıları bakımından kelimeleri birbirinden ayırır.
7. Oluşturacağı metinlerde yapım ve çekim eklerini doğru kullanır.
8. Yapım ve çekim eklerinin kelimelere ve söz dizimine kattığı anlamları fark eder.
Ünite Kavramları ve Sembolleri/Davranış örüntüsü Kelime, kök, gövde, yapım eki, çekim eki
Öğretme Öğrenme Yöntem ve Teknikleri Tartışma, soru cevap, anlatım, beyin fırtınası, uygulama
Kullanılan Eğitim Teknolojileri-Araç, Gereçler ve Kaynakça Ders Kitabı, Örneklerle Türk edebiyatı Tarihi C. Kudret. Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. N. S. BANARLI
Öğretme-Öğrenme Etkinlikleri
Dikkat Çekme
Öğrencilerden; bir metin üzerinde kelimelerin yapılarını çözümlemeleri istenir. Öğrencilerin, kök kelimelerin anlamları ile ekli kelimelerin anlamları arasındaki ilişki üzerinde birbirlerinin düşüncelerini paylaşmaları sağlanır.
Güdüleme YAPIM VE ÇEKİM EKLERİ
Öğrencilerin kelimeleri yapılarına göre tanıyabilmeleri için gövde, yapım eki ve çekim eki hakkında bilgi verilecek:
GÖVDE: Yapım eki alan ya da birleşme yoluyla oluşan sözcüklere "gövde" denir.
Kundura-cı
Kök + yapım eki=Gövde
Yurt-taş-lık
Kök+y.e+y.e
Yapım ekleri ve çekim eklerinden aşağıdaki gibi bahsedilecek:
EKLER
Tek başına anlam taşımayan ancak sözcüklere eklenerek onlara yeni anlamlar katan ya da işlerlik kazandıran ses ve heceler ek denir.
A) YAPIM EKLERİ: Eklendikleri sözcüklerin anlamlarını değiştire eklerdir.
1. isimden isim yapan ekler: İsim ve isim soylu sözcüklerin kök ya da gövdelerine gelerek yeni isimler türeten eklerdir.
Örnek: -lık: ağaçlık, -lı: evli, cı: avcı, sız: tuzsuz, men: Türkmen
2. İsimden fiil yapan ekler: İsim ve isim soylu sözcülerin kök ya da gövdelerine gelerek sözcük türeten eklerdir.
Örnek:
la : başla, topla
a : yaşa
ar : mor-ar
da : tıkır-da, şıkır-da
3. Fiilden isim yapan ekler: Fiil kök ve gövdelerine gelerek isim ya da isim soylu sözcükler türeten eklerdir.
Örnek:
-gin : seç-kin, aş-kın
-mak : koş-mak, sar-mak
-(in)ç : sev-(i)nç
-ıcı, : yaz-ıcı
4. Fiilde Fiil Yapan Ekler: Fiil kök ve gövdelerine gelerek yeni fiiller türeten eklerdir.
Örnek:
-ıl, yap-ıl
-dır, kaz-dır
-in, sev-in
-ır, uç-ur
Önemli Not: Sözcükler birden fazla yapım eki alabilirler.
Taşı - ma + cı + lık
Derse Geçiş
B) ÇEKİM EKLERİ: Sözcüklerin anlamlarını değiştirmeyip onlara cümle içerisinde işlerlik kazandıran eklerdir.
Çekim ekleri şunlardır:
1) Hâl (durum ekleri) -i ,-e, -de, -den okul-u, okul-a, okul-da, okul-dan
2) İyelik Ekleri -im, -im, -in, -i, -imiz, -iniz, -ileri Evim, evin, evi, evimiz, eviniz, evleri
3) Çoğul ekleri -ler, -lar Kuşlar, ağaçlar, çiçekler
4) Tamlama ekleri -in , -i araba+nın balkon+u kardeşim+ in oyunca+ğı
5) Kip ekleri Haber Kipi -miş, -yor, -ecek, -r Gel-di, gel-miş, gel-(i)yor, gel-ecek, gel-(i)r
A) Dilek Kipleri a, e, sa, se, meli, malı yapa, yapsa, yapmalı
B) Şahıs ekleri im, i, k, ız, nız, lar gördü-m, gördü-n, gör-dü, gör-dük, gördü-nüz, gör-eceyiz, gör-düler.
6) Olumsuzluk eki -me, -ma gör-me-di, ol-ma-dı.
7) Soru eki sor-du-n-mu
8) İlgi Eki (-ki) senin araban, seninkiA.
Etkinlikler
Bireysel Öğrenme Etkinlikleri ( Ödev,deney)
Grupla öğrenme etkinlikleri
[!] İsim çekim ekleri ve fiil çekim eklerinin neler olduğu açıklanır. [!] Basit, türemiş, birleşik kelimeler üzerinde durulur. Birleşik kelimelerin oluşumları açıklanır.
ÖZET YAPILARINA GÖRE KELİMELER: Yapılarına göre isimler üçe ayrılır:
1. Basit Kelimeler Türemiş kelimeler Bileşik Kelimeler
1. BASİT KELİMELER: Yapım ekleri ile türememiş ya da birleşme yoluyla yeni anlam yüklenmemiş sözcüklerdir. Kök durumundaki sözcüklerle yalnızca çekim eki almış olanlar basit yapılıdırlar. Kök sözcükler genellikle tek hecelidir.
Örnek: El, kol, sel, yel, göz, taş, baş, kar, dil, kadın, deniz, çiçek, soba, pencere, araba...
2. TÜREMİŞ KELİMELER: Yapım ekleriyle kök ve gövdelerden geliştirilmiş sözcüklerdir:
Örnek: saman-lık, toz-lu, tat-sız, süt-çü, ben-cil, çalış-kan...
Önemli Not :Bir sözcüğün türemiş sözcük olabilmesi için, köküyle doğrudan ya da dolaylı bir anlam ilgisi bulunmalıdır. "Kiracı" sözcüğü "ira"dan türemiştir. Ancak "balık" sözcüğü "bal"dan türememiştir.
Önemli Not : Aynı ek, eklendiği sözcüklere farklı anlamlar katabilir: Çin-ce (dil ismi), dost-ça (yakışır, o tarzda), ben-ce (bana göre), aylar-ca (süreklilik)...
3. BİLEŞİK İSİMLER: En az iki sözcükten oluşan, tek bir kavramı karşılayan kalıplaşmış sözcüklerdir. Türemiş sözcükler gibi bunlar da gövde sözcüklerdir: Örnek: gecekondu, dedikodu, yurtsever, Afyon+kara+hisar...
Bileşik sözcükler şu yollarla oluşturulur:
1. Anlam kayması yoluyla:
a) Genellikle her iki sözcük birden anlamını yitirir: imambayıldı (bir yemek adı), delikanlı...
b) Sözcüklerden biri anlamını yitirir, diğeri anlamını korur: Eskişehir, kabadayı...
2. Ses kayması yoluyla:
Cuma + ertesi = Cumartesi
Ne + asıl = Nasıl
Pazar + ertesi = Pazartesi
Kahve + altı = Kahvaltı
3. Sözcüklerin tür değiştirmesi yoluyla:
dedi + kodu = dedikodu (fiil + fiil = isim olmuş) yurt + sever = isim + fiil = sıfat
BÖLÜM III
Ölçme-Değerlendirme
Ders kitabının 76 ve 77. sayfasındaki ölçme değerlendirme soruları cevaplandırılacaktır.
Dersin Diğer Derslerle ilişkisi:
BÖLÜM IV
Planın
Uygulanmasına ilişkin Açıklamalar
Dilin ses, kelime ve cümle birimleriyle; düşünme , konuşma ve yazma gibi yönleri, edebiyat ürün ve eserlerinde de başlıca öğelerdir. Hiçbir edebiyat eseri ya da ürünü yoktur ki, dil öğeleriyle, dilin biçim ve anlatım yönleriyle, kısaca dil gereçleriyle ilgili olmasın.
Her dil ürünü, edebiyatın beklediği nitelikleri göstermeyebilir, ne var ki edebiyat ürünü aynı zamanda dil ürünüdür.
Dil, aynı zamanda kültür kapsamına giren bir anlaşma kurumudur. Kültür sözlüklerde şöyle tanımlanmaktadır: " Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde ortaya konulan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları oluşturmada, sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin, ölçüsünü gösteren araçların tümü"
Bu tanımlamadan anlaşılıyor ki dil ve onun işlenmiş onun ürünü olan edebiyat ve kültürün kapsamına giren araçlardandır. Bir toplumun kültürü, dil ve edebiyatı incelemeden ortay konulamaz.
Bilim, felsefe ve psikoloji vb. alanlarındaki eser ve ürünlerde dil, çoğu zaman bir araç gereç durumundadır. Bilimde önemli olan, gerçeğin araştırıldığı bilgiler, buluşlar ve incelemelerdir. Felsefede düşünce, psikolojide ruhsal olaylar; resimde renkler, çizgiler; müzikte ses ve armoni, heykelde biçim ve figür; mimarlıkta yapı ve estetik görünüm nemli öğelerdir. Edebiyatta ise dil, yalnızca araç gereç değil; onun, biçim, yapı ve anlamının olgunlaşmasını sağlayan en önemli öğedir.
Kısaca şöyle denilebilir:
Edebiyat bir dil sanatıdır. Her dilin en gelişmiş biçimi edebiyatında görünür.
1. Dil ve kültür arasıdan nasıl bir bağ vardır?
2. Bilimsel, felsefi ve psikolojik eserlerdeki dil anlayışı ile edebi eserlerdeki anlayışı arasıdaki farkı yazın.
EDEBİYAT, EDEBİYAT TARİHİ
Bir milletin edebiyatı; milli ruhu, milli hayatı görmek için en gerçekçi bir ayna sayılabilir: Bir millet hayatı nasıl görüyor, nasıl düşünüyor, nasıl hissediyor? Biz bunu en doğru ve en canlı olarak o milletin düşünce ve kalem ürünlerinde bulabiliriz. Şu halde "edebiyat tarihi" bir milletin manevi ve maddi gelişmesini edebi eserlerin penceresinden gören ve gösteren canlı bir tarih dalıdır.
Edebiyat, toplumun bir kurumu olması bakımından, kendisini oluşturan toplumun öteki kurumlarıyla ilişkili ve onlarla uyumludur. Gerçekte bir milletin coğrafi çevresi; sonra dini, iktisadi, hukuki, ahlaki, bedii, siyasi hayatıyla edebiyatı arasında ilişkiler o kadar açıktır ki, bu hususta açıklamaları bile çok görüyoruz. Geçmiş zamanlara ait bir edebi eseri yeterince ve tarihi anlamıyla anlamak için öncelikle o devrin genel hayatını, yaşayış ve düşünüş tarzlarını, o devir insanlarının hayat ve kainat hakkında nasıl görüşler beslediklerini öğrenmemiz gerekir.
M. Fuat Köprülü
1. Bir edebiyat ürününün toplumun hangi kurumlarıyla ilişkisi vardır? Belirtiniz.
2. Dil toplumların kültürleriyle ilgili bir kurumdur. Kültür ve dil kavramlarını tanımlayarak edebiyatla ilişkilerini belirlemeye çalışınız.
3. Edebiyat tarihi araştırmaları yapılırken öteki tarih araştırmalarıyla aynı yöntem uygulanır. Bu yöntem ile ilgili bilgi toplayınız. Belgelerinin önemini belirtiniz.
DİL VE KULTUR
Ziya Gökalp, dili kültürün temel unsuru sayar. O, bu görüşünde haklıdır. Zira dil, duy¬gu ve düşüncenin âdeta kabıdır. Bir milletin bütün duygu ve düşünce hazinesi, dil kabına veya kalıbına dökülür ve bu dil kabı ile yer¬den yere, nesilden nesile aktarılır. Yazı, dilin sesini kaydeden bir vasıta olarak dilin bir par¬çasıdır. Fakat kültür, söz ile de bir millet ara¬sında yayılır.
Dil, kültürün temeli olduğuna göre, bir milletin dil ile ifade ettiği sözlü, yazılı her şey kültür kavramına girer. Sabahtan akşama ka¬dar evde, sokakta, çarşıda, iş yerinde konu¬şan halk, farkında olmadan dil tarlasını eker, biçer. Dilin duygu ve düşünce ile dolmasının sebebi, günlük hayata yakın olmasıdır.
Dil deyince konuşulan ve yazılan bütün kelime ve cümleleri anlamak lâzımdır. Halk günlük hayatında kelimeleri menşelerine gö¬re ayırmaz. Onu ilgilendiren, kelimelerin ma¬nası, işe yaramasıdır. Bir bakkal dükkânında on dakika oturup halkı dinleyerek, hangi keli¬meleri kullandığını tespit edebilirsiniz.
Her millet, dilini ve kültürünü yüzyıllar boyunca yoğurur. Bu esnada o, akan bir ne¬hir gibi içinden geçtiği her topraktan bazı un¬surları alır. Her medenî milletin konuşma ve yazı dili, karşılaştığı medeniyetlerden alınma kelime ve deyimlerle doludur. Bu bakımdan her milletin dili, o milletin çağlar boyunca ya¬şadığı tarihin âdeta özetidir. Dile bu gözle ba¬kılırsa mana kazanır.
Dil ile tarih ve kültür arasındaki münase¬beti bilen bir kimse, dili tek başına almaz. Zi¬ra dilde her kelimenin yazılış, ses, şekil ve manasını tayin eden, tarih ve kültürdür. Yu¬nus Emre'nin şiirlerinin dilini, yazıldığı devir ve çevreden ayrı ele alamazsınız. Zira, o ağacın kökleri, gelenek ile beraber, yetiştiği topraklara sımsıkı bağlıdır. Bu da gösterir ki filolog sadece dilci değil, geniş kültürlü, kafa¬sı, dil gibi hayatın bütün imkânlarına açık bir insan olmalıdır.
Kültür eserleri, dilin belli bir yer ve anda donmuş şekilleridir. Bu bakımdan onların abi¬delerden farkları yoktur. Kütüphaneler, dil abidelerini toplayan müzelerdir. Dil, bir kap olduğuna göre, onlara "duygu, düşünce, ha¬yal müzeleri" demek gerekir. Biz, eskiden yaşamış insanların hayat tecrübelerini, inanç ve değerlerini bu eserlerden öğreniriz. Aslın¬da dili, hem şekil, hem muhtevasıyla incele¬yen filolojinin gayesi, insan kültürünü tanı¬maktır. Fakat bu görüşe ancak dil ile kültür arasındaki bağlantıyı görenler ulaşabilirler.
Prof. Dr. Mehmet KAPLAN
1. Kültürün yayılmasında ve yaşatılmasında dilin faktörü nedir? Örnek parçadan yola çıkarak açıklayınız.
Nazım, ölçek (vezin), ayak (kafiye) gibi bağlarla bağlı olan bir anlatım yoludur.
Nazım (Arapça söylenişiyle nazm) sözcüğü, "dizmek" demektir. Eskiden na¬zım biçimindeki yazılara "manzum", küçük nazım parçalarına "manzume", na¬zım yazarlarına "nâzım" denirdi.
Bakıp imreniyorum akınına
Şehrin üstünden geçen bulutların.
Belki gidiyor onlar yakınına
Rüyamızı kuşatan hudutların.
(Ahmet Muhip Dıranas)
Yukarıdaki dörtlüğün nesirden farklı olan yönlerini, bir başka deyişle nazım olma özelliklerini maddeler halinde yazarak açıklayınız.
a. .........
b. .........
c. .........
d. .........
1. Aşağıda verilenlerden hangisi, tema değil, konu olarak değerlendirilmelidir.
a. yaşam sevinci b. Ölüm c. Aşk d. doğa sevgisi e.doğa
2. Aşağıdakilerden hangisi âhenk ögelerinden değildir?
a. Cinaslı uyak b. Vurdu c. Ölçü d. Tema e.Tonlama
3. Bir şiirin dil özellikleri neleri içerir?
4. Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatında yaygın kullanılan yeni nazım biçimlerinin birkaçını belirtiniz.
5. "Neşen
Ne ben
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ
Ne de âlâm-ı fikre bir mersa
Olan bu mai deniz
Melali anlamayan nesle âşinâ değiliz."
Bu dizelerin nazım biçimi nedir? Belirtiniz.
6. Serbest müstezat ne gibi özellikler taşır?
7. Serbest müstezat biçimini geliştiren başlıca şairler kimlerdir?
8. Klâsik Türk şiirindeki müstezatla serbest müstezadı karşılaştırınız.
9. Manzum öykü tarzına ne tür konular için başvurulur, niçin?
10. Yeni Türk şiirinde manzum öykü tarzını en çok kullanan şairler kimlerdir?
11. "Seyfi Baba" manzumesini, nazım birimi, ölçü ve uyak bakımından inceleyiniz.
13. Bu manzumeden abartma sanatına örnekler bulunuz.
14. Serbest şiir çığırının açılmasını sağlayan sanatçılar kimlerdir?
15. Serbest şiirin başlıca özellikleri nelerdir?
16. Serbest şiiri, serbest müstezattan ayıran başlıca özellikleri belirtiniz.
17. "Ay doğar ayazlanır "Almadan
Gün doğar beyazlanır Kokun aldım almadan
Mahmur gözlü sevdiğim Bir de yüzün göreyim
Uyanmaya nazlanır" Tanrı canım a/madan"
Bu iki örneğe dayanarak mâninin temel özelliklerini açıklayınız.
18. Siz de artık mâni için örnek bulunuz.
19. Mânilerin anonim halk şiirimiz içindeki yerini ve önemini belirtiniz.
20. "Eğer benim ile gitmek dilersen
Eğlen güzel yaz olsun da gidelim
Bizim iller kıraçlıdır aşılmaz
Yollar çamur kurusun da gidelim
Aşamazsın Karaman'ın ilini
Köprüsü yok geçemezsin selini
'Gerdan yaylasının perçem belini
Lâle sümbül bürüsün de gidelim" (Karacaoğlan)
Bu dörtlüklere dayanarak koşmanın temel özelliklerini açıklayınız.
21. Koşmada ilk dörtlüğün dizeleri kaç biçimde uyaklanabilir? Birer örnekle
gösteriniz.
22. "Dinleyin ağalar meçinin eyleyim
Elma yanaklımın kara kaşlımın
O gül yüzlerine kurban olayım
Dal gerdanlımın da sırma saçlımın"
a. Konusuna göre koşmanın türlerini açıklayınız.
b. Yukarıdaki dörtlüğün hangi tür koşmadan alındığını belirtiniz.
23. Ağıt, koçaklama ve taşlama türlerinin konularını belirtiniz.
24. Semaî ile koşma arasındaki benzerlik ve farklılıkları gösteriniz.
EDEBİYAT TARİHİMİZİN DEVİRLERE AYRILMASI
Çok eski zamanlara kadar uzanan ve çok geniş bir coğrafî sahada meydana gelen Türk edebiyatının tarihini çizerken, onu başlıca üç devreye ayırarak ele almak ve incelemek artık klasikleşmiştir. Bu ana devreler;
a. İslâmiyet'ten önceki Türk edebiyatı,
b. İslâmî dönem Türk edebiyatı,
c. Avrupai (batı etkisinde gelişen) Türk edebiyatı.
olmak üzere üçe ayrılır. İkinci ve üçüncü devreler İslâm medeniyeti tesirinde gelişen Türk edebiyatı ve Batı medeniyeti tesirinde gelişen Türk edebiyatı suretinde de adlandırılmaktadır. Üçüncü devreye Türk yenileşme edebiyatı veya Tanzimat'tan sonraki Türk edebiyatı da denmiştir. Son zamanlarda -hususiyle üniversitelerdeki öğretimde- son devre Yeni Türk edebiyatı, birinci ve ikinci devreler Eski Türk Edebiyatı adı altında incelenmektedir. Bu üç devreye, 191l'den sonra kuvvetlenip yayılan Türkçülük akımı ve hareketinin ortaya çıkardığı millî kaynaklardan beslenerek meydana getirilen yeni bir edebiyat devresini eklemek gerekir. Bu, millî edebiyat devresidir, fakat uzun sürmemiştir.
Türk edebiyatı tarihi, yalnız Türk milletinin yaşadığı medeniyet çağlarına göre değil, Türkçe'nin edebî lehçelerine ve edebî mahsullerinin doğduğu cemiyet, çevre ve zümrelerine göre de sınıflandırılmaktadır.
Faruk K.Timurtaş (Tarih İçinde Türk Edebiyatı, İstanbul 1981)
(Aşağıdaki soruları örnek metinden yararlanarak cevaplayınız.)
1. Türk edebiyatı hangi ölçülere göre devrelere ayrılmıştır yazınız.
2. Türk edebiyatı hangi devrelere ayrılıyor. Yazınız.
Eşçâr-ı bağ hırka-i tecrîde girdiler
Bâd-ı hazan çemende el aldı çenârdan
Heryaneden ayağına altın akıp gelir
Eşçâr-ı bağ himmet umar cûy - bârdan
Sahn-ı çemende durma salınsın sabâ ile
Azadedir nihâi bugün berg ü bârdan
Bakî çemende hayli perişan imiş varak
Benzer ki bir şikâyeti var rüzgârdan
1. Bu parçaya dayanarak gazelin başlıca özelliklerini belirtiniz.
2. Beyitleri arasında anlam birliği bulunan gazellere yek-ahenk denir. Yukarı¬daki gazel, yek-ahenk olabilir mi? Niçin?
3. Gazelin en güzel beyiti için kullanılan terim aşağıdakilerden hangisidir?
A. matla B. makta C.hüsn-i matla D. beytü'l-gazel E. hüsn-i makta
4. Aşağıdaki özelliklerden hangisi gazelle ilgili değildir?
A. Aşk, şarap, kadın, güzellik konularını işler.
B. Uyak örgüsü aa bb cc dd... biçimindedir.
C. En güzel beyitine beytü'l-güzel denir.
D. Divan edebiyatı nazım biçimlerindendir.
E. Beyit sayısı 5-15 arasında değişir.
5. Beyitleri aynı güçte aynı güzellikte olan gazele yek - avaz denir. Fuzûlî' den okuduğunuz gazeli bu açıdan değerlendiriniz.
Hunin ciğerim la'l-i dür-efşânm içindir" beytine uygulayınız.
7. Aşağdakilerden doğru olanın yanına "D", yanlış olanın yanına "Y" koyunuz:
. Beyitleri ortadan bir iç uyakla bölünmüş gazellere musammat gazel denir.
..... Gazellerde düşnce, felsefe... konuları işlenmez.
..... Tenasüp sanatında sözcükler çelişki oluşturmayacak biçimde kullanılır.
...... Tüm gazellerde konu bütünlüğünün sağlanması göz önünde bulundurulmuştur.
8. Kasidenin özelliklerini açıklayarak bölümlerini belirtiniz.
9. Gazel ile kasidenin benzer ve farklı yönlerini belirtiniz.
10. Bir kaside, aşağıdakilerden hangisine göre adlandırılamaz?
A. Uyak harfine göre
B. Redifine göre
C. Tegazzül bölümüne göre
D. Nesip bölümüne göre
E. Maksat bölümündeki konuya göre
11. Aşağıdaki nazım biçimlerinden hangisi kasidelerin bir bölümünden bağımsızlaşmıştır?
A. mesnevi B. Müstezat C. kıt'a D. gazel E. murabba
12. Kasideler, nesip bölümlerinde işlenen konulara göre ne gibi adlar alırlar?
13. Kasidelerde ve gazellerde kullanılan uyak türleriyle halk şiirinde genel olarak kullanılan uyak türünü, bu farklılığın nedenini belirtiniz.
14. Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A. Kasidelerde anıştırma sanatına yer verilebilir.
B. Kasidelerin de musammat biçimleri vardır.
C. Kasidenin mahlas beytine taç beyit denir.
D. Kasidelerde münacat. naat türlerine yer verilmez.
E. Kasideler bir maksada bağlı olarak yazılır.
15. Murabba nazım biçiminin özelliklerini açıklayınız.
16. Klâsik edebiyatta ikiden çok dizeli bentlerle kurulan nazım biçimlerinin ortak adı nedir?
17. "Murabba halk şiirimizdeki... biçiminin klâsik şiirdeki benzer örneğidir." cüm¬lesinde boş bırakılan yere, aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A. semaî B. destan C. koşma D. türkü E. varsağı
18. Şarkı biçimi hangi edebiyatta doğmuştur?
19. Bu nazım biçiminin başlıca özellikleri nelerdir?
20. Aşağıdaki kelime çiftlerinden hangisi yarım kafiyedir?
A. hilâl-celâl B. ger-ser C. deli-göreli D. ammâ-hâşâ E. oldu-aldı
21. Aşağıda şiirle ilgili olarak verilen tanımlamalardan hangisi doğru değildir?
A. Dizelerin hece sayısı ve durak bakımından denk oluşuna hece ölçüsü denir.
B. 11 'li hece ölçüsüyle söylenen aşk temalı lirik şiirlere koşma denir.
C. Tanrı'yı övmek, ona yakarmak için söylenen şiirlere ilâhî denir.
D. Din dışı konuların işlendiği şiirlere nefes adı verilir.
E. Öğüt verici, yol gösterici nitelikteki tasavvuf? şiirlere nutuk denir.
22. Aşağıdakilerden hangisi, Halk şiiri nazım türlerinden değildir?
A. güzelleme B. Mersiye C. Koçaklama D. İlâhî E. Nutuk
23. Aşağıdaki eşleştirmelerden hangisi yanlıştır?
A. Karacaoğlan - mersiye B. Fuzulî - gazel
C. Yunus Emre - ilâhî D. Nef'î - kaside
E. Namık Kemal - Vaveyla
24. "Yahya Kemal'i okudunuz mu?" cümlesinde hangi edebî sanat vardır?
A. mecaz B. tenasüp C. kinaye
D. mecaz-ı mürsel E. İstiare
25. "İnsanın çoğu kez içi ağlarken dışı güler." cümlesinde hangi edebî sanat vardır?
A. teşhis B. tezat C. tecahüliarif D. istiare E. Benzetme
26. "Bahçe sana bağ bana
Değme zincir kâr etmez
Zülfün teli bağ bana"
Bir mâniden alınan bu dizelerde, aşağıdaki sanatlardan hangisi vardır?
A. mübalâğa B. tezat C. cinas D. istiare E. Tecahüliarif
27. Aşağıdakilerden hangisi, Halk şiirinin temel nazım birimidir?
A. beyit B. üçlük C. dörtlük D. beşlik E. Dize
28. Türk Halk Şiiri'nde en çok kullanılan uyak türü hangisidir?
A. zengin uyak B. tam uyak C. tunç uyak
D. yarım uyak E. cinaslı uyak
29. 30.Aşağıdakilerden hangisi, Anonim Türk Halk Edebiyatı şiir türlerindendir?
A. koşma B. nutuk C. ninni D. semaî E. murabba
1. Şiirde en küçük nazım birimi mısradır. Mısra,
2. . nazım şekli denir. Türk şiirinde nazım şekillerini üç başlık altında inceleyebiliriz.
1. Divan Edebiyatında Nazım Şekilleri:
a) Beyitle kurulan nazım şekilleri: ..
b) Bentlerle kurulan nazım şekilleri:
2. Halk Edebiyatında Nazım Şekilleri:
a) Anonim halk edebiyatı nazım şekillen: ..
b) Âşık edebiyatı nazım şekilleri:
3. Yeni Türk Edebiyatında Nazım Şekilleri:
a) Kurallı nazım şekilleri:
b) Serbest nazım şekilleri.
HECE ÖLÇÜSÜ
Hece ölçüsü, . eşitliğine dayanır. Aşağıdaki mısraların hece ölçüsünü tespit ediniz.
a) Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıra dağlar gibi duranlarındır.
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir. (Orhan Saik Gökyay)
b) Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken
Söylenmemiş bir masal gibi Anadolu 'muz [Faruk Nafiz Çamlıbel)
c) Bu dağı asam dedim
Asam dolaşanı dedim
Bir hayırsız yâr için
Herkese paşam dedim (Halk Türküsü)
DURAK
Hece ölçüsüyle yazılan şiirlerde, Bu ayrım yerlerine durak denir. Aşağıdaki şiirlerin hece ölçüsünün kaçlı kalıbı ile yazıldığını tespit ederek duraklarını gösteriniz. (Durakları şiirlerin üzerinde çizgi ile gösteriniz.)
Giderim yolum yaya + =..
Cemâlin benzer aya + =..
Eridim hayâl oldum + =..
Günleri saya saya + =..
(Halk Türküsü]
Hece ölçüsünün sekizli kalıbı:
Gel dilberim kan eyleme + =..
Seni kandan sakınırım + =..
Doğan aydan esen yelden + =..
Seni gülden sakınırım + =..
(Âşık Ömer)
İptida Bağdad'a sefer alanda + =..
Atladı hendeği geçti Genç Osman + =..
Vuruldu sancaktar İcaptı sancağı + =..
iletti, bedene dikti Genç Osman + =..
[Kayıkçı Kul Mustafa]
Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken + =..
Söylenmemiş bir masal gibi Anadolu'muz + =..
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken + =..
Sana uğurlar olsun, ayrılıyor yolumuz. + =..
(Faruk Nafız)
Bir düşünsen yarıyı geçti ömrüm
Gençlik böyledir işte, gelir gider;
Ve kırılır sonra kolun kanadın;
Koşarsın pencereden pencereye.
(Cahit Sıtkı Tarancı)
KAFİYE
Kafiye, .. benzerliğidir. Kafiye, genellikle bulunur.
3. Aşağıdaki mısraların kafiye şemasını göstererek hangi çeşit kafiye olduklarını yazınız. Redifleri gösteriniz.
a. . ünsüz benzeşmesine dayanan kafiyelere . . denir.
Kuloğlu der ömür geçer
Kalmasın âlemde naçar
Dünya sana konan göçer
Dedikleri gerçek imiş
b. , benzeşmesine dayanan kafiyelere .. denir.
Bursa 'da bir eski cami avlusu
Mermer şadırvanda sakırdayan su
(A.H. Tanpınar)
c. sesin benzemesiyle oluşan kafiyelere
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene
Biz sende olamazsak bile sen bizdesin gene
(Y.K. Beyatlı)
d. Kafiyedeki kelimelerden birinin diğerinin içinde aynen bulunmasına . denir.
Kükremiş sel gibiyim,, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
(M. Akif Ersoy)
e. Yazılışları aynı olduğu hâlde anlamlan farklı olan kelimelerle yapılan kafiyelere . denir.
Niçin kondun a bülbül Kapımdaki asmaya
Ben yarimden vazgeçmem Götürseler asmaya
REDİF
Şiirde, .................................
. redif denir.
Giderim yolum dağdır
Bu ne ayvalı bağdır
Hâlden bilir hâldaşım var
Yolda giden yoldaşım var
Mert dayanır namert kaçar
Meydan gümbür gümbürlenir
Şahlar şahı divan açar
Divan gümbür gümbürlenir.
MUHTEVA UNSURLARI
ÖRNEK:
Dilerim tanrıdan ki sana açık kucaklar A benim bahtiyarım
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun Gönülde tahtı yarim
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar Yüzünde göz izi var
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun Sana kim baktı yarim
Yukarıdaki dörtlüklerde aşk konusu işlenmiştir. Buna karşılık dörtlüklerin teması kıskançlıktır.
Uygulama: Sizler de bulacağınız örnek bir şiirin konusunu ve temasını yazınız.
4. Aşağıdaki iki mısrayı ahenk (armoni ve ritm) açısından inceleyiniz. Armoni ve ritmi açıklayınız. Buna benzer mısralar bulunuz.
Bülbül güle bir gül dedi gül gülmedi gitti.
Bülbül güle gül bülbüle yâr olmadı gitti.
KOLSUZ
Sağ kolu kesilmiş omuz başından.
Dev adımlarıyla bir yolcu gitti.
Solunda bir kılıç gibi sallanan
Tek kolu anlattı, bu bir yiğitti.
Bir dağdı, gölgesi kararttı yolu,
Ardınca yürürken, içim yas dolu,
Canlandı gözümde kesilmiş kolu.
Sınırda düşmanı göğsünden itti.
Faruk Nafız ÇAMLIBEL
Han Duvarları
1. Aşağıdaki kavramları tanımlayınız. Bu tanımlara yukarıdaki şiirden örnek veriniz.
Ölçü ( vezin):..
.....
Mısra:.
...
Kafiye:...
...
Nazım:.
...
MASAL
Çocuk gönlüm kaygılardan azâde,
Yüzlerde nur,ekinlerde bereket.
At üstünde mor kâküllü şehzade;
Unutmaya başladığım memleket...
Şakağımda annemin sıcak dizi,
Kulağımda falcı kadının sözü,
Göl başında padişahın üç kızı,
Alaylarla Kafdağına hareket.
1. Edebiyatımızda "Tazarruname" adındaki, Divan süslü nesrinin en güzel örneklerinden biri olan eser hangi yazarımıza aittir?
A) Ahmet Paşa B) Nergisi C) Veysi D) Sinan Paşa E) Katip Çelebi
________________________________________
2. ( ) Makta, ( ) Beytü'l-Gazel, ( )Hüsn-i Maktâ ( )Matla, ( ) Hüsn-i Matlâ
Yukarıda boş bırakılan parantezlere sırasına göre aşağıdaki sayılardan hangisi getirilmelidir ?
A) 1,2,3,4,5 B) 5,3,4,1,2 C) 2,1,3,4,5 D) 1,2,3,4,5 E) 3,2,5,4,1
________________________________________
3. Ali Şir Nevaî'nin en önemli özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Eserlerini Çağatay lehçesiyle yazmış olması,
B) Anadolu'da yaşamamış olması
C) İlk Hamse sahibi olması ve Türkçe'nin Farsça'dan üstün olduğunu savunması, bu yönde eser vermesi,
D) Farsça yazmaya çalışanları eleştirmesi,
E) Türk dilini en iyi şekilde savunacak özelliğe sahip olmaması.
________________________________________
4. Kaside ve Mesneviler arasına okuyucuyu sıkmamak ve eseri monotonluktan kurtarmak amacıyla araya yerleştirilen gazellere ne ad verilir?
A) Güzelleme B) Tegazzül C) Soylama D) Tabşırma E) Mahlas
________________________________________
5. Aşağıdakilerden hangisi "Mevlid"in bölümlerinden biri değildir?
A) Münacaat B) Dua C) Vilâdet D) Miraç E) Naat
________________________________________
6. "Tezkire" kelimesinin günümüzde kullanılan yazı türlerinden hangisinin karşılığı aşağıdakilerden biri olabilir?
A) Gezi B) Sohbet C) Eleştiri D) Biyografi E) Otobiyografi
7. Halk şiiri ile Divan şiirinin ortak yönü aşağıdakilerden hangisidir?
A) Şiirlerde kullanılan dilin sade olması
B) Konu bütünlüğüne önem verilmesi
C) Konudan çok biçime önem verilmesi
D) Daha çok tam kafiyeye yer verilmesi
E) Ölüm, aşk, Allah inancı, hasret konularının işlen¬mesi
________________________________________
8. I-Nazım birimi dörtlüktür.
II-Arap ve İran Edebiyatından alınan gazel, kaside, mesnevî, musammat gibi nazım şekilleri kullanılır.
III-En çok kullanılan türler, münacat (Allah'a yakarış), naat (peygambere övgü), methiye (büyüklere övgü), hicviye (yergi), mersiyedir.
IV-Dil, Klâsik Edebiyatın ortaya çıkışında sade olmasına rağmen, Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaların artması sonucu giderek ağırlaşmıştır.
V- Kişisel ve sosyal konulardan çok, hikmet, tasavvuf ve aşk işlenmiştir.
Yukarıda verilen özelliklerden hangisi 15. yy. Klâsik Türk Edebiyatı için söylenemez?
A) I B) II C) III D) IV E) V
________________________________________
9. Varidi eşek ferâsetiü /Hem ulu yollu hem kıyasetlü Ol ulu katına bu miskin har /Vardı yüz sürdü dedi ey server / Sen eşekler içinde kâmilsin / Akil ü şeyh ü ehl ü fazılsın
Bu dizeler aşağıdaki eserlerin hangisinden alınmış olabilir?
A) Leylâ vü Mecnun B) Harnâme C) Hayriyye
D) Beng ü Bade E) Siham-ı Kâza
________________________________________
10. Aşağıdaki eşleştirmelerin hangisinde yanlışlık var¬dır?
A) Yunus Emre - Risaletü'n-Nushiyye
B) Ali Şir Nevâi Muhakematü'l-Lügateyn
C) Bakî - Kanuni Mersiyesi
D) Şeyhî - Hamâme
E) Ruhî - Şikayetname
________________________________________
11. "Edebiyatımızda Fuzulî, sevgiliye kavuşunca aşkın biteceğine inandığı için sevgiliye kavuşmayı arzulamaz; Yunus ise aşkın ancak sevgili ile birlikteyken bir anlam kazanacağına inandığından sevgiliye kavuşma arzusu ile doludur. Onların şiirlerini aşksız da düşünemeyiz zaten"
Yukarıdaki parçadan Fuzûlî ve Yunus'un aşk anlayışları ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Yunus'un sevgiliden ayrı kalmaya tahammülü yoktur.
B) Fuzuli için aşkı besleyen en önemli kaynak ayrılıktır.
C) Her iki şair için de aşk, şiirlerinin önemli bir öğesidir.
D) Her iki şair de maddi aşkı geçerek manevi aşka yönelmişlerdir.
E) Her iki şairin aşk anlayışlarında birbirine zıt unsurlar vardır.
12. Divan edebiyatında ünlü şairlerin biyografilerini ve sanatçı kişiliklerini anlatıp esrlerinden örnekler veren eserlere ne ad verilir?
a) Münşeat b) Divan c) Tezkire d) Mesnevi e) Cönk
________________________________________
13. Divan şâiri ölçüde aruzu(1) birimde beyit ve benti.(II) anlatımda ağır üslup ve sanatkârlığı(III) konuda somut ve güncelliği(IV), dilde Osmanlıca'yı(V) benimser, duygu dünyasını şiirlerine yansıtır. Altı çizili bölümlerden hangisi bilgi yanlışlığına ne¬den olmuştur?
A) l B) II C) III D) IV E) V
________________________________________
14. Süleyman Çelebi'nin Mevlid adlı eseri hakkında verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Eserin asıl adı Vesiletün Necat'tır.
B) Hz.Muhammed'in doğduğu zamanın karşılığı olarak kullanılır.
C) 13. yüzyılda yazılmıştır.
D) Münacat, veladet, risalet, rıhlet, dua bölümlerinden oluşur.
E) Mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır.
________________________________________
15. Aşağıdakilerden hangisi Mevlana'nın eserlerinden değildir?
A) Mesnevi B)Divan-ı Kebir C) Fihi Mafih
D) Risalet'ün Nushiyye E) Mesnevi-i Muradiye
________________________________________
16. Divan şiiri nazım şekillerinden olan konularına göre çeşitli isimlerle adlandırılır. Bunlardan "" Allah'a yalvarıp yakarmakla ilgili. "" Hz. Muhammed'in büyüklüğü ile ilgili şiirlerdir. Parçada boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden han¬gileri getirilmelidir?
A) methiye - tevhit B) mersiye - kaside
C) münacat - naat D) mesnevi - ilahi
E) gazel - rubai
________________________________________
17. Yunus Emre'nin eğitici, öğretici, ahlâki ve dini özellikler taşıyan eseri aşağıdakilerden hangisidir?
A) Nuhbetü1! Âsâr
B) Divan-ı Hikmet
C) Camiü'i Tevârih
D) Risâletü'n Nushiyye
E) Kutadgu Bilig
18. Yunus Emre için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Şiirlerinde daha çok aydınlara seslenmiştir.
B) Şiirlerinde hem hece hem aruz ölçüsünü kullanmıştır.
C) Dilimizi en doğal biçimiyle kullanan bir
ozanımızdır.
D) Tanrı sevgisi ila insan sevgisini en iyi biçimde
bağdaştırmıştır.
E) Dünyaca tanınan lirik bir ozandır.
________________________________________
Bunlar bir vâkt beyler idi
Kapıcılar korlar idi,
Gel şimdi gör bilmeyesin
Bey kangıdır ya kulları
Yunus Emre-Ilâhi
19. Dörtlüğün anlamını en doğru veren aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ölümden kaçılmaz.
B) Zenginlik ölümü engellemez.
C) Ölüm herkesi eşit yapar.
D) Dünya malı dünyada kalır.
E) Ölümün ne zaman geleceği bilinmez.
________________________________________
20. "Divan Edebiyatında en çok kullanılan mazım biçimlerinden birisidir. Beyit birimiyle yazılır. Her beyit kendi arasında kafiyelidir (aa, bb, cc). Uyak düzeninin sağladığı kolaylık nedeniyle çok uzun aşk hikayeleri, destanlar, din ve tasavvufla ilgili düşünsel eserler bu biçimde yazılır. Fuzulî'nin Ley¬la ve Mecnun'u, Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i bu biçimde yazılmış en ünlü eserlerdir."
Yukaıda sözü edilen nazım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kaside B) Terkib-i Bend C) Terci-i Bend D) Gazel E) Mesnevi
________________________________________
21. "Âşık, Sevgili, Şarâb" sözcüklerinin tasavvufi
metinlerdeki karşılığı aşağıdaki gruplar¬
dan hangisinde doğru şekilde
sıralanmıştır?
A) Allah, Derviş, ilâhi Aşk
B) Derviş, ilâhi Aşk, Allah
C) İlâhi Aşk, Derviş, Allah
D) İlâhi Aşk, Derviş, Allah
E) Derviş, Allah, ilâhi Aşk
22. "Mazmun" sözcüğü ile ilgili doğru bilgi
aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
A) "Mazmun" Divan Edebiyatı nazım biçimlerinden
birisidir.
B) Divan Edebiyatında bütün şairler tarafından ortaklaşa kullanılan sanatlı sözlerdir.
C) Divan Edebiyatında yapılan bir benzetme
biçimidir.
D) Divan Edebiyatında şairlerin aldıkları takma
isimlere "Mazmun" denir.
E) Divan Edebiyatında msirde kullanılan kafiyeye
"Mazmun" denir.
________________________________________
23. Aşağıdaki dizelerden hangisinde türemiş bir isim kullanılmamıştır?
A) Son yıllarda gözlük satışında artış olmuş.
B) Işıklar yanınca ortalık gün gibi oldu.
C) O zaman hemen çiçekçiye gidelim.
D) Sana bir kayak takımı alalım dedi babam.
E) Dolsun bir elmada mevsim evimize.
________________________________________
24. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde öğrenilmek istenen öğe farklıdır?
A) Böyle güzel bir kitabı nereden aldın?
B) Sizinle birlikte kaç kişi yemeğe katılacak?
C) O, bu apartmanın hangi dairesinde kalmaktadır?
D) Oğlunun, oğlun olduğunu neresinden tanırsın?
E) Güzelim Çamlıca tepesinden mi geliyorsun?
________________________________________
(I)Dışarıdan gelen şu hayat gürültüsüne dalarak, demin holde seyrettiğim fotoğrafları gözümün önüne getirerek, ortalarında çocuklarıyla fotoğraf çektirmiş olan evlilerin o rahat tebessümüyle... fakat şimdi niçin böyle uğraşıp duruyorum? (II)Niçin kendi kendimi aldatıyorum? (III)Benim asıl mesut zamanlarım ne oldu? (IV)Niçin asıl o zamanlar resim üzerine resim çıkartmadım? (V)Niçin her tarafta fotoğrafçıya uğramadık?
25. Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangi ikisinde türemiş bir isim kullanılmıştır?
A) I-II B) II-III C) III-V D) IV-V E) V-I
1) "Hayata tek bir pencereden bakılması yanlıştır. Hayat, çok yönlüdür. Ne tamamen trajedi ne tamamen komedidir. O halde sanat da böyle olmalıdır. Ağlanacak durumları bile acı bir gülümsemeyle görmemizi sağlamalıdır. Bunu yapan değerli yazarlarımız yok değildir. Aziz nesin bunların önde gelenlerinden biridir.
Bu parçanın anlatım biçimi ve düşünceyi geliştirme yolu aşağıdakilerden hangisidir?
A) Açıklama - tanık gösterme
B) Betimleme- kanıtlama
C) Karşılaştırma - tanık gösterme
D) Tartışma - örneklendirme
E) Öyküleme- benzetme
2 )Aşağıdakilerden hangisi kanıtlayıcı metinlerin amacı olamaz?
A) Kabullendirmek
B) Açıklama yapmak
C) Bir konuya inandırmak
D) Anlattığı konuyu örneklerle desteklemek
E) Okuyucuyu duygulandırmak.
3). Aşağıdakilerin hangisinde ad aktarması yoktur?
A) Anadolu'nun Kurtuluş Savaşı'nda boynu büküktü.
B) Bu olaylara kasaba hemen tepki gösterdi.
C) Adresi bir de şu eve soralım.
D) Hırçın deniz akşama doğru sakinleşti.
E) Dün akşam Mehmet Akif okudum
4) 1. Yuttuğumuz benzin buharı ile toz bizi sersem etmişti.
2. Vakit gece yarısını geçmişti.
3. İki saat sürdüğü söylenen yolu, altı saatten
beri bitiremiyorduk.
4. Projektörleri görünen araba bizi müthiş bir
toz bulutu içinde bırakarak yanımızdan geçip
gitti.
5.Yolumuza devam ediyorduk.
Numaralandırılmış cümlelerle anlamlı bir parag¬raf oluşturmak için sıralama nasıl yapılmalıdır?
A) 4-5-1-3-2 B) 5-2-3-1-4
C) 2-4-1-5-3 D) 1-5-3-4-2
E)1-2-3-4-5
5) " Analitik akıl yürütme, geniş açılı düşünme, entelektüel zeka gibi özelliklerin liderlik için belli rolleri vardır. Ancak sıra dışı, büyük liderleri ayırt eden şeyler duygusal zekaya dayalı yetkinliklerdir. Belli bir mevkiye gelmek için zeka tek başına yeterli gibi görünebilir. Ancak iyi ve özgün liderlikte duygusal zeka çok önemlidir."
Bu parça, aşağıdakilerin hangisine yanıt olarak söylenmiş olabilir?
A) İyi bir lider nasıl davranmalıdır?
B) Liderlikte hangi tür zeka öne çıkar?
C) Liderlikte zeka her şey midir?
D) Zeka ve duygusal zeka arasında fark var mıdır?
E) Duygusal zekası yüksek olan liderler, çalışanlarını nasıl etkiler?
6)Aşağıdakilerden hangisi paneli forumdan ayıran bir özelliktir?
A)seçilen konu üzerinden farklı düşüncelerin dile getirilmesi
B)Az sayıda dinleyicilerin bulunması
C) tartışmayı yöneten bir başkanın olması
D)Konularının sosyal ve güncel olması
E) Dinleyicilerin konuyla ilgili görüşlere yer verilmemesi
7) "Yapıtınızda karakterler siz ehiç benzememeli, kendilerine benzemeli. Sözcükleriniz de size değil, onlara ait olmalı. Aynı şekilde, sizin sevdiğiniz nesne ya da mekanları değil; onların ilgisini çekenleri betimlemelisiniz. Aksi takdirde.."
Bu parçanın, aşağıdakilerin hangisiyle devam etmesi en uygundur?
A) Onlar yapıtınıza egemen olur.
B) Onları sorgulamış olursunuz.
C) Betimlemenin ölçüsü kaçar
D) Onları değil, size ait olanları anlatmış olursunuz.
E) Siz onlara benzemiş olmazsınız
8)Aşağıdakilerin hangisinde özne-yüklem ilişkisi farklıdır?
A) İnsanların biçimlenmesi, uzun yıllar almıştır.
B) İnsan, gelenekleri bir türlü aşamamıştır.
C) Resimde, insanın bu yazgısı açıkça yansıtılmıştır.
D) İnsan, geleneklerin baskısından kurtulmadıkça çağın değerlerini yakalayamaz.
E)Gelenekler, çoğu zaman insanı yönlendirir.
9. -. Öğretici metinlerde anlatıcı gerçek kişidir. ---- metinlerde ise anlatıcı kurmaca bir kişidir. Anlatıcı ya olayın içinde yer alır; ya dışarıdan olayı gözlemler ya da olayı her şeyi bilen hakim bir bakış açısıyla anlatır.
Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Açıklayıcı B) Öyküleyici C) Kanıtlayıcı
D) Betimleyici E) Tartışmacı
10) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır?
A) Şiirde, bizim kuşaktan önceki yenilikleri pek de anlamlı görmediğime bütün içtenliğimle inanıyorum.
B)Şiirin kuşak çatışmalarını aşan bir saflığa sahip olması gerektiğini söyledim.
C) Şiir, yaşamın çelişkili yanlarının tanıklığına indirgenmek isteniyor.
D) Şiiri, okurların vakit geçirme aracı gibi görmesi mümkün değildir.
E) Şiirde özgünlük, hemen ulaşılabilecek bir başarı görülmemeli.
11) "Orada, yol boyunca, türlü ağaçlar ve çiçeklenmiş , rengarenk tarlaları vardı."
Bu cümlede aşağıdaki sözcük türlerinden hangisi yoktur?
A) Sıfat B) Bağlaç C)Adıl D) Ad E)Fiil
12)Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ekfiil kullanılmıştır?
A) Yalnızlık, insana bütün televizyon programlarını azberletir.
B) Hırslı bir insan, yabani ata binen adama benzer.
C) Ahlak, insanın kendi kendisini mağlup etmesidir.
D) İnsan, alemde hayal ettiği müddetçe yaşar.
E) İnsan sevdiğinden korkar; ama korktuğunu sevmez.
13) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde hem belgisiz sıfat hem de belgisiz zamir vardır?
A) Her güneş doğacak bir kuytuluk bulur kendine.
B) Yolculuğa hazır bir yelkendir sabahleyin odamızda karanlık.
C) Bütün uyanışların en mutluları geçer odamızdan sabah karanlığına
D) Aşk deyince ötesini arama
E) Bir dünya varmış kimsenin aşkı tanımadığı
14) " Kurallı cümlelerin yazıya bilimsellik kattığı, güçlendirdiği kesindir"
Bu cümledeki anlatım bozukluğunun nedeni, aşağıdakilerden hangisidir?
A)Gereksiz sözcük kullanımı
B) Yüklem eksikliği
C) Özne eksikliği
D)Dolaylı tümleç eksikliği
E) Nesne eksikliği
15) "İnceciğin inceciği çekirdek
Ufacığın küçücüğü çekirdek
Bir serçenin bu sabah gagasından düşürdüğü
Bilinmezliğin ilk düğümü çekirdek
Seninle bir düşü gömüyorum toprağa
Yüreğimi yanına koydum işte
Sevin diye, üşüdün mü ısın diye
Tezce büyü ,tezce büyü çekirdek"
Bu dizelerde aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A) Yaşam sevinci B) Doğa sevgisi
C) Umut D) Sabır E) Duyarlılık
16)Aşağıdaki cümlelerin hangisinin yükleminde kip kayması olmuştur?
A) Bir an önce evi boşaltıp eşyaları taşısınlar
B) Onlara söyle, yarına kadar bunları çözsünler.
C) Ezberleyeceklerine anlamaya çalışsınlar.
D) Bu akşamki programı izlesinler
E) Bugün çok işim var, Allah vere de gelmesinler.
17)Aşağıdakilerden hangisi, yüklemi geçişli fiil olmasına rağmen nesne kullanılmamış bir cümledir?
A) Olanları bana iki dakikada anlattı.
B) Tarih öğretmeninize şarkı şarkı söyletmişsiniz.
C) Böyle bir ortamda gözden kaçıramazsınız.
D) Arkadaşlarla bir çay bahçesinde oturduk.
E) Onun böyle konuşmasına çok şaşarmıştık.
18) "Vakit olsa gerek, der
Hep içim ürpererek
Diyorum
Vakit dar olsa gerek."
Bu dizelerdeki eylemsinin türdeşi, aşağıdakilerin hangisinde vardır?
A ) Yalvarmak, yakarmak nafile bugün
B) Geliş ternle, gidiş uçakla olacak.
C) Her alanda hızlı bir gelişme var.
D) Haber vermeksizin çıkıp gitmiş.
E) Suyunu sebil ettiğim o çeşme
19)I. hayat, suda başlamıştır.
II. kimi hayvanların hayatı insanlarınkinden uzundur.
III. Köy hayatı ona çok ilginç gelmiştir.
IV: Bu şehirde hiç hayat yok.
V. Gece hayatına bir türlü alışamadı.
Yukarıdaki cümlelerde "hayat" sözcüğü kaç değişik anlamda kullanılmıştır?
A) 1 B)2 C)3 D) 4 E) 5
20) "Hakkı Devrim: 'Ahmet Altan çok laf kaldırır konuları sever.' demiş"
Bu cümledeki altı çizili sözün anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
A)Hakkında çok şey söylenebilecek
B) Yaşamın gerçeklerini anlatan
C) Okuyucuya ilginç gelen
D) Hayallerle süslenebilecek
E) Toplumsal ilişkileri yansıtan
HER SORUNUN DOĞRU CEVABI 5 PUANDIR.
CEVAPLAR MUTLAKA TABLOYA İŞARETLENMELİDİR. DİĞER İŞARETLEMELER DİKKATE ALINMAYACAKTIR.
SINAV SÜRESİ 25 DAKİKADIR.
ADI SOYADI:
SINIFI VE NOSU:
ALDIĞI NOT:
1- A B C D E
2- A B C D E
3- A B C D E
4- A B C D E
5- A B C D E
6- A B C D E
7- A B C D E
8- A B C D E
9- A B C D E
10- A B C D E
11- A B C D E
12- A B C D E
13- A B C D E
14 A B C D E
15- A B C D E
16- A B C D E
17- A B C D E
18- A B C D E
19- A B C D E
Soru A B C D E
Adı Soyadı
Sınıf : No :
Gelibolu Lisesi 2007 - 2008 Öğretim Yılı
10. Sınıf Dil ve Anlatım Dersi 2. Dönem 2. Yazılı Sorularıdır
Her sabah, gözlerimi gökyüzünden gelen paslı seslerin gıcırtısıyla açıyorum. Sanki binlerce çelik makas, gökyüzünün lacivertliğini doğramak için durmadan açılıp kapanarak, havada cehennemi bir gürültü ile çakıyor. Bulutlarsa bir araya toplanmış, sınırsız bir neşe içinde sokaktan çekilen el ayağa karşı yengilerini kutluyorlar."
1 - Yukarıdaki metinden aşağıda istenenlere uygun örnekler bulup karşılarına yazınız. ( 10 puan )
İnsandan doğaya aktarma:
Duyular arası aktarma:
Ad aktarması :
Benzetme:
2 - Metinde altı çizişmiş olan sözcükleri çeşidi ve yapısı bakımından inceleyiniz ? ( 10 puan )
3- Aşağıdaki metinde geçen zarfları göstererek çeşitlerini belirtiniz ? ( 10 puan )
"Arkadaşım, telefonda dönem ödevlerinin yarın teslim edileceğini söyledi. Ben bunu tamamen unutmuştum. Ne yapacağımı düşünürken annem içeri girdi ve " Böyle ne üzülüyorsun? Biraz geç yatarsın bitirirsin. " dedi.
4-Aşağıdaki cümleleri anlatım bozukluklarını düzelterek yeniden yazınız. ( 10 P )
İncelemelerde bazı yayınların silik ve okunaklı olmadığı görüldü.
.
Yaşamı boyunca insanlara iyilik etti; ama hep kötülük gördü.
.
"Bu memleket niçin bizim? Dört yüz atlıyla Orta Asya' dan gelip fethettiğimiz için mi? Böyle diyenler gerçekten benimsemiyor, anayurt saymıyorlar bu memleketi. Gurbette biliyorlar kendilerini yaşadıkları yerde. Frigyalılar, Yunanlılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Moğollar'da fethetmişler Anadolu' yu. Ne olmuş sonunda? Anadolu onların değil, onlar Anadolu'nun malı olmuş. Bu memleket bizim olduğu için bizim. Fethettiğimiz için değil."
5-Paragrafın anlatım biçiminin ne olduğunu yazınız. ( 10P)
6-Aşağıdaki fiilleri özneleri ve nesnelerine göre çatıları yönünden inceleyiniz. (20 P)
Yaşlı adam köşedeki masaya oturdu. O vefasız yıllarca seni ağlatmış.
Öznesine göre : Öznesine göre :
Nesnesine göre: Nesnesine göre:
7- "Desem ki sen benim için
Hava kadar lazım, su gibi aziz bir şeysin
Nimettensin, nimettensin
İnan bana sevgilim inan
Evimde şenliksin, bahçemde bahar
Ve soframda eski bir şarap
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini
Kuşlarla beraber."
Metindeki edatları bularak yazınız. ( 20 P)
8-Kanıtlayıcı anlatımın özelliklerini yazınız.(10p)
10.SINIF DİL VE ANLATIM 2. DÖNEM 2. YAZILI CEVAP ANAHTARI
1 - İnsandan doğaya aktarma: Bulutlar sınırsız bir neşe içinde yenilgilerini kutluyor.
Duyular arası aktarma: Paslı seslerin gıcırtısı görme - işitme
Ad aktarması : el ayak ( insanlar için )
Benzetme: Şimşekler çelik makasa benzetilmiş.
3- yarın :zaman z. Tamamen : durum z. düşünürken : zaman z içeri . yer- yön z
Böyle : durum z. ne : soru z. biraz: azlık-çokluk z. geç : zaman z.
4- İncelemelerde bazı yayınların silik ve okunaklı olmadığı görüldü.
İncelemelerde bazı yayınların silik olduğu ve okunaklı olmadığı görüldü.
Yaşamı boyunca insanlara iyilik etti; ama hep kötülük gördü.
Yaşamı boyunca insanlara iyilik etti; ama insanlardan hep kötülük gördü.
5-Tartışmacı anlatım kullanılmıştır.
6. Yaşlı adam köşedeki masaya oturdu.
Öznesine göre : etken
Nesnesine göre: geçişsiz
O vefasız yıllarca seni ağlatmış.
Öznesine göre : etken
Nesnesine göre: oldurgan
7- * kadar :edat * gibi : edat
* ile : edat * için : edat
8. 1.İnandırma, aydınlatma kendi görüşünü kabul ettirme amaç edinilir.
2. Tanımlama ve açıklama önemlidir.
3. Kelimeler ve kelime grupları gerçek anlamında kullanılır.
4. Örneklere ve farklı düşüncelere başvurmak önemlidir.
5. Bazı kelime ve kelime grupları konudan kopmamak için tekrar edilir.
SORULAR
A
1) Destansı anlatımın özelliklerinden beş tanesini yazarak kullanılan edebi türlerin isimlerini yazınız? ( 15 p)
2) "Çocuklardan biri koşarak geldi. Yarın bu salonda sergi açılacağını söyledi. Geçen yıl doğu illerinde de yapılmıştı bu sergi." Cümlesinde geçen zarfları bulup çeşitlerini belirtiniz? ( 10 p)
" Sadrazam İbrahim Paşa, 1600 yılı baharında tekrar sefere çıkıp Kanije üzerine yürüdü. Bu arada Bobofça Kalesi de kuşatılmıştı. Ordu, Kanije'yi kırk günden fazla muhasara etti. Kalenin barut mahzeninin infilakı üzerine müdafiler teslim olmak zorunda kaldılar. Kanije, Beylerbeyilik haline getirilip Tiryaki Hasan Paşa'ya verildi. Sadrazam İbrahim Paşa, Temmuz 1601'de yeni bir sefere çıkmak üzereyken serhatta öldü. Yerine sadaret kaymakamı bulunan Yemişçi Hasan Paşa tayin olundu. Yeni sadrazam hemen Belgrat'a hareket etti. Ordu daha Belgrat'a ulaşmadan Belgrat'ın düşman eline geçtiği haberi geldi."
3) Yukarıdaki parçada geçen fiilimsileri ve çeşitlerini yazınız? ( 15 p)
4) Aşağıdaki cümleleri kılış, durum ve oluş fiillerine göre inceleyiniz? ( 10 p)
• Elindeki taşı oldukça uzağa attı.
• Yatağından ağır hareketlerle kalktı.
• Hastalığından dolayı yüzü sararmış.
5) Aşağıdaki cümlelerde geçen zaman kaymalarını bulup düzeltiniz? ( 10 p)
• Dayımlar hafta sonunda bize geliyorlar.
• Annem balkondaki çiçekleri her sabah suluyor.
• İstanbul, Osmanlı dönemine birkaç kez kuşatılır.
• Sen hiçbir sözünü tutmuyorsun.
6) Aşağıdaki cümleleri fiil çatılarına göre inceleyerek türlerini yanındaki boş yerlere yazınız? ( 20 p)
ÖZNE-YÜKLEM İLİŞKİSİNE GÖRE FİİL ÇATILARI
Masalları rüyalar kadar seviyorum.
Bu akşam bütün caddeler temizlenecek.
Sizinle bir toplantıda tanışmıştık.
Berk, geç kaldığı için çabucak giyindi
Arkadaşım, masanın üzerindeki vazoyu kırdı.
7) Aşağıdaki fiillerin çekimini tabloya göre doldurunuz? ( 20 p)
Gez-
Gereklilik Kipinin şartının II. Tekil Şahsa göre çekimi
Dolaş-
Geniş Zamanın Hikayesinin I. Çoğul Şahsa göre çekimini
Öl-
Görülen Geçmiş Zamanın Rivayetinin III. Çoğul Şahsa göre çekimi
Kalk-
İstek Kipinin Rivayetinin I. Tekil Şahsa göre çekimi
Adı- Soyadı:
No:
Sınıfı:
1- Aşağıdaki cümleleri anlatım bozukluklarını düzelterek yeniden yazınız. ( 9 P )
• İncelemelerde bazı yayınların silik ve okunaklı olmadığı görüldü.
.
• Yaşamı boyunca insanlara iyilik etti; ama hep kötülük gördü.
.
• Seni aramayışımın sebebi işlerimin çokluğundandır.
.
2- Aşağıdaki metinden zarfları bularak çeşitlerini yazınız. ( 10 P)
" Sessizce yanındaki kapıdan içeri süzüldü. O içeri girdiğinde hepimiz kahkahalarla gülüyorduk. Biraz durup bizi seyretti. Sonra da "Neden gülüyorsunuz ki?" diye sordu."
3- Aşağıdaki cümlelerde soru anlamının hangi sözcüklerle sağlandığını yazınız. (10 P)
• Bu kalemi hanginizden almıştım? ()
• Benden nasıl bir davranış bekliyorsun? ()
• Onun işine ne karışıyorsun? ()
• Hangi kitabı beğendiğimi sana söylemiş miydim? ()
• Telefondan kimi istiyorlar? ()
4- "Nihayet bir bahar günü, birinin dallarında beyaz çiçekleri görünce dünyalar benim oldu." Cümlesindeki altı çizili tamlamaların çeşitlerini yazınız. ( 9 P)
bahar günü :
birinin dallarında :..
beyaz çiçekleri :..
5- "Çarşıya arkadaşımla gidecektik. Onu bir saat kadar bekledim. Sonra yavaş yavaş durağa doğru yürümeye başladım. Çünkü yalnız bu saatte araba vardı. Onu da kaçırırsam çok geç kalacaktım." Metindeki edatları ve bağlaçları bularak yazınız. ( 12 P)
* * *
* * *
6- Düşsel metinlerle düşsel olmayan kurmaca metinleri " zaman ve kişileri" yönlerinden karşılaştırınız.
(10 P)
7- Öğretici, açıklayıcı, tartışmacı ve kanıtlayıcı metinlerin ortak özelliklerinden iki tanesini yazınız.(10P)
8- "Bu memleket niçin bizim? Dört yüz atlıyla Orta Asya' dan gelip fethettiğimiz için mi? Böyle diyenler gerçekten benimsemiyor, anayurt saymıyorlar bu memleketi. Gurbette biliyorlar kendilerini yaşadıkları yerde. Frigyalılar, Yunanlılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Moğollar'da fethetmişler Anadolu' yu. Ne olmuş sonunda? Anadolu onların değil, onlar Anadolu'nun malı olmuş. Bu memleket bizim olduğu için bizim. Fethettiğimiz için değil."
Paragrafın anlatım biçiminin ne olduğunu sebebiyle birlikte açıklayınız. ( 10P)
9- Aşağıdaki cümlelerde "gibi" edatlarının hangi görevlerde kullanıldığını yazınız. (6 P)
• Zaman su gibi akıyor. (..)
• Onun gibi insanlara her zaman rastlanmaz. (..)
• Senin gibisinden başka bir şey beklenmezdi. (..)
10- Aşağıdaki fiilleri özneleri ve nesnelerine göre çatıları yönünden inceleyiniz. (8 P)
• Yaşlı adam köşedeki masaya oturdu.
Öznesine göre :
Nesnesine göre:
• O vefasız yıllarca seni ağlatmış.
Öznesine göre :
Nesnesine göre:
11- Aşağıdaki boşlukları uygun sözcüklerle doldurunuz. (6 P)
• "Tarağı eline alıp bir süre tarandı." Cümlesinde fiil öznesine göre çatısı yönünden..fiildir.
• "Sizi çok özlemiştik." Cümlesinde fiil .birleşik zamanda kullanılmıştır.
• "Hiçbir sanatçı kendinden önce yazılmış eserlere sırt çeviremez." Cümlesinde "hiçbir" ..sıfattır.
S.1.Aşağıdaki kelimeleri işaret sıfatı ve işaret zamiri göreviyle cümle içinde kullanınız.
İşaret zamiri İşaret sıfatı
BU
ŞU:
O:
BÖYLE:
HANGİ:
S.2. "geliyordum, sevseymiş, yapmalıysa, açtırmalıyız ,tutsun" fiillerini kip, zaman ve şahıs açısından inceleyiniz.
S.3. "Yarın okulda buluşuruz." "Akşamları sahile iniyorum."
" Çocuk çok susamış olacak." "Birkaç saat sonra gelirler."
S.4. Aşağıdaki dizelerin hangisinde zamir ekeylem alarak yüklem olmuştur?
A)Beni herkes severdi çocukluğumda.
B)Sendin bütün korkuların çaresi.
C)Ben uzaklarda olmalıyım,çok uzaklarda
D)Denize bakan evler gibiydim seninle.
E)Onu benden,beni ondan ayıran deniz
S.5. Ağlamaya, yas tutmaya vaktin yok çocuk Yandaki dizelerde iyelik zamiri almış kelimeleri gösteriniz.
Uçurtmanı kırdıysalar eğer
Düşlerini bir martının kanadına yükle
Pes etme çocuk pes etme
S.6 .Her şeye rağmen onun böyle davranması beni bunları yapmaya zorlayamaz ki;ne yapmamı bekliyorsunuz?
S.7.(I)Küçük bir yerdi burası.(II)Şehrin yüksek tepelerinden birindeydi.(III)Yeni yapılmıştı.(IV) Küçük çamlar,çiçek öbekleri,çimenler,daracık yollar(V)Belediyeye ait,üzerinde numaralar bulunan kanepeler
S.8. Tencere yarım saattir kaynıyor.
Cahit Sıtkı'yı tavsiye ederim.
Ankara son gelişmelerden rahatsız.
Ezgi sobayı yaktı.
Akşam Serpil'i cepten ararsın.
Yukarıdaki cümlelerdeki ad aktarmaları bulup nasıl yapıldığını açıklayınız.
S.9. Zamirlerle isim tamlaması oluşturulabilir. ( )
Fiilimsilerin olumsuzu yapılamaz . ( )
Fiiller birden fazla kip eki alamaz,ek fiil alır. ( )
Sanatsal betimlemelerde kişisel duygu ve düşüncelere yer verilir.( )
Dilek kipleri zaman anlamı taşır. ( )
S.10. Bir çiçeğin size hissettirdikleriyle ilgili betimleyici bir paragraf yazınız.
2007-2008 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 10. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ
2.DÖNEM 1.YAZILI SORULARI
1-
Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol.
Hoşgörürlükte deniz gibi ol.
Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.
Hz. Mevlana Türkler, kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki: "Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir." Gidip demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körüklediler. Tanrı'nın yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu. Ergenekon Destanı'ndan
Yukarıdaki metinlerden de faydalanarak epik(destansı) ve emredici anlatımın üçer tane özelliğini yazınız. (10 puan)
Destansı Anlatım Emredici Anlatım
2- "Bale çok zor bir sanat. Azim, direnç, sabır ayrıca sağlıklı ve dengeli bir bünye olmalı bir balerinde, yeteneğinin yanı sıra. Sonra çocuğun çevresi bu sanata uygun olmalı. Sabır çok önemli. Düşünün ki çocukluk yok, gençlik yok. Buna karşılık elde edilen başarı keçiboynuzu yemek gibi bir şey."
Yukarıdaki metinden sıfatları bularak türleriyle beraber aşağıdaki tabloya yazınız. (6 puan)
SIFAT TÜRÜ SIFAT TÜRÜ
3- " En koyu umutsuzluğum içinde, bu umutsuzluğu aşmanın yollarını ardım. Bunu da iyiliğimden, herkesten daha üstün ruhlu olduğumdan yapmış değilim. Ama ben doğuştan içimde taşıdığım bir sezgi ışığına bağlıyım. Bu sezgiyle insanlar, binlerce yıldır, en büyük acılar içinde bile yaşamayı, sevmesini bilmişlerdir."
Yukarıdaki metinden hareketle aşağıdaki tabloyu doldurunuz. (8 puan)
Soyut isim Tekil isim
Somut isim Çoğul isim
Basit isim Belirtili ad tamlaması
Türemiş isim Belirtisiz ad tamlaması
4- " Köy romanı diye bir tür, başlangıçta bir zorlama tür olarak çıkmıştır ortaya. Bir takım kent aydınlarımız, konusunu köy hayatından alan, gerçekte ise o hayattan kaynaklanmayan sorunlar üstünde kalem oynatmaya itilmiştir.
Yukarıdaki metinden fiilimsileri (eylemsi) bularak türleriyle beraber aşağıdaki tabloya yazınız. (4 puan)
FİİLİMSİ TÜRÜ FİİLİMSİ TÜRÜ
5- " Ben bir sanatçıyım ve sanat, insanları birbirine yaklaştıran bir etkinliktir. Yunus'u sevmek için Türk, Hugo'yu sevmek için de Fransız olmak gerekmez. Onların konuştukları dil aşktır, umuttur. Bir şiirde, bir hikâyede, bir romanda her şeyden önce bir insan yüreğinin atışları duyulmalıdır."
Yukarıdaki metinden ek fiilleri bularak kip ve kişi özelliklerini yazınız. (5 puan)
EKFİİL KİP-KİŞİ EKFİİL KİP-KİŞİ EKFİİL KİP-KİŞİ
6- Aşağıda altı çizili olan fiil çekim eklerinin türünü karşılarına yazınız. (8 puan)
Bu işi de hallettik Hele bir gelesin.
Burak gelmemiş. Tabii ki bunu bilmelisin
Artık buralara gelmez. Bir kere de o gitsin
O ne yaptığını iyi bilir. Hemen beni görsünler
7- Aşağıdaki cümlelerde bulunan belgisiz sıfat görevindeki kelimeleri belgisiz zamir; belgisiz zamir görevindekileri de belgisiz sıfat olarak birer cümlede kullanınız. (4 puan)
Sözlerin hiçbiri kulağına girmiyordu.
Bazı insanların değişmez prensipleri vardır.
Yerinden kalkıp ötekilerin yanına gitti.
Birkaçı kenarda oturmuş oyun oynuyordu.
8- Aşağıdaki boşlukları uygun kelimelerle doldurunuz. (5 puan)
a- ..... sayfa sonunda ya da bölüm sonunda kaynağı göstermek veya ek bilgi vermek amacını taşır.
b- .... cümlelerde yabancı sözcük ya da söz öbeklerinin bulunmamasıdır.
c- .. bir metinde dil öğelerinin dil bilgisi kurallarına uyularak yan yana getirilmesidir.
d- Gözü yaşlı insanbağdaştırmaya örnek iken; gözü yaşlı dağlarbağdaştırmaya örnektir.
9- Aşağıdaki cümlelerin sonuna doğruysa "D", yanlışsa "Y" yazınız. (6 puan)
a- Panelde resmi bir hava vardır. (.)
b- Panelde dinleyiciler de görüş belirtebilirler. (.)
c- Açıklık ve duruluğa aykırılık anlatım bozukluğuna yol açar. (.)
d- Varlıkların ayırıcı özelliklerini duyularımızla değil zihnimizle algılarız. (.)
e- Öyküleyici anlatımda betimleyici unsurlar yer almaz. (.)
f- Coşku ve heyecana bağlı anlatımda öznel yargılara yer verilir. (.)
10- Destanların genel özellikleri göz önüne alındığında, aşağıdakilerden hangisi bir destan konusu olamaz?
A) Depremler
B) Toplumların göçü
C) Savaşlar
D) Ölümsüz aşklar
E) Büyük kuraklıklar 11- Aşağıdaki cümlelerin hangisinde, soru anlamı bir zamirle sağlanmıştır?
A) Beni ne diye arıyorsunuz ki?
B) Bu elbiseleri hangi parayla aldın?
C) Burada tembel tembel ne oturuyorsun?
D) Bu kalemin kime ait olduğunu biliyor musunuz?
E) Hangisini daha çok beğendiniz?
12- Aşağıdaki dizelerin hangisinde bir zamir kullanılmamıştır?
A) İçimde uzayan her yol
Çıkar, gider dosta doğru.
B) Görmediğim bir el beni
Çeker gider dosta doğru.
C) Durman gayri dünya dursa
Dünden kalma neyim varsa.
D) Bu soruyu sordum hep kendime
Bulamadım derdime bir çare.
E) Ancak çeken bilir bu derdi, gamı
Bir kördüğüm baştan sona hepsi 13- Aşağıdakilerden hangisi betimlemeyle ilgili bir yargı değildir?
A) Betimleme bir nesnenin, yerin veya bir kişinin görünüşünü zihinde canlandırmayı amaçlayan bir anlatım tarzıdır.
B) Betimlemeye, kısaca kelimelerle resim yapmak da denilebilir.
C) Yazar dış dünyadan duygularıyla aldıklarını, kendi oluşturduğu evrende canlandırır ve dil vasıtasıyla okura sunar.
D) Yer betimlemesi, okuyucuya görmediği yeri gösterme amacıyla yazılır.
E) Betimleme sadece gözle yapılan bir faaliyettir.
14- Aşağıdaki cümlelerin hangisinde hem iyelik hem de ilgi zamiri kullanılmıştır?
A) Yavrularımız birer birer yuvadan uçacak.
B) Sokaktaki insanla bir türlü dağılmadı.
C) Kalemlerimi, seninkilerle aynı yere koymuştum.
D) Ovanın ortasında köylüler çalışıyordu.
E) O herkesten dürüstlük bekler; ama dürüstlük nedir bilmez. 15- Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir adlaşmış sıfat vardır?
A) Kırık notları bir an önce düzeltmen gerekiyor.
B) Bu işi kimseye belli etmeden yap.
C) En iyi ders, insanı eğiten derstir.
D) Notun iyisi tembeli motive eder.
E) Ders çalışırken aklımda hep sınav vardı.
16- Aşağıdaki cümlelerin hangisinde "etmek" sözcüğü yardımcı eylem olarak kullanılmamıştır?
A) Bu konuda ona ancak sen yardım edebilirsin.
B) Evde yoktuk; misafirlerimizi yolcu etmeye gitmiştik.
C) Bu ödülü çoktan hak ettiğini o da biliyordu.
D) Bu tablo sence on bin lira eder mi?
E) Bunu, birçok kez kendisinden rica ettim. 17- "En sevdiği çiçeklerden kocaman bir buket yaptırıp ona götürmeyi düşünüyordu." cümlesindeki fiilimsiler için aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
A) Tüm fiilimsiler sıfat fiildir.
B) Fiilimsiler sırasıyla sıfat fiil, bağfiil ve isim fiildir.
C) İlk ikisi sıfat fiil, sonuncusu isim fiildir.
D) İki fiilimsi kullanılmıştır.
E) Sıfat fiil, isim görevindedir.
18- -Koşa koşa eve gittim. Bir de ne göreyim, her şey yanıp kül olmuş. Yıkıntılardan dumanlar tütüyor.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A) Yardımcı eylemle kurulmuş birleşik fiil
B) Bağfiil
C)İstek kipiyle çekimlenmiş fiil
D)Sıfatfiil
E)Basit zamanlı fiil 19- Aşağıdakilerin hangisinde "birleşik eylem" yoktur?
A) Resimlerini çok beğendiğimi ona mutlaka söylemeliyim.
B) Tatlı bir tebessüm yerleşiverdi yüzüne.
C) Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım.
D) Ağzını açıp bir şey söyleyecekken vazgeçti.
E) Resim sergisini çizgilerle, sözcüklerle çok güzel anlatabiliyor.
20- Aşağıdaki cümlelerin hangisinin yüklemi birleşik zamanlıdır?
A) Bu problemi sen halledebilirsin.
B) Ne emredersiniz efendim?
C) Her sabah erkenden gidiyormuş.
D) Ahmet öfkesinden deliye döndü.
E) Bu yazımı siz nasıl buldunuz?
PUANLAMA: İlk 9 sorunun puanlaması soruların üzerindedir. Test sorularının her biri 4 puandır.
Dersimiz.Com "Kaliteli ve Seçkin Eğitime Kaynak"
BAŞARILAR DİLERİM.
DİL ve ANLATIM DERSİ 10. SINIF 2. DÖNEM İKİNCİ YAZILI
SINAV SORULARIDIR.
AD SOYAD : Dersimiz.Com "Kaliteli ve Seçkin Eğitime Kaynak"
SINIF NO :
( 10 ) 1-) Aşağıdaki cümlelerdeki noktalı yerleri uygun sözcüklerle tamamlayınız.
• Öğretici anlatımda okuyucunun .................................................. sahip olması gerekir.
• Düşsel anlatımda ....................................ve ya ........................varlıklar vardır.
( 15 ) 2-) Dilin doğasından ya da toplumsal gelişim ve dönüşümlerden kaynaklanan etkenler, dili değiştirir. Dildeki değişimler ses, biçim, anlam ve benzeri alanlarında gerçekleşir.Yirmi otuz yıl öncesinin " yazmağa,gezmeğe " söyleyiş ve yazılışları, yerlerini " yazmaya, gezmeye " biçimindeki kullanımlara bırakmıştır.Bu yönüyle dil durgun değil, değişken ve hareketli bir yapıya sahip toplumsal bir kurumdur.
Bu parçanın anlatım türü nedir? Bu anlatım türünün özelliklerinden dört tanesini yazın.
( 15 ) 3-) Aşağıdaki cümlelerde geçen zarfları bulup çeşitlerini yazın.
• Fikriye Hanım, bir süre sonra işin tehlikeli olduğunu anladı.
• Diğerlerinde olduğu gibi bu görüşmelerinde de dargın ayrıldılar.
• En güzel sermaye akıldır, insan için.
• Fabrikaya yeni getirilen adam bu zor işi nasıl yapabilir?
( 10 ) 4-) Aşağıdaki fiillerin yapısına göre çeşitlerini yazın.
• Bir bardak su vermesini rica ettim.
• İki arkadaş geçen yıl tanıştırılmış.
• Pencereleri kapatıver.
( 10) 5-) Aşağıdaki cümlelerin karşısına doğru ise "D", yanlış ise "Y" yazın
• Öğretici metinlerde söz sanatlarına ve yan anlamlı sözcüklere yer verilir.( )
• Kanıtlayıcı anlamda farklı kişilerin görüşlerine yer verilir. ( )
(10) 6-) " Koş -" fiil kökünden ad fiil ve zarf fiil türetip birer cümlede kullanın .
.
(10) 7-) "Hazırla-" fiilini etken, edilgen ve dönüşlü fiil olarak birer cümlede kullanın .
(10) 8-) Aşağıdaki fiillerin kipini ve kişisini gösterin.
• Gelmiştik:
• Bilmem :
(10) 9-) Aşağıdaki fiillere "-t,-r,-tır" eklerinden birini getirin.Oluşan fiillerin nesnesine göre çatılarını yazın.
• Dinle-:
• Değiş-:
Sınav süresi : 40 dakika Başarılar dilerim .
Olcay ZORBA
Türk Dili ve Edebiyatı öğr.
B
2007-2008 ÖĞRETİM YILI SELÇUKLU LİSESİ
DİL ve ANLATIM DERSİ 10. SINIF 2. DÖNEM İKİNCİ YAZILI
SINAV SORULARIDIR.
AD SOYAD : Dersimiz.Com "Kaliteli ve Seçkin Eğitime Kaynak"
SINIF NO :
( 10 ) 1-) Aşağıdaki cümlelerdeki noktalı yerleri uygun sözcüklerle tamamlayınız
• Öğretici metinlerde dil..................................işlevinde kullanılır.
• Kanıtlayıcı anlatım inandırma,.........................ve..........................amaçlarıyla düzenlenir.
( 15 ) 2-) Denecek ki bir hayali romandır bu, romancı istediğini yapar, istediğini yaratır, yarattıklarına istediği kılığı verir.Doğrudur bu ; ancak zoraki olmamalı bu hayaller, yapmacık yankılar vermemeli.Sağlıklı bir araştırma yapılmış, 12 romanın hiçbirinde doğal bir kahraman yok. Üç büyük edebiyat dergisinde yayımlanan 32 öyküsünde de gerek kahramanları gerekse onların konuşmaları gerçeğe uygun değil.
Bu parçanın anlatım türü nedir? Bu anlatım türünün özelliklerinden dört tanesini yazın.
( 15 ) 3-) Aşağıdaki cümlelerde geçen zarfları bulup çeşitlerini yazın.
• Ben bunu tamamen unutmuştum.
• Arkadaşım, telefonda dönem ödevlerinin yarın teslim edileceğini söyledi.
• Arkadaşlarına hep böyle davranıyordu
• Ankara'ya giden bu yolda ne zaman geçmişler?
( 10 ) 4-) Aşağıdaki fiillerin yapısına göre çeşitlerini yazın.
• Seniha Hanım, odanın ortasında kalakalmıştı.
• Bor madeninin en çok ülkemizde olduğu keşfedildi.
• O, tüm dertlerini içine atarmış
( 10) 5-) Aşağıdaki cümlelerin karşısına doğru ise "D", yanlış ise "Y" yazın
• Tartışmacı anlatımda kesin ve kanıtlanmış ifadeler kullanılır.( )
• Düşsel anlatımda olay zinciri vardır. ( )
(10) 6-) " Gül -" fiil kökünden sıfat fiil ve zarf fiil türetip birer cümlede kullanın .
.
(10) 7-) "Karşıla-" fiilini etken, edilgen ve işteş fiil olarak birer cümlede kullanın .
(10) 8-) Aşağıdaki fiillerin kipini ve kişisini gösterin.
• Seviyordu:
• Düşebilirsiniz :
(10) 9-) Aşağıdaki fiillere "-t,-r,-tır" eklerinden birini getirin.Oluşan fiillerin nesnesine göre çatılarını yazın.
• Bil-:
• Sus-:
Sınav süresi : 40 dakika Başarılar dilerim .
Olcay ZORBA
Türk Dili ve Edebiyatı öğr.
A
2007-2008 ÖĞRETİM YILI SELÇUKLU LİSESİ
DİL ve ANLATIM DERSİ 10. SINIF 2. DÖNEM İKİNCİ YAZILI
SINAV SORULARIDIR.
AD SOYAD : Dersimiz.Com "Kaliteli ve Seçkin Eğitime Kaynak"
SINIF NO :
( 10 ) 1-) Aşağıdaki cümlelerdeki noktalı yerleri uygun sözcüklerle tamamlayınız.
• Açıklayıcı anlatımda...................... ve ..................ifade önemlidir.
• Kanıtlayıcı anlatımda örneklere ve ...........................yer verilir.
( 15 ) 2-) Sait Faik'in belli bir düşünceyi savunmadığı hikayesi doğru mudur? Bu düşünülebilir mi? Taraf tutmaması mümkün mü ? o , ruh asaletinin, dürüstlüğün, ahlaklılığın taraflısı değil miydi ? Gerçek Avrupalı ahlakına sahip Sait Faik, gerçi hikayelerinde, nutuk verir gibi, şu veya bu fikrin çığırtkanı olmamıştı. Asıl hüneri ve sanatı buydu zaten. Savunulan fikir, tutulan taraf onda ya bir olay ya bir davranış yahut bir portre halindeydi.
Bu parçanın anlatım türü nedir? Bu anlatım türünün özelliklerinden dört tanesini yazın.
( 15 ) 3-) Aşağıdaki cümlelerde geçen zarfları bulup çeşitlerini yazın.
• Soğuk suya arkadaşları ısrar edince girmişti Hasan .
• Çok az zamanımız kaldığını biliyorlar.
• Elinde bir kitapla yavaşça yukarı çıktı.
• Bunu niçin yapıyorsun?
( 10 ) 4-) Aşağıdaki fiillerin yapısına göre çeşitlerini yazın.
• Annesini hep avare eder.
• Bilmediğin şehirde kaybolursun.
• Dün orada gecelediler.
( 10) 5-) Aşağıdaki cümlelerin karşısına doğru ise "D", yanlış ise "Y" yazın
• Düşsel anlatımda kişileştirilmiş varlıklar vardır.( )
• Açıklayıcı metinlerde sözcükler mecaz anlamda kullanılır. ( )
(10) 6-) " bak-" fiil kökünden ad fiil ve sıfat fiil türetip birer cümlede kullanın .
.
(10) 7-) "Gör-" fiilini etken, edilgen ve işteş fiil olarak birer cümlede kullanın .
(10) 8-) Aşağıdaki fiillerin kipini ve kişisini gösterin.
• Bulmalıydınız :
• Sormuyorlar :
(10) 9-) Aşağıdaki fiillere "-t,-r,-tır" eklerinden birini getirin.Oluşan fiillerin nesnesine göre çatılarını yazın.
• kus-:
• tut-:
Sınav süresi : 40 dakika Başarılar dilerim .
B
2007-2008 ÖĞRETİM YILI SELÇUKLU LİSESİ
DİL ve ANLATIM DERSİ 10. SINIF 2. DÖNEM İKİNCİ YAZILI
SINAV SORULARIDIR.
AD SOYAD : Dersimiz.Com "Kaliteli ve Seçkin Eğitime Kaynak"
SINIF NO :
( 10 ) 1-) Aşağıdaki cümlelerdeki noktalı yerleri uygun sözcüklerle tamamlayınız.
• Tartışmacı anlatımda ................... ve ................... görüşlere yer verilir.
• Öğretici anlatımda okuyucunu .......................................... sahip olması gerekir.
( 15 ) 2-) Kaynak Yayınları, Atatürk'ün bu eserlerini on beş cilt halinde yayımlıyor.Şimdiye kadar dört cildi yayımlanan bu devasa külliyat, Mustafa Kemal'i tüm düşünsel yanlarıyla getirecek karşımıza. Hiçbir belgenin atlanmaması için büyük özen gösterilen bu çalışmadan dolayı, yayınevini ve yazarlarını kutlamak gerekiyor. Çünkü Atatürk'ü yeniden değerlendirebilmek için bulunmaz bir fırsat oluşturacak bu külliyat.
Bu parçanın anlatım türü nedir? Bu anlatım türünün özelliklerinden dört tanesini yazın.
( 15 ) 3-) Aşağıdaki cümlelerde geçen zarfları bulup çeşitlerini yazın.
• O da gelecek bir gün buraya.
• Pireyi deve yapmakta kimse senin kadar usta değil.
• Ülkemizde eğitim konusu ciddiyetle ele alınıyor.
• Ne yapacağımı düşünürken annem içeri girdi.
( 10 ) 4-) Aşağıdaki fiillerin yapısına göre çeşitlerini yazın.
• Yaptığım yemek içime sinmedi.
• Görmeyeli iyice süzülmüşsün.
• İzin alarak konuşabilirsiniz.
( 10) 5-) Aşağıdaki cümlelerin karşısına doğru ise "D", yanlış ise "Y" yazın
• Kanıtlayıcı anlatımda konudan kopmamak için sözcükler ve cümleler tekrar edilir.( )
• Açıklayıcı metinlerde tanımlama, açıklama, betimlemeden yararlanılır.. ( )
(10) 6-) " Al-" fiil kökünden ad fiil ve zarf fiil türetip birer cümlede kullanın .
.
(10) 7-) "Yıka-" fiilini etken, edilgen ve dönüşlü fiil olarak birer cümlede kullanın .
(10) 8-) Aşağıdaki fiillerin kipini ve kişisini gösterin.
• uyumuyoruz :
• anlatacaktı :
(10) 9-) Aşağıdaki fiillere "-t,-r,-tır" eklerinden birini getirin.Oluşan fiillerin nesnesine göre çatılarını yazın.
• uç-:
• duy-:
2.Eserin Kısa Özeti:
Merkezde öğretmenlik yapan Zehra ismindeki bir baş ögretmenin babasi hastadır. Zehra öğretmen merkezde bulunan öğretmenlerin içinde en iyisidir, çünkü görevi için canla, başla çalışan birisidir. Maarif Müdürü olan Tevfik Hayri Bey Zehra öğretmeni çok yakından tanıyan ve bilen birisidir. Fakat Maarif Müdürü Zehra'nın babasının hasta olduğunu öğrenir. Ve izin almak için Mebus Şerif Halil Bey ile konuşur. Zehra'nın iyi birisi olduğunu canla başla çalıştığını görevinin bilincinde olduğunu anlatır ve konuşurlar ama acıma ruhunun olmadığını belirtir. Öğrencilerden okula geç gelenleri, üstü başı yırtık olanları affetmediğini belirtir. Halil Bey şaşırmıştır, çünkü Zehra'nın babasız olduğunu sanmaktadır. Tevfik Bey ile Şerif Bey okulları teftişe gider ve ilk olarak Zehra'nın okulundan başlarlar ve babasının hastalığından söz ederler ama Zehra babasının olmadığını söyler ve onlarda üstelemezler ama hasta kelimesini duyunca Zehra değişmiştir.
Maarif Müdürü bu olayı halletmek için hemen harekete geçer ve iki gün sonra İstanbul'dan gelen resmi bir telgrafla Zehra'nın babası olan Mürşit Efendi'nin hasta ve ölmek üzere olduğunu ve öğretmenin hemen yola çıkması gerektiğini belirtmiştir. Tevfik Bey Zehra'yı odasına çağırır ve durumu tekrar anlatır. Hemen babasının yanına gitmesi gerektiğini ona hatırlatır ve telgrafı Zehra'ya verir. Zehra babasının kötü biri olduğunu anlatır ve gitmek istemez. Sonra Zehra kararını değiştirmiştir ve Tevfik Bey'e söyleyerek okuldan ayrılır.
Zehra trene biner ve küçüklüğünde başından geçen olayları hatırlar. Zehra çocukken anneannesi ve ailesiyle yaşamaktadır. Zehra'nın teyzesi Ruhsar tüccar bir adamla evlenmiştir. Ama kocasını aldattığı için Ruhsar'ı öldürmüştür. Zehra babasını da annesi Meveddet Hanım sayesinde sarhoş, çapkın, serseri biri diye bilmiştir. Zehra'nın ablası Feriha annesinden gördüğü için biraz süslüdür ve babası ona yasaklar koyar ve annesi Feriha'yı babasına kötüler ve daha sonra ablası veremden ölür. Zehra babasını hep kötü biri olarak bilmiştir. ilmiştir. Zehra bunları düşünürken İstanbul'a gelmiştir.
Zehra babasının kaldığı eve gelir ama çok geçtir, çünkü babası ölmüştür. Mürşit Efendi'nin uzak akrabası olan Vehbi Efendi Zehra'ya babasına ait sandığın anahtarını verir. Zehra sandığı açar ve içinden birkaç kağıt ve bir hatıra defteri çıkar ve kumaya başlar. Hatıra defterinde Mürşit Efendi'nin tüm hayatı yazmaktadır.
Mürşit Efendi okulunu bitirip diplomasini almiştir. Tek amaci mutlu hayat sürmek ve evlenmektir. Mürşit Efendi'nin Sivas'a ilk tayini çikar. Öncelikle Istanbul'da kalmak istemiştir ama küçük şehirde çalişmak daha iyi oldugunu düşünerek Istanbul'dan ayrilir. Sivas'ta işe başlar ve bir Ermeni kadininin evini tutar ve orada yaşamaya başlar. Bazi evlerine davet edip konuşmalarinda hep dedikodu yaptiklari için Mürşit Bey artik bu tür yemeklerde bulunmayacagina karar verir. Daha Sivas'in bir kazasina kaymakam olur ve yeni bir yere taşinir. Oradan da başka bir yere tayini çikar. Kazada bulunan zenginler ve esnaflar yeni gelen kaymakamlara hediyeler vererek gözüne girmeye çalişip halki kandırmışlardır. Ama Mürşit Bey olayın farkına varır ve başka bir kaymakamlığa geçiş yapar amacı yeni aldığı kazayı geliştirmektir ama burada da her şey ters gitmektedir.
Mürşit Efendi'nin tayini Diyarbakir'a tahriat müdürü olarak atanir. Burada eski alişkanligi azalmiştir ve içkiye başlamiştir. Mürşit Efendi Fadil adinda malmüdürü ile tanişir ve bir gün Fadil Bey rahatsizlanir ve Mürşit Bey'in kucaginda ölür, ayni zamanda kizina da aşik olmuştur. Yetim kalan kizini annesinden ister ve annesi kabul eder, hazirliklar başlar.
Eve güvey gelir ve yeni bir eve taşinirlar. Eve yeni, pahali eşyalar alirlar. Diyarbakir'da bir süre kaldiktan sonra kaynanasinin istegiyle Istanbul'a taşinmaya karar verirler. Bu sirada kaynanasinin istekleri gün geçtikçe artmaktadir. Mürşit Bey'de bogazina kadar borca batmiştir. Yakin dostu ve zengin biri olan Abdüssamet Bey'den borç alir. Kaynanasinin istegiyle yaninda çalişan Hafiz'in da Istanbul'da bir iş bulmasini ister fakat olumsuz yanit alir. Abdüssamet Bey Hafiz'in kaynanasinin aşigi oldugunu, Makbule Hanim'in Fadil Efendi'ye neler çektirdigini ve kizlarinin ne kadar sinsi, yalanci ve sömürücü oldugunu anlatir. Mürşit Bey bunlari duyunca kulaklarina inanamaz ve güven duydugu kaynanasindan ve karisindan şüphelenir.
Mürşit Bey Istanbul'a gelir, yerleşir ama evde bir geçimsizlik vardir; çünkü Mürşit iş bulamamiştir, herkesten borç almaktadir hatta gümrük müfettişi olunca bile gelen para az oldugu için huzursuzluklar devam eder. Huzursuzlugu durdurmak için hirsizlik yapar. Bunlarin hepsini kizlari için yapmaktadir. Ama bir gün yakalanir ve işten atilip, hapse konulur.
Hapisten çıktığında aç ve işsizdir. Artık her gece içmektedir. O sıralarda Ruhsar kocasını aldattığı için kocası onu öldürmüştür ve dışarıdan herkes iki bacanağı da suçlu bulmaktadır.
Evlerinin yakınındaki Mesadet Hanım ve Necip Bey'in arası Meveddet Hanım ile iyidir ve Necip Bey Mürşit Bey'e yanında iş bulur. Mürşit Bey bir gün beze sarılı bir çok mektup bulur, bunlar karısının Necip Bey ile olan aşkının mektuplarıdır. Mürşit Bey olayı anladıktan sonra işten ayrılır. Artık Mürşit Bey sarhoşun teki ve dilencinin biri olmuştur.
Zehra defteri burada bitirir ve esas suçlunun kim olduğunu öğrenmiştir ama vakit çok geçtir.
Birkaç gün sonra Zehra çalıştığı yere tekrar döner.
3.Muhteva Bilgisi:
A.Ana Fikri: Ön yargılı olan insanların gerçekleri görme özelliğini kaybedip, akıllarında var olan tek bir düşünceye göre hareket ettiklerini ve bu durumda da geri dönüşü olmayan bir takım hatalar yaptıklarını anlatmaktadır. Akıllarındaki düşünceye yeni bir açıyla bakmaları gerektiğini ve ön yargılı davranma yerine olayları düşünerek ve anlayarak yapmak zorunda olduklarını göstermektedir.
B.Alınacak Dersler: İnsanlar iç bir zaman olayların gerçek yüzünü bilmeden ön yargılarına göre davranmamalılardır. Başka kişilerin sözleriyle hareket etmemelidirler. Kendilerine göre suçlu olan kişileri de dinleyip onların görüşlerini ve yargılarını da düşünmelidir. Kin ve düşman oldukları kişilere tek bir açıdan değil, bir çok yönden bakmaları gerekir. Bununla birlikte akıllarına gelen ilk düşünceyi yapmamalıdırlar. Romanda Zehra aklına gelen ilk fikri uygulamış ve babasına düşman olmuştur, babası ona yaklaştıkça kaçmış ve acıma hissini de kaybetmiştir. Hem babasını hem öğrencilerinin açıklarını gördüğünde direk man cezalandırmış "af" kelimesini beyninden silmiştir. Sonuçta hep kendi kaybetmiş ve yalnız kalmıştır. Ama gerçekleri öğrendiğinde her şey için vakit çok geçti. Biz de olayların, kişilerin ilk hareketlerine göre değerlendirmemeliyiz. Ön yargı yerine, sürekli ve her yönden düşünen biri olmalıyız.
C.Olayın Kişileri Ve Tahlilleri:
Zehra: Çalıştığı yerde başöğretmen olan otuz yaşlarında ufak tefek biri olmasına rağmen kuvvetli birisidir. Esmer tenli, iri burunlu, çıkı elmacık kemikli, kalın ve siyah kaşlı olan bir öğretmendir. Aynı zamanda becerikli, doğruluktan ve fedakarlıktan ayrılmayan haksızlığın ve yalanın düşmanı olan,acıma ruhunu kaybetmiş, herkes tarafından sevilen biridir.
Tevfik Hayri Bey: Maarif Müdürü ve Zehra'yı yakından tanıyan şişman ve geniş omuzlu biridir. Gevşek, hayalperest, işlerle fazla ilgilenmeyen, sakinliği ve sessizliği seven aynı zamanda şakacı ve umursamaz bir kişidir.
Mebus Şerif Halil Bey: Tevfik Bey ile aynı okulu okumuş ve onun yakın arkadaşı, iri burunlu, kalın dudaklı birisidir. Kasabada sevilen ve insanlar için elinden gelen her şeyi yapan bir insandır.
Mürşit Efendi: Zehra'nın babasıdır. Zehra gibi kısa boylu, esmer, kalın kaşlı bir memurdur. Duygusal, çalışkan ve sıkı iradeli aynı zamanda sözüne sadık, rezilliği ve üç kağıtçılığı sevmeyen bir insan ama evlenip ailesiyle arası bozulunca serseri, sarhoş ve zorluklara karşı koyamayan biri olmuştur.
Çevresindeki insanlar tarafından çalışkan ve ciddi biri olarak tanınan doğruluktan ayrılmayan biriydi ama evlendikten sonra değişmiştir.
Meveddet Hanım: Mürşit Bey'in karisidir. Genç, güzel ve alimli bir kadindir. Ayni zamanda hassas, asabi ve dediklerinin yapilmasini hemen isteyen maymun iştahli, dolmuşa gelen biridir. Evliliginin ilk yillarinda kocasi tarafindan sevilen fakat çevresince kiskanç ve aç gözlü olarak taninan birisidir.
Makbule Hanım: Zehra'nın anneannesidir. Mürşit Efendi'den her zaman kızıyla beraber isteklerde bulunan birisidir. Kendini iyilik sever biri diye gösterip insanları kullanan, kandıran biridir. Çevresince sevilen birisi olmasının sebebi insanları kandırmasıdır.
Abdüssamet Bey: Zengin, iyilik ve yardım etmeyi sever. Arkadaşı yaptıklarını karşılığını hiç bir zaman beklemez.
D.Olayın Geçtiği Mekan: Olay Anadolu'nun herhangi bir kasabasında öğretmenlik yapan Zehra'nın bulunduğu yerde başlıyor. Kasabada alt yapı fazla gelişmemiştir. Bundan dolayı insanlar fakir ve sefalet içerisindedir. Yeşil bir kasaba olduğu için halk hayvancılıkla geçinmektedir. Hemen herkes geçim derdinde olduğu için çocuklarını okula göndermek istemezler. Zehra'nın kasabaya gelişiyle bu düşünce değişmiştir.
İkinci yer ise Mürşit Efendi'nin okulunu bitirdikten sonra tayininin çıktığı yer olan Sivas'tır. Burası Mürşit Bey'in ilk görev yeridir. Burada bir Ermeni kadının evinde bir oda kiralar. Evde diğer yerlerde çalışan bir çok memur vardır. Kasaba gelişmemiş ve gayette ucuzdur. Mürşit Bey bir çok arkadaş edinmiştir. İlk defa içkiyi burada içmiştir.
Diğer bir yer ise Mürşit Efendi'nin tayinin çıktığı yer olan Diyarbakır'dır. Burası Sivas'a göre daha gelişmiş ve lüks bir şehirdir. Hayatını yeniden düzene koymaya kara vermiştir. Artık evlenmeye ve çoluk çocuk sahibi olmaya karar verir. Fadıl Efendi ile tanışır ve onun ölümünden sonra kızıyla evlenir. Diyarbakır'da güzel bir eve yerleşirler. Ama hayatı tekrar bozulmaya başlamıştır.
Son yer ise İstanbul'dur. Bütün olaylar burada geçmektedir. Burada güzel bir konağa yerleşirler. Zaman geçtikçe karısı ve kaynanasıyla arası iyice bozulur. İşten kovulur, içkiye başlar, çocukları ona düşman olur ve hapse düşer. Ayrıca kendisin de öldüğü yer İstanbul'dur.
E.Tür Bilgisi: Türü romandır. Düzyazı biçiminde yazılan ve öyküye göre daha uzun olan ve kişi ve olaylar aracılığıyla geçmişin ve bugünün gerçek yaşamını az ya da çok karmaşık bir örgü içinde anlatan edebiyat türüdür. Öteki türlere göre genç sayılır, anlatım biçim değişiktir; yazanın ağzından veya romandaki kişi tarafından yazılan romanlar da vardır. Konularına göre polisiye, serüven, aşk gibi olayları işler. Türk Edebiyatı'nda roman 19.yy'da yazılmaya başlandı. Bundan önce Divan Edebiyatı'nda yazılmış uzun öyküler vardır. Osmanlı Devleti'nde ilk basım evinin açılması ile aşıkların, halk kahramanlarının öykü ve destanları anlatan basımlar yapılmıştır. 1850'den sonra ülkemizde Avrupa Edebiyatı görülmeye başlamıştır ve çağdaş romanın ilk yapıtları yazılmıştır.
4.Yazar Hakkında Bilgi:
Reşat Nuri Güntekin romanci ve oyun yazaridir. (25 Kasim 1889-7 Aralik 1956) Istanbul'da dogdu Çanakkale Lisesi'nde ve Izmir Frerler Okulu'nda okudu. Sinavla Darülfünun Edebiyat Fakültesi'ne girdi. Yüksek ögrenimini bitirdikten sonra Bursa ve Istanbul Liseleri'nde ögretmenlik yapmiştir.
Parlemento'ya girdikten sonra Paris'te Kültür Ateşe'si olarak çalişmişti. Emekli olduktan sonra Nuri, Inci, Şair, Büyük Mecmua dergilerinde öyküleriyle tanindi.
Romanlarında değişen toplum koşullarını ortaya çıkarmış, yeni insanlar getirmiştir. Kişilerin fiziksel görünüşlerine fazla önem vermemiştir, onların iç yapılarını göstermiştir.
Gizli El, Çalıkuşu, Damga, Akşam Güneşi, Bir Kadın Düşmanı, Dudaktan Kalbe, Yeşil Gece, Acımak, Yaprak Dökümü, Değirmen, Eski Ahbap, Boyunduruk, Kan Davası, Son Sığınak gibi romanları, Gençlik Ve Güzellik, Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Olağan İşler gibi öykü kitapları, Hançer, Eski Rüya, Ümidin Güneşi, Şemsiye Hırsızı, Taş Parçası Göz Dağı, Hülleci gibi de oyunları vardır.
5.Sonuç:
Reşat Nuri Güntekin'in önemli eserlerinden biridir. Roman sade bir dilde, akici ve gerçege uygun bir şekilde yazilmiş. Yazar iyi bir konuya temas etmiştir. Insanlarin öngörüşlü olanlarinin nasil sonu olmayan hatalar yaptiklarini güzel bir örnekle göstermiştir. Ayrica romandaki kişileri gerçege yakin olarak seçmiştir.
Saip Paşa, İzmir'in tanıdığı, sevdiği bir kimsedir. Zaman zamanda Belediye Başkanlığına seçilir. Bir yeğeni vardır: Hüseyin Kenan. Dayısının zoruyla mühendis çıkmıştır. Çocukluğunu Bozkaya bağlarında geçiren Hüseyin Kenan, annesinin dükkanını satıp Avrupa'ya gittikten sonra, müzikteki kabiliyetini önce Batı dünyasına , sonra, buradaki Batı hayranlarına kabul ettirmiştir. « Şark leyliyyeleri» diye çevrilen «nocturnes orientales» tarzındaki parçalarıyla şöhret yapmıştır. Güzel keman çalar. Dayısının ısrarlarına dayanamayarak birkaç ay için, çocukluğunun geçtiği şehre, İzmir'e gelir. Dayısı Saip Paşa, vaktiyle haylaz bir oğlan diye bildiği Hüseyin Kenan'la şimdi övünmekte, ziyafetler tertip ederek bu genç yaşta tanınmış besteciye yakınlığını göstermekten zevk duymaktadır. Bütün bu şatafatlı alemlerden sıkılan Hüseyin Kenan. Bozkaya'ya giderek dinlenmek ister. Artık eski sefalet günlerinin yerini nispeten ferahlı bir hayat almıştır. Bozkaya'da, küçük «kınalı yapıncak»la tanışır. Lamia, hafif çilli yüzünden dolayı Hüseyin Kenan'ın kınalı yapıncak dediği kız, annesini, babasını kaybedence, oraya, amcasının yanına gelmiştir. Hüseyin Kenan, evli bir kadın olan Nimet Hanım'a kur yaparken dedikoducu ve dar bir çevre olan semt insanlarına karşı, Kınalı yapıncağın varlığından epey faydalanır. Her gittikleri yere onu da beraber götürürler ve böylece dedikoduları önlerler. Lamia bu macerayı bilir ve Nimet Hanım evli olduğu için de Hüseyin Kenan'a acır. Hayalinde çocukça, çok acıklı bir macera yaratır. Bunun alelade bir aşk hikayesi olduğunu anlayınca fena halde kırılır. İnsanlara, hele çok sevdiği ve gizli gizli kemanını dinlediği Hüseyin Kenan'a karşı bütün güvenini kaybeder bir gece yarısı Hüseyin Kenan, son eserine çalışırken bahçede bir hayal gördüğünü zanneder. Yakaladığı zaman bu beyaz hayaletin, gecelikle dolaşan Lamia olduğunu hayretle görür. Lamia, onun kemanını delice sevmektedir. Böylece, aralarında tuhaf, gizli bir gece arkadaşlığı başlar. Hüseyin Kenan onun gelip çalışmasını dinlemesine müsaade etmiştir.
Yaz bitince, Kenan, İstanbul'a, Prens Vefik Paşa'nın Rumelihisarı'ndaki yalısına nakletmiştir. Niyeti kendisine pek bağlı görünen Prenses Cavidan'la evlenmektir. Prenses Mısırdayken, Hüseyin Kenan, yeniden İzmir'e döner. Kınalı yapıncak'la, sıcak bir yaz günü, havuz başında buluşurlar. Lamia çok güzel bir kız olmuştur. Kızın duygululuğu Hüseyin Kenan'a dokunur. Aralarında aşka benzer, sevdaya benzer bir yakınlık hasıl olur. Kınalı yapıncak, geceleri odasını içeriden kilitler, pencereden bahçeye atlayarak Hüseyin Kenan'ların bahçesine geçer, saatlerce dolaşırlar, uzun uzun konuşurlar. Fakat bir eğlenti gecesi, herkesin dışarıda olduğu bir sırada, bağ köşkünde, Hüseyin Kenan nihayet zayıf davranır, yenilir ve Lamia'yı elde eder. Ayrılırlarken ertesi gün annesinin resmen gelip kendisini isteyeceğini bilirdi. Ama ertesi gece, hayatını kendi elleriyle mahvettiğini düşünmekten gelen bir buhranla yatağa düşer. Birkaç gün kendini bilmeden yatar. Lamia'lar da İzmir'e inerler. Genç kız Kenan'ın vazife hissinden gelen evlenme teklifini kesin olarak reddeder. Hamileliği üç ayı bulunca artık durumunu gizleyemeyeceğini düşünerek eniştesinin tabancasını alıp intihara kalkışır. Lamia'yı ölümden kurtarırlar ve Kütahya'da bir akrabanın yanına yollarlar. Hayli ıstırap içinde geçen günlerden sonra, Mebrure adını verdiği kızını orada doğurur. Maceralı günlerden sonra bir binbaşıyla evlenir. Bu sırada kocasının yeğeni doktor Vedat sürgün olarak Kütahya'ya gelir. Kenan'ın Prenses Cavidan'la evlenişini Lamia ondan öğrenir. Vedat'la aynı odada bir kömür çarpmasına uğramak Lamia'ya yeni bir felaket getirir. Kocasından ayrılır. Vedat onu almak isterse de kız reddeder. Kızıyla İstanbul'a, Beylerbeyi'ne gelir. Kısa bir zaman sonra doktor Vedat da İstanbul'a döner. Bir gün muayenehanesinde Lamia'yla Hüseyin Kenan'ı birbirlerine tanıştırırken onların zaten tanıştıklarını hatırlar. Hüseyin Kenan, Lamia'yı sevdiğini geç fark etmiş, evlilik hayatında mesut olmamıştır. Vedat'ta misafir olduğu bir gece bütün üzüntüsünü kemanına söyletir. Yine Vedat'ı muayenehanesinde ziyarete gittiği bir gün onun Lamia'yla evleneceğini öğrenir. Vedat Kınalı yapıncakla evlenir. Hüseyin Kenan da intihar eder.
Kişiler ve Karakteristik Özellikleri:
Kenan Bey: Duyguları ve istekleri hayatını yönlendirmiş bir kişi. Romantik değil. Müziğe karşı hevesli bir mühendis. Bir anlık zevk için genç bir kızın hayatını zehir edebilecek, onunla evlenmeyecek karakterde bir kişiliği var. Gerçekçi değil; acımasız, yüreksiz. Daha sonraları yaptığı hataları anlayarak kendine kahrediyor. Düşündüklerini de gerçekleştiremiyor. Çaresizliklerle hayatına son veriyor.
Lamia Hanım: Romantik ve aşırı duygusal bir kişiliği var. Hayalperest. Hayatın gerçeklerini acı anılarla birlikte öğreniyor. Saf, temiz ve çok iyi yürekli bir kadın; Kenan'ı da çok seviyor. Annesini ve babasını kaybettikten sonra amcasının anında kalıyor. Hayatta yüzü hiç gülmemiş, gerektiğinde birçok acılara göz yummuş sevdiği insan için.
Vedat Bey: Günlük hayatta rastladığımız iyi yürekli bir insan. Lamia'yı seviyor ve sonunda onunla evleniyor. Romantik sayılabilir. Ama gerçekçi değil. Mesleğinde başarılı bir doktor.
YABAN
Romanin Kisa Tanitimi
Yaban, Yakup Kadri Karaosmanoglu' nun en taninmis romanidir.Romanda, Ahmet Celal adindaki bir karakterin bir köyde yasadiklarindan ve yasadiklari sonucunda Türk köylüsü hakkinda edindigi izlenimlerden bahsedilir.Roman bir ani kitabindan yola çikilarak ve bu kitaptan alintilar yapilarak yazilmistir.Romanda, Milli Mücadele Dönemi'nde köylü ile aydin arasindaki kopukluk ve fark anlatilir.
Kitap Hakkinda Bilgiler
Yazar adi: Yakup Kadri Karaosmanoglu
Kitap adi: Yaban
Yayinevi:Iletisim Yayinlari
Yayimlandigi il:Istanbul
Baski numarasi: Otuz sekiz
Sayfa sayisi:Iki yüz yirmi bir
Türü: Roman
Roman, ilk defa 1932' de basilmistir.O tarihten beri 43 baski yapmistir.
Kapak resmi Ferit Erkman' a aittir.
Roman, 1942 yilinda Cumhuriyet Halk Partisi' nin yarismasinda ikinci olmustur.
Yakup Kadri Karaosmanoglu' nun Hayati ve Edebi Kisiligi
Yirminci yüzyil edebiyatinin büyük romancisi 27 Mart 1889' da Kahire' de dogdu. Ortaokul ikinci sinifa kadar Manisa'da okudu.1903'te Izmir Lisesi'ne girdi.Sonra ailesiyle Misir'a giderek Fransiz Kolejine devam etti(1906-1908).Sonra Istanbul'a gelerek Fecr-i Ati Toplulugu'na katildi.Kurtulus Savasi yillarinda Anadolu'ya geçti.Aylik fikir dergisi "Kadro"yu çikardi.Sirasiyla Tiran,Prag,Lahey ve Bern elçiliklerinde bulundu.Emekliye ayrilinca verimli bir yazi hayatina basladi.Anadolu Ajansi Yönetim Kurulu Baskanligi görevinde bulundu(1961-1965).Yazarligini sürdürürken 13 Aralik 1974'te Ankara'da öldü.
Yazar, eserlerinde Türk toplumunun, Tanzimat'tan Atatürk Türkiye'si
dönemine kadar olan yasantisini anlatan hikaye,makale ve romanlar yazmistir.Anlatiminda kendine özgüdür.Yapitlarinda genellikle toplumun sorunlari üzerine egilir.Anadolucu,Atatürkçü,Devletçi ve laik bir dünya görüsü vardir.Romanlarinda genellikle iç dünyalari zengin,kötümser,törelere bagli karakterler vardir.
Yazarin Diger Eserleri
ROMANLARI: Kiralik Konak(1922), Nur Baba(1922),Hüküm Gecesi(1927),Sodom ve Gomore(1928),Yaban(1932),Ankara(1934),Bir Sürgün(1937),Panorama(1954)
HIKAYELERI: Bir Serencam(1913),Rahmet(1922),Milli Savas Hikayeleri(1947)
ÇESITLI MAKALELERI: Izmir'den Bursa'ya(H.Edip, F.Rifki, M.Asim ile,1922), Kadinlik ve Kadinlarimiz(1923), Seçme Yazilar(1928), Ergenekon(2 cilt,1929)
OYUNLARI: Nirvana(1909), Veda(1909), Saganak(1929), Magara(1934)
MENSUR SIIRLERI: Erenlerin Bagindan(1922), Okun Ucundan(1940)
"YABAN" ROMANININ ÖZETI
Romanda ana konu,bir Türk aydininin Kurtulus Savasi dönemindeki köy gerçegiyle karsi karsiya gelmesidir.
Romanin kahramani Ahmet Celal'dir.Çanakkale'de savasta bir kolunu kaybetmis ve savastan gazi olarak kurtulmustur.Ama savas sonrasi yapayalniz kalmistir.Bunlara bir de Istanbul'un isgali eklenince, hizmet eri olan Mehmet Ali'nin köyüne gitmeye karar verir.Istanbul'un isgali sonrasinda gerçeklesen olaylari takip ederek, köylülere durumun önemini ve ciddiyetini anlatmaya çalisir.Ancak köylüler Salih aga'ya çok baglidir ve onun etkisinde kalarak Ahmet Celal'i ciddiye almazlar.Bu nedenle Ahmet Celal, köyde aradigi ilgiyi ve yakinligi bulamaz.
Olaylar Ahmet Celal'in cephesinden böyle görünürken, köylüler için daha farklidir.Onlar savasin ciddiyetini anlayamamistir.Onlara göre Ahmet Celal bir yabandir.Onlarin dünyasindan uzak biridir.Zaten ilk bakista konusmasi, davranislari,giyimi, düsünceleri ve olaylara yaklasimi köylülerden çok farklidir.Örnegin her gün tras olmasi, devamli dislerini firçalamasi,geceleri kitap okumasi ve buna benzer davranislari köylülere garip gelmektedir.Bu nedenle, acilarini unutmak için geldigi bu köyde, olaylar umdugu gibi gelismemistir.
Ahmet Celal bir aydin konumundadir ve ilk defa Türk köylüsüyle karsilasmistir.Ancak köyde karsilastigi manzara onu çok sasirtmistir.Öncelikle yoksulluk ve cahillik vardir.Bunlarin bir sonucu olarak da bazi insanlarin emellerine alet olmaktadirlar.Herkes Salih Aga'nin etkisindedir.Onun her dedigi yapilmaktadir.Hatta yillarca emek verdigi hizmet eri Mehmet Ali bile gelisen bazi olaylarda subayi Ahmat Celal'e degil,Salih Aga'ya inanmistir.
Bütün bunlarla beraber, Ahmet Celal köyde yapayalniz da degildir.Mehmet Ali'nin annesi Zeynep Kadin ile kardesi Ismail, Ahmet Celal'in güvendigi dostlaridir.
Olaylarin böyle gelismesi Ahmet Celal'i kaçinilmaz bir bunalima sürükler.Bir gün rahatlayip sikintilarini unutmak için dolasmaya çikar ve komsu köyün kizi Emine'ye asik olur.Ancak Ismail Emine'yi Ahmet Celal'in elinden alinca Ahmet Celal iyice umutsuzluga sürüklenir.
Ahmet Celal,Kurtulus Savasi'nin önemini köylüye anlatmaya devam eder; ancak köylüler baskalarinin etkisindedir ve ona inanmamaya devam ederler.Bunlari bir aydin gözüyle görüp yorumlayan Ahmat Celal, aydin ile cahil arasindaki uçurumu farkeder.Anadolu halkinin asirlar boyunca ne kadar ihmal edildigini kendi gözleriyle görür.Tabii bütün gözlemlerini ani defterine yazmayi da ihmal etmez.
Köyde bu olaylar olurken, Kurtulus Savasi da iyiden iyiye alevlenmis ve köylüler Ahmet Celal'in anlatmaya çalistigi gerçekleri yasamak zorunda kalmistir.Yunanlilar onlarin köyünü de basmistir.Köylüler dereye kaçarak gizlenmeye çalismistir.Ancak düsman onlari yakalar ve köy meydanina getirir.Ahmet Celal, bir anlik kargasadan yararlanip Emine'nin elini tutar ve ikisi kosmaya baslarlar.Düsman arkalarindan ates açar ve onlari yaralar.Ayrica tüm köy halki düsman tarafindan öldürülür.Köyün mezarligina kadar ancak gelirler.Orada sabaha kadar bekleyip sonra yola çikmaya karar verirler;ancak Emine'nin yarasi agirdir ve devam edemez.Ahmet Celal ani defterini Emine'ye verir ve herseyini birakarak yeni ve bilinmeyen bir hayata adim atar.
Roman Karakterleri ve Özellikleri
AHMET CELAL:Çanakkale'de kolunu kaybettikten sonra Mehmet Ali'nin köyüne yerlesir.Köyde yasadigi sorunlari yenmeyi basaran güçlü bir karakterdir.Aydin bir karakterdir.Köylüler onu dislamistir.Kurtulus Savasi'ni yakindan takip etmistir.Romanda karamsarligi dikkat çeker.Romanda Kurtulus Savasi'na karsi duyarli olusu dünya görüsüne bagli olarak verilir.Bireysel durumlari, yalnizligi, içine kapanisi ruhsal çözümlemelerle anlatilir.
SALIH AGA :Köyün agasidir ve oldukça zengindir.Kilik kiyafeti oldukça kötüdür.Çok kurnaz biridir.Tüm köyü etkisi altina almistir.Çikarlari ugruna düsmanla isbirligi yapar.Köylüyü düsman karsisinda çaresiz birakir.
MEHMET ALI: Dört yil Ahmet Celal'in yaninda kalmistir;ama köye geldiginde yine eskisi gibi davranmaya, Ahmet Celal'den uzaklasmaya ve köylü gibi davranmaya baslamistir.Sert tavirlari vardir.Önce Ahmet Celal'in yaninda hizmet erligi yapmis, ona alismistir.Daha sonra ise köye gidip köylü gibi davranmistir.Kisacasi gittigi yere uyum göstermektedir.
BEKIR ÇAVUS: Aslinda tipik bir köylüdür.O da digerleri gibi cahildir.Düsünce yapisi diger köylülerle aynidir.Ancak daha önce askerlik yapmis olmasi,Ahmet Celal'e biraz daha yakin olmasini saglamistir.
EMINE: Romanda Türk kizini simgeler.Ahmet Celal'e yakinlik göstermistir.Ismail ile evlenmistir.Ahmet Celal ile evlenmemistir; çünkü köylülerin etkisinde kalarak Ahmet Celal'i yaban olarak benimsemistir.
SEYH YUSUF: Her yil belirli zamanlarda köye gelerek köylüleri düsünceleriyle etkilemistir.Zehirli düsünceleriyle köylünün Ahmet Celal'e inanmasini engellemistir.
Romanda Yer ve Zaman
Roman, Birinci Dünya Savasi yillarindan baslayarak Sakarya Zaferi'ne kadar olan zamani kapsar(1918-1922).Yani Kurtulus savasi yillarini içerir.(Milli Mücadele Dönemi)
Roman, Iç Anadolu Bölgesi'nde Porsuk Çayi civarinda bulunan bir köyde yasanan olaylarla ilgilidir.
Romanin Konusu ve Iletisi
Romanin konusu, Kurtulus Savasi sirasinda köylü ile aydin arasindaki derin uçurumdur.
Romanin iletisi, Anadolu halkinin asirlarca unutuldugu, cahil kaldigi,inkilaplara karsi çikan gericilerin yarattigi düzensizligin artik görülmesi gerektigi gerçekleridir.
Romanda Dil Özellikleri
Roman daha çok o zamanlarin aydin diliyle yazilmistir.Bir ani defterinden yararlanilarak yazilmasi bu sonuçta etkili olmustur.
Romanda birçok yabanci kökenli sözcük vardir.Ancak sonradan sadelestirilerek, anlasilir hale getirilmistir.
Uzun,tasvirli ve bol virgül kullanilmis cümleler vardir.Buna su cümle örnek verilebilir: "Zeynep Kadin,bir gün,bir komsu kavgasinda,paylasilmayan bir kocaman dibek tasini,husunetle teperek bir hamlede yere devirmisti."
Romanda kisiler anlatilirken ayrintilar titizlikle seçilmistir.Kisilerin dis görünümüyle ilgili ayrintilardan çok,kisiliklerin disa vurumu sonucu olusan davranislardan bahsedilir.
Ayrica yer yer benzetme sanatini da kullanmistir.Buna su örnek verilebilir: "Askerlerin hepsi,toza topraga bulanmis,derileri günesten pasli bakira dönmüs,sakallari diken diken uzamis,üst bas perisan bir haldeydi.Tam bir bozgun askeri!"
Son olarak, romanda kullanilan dil realizm akimina uygun ve yakin bir dildir.
Resat Nuri Gultekin, Yaprak Dökümü'nün Özeti:
Ali Rıza Bey, namuslu, çalışkan bir insandır.Çalıştığı şirketin patronu Ali Rıza Bey'in işe soktuğu bir kadınla ilişkiye girer ve onunla evlenmeyi reddeder Bunun üzerine Ali Rıza Bey şirketten ayrılır.Böylece ailenintüm yükü büyük oğul Şevket'e kalır.Kazandığı para babasınınkinden az olduğuiçin aile birdenbire büyük bir yoksulluğun içine düşerve kendi aralarında sürekli olarak kavga etmeye başlarlar.Artık aile Ali Rıza Bey'i adam yerine koymamakta, ona saygı duymamaktadırlar.Onunla bir tek ailenin en büyük kızı Fikret konuşur,fakat o da bu duruma daha fazla dayanamaz ve kendinden yaşça büyük biriyle evlenir.Bu arada Şevket kendisine uygun olmayan biriyle evlenir. Diğer kızları Leyla, Necla ve Ayşe onlaı bu duruma getirdiği için babalarını suçlarlar.Onların tek kurtuluşu evlenmektir.Bunun üzerine evde her akşam danslı, müzikli partiler verilmeye başlanır.Ali Rıza Bey bu kadar şeyin nerden çıktığına hayret etmektedir.O da sonunda bu düzmece oyuna katılır ve kızlarına iyi birer koca bulmaya çalışır.Bu arada Şevket'in karısı fakirliğe daha fazla dayanamadığı için evi terkeder.Şevket de borçlarını ödeyemediği için hapse girer.Necla kendini çok zengin gösterdiğihalde öyle olmayan bir Arap'la evlenir.Sonradan buna çokpişman olur ama eve geridönmesine izin vermezler.Ayrıca ,borçları ödemek için evi ipoteklemişler fakat evi de kaybedip hartabeden biraz iyibir apartman dairesine taşınmışlardır.Sonra Leyla evdekilerden habersiz zengin bir adamın metresi olur.Bu olay ortaya çıkınca Leyla annesini ve Ayşe'yi de alarak Taksim'de kendisi için tutulan lüks daireye gider.Ali Rıza Bey kızını reddetmektedir ve üzüntüden kötürüm olur.En sonunda onun da gönlünü alırlar ve Ali Rıza Bey son günlerini bolluk içinde geçirir,fakat bir aile de dağılmıştır.
KİTAP KÜNYESİ:
Kitabın adı: Sodom ve Gomore
Kitabın Yazarı: Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Sayfa Sayısı: 391
Konu: İmparatorlukların çöküşü ve kurtuluş savaşı arasındaki İstanbul anlatılmaktadır. Esasında Yakup Kadri Karaosmanoğlu İstanbulun bir kısmını ele alıp tüm İstanbula lanet okuyor Yurt işgal altındayken, Anadoluda büyük zorluklar içerisinde yaşam savaşı veren halk İstanbulda yaşayan yüksek sosyetenin yaşamının büyük bir bölümünü oluşturan eğlence, eğlence sırasında yaşanan ahlaksızlıklar ve bunun sonucunda gelişen karmaşık olaylarla büyük bir tezat oluşturmaktadır.Kısacası ülkenin bir kısmı ağlarken diğer bir kısmı gayet rahat bir şekilde gülebilmektedir. Bu olay Leyla Nejdet arasındaki ilişki ve çevredeki insanların yaşamlarıyla anlatılmaktadır.
Yayınevi: İletişim Yayınları - İstanbul - 1984 - 6. basım
KARAKTERLER:
Captain Gerald Jackson Read: Captain Read sarı saçlı, uzun boylu, yakışıklı bir ingiliz komutanıdır. Aşk ve gönül işlerinden nasibini almiş, görenleri kendine hayran bırakan birisidir. Ama o birçok kişinin arasından bir türk kızı olan leylayı seçmiştir.
Leyla: Bir türk ailesinin Esmer kadife tenli kızı olan Leyla Nejdetle nişanlıdır. Duyguları gittikçe degişen Leyla, Nejdetle Captain arasında bir ikilemde kalmiş sonunda ikisini de kaybetmiştir.
Nejdet: Bir ingiliz düşmanı olan Nejdet leylanın nişanlısıdır. Esasında Leylanın akrabasıdır. Bu da bu dönemdeki geriliği yansıtmaktadır. İlk kısımda bir ingiliz düşmanı olan Najdet ilerleyen bölümlerde tam bir milliyetçiye dönuyor. Bu isteği dışında olan Leylaya olan sinirinden doğan bişeydi.
Sami Bey: Düyunu Umumiye'nin eski yüksek memurlarından olan Sami bey alafranga bir emekli tipi idi. Leylanın babası olan Sami Bey etraftaki ingilizlerden şikayetçi değil memnundu.
Major Will: Major Will neyaptığı şehirdeki kimse tarafından bilinmeyenama şehrin neresine gidilse karşılaşılan süflizevkleri olan sapkındır.
Madam Jimson: Captain read in ilk gözağrısı olan koyu ela gözlü levent bir kadındır. Küstah bır sekilde boyalı dudaklarının arasındaki iri beyaz dişlerini göstermek için durmadan güler.
Captain Marlow: Kapakları bir parça şiş mahmur gözleri, ince dudakları ile sevimlibir ifadeye sahipti. Captain Marlow'un hiç anlamadığı şey genç bir kızla flört etmektir. Bir eşcinsel olan Marlow narin bir insandı.
Azize Hanım: Hangi cinsten hangi renkten olursa olsun bir aşkın ortaya çıkması için dört gözle bekleyen bir kadın. Azize Hanım Atıf Bey'in karısıydı.
Atıf Bey:azize hanımın eşi olan Atıf Bey çalışmaktansa arkadaşlarıyla oturup yeyip içmeyi sever.
Diğer karakterler:
Makbule Hanım
Nermin Hanım
Hayri Bey
Orhan Bey
Dr. Jean Prade
Miss Fanny Moore
Nuriye Hanım
Cemil Kami
Levend
Colonel
YAZAR HAKKINDA BİLGİ:
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU (1889 - 1974)
Türk, romancı ve yazar. Romanlarında Türk toplumunun Tanzimat'tan bu yana çeşitli dönemlerdeki toplumsal gerçekliğini sergilemiştir.
27 Mart 1889'da Kahire'de doğdu. 13 Aralık 1974'te Ankara'da öldü. İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa'da başladı. 1903'te İzmir İdadisi'ne girdi. Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır'a döndü, öğrenimini İskenderiye'deki bir Fransız okulunda tamamladı. 1908'de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi'ni bitirmedi. 1909'da arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. 1916'da tedavi olmak için gittiği İsviçre'de üç yıl kadar kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı'nı destekledi. 1921'de Ankara'ya çağrıldı ve bazı görevler verildi. 1923'te Mardin, 1931'de Manisa milletvekili oldu. Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını sürdürdü. 1932'de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro dergisinin 1934'te yayımına son vermek zorunda kalmasından sonra Tiran elçiliğine atandı. Daha sonra 1935'te Prag, 1939'da La Haye, 1942'de Bern, 1949'da Tahran ve 1951'de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960'tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal yaşamının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu.
Karaosmanoğlu yazarlığa Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i Âticiler'in "sanat şahsî ve muhteremdir" görüşünü paylaştığı ve "sanat için sanat" yaptığı bu ilk döneminde Nirvana adlı bir oyun, makaleler, denemeler, düzyazı şiirler ve öyküler yazdı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Türk toplumunun çeşitli dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi dışında yapıtlarında belli tarihsel dönemleri ele aldı. Kiralık Konak I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet'in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet'in ilk on yılının, Bir Sürgün II. Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır.
Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar. Karaosmanoğlu 1920'lerden sonra iyimser bir devrimci örünümündeyken,
sonra umutlarını yitirerek romancılığını devrimci yönde kullanmaktan vazgeçmiştir. 1955'ten sonra da anı kitaplarından başka bir şey yazmamıştır. Romanları arasında en önemli ve ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır.
1942'de CHP Roman Armağanı'nda ikinciliği kazanmış olan Yaban, Karaosmanoğlu'nun en başarılı romanı sayılır.
YAPITLAR (başlıca): Roman: Kiralık Konak, 1922; Nur Baba, 1922; Hüküm Gecesi, 1927; Sodom ve Gomore, 1928; Yaban, 1932; Ankara, 1934; Bir Sürgün, 1937; Panaroma, 2 cilt, 1953-1954; Hep O Şarkı, 1956. Öykü: Bir Serencam, 1913; Rahmet, 1923; Milli Savaş Hikâyeleri, 1947. Anı: Zoraki Diplomat, 1955; Anamın Kitabı, 1957; Vatan Yolunda, 1958; Politikada 45 Yıl, 1968; Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, 1969. Çeşitli: Bütün Eserleri (bibliyografya içerir), ilk 15 cilt, (ö.s.), A.Öskırımlı (yay.), 1977-1984.
ÖZET:
Captain Gerald Jackson Read bir gün, luzumundan fazla zengin bir sofradan kalkmış ve kendini yatağa atmıştı. Üç saat sonra uyandığında içtıği içkiden dolayı kendini nasıl yatağa attığını hatırlamıyordu. Ve aniden bir türk evine davetli olduğunu hatırladı. Bu sırada kapı çalındı. İçeriye önceden çağırdığı manikürcü kız girdi.bu kız da ona hayran kalmıştı. Ama captain gerald aklında başkası ılduğu için ona yüz vermemişti. Sonunda hazırdı gideceği evin sahibinin adını hatırlamamasına rağmen leylanın adını dilinden düşürmüyordu. Oraya gidip güzel bir çay ziyafeti çektikten sonra samimi birkaç dost baş başa kalmıştı. Yemek vakti gelip herkes sofraya oturduğunda Sami Beyin eşi Necdet'in de davetli olduğunu söyledi. Bu arada Captain Gerald eve gitmek üzere ayrılmıştı.
Necdet içeriye girdiğinde bu odada ingiliz kokusu var diyerek azarlar gibi konuşuyordu fakat Sami Bey anlamazlıktan geliyordu. Derken telefon çaldı, leyla hemen atılıp telefonu aldı necdet birşeylerden şüphelenmeye başlamiştı fakat ingilizce konuşulduğundan pek birşey anlamamıştı. Konuşma fazla uzayınca necdet Leyla dışındaki herkesi selamlayıp çok sınirli bir yüz ifadesiyle herşey bitti diye söylenerek Captain Gerald'ın evinin önüne gitmek üzere ayrıldı. Captain Gerald'ın evinin önüne vardığında kapının önünde bekleyen şöföre sorgularcasına sorular soruyor, Captain Gerald'ı beklediğini öğrenince de daha fazla sinirleniyor ve onu tersleyip genelde ingiliz zabitlerine karşılaştığı için çekinerek gittiği barlardan birine gidiyordu. İçtikten sonra sarhoş olamayınca bardan çıkıp gidiyordu.
Daha sonra Captain Gerald ve birkaç samimi arkadaşı konuşurken içlerinden biri Leylanın nişanlısı Necdet'in bar bar gezip içtiğini söyluyordu buna karşı Captain Gerald Necdetin Leylanın sadece akraba oldukalarını söyluyor. Fakat arkadaşı onların nişanlı oldukları konusunda ısrar ediyor.
Birgün Nermin Hanım, Azize Hanım ve birkaç ingiliz yeyip içip eğleniyorlardı. Leyla, Necdet ve Captain Gerald da bu ortamda bulunuyordu. Bir süre sonra Major Will ortalarında görünmüyordü. Fanny Moore Nermin hanımı alıp üst kata çıkardığının kimse farkında değildi. Ayrıca Captain Gerald, Leyla ve Necdet'de yoktu. Bahçe kapısı açıldığında üçü birden içeriye girdi. Necdet'in yüzü soluktu, kanı çekilmiş gibiydi ve eline aldığı içki bardağı titriyordu. Herkes bunun sorumlusunun Leyla ve Captain Gerald olduğunu düşünüyordu.
Ertesi gün necdet'İn kapısı çalıyor, Leyla ağaçtan koparılmış bir dal gibi önüne yığılıyordu. Necdet onu defetmesine rağmen o yerde yatmaya devam eder. VE aniden birbirleriyle tekme tokat kavga etmeye başlarlar. Necdet'in bildiği tek şey bu dövüşmenin ardında bir ateşli barışma olduğudur. Leyla Captain Geralddan ümidini tamamen kesmiştir.
Bu arada Captain Marlow ve Atıf Bey iyi arkadaş olmuş ve Azize Hanımın evde olmadığı bir gece evde eğlenmeye karar vermişlerdi. Fakat ev gittiklerinde Azize Hanımın evde olduğunu görünce şaşırırlar. Ama Azize Hanım onları terslemek yerine onlara bir sofra hazırlamayı tercih eder. Bir sure sonra Azize Hanım onlların kulaktan kulağa gizli konuştuklarını farkedince sinirlenir. Vebunu onlara söyler. Onlarda bir süre sonra kalkıp giderler.
Bu esnada Captain Gerald ve Leyla arada buluşup dertleşiyorlardı. Captain Gerald bu sıralar Şehnaz Sultan diye biriyle beraberdi bunu bilmeyen yoktu.
Bir gün Leyla Necdet'e bu nereye kadar sürecek evlenip kurtulalım diyor ama kesin bir yargı koyup evlenelim demiyordu. Daha sonra Leyla'nın bır Amerikalıyla düşüp kalktığı duyuldu ve onunla avrupaya gidip geldi. Eve döndüğunde gözler Necdet'i arar gibiydi. Daha sonra onunla milli anma gününde karşılaştılar. Leyla Necdet ile ilgilenmesine ragmen Leyla'nın bu acınacak haline Necdet hiç acımıyor karşısında bir heykel gibi duruyordu. Leyla onu yanına çağırdığında beklemesini soyluyor. Geldiğindeyse Leyla'nın eski günlerden bahsetmesine aldırmıyor bile ve ona bir taksi çağırıyor. Leyla onu öpmeye çalışıyor fakat Necdet karşısında bir heykel gibi durup aniden arkasını dönüp çıkıyor bu da Leyla'nın yıkılışı oluyor.
SONUÇ:
Kurtuluş savaşının iyiye gitmesi ile hayatı iyiye giden nejdet leyladan soğur. Hayat İstanbul ve Nejdet için iyiye leyla için ise kötüye gider.
1. Önsöz
2. Anı ve Anının Özellikleri
3. İlk Ayrılış
4. Bir Bakışta Londra
5. Avrupa'da Türk Olmak
6. Çağdaşlığın Simgesi
7. Rüyalarımın Şehrinde
8. Çocukluğuma Dönerken
ANI VE ANININ ÖZELLİKLERİ
ANI: Yaşanmış olayları anlatan yazı türü, hatıra.
ANININ ÖZELLİKLERİ:
1- Gerçek deneyimleri anlatır.
2- Herhangi bir düşünceyi kanıtlama amacı yoktur; bilgilendirme amacı vardır.
3- Söyleşi havasındadır, dili yalındır.
4- Genellikle öyküleyici anlatım biçimiyle yazılır.
5- Konusunu bir yerden alır.
İLK AYRILIŞ
- Ezgi kızım, yağmurluk koydun mu bavuluna? Biliyorsun çok yağmur yağıyormuş oralarda.
- Evet annecim, biliyorum, koydum.
...
- Ezgicim, acil durumlar için ilaçlarını hazırladın mı? Neyi nasıl kullanacağını iyi biliyorsun değil mi kızım ?
- Evet baba, biliyorum, sağol.
- Ezgi, canım bak, bu kutuya vitaminleri koydum. Hergün almayı ihmal etme olur mu?
- Sen merak etme anneannecim, alırım.
- Abla?
- Efendim tatlım.
- Peki Tavşi ne olacak? (Tavşi, kardeşimle, oyuncak tavşanımıza koyduğumuz bir isimdi. Benim için çok özeldi sessiz dostum. Çoğu kez umutsuzluğumda onu bulurdum karşımda. Onu çok özleyecektim.)
- Öykücüm, Tavşi'yi bir aylığına sana emanet ediyorum. Beni özlediğinde ona sarılırsın, canım.
Gideceğime en çok üzülen kardeşimdi aslında. Son zamanlarda huzursuzluğu iyice artmış, olur olmadık şeylerde beni azarlar olmuştu. Kolay değildi tabii onun için. Gözlerini ilk açtığı andan itibaren ben vardım yanında. Bu onunla ilk uzun ayrılışımızdı.
Aslında bana ne kadar belli etmeseler de herkesin içinde bir burukluk, bir hüzün vardı. Odam bile üzülüyordu sanki gideceğime. Gözünde hiçbir zaman büyüyemeyeceğim babam, elinde büyüdüğüm anneannem ve bana kendime güvenmeyi öğretmiş olan annem, şimdi kendilerini sorguluyorlardı. Acaba "küçük" kızlarını göndermekle hata mı ediyorlardı, yoksa bunun benim için harika bir deneyim olacağına ve bir ayın çabuk geçeceğine inanmışlar mıydı? Bildiğim tek birşey vardı. Bu yurtdışı kampıyla, ailemin bana olan güvenini sağlamlaştıracak ve bana sağladıkları bu imkanı en iyi şekilde değerlendirecektim. " Sana güveniyoruz ve bunu da başaracağını biliyoruz" demişti bir keresinde babam.Onun bu sözleri beni çok mutlu etmiş ve kendime güvenim gelmişti iyice.
Benim duygularım aileminkilerden de karışıktı. Evden ilk ayrılışım olması işleri zorlaştırsa da, farklı bir ortamda bulunma, farklı bir kültürü tanıma fikri beni heyecanlandırıyor, ailemden uzak olmanın vereceği özgürlük de çok hoşuma gidiyordu. Ne de olsa, erken yatıp uykumu almam gerektiğini hatırlatacak babam, ya da soğuk havalarda giydiğim kıyafetleri eleştirecek annem olmayacaktı. Benim sorumluluğum tamamen bana aitti bu ay.
Gidişimden bir önceki akşam, İngiltere'ye birlikte gideceğimiz, çok yakın arkadaşlarım olan Gizem ile Zeynep'i aradım. Onlar da çok heyecanlıydılar. Birlikte, götüreceklerimizi tekrar kontrol edip, ertesi gün saat üçte havaalanında buluşmak üzere telefonu kapattık. İkinci dönemin başından beri gideceğimi bilmeme rağmen, bu son telefon konuşması, bunun bir hikaye olmadığını ve gerçekten gitmek üzere olduğumuzu hatırlattı aslında. Genellikle buluşma yeri seçerken, saat 12' de Karum'un önünde, ya da üçte Bilkent'te gibi sözlerden sonra "saat üçte havaalanında" demek, bir hayli ilginç gelmişti.
Büyük gün geldi de çattı sonunda. Uyandıktan hemen sonra, son hazırlıklarımı tamamlayıp, bavulumu kapattım. Sevgili anneannemin baskıları üzerine birkaç lokma bir şeyler yeyip evden ayrıldık. Yolda, genellikle sürekli konuşan ve şaklabanlıklarıyla hepimizi güldüren kardeşim çok sessizdi. Bu sessizlik hiç hoşuma gitmiyor ve ben de her zaman olduğu gibi durmadan konuşuyordum. En sonunda havaalanına vardık. Arkadaşlarımı ve grup liderimi görmek neşemin yerine gelmesini sağlamıştı. Annemler, diğer veliler ile muhabbete dalmışken, ben de arkadaşlarımla konuşuyordum. En sonunda bavullar uçağa verildi, biniş işlemleri tamamlandı, uçuş kartları alındı ve grup liderimiz, gitme zamanının geldiğini söyledi. Ben yine neşeli olmaya çalışarak annemlerle vedalaşıp, gümrükten geçmek üzere ayrıldım. En son arkama bakıp el sallarken, annemin gözlerinin yaşlı olduğunu gördüm. O sahneyi, şimdi bile unutamam. Çok fazla etkilenmeme karşın, daha fazla kötü hissetmemek için önüme döndüm.
İşte, 9 Temmuz 2000 Pazar günü, Ankaranın 40 dereceyi geçen sıcağında ayrıldık Türkiye'den. Farklı bir dünyayı keşfe doğru
BiR BAKIŞTA LONDRA
Türkiye ile bazı benzerlikleri bulunmasına rağmen, farklı bir dünya gibi gelmişti Londra bana. Saatleri iki saat geri almakla birlikte, Avrupa'nın en gözde şehrine adım attığınızda, kendi büyülü dünyasına çekiyordu sizi. Bunu uçaktan bile farkedebilmek mümkündü, gecenin karanlığında ışıl ışıldı Londra...
İlk günlerde sanki bize "Hoşgeldiniz" diyerek kendini göstermiş olan güneş, ikinci haftamızda bizi İngiltere'nin alışılagelmiş yağmurlarıyla yalnız bıraktı. Bu hava değişimi, temmuzun ortasında sıkı sıkı giyinmemize, ilk girdiğimiz mağazalardan kazak almamıza, neredeyse saniyede bir hapşırarak, hergün aspirin yutmamıza neden olmuştu. Buna rağmen, Londra'ya varışımızın ertesi gününden, son günümüze kadar durmadan gezmiştik. İlk hafta, yolda yürümek bile bizim için bir maceraya dönüşmüştü adeta. Yollardaki uyarıları çoğu kez görmeyen bizler, alışmadığımız trafik düzeni yüzünden kaç kere ezilmenin eşiğinden dönmüş, İngiliz sürücülere zor anlar yaşatmıştık. Neyse ki, bu duruma çabuk alışmıştık. Üç buçuk hafta boyunca en önemli ulaşım aracımız olmuş olan "undergound"umuz, yani metro, bizim en eğlenceli oyuncağımız olmuştu. Kaybolmaya mahkum olduğunuz bu metroda, birçok İngiliz ile sohbet etmiş, Türkiye'yi anlatmıştık uzun yollar boyunca. Kimi zaman yorgunluktan uyuklamış, kimi zaman da bırakılan gazeteleri okumuştuk. Ne var ki, gazeteler çok sıkıcı gelmişti Türkiye'nin hergün değişen haberlerinden sonra..
Uzun yollar katederek gittiğimiz her yer çok güzeldi ve her gezimiz de çok eğlenceliydi. Tarihi yansıtan eski binalar insanı büyülüyor ve oyuncak arabalara benzeyen şirin kırmızı otobüsler ve kırmızı telefon kulübeleri Londra sokaklarını renklendiriyordu. Ülkemizde duymaya alıştığımız ezan seslerinden sonra, "Trafalgar Square" gibi ünlü meydanlarda duyduğumuz çan sesleri, tanımlayamadığım bir mutluluk veriyordu insana. İndirim diye bağıran mağazaların ise Türkiye'den pek bir farkı yoktu. Hatta, mağazalarının zevksiz olduklarını söylemek yanlış olmazdı. İngiltere'nin en büyük mağazaları olan "Harrods" ve "Miss. Selfridge" turistlerin ve tabii bizim de ilgi odağımız olmuştu. Şort ve uygunsuz kıyafet giymiş olan insanlar mağazaya alınmıyor ve birçok insan sırf Harrods'tan bir şeyler almış olmak için gereksiz şeylere tonlarca para harcıyordu. Bizler de, Harrods dışındaki birçok mağazanın indiriminden yararlanmış, dönüşte bavulumuzu zor kapatmıştık. Alışveriş merakımızın Türkler'in kanında olduğunu söylemişti annem bir keresinde...
Bu bir aylık kamp süresince, "Madame Tussaud", "National Art Gallery" ve "Natural History Museum" gibi birçok müzeye gitmiş, ilginç şeyler görmüştük. Madam Tussaud müzesindeki mumyalar ile fotoğraf çektirmiş, ünl
Çağatay şairidir. Adı Ali Şir ,mahlası Nevai'dir. Süt kardeşi ve okul arkadaşı olan Hüseyin Baykara ile birlikte Ebulkasım Babür
tarafından yetiştirildi. Çok genç yaşlarında başlayarak,Türkçe ve Farsça şiirler yazdı.
Hüseyin Baykaranın hükümdar olmasından sonra Herat'da daima onun yanında kaldı. Önce mühürdar (nişancı),
Herat 'ı işgal etmek isteyen Yadigar Muhammed Mirza hareketini bastırmada gösterdiği yararlılıklardan sonrada divanbeyi oldu.
Ali Şir bazı seferlerde arkadaşı Hüseyin Baykara'nın yanında bulundu, bazı seferlerde onun naipliğini yaptı. Hükümdarlardan
sonra en nüfuzlu şahıstı. Daha sonraları divan beyliğini bırakarak hükümdarın sadece nedimi kaldı, nüfuzu daha da arttı.
Belh valisi olan kardeşi Derviş Ali'nin isyanını, Hanedan içindeki geçimsizlikleri yatıştırmakta rolü oldu.
Ölümünden sonra hükümdar bizzat matem merasimini idare etti ve havzı mahiyan'da kendi başkanlığında Türk usulu aş (Yog yemeği) verdirdi.
Temiz,ahlaklı, samimi bir insan,tedbirli ve heybetli bir devlet adamı olarak anılan Ali Şir Nevai
serveti ile kendi adını taşıyan bir mahalle kurdu; Saray,Cami,medrese,han,hastane ve darülhüffaz (Hafızlar evi) yaptırdı.
Çeşitli yerlerdeki yapılarının sayısı 370'i bulur.
Devrinde büyük hayranlık duyulan iran edebiyatını Türk ruhuna uydurmak,Türkçeyi yüksek bir sanat haline sokmak gayesindeydi.
Hamse'sinde (1484) ahlak ve tasavvufa dair hikayeleri içine alan Hayret-ül Ebrar (Hayır sahiplerinin hayreti),
Ferhad ve Şirin, Leyla ve Mecnun, Seb'a-i Seyyàre ( 7 gezegen ), Sedd-i İskenderî (İskender seddi) adlı mesnevîleri bulunur.
Hayatının son yıllarında yazdığı Muhakemet-ül Lugateyn ( Dillerin muhakemesi [1498] ) ve
Mahbub-ül-Kulüb ( Kalblerin Sevgilisi [1500] ) en tanınmış eserleridir.
Muhakemet-ül Lugateyn'de, Türkçeyi Farsça'ya karşı savunur ve çeşitli deliller ileri sürerek onu Farsçadan,
Türkleri diğer milletlerden üstün gösterir.
Ali Şir Nevai, bu sonuca ulaşırken Türkçe'nin kullanım zenginliklerine, yeni kelimeler türeten yapım eklerine,
Farsçada karşılığı olmayan Türkçe kelimelere örnekler verir.
Muhakemetü'l Lügateyn'de Türkler ile Farslar zeka, akıl, bilim, erdem, temizlik bakımından da karşılaştırılır.
Türkler'in büyük çoğunluğunun Farsça'yı bildiği belirtilir, ama farsların Türkçe konuşmada aynı başarıyı gösteremediği vurgulanır.
Ayrıca Muhakemetü'l Lügateyn'de 100 Türkçe kelime Farsça ile karşılaştırılmış ve yine Türkçenin üstünlüğünü kanıtlamıştır.
Ali Şir Nevai, çok yönlü kişiliği ile yalnız kendi çağının değil, bütün Türk edebiyatının en önemli şair ve yazarlarındandır.
Çağatay Türkçesinin edebiyat dil özelliği kazanmasında emeği geçen yazar, aynı zamanda önemli bir devlet adamıdır.
Ayrıca Herat, Horasan ve Azerbaycan'da yaşayan ve çoğu Farsça şiir söyleyen 461 şâiri ihtiva eden Mecâlisü'n-nefâis,
Türk Edebiyatı'nda yazılan ilk şâirler tezkiresidir. Muhakemet-ül Lügateyn ile Türk diline ve kültürüne önemli hizmetlerde bulunmuştur.
Musikiyle de uğraşan Nevai, birçok beste yapmıştır. Bunun yanı sıra tezhip ve hat sanatıyla da ilgilenmiştir.Nevai Çağatayca Türkçesini
En üst seviyeye çıkaran kişi olarak da tanınır.
Eserlerin en büyük özelliği ise çok açık görünen Türk milliyetçiliğidir.
Türklüğü ile iftihar eder ve Türklerin tarihte oynadıkları rolün şuuruna varır.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
KAYNAKLAR
-Dr. Ahmet KARTAL
Kırıkkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Baki ( 1526,İstanbul - ö, 7 kasım 1600,İstanbul )
Tam adı MAHMUD ABDÜLBAKİ. Divan edebiyatının en büyük şairlerinden.Divan şiirine hem biçim hem de imge açısından canlılık ve yenilik getirmiş,daha yaşarken sultanü'ş-şuara ( şairler sultanı ) ünvanını almıştır.
Babası müezzin olan Baki,bir saraçın yanında çırak olarak çalıştıktan sonra medreseye girdi.Dönemin ünlü müderrislerinden Karamanlı Ahmed ve mehmed efendilerden ders aldı.Bir yandan da birçok ünlü edebiyatçıya tanışarak şiir yazmaya başladı.Hocası Mehmed Efendi için yazdığı "Sümbül Kasidesi" ile ününü artırdı.1553'te Nahçıvan Seferi'nden denen I. Süleyman'a
( Kanuni ) sunduğu kasideyle saray çevresine girmeyi başardı.Aynı yıl Halep kadılığı ile görev-lendirilen hocası Kadızade Ahmed Şemseddin Efendi ile Hadep'e gitti.1560'ta İstanbul'a dönünce Şeyhülislam Ebussuud Efendi ile tanıştı ve ona daha sonra bir lamiye ( lam kafiyesi ile düzenlenmiş ) kasidesi sundu.Mirahor Ferhad Paşa gibi sarayla yakın ilişkileri olan kişilerin yardımlarıyla şiirle-
rini I. Sülayman'a ulaştırmayı başardı.Öte yandan çeşitli kasideleri ile Semiz Ali Paşa'nın da övgü-sünü kazandı.1564'te padişahın buyruğu ile mülazim olarak önce Siİivri Piri Paşa Medresesi'ne,
ertesi yıl da İstanbul'da Murad Paşa Medresesi müderrisliğine atandı.Böylece İstanbul'da meslek yaşamına başlayan Baki,I.Sülayman'a sunduğu kasideler ile edebiyattaki ününü ve yerini de pekiş-tirdi.Süleyman'ın kendi şiirlerine nazireler yazmasını istediği Baki,bu dönemde sık sık saraya kabul edildi ve aldığı ihsanlarla rahat bir yaşam sürdü.
Baki,1566'da Süleyman'ın ölümünden duyduğu acıyı,ona olan derin ve içten bağlılığını ünlü
"Kanuni Mersiyesi" ile dile getirdi.Süleyman'dan sonra tahta çıkan II.Selim'e bir cülus kasidesi sun-
du,ama yükselişlerini çekemeyenlerin etkisiyle birkaç ay sonra Murad Paşa Medresesi'ndeki göre-vinden alındı. Uzun süre işsiz kaldıktan sonra,1569'da Mahmud Paşa Medresesi'ne ve Eyüp Medresesi'ne atandı.Münşeatü's Selatin yazarı Feridun Bey'in aracılığıyla Sadrazam Sokulu Mehmed Paşa'nın korumasına giren Baki,1573'te sahn müderrisi oldu ve aynı yıl padişahın özel toplantılarına çağrılmaya başladı.II.Selim'in birkaç gazelini tahmis etti;ayrıca çeşitli vesilelerle ona methiyeler yazdı.III.Murad tahta çıktıktan sonra da yerini korudu ve 1575'te Süleymaniye Medresesi müderrisli-ğine yükseltildi.Aynı yıl kendisini çekemeyenlerin,Nami'nin bir gazelini tahrif ederek ona mal etmeleri ve bu gazelde III.Murad aleyhinde bir ima bulunması nedeniyle görevden alındı.Bunun doğru olmadığının kanıtlamasıyla sürgünden kurtulmasına karşın,1576'da Edirne'de Selimiye Medresesi müderrisliğine atanarak İstanbul'dan uzaklaştırıldı.1579'da Mekke kadılığına,ertesi yıl da Medine kadılığına gönderildi.1581'de görevden alındı ve İstanbul'a döndü.Ferhad Paşa,siyavuş Paşa ve özellikle eski arkadaşı Hoca Sadettin Efendi gibi etkili kişilerden gördüğü destekle 1584'te İstanbul kadılığına gönderildi.1586'da Anadolu kazaskeri,1591'de de Rumeli kazaskeri oldu.Ama Baki'nin emeli en yüksek dinsel görev olan şeyhülislamlıktı.Bunun için çeşitli Entrikalara bile karışmasına karşın,bu görevi elde edemeden öldü.
Yaygın ünü nedeniyle çeşitli kaynaklarda Baki ile ilgili geniş bilgi vardır.Bunlara göre Baki,zevke ve eğlenceye düşkün,neşeli hoşsohbet,yükselme hırsı olan bir kişiydi.En ciddi toplantılarda bile aklına gelen bir nükteyi söyleyiverir,eleştiriden çekinmezdi.Nükteci ve dedikoducu yaratılışı yüzünden dönemin ileri gelenlerinden birçoğunu darıltmış,değişik dönemlerde de ağır suçlamalara hedef olmuştur.Şakacılığıyla dostlar ve koruyucular da kazanmış ve yüksek düzeydeki toplantıların aranan kişisi haline gelmişti.Onun uzun zaman sözlü olarak nakledilen latifelerine eski mecmualarında ve kitaplarda da rastlanır.Baki,dönemin geleneğine uyarak Edirneli Emri,Mecdi,
Dimetokalı Deli Kerim,Tiryaki Gubari gibi şairlerle karşılıklı hicviyeler yazmıştır.Nev'i ile medreseden arkadaş olmalarına karşın,şiirlerinde karşılıklı tarizlere yer vermişlerdir.Özel yaşamında rind ve özgür davranışlı bir kişi olan Baki,adaletten ayrılmayan bir kadıydı.Fuzuli'den sonra 16.yüzyıl divan edebiyatının en büyük şairlerindendi.Döneminde çok yaygın olan lugaz,muamma ve tarih yazmayı önemsememiş,mesnevi türünden de hiç yapıt vermemiştir.Başarılı ve ünlü kasidelerine karşın,daha
çok daha çok gazel şairi olarak tanınmıştır.
Baki,dünyanın geçiciliğinden yakınan ve okuru aşk ve şarabın tadını çıkarmaya çağıran gazelleriyle ünlüdür.Şiirlerinde dünya aşkını ele alır,tasavvufi aşka yer vermez.Mersiyelerinde, methiyelerinde ve fahriyelerinde içten ve abartısızdır.Son yıllarında yazdığı şiirlerinde daha çok hakimane düşüncelerle öğütler ve yaşlılığın verdiği kötümserlik görülür.Edebiyatta geleneğe bağlı kalmakla birlikte,şiir diline yeni bir düzen ve akıcılık getirmiştir.Döneminin verdiği olanaklar içinde nazım tekniğini yetkinleştirerek bir çok büyük şairin kaçınılmaz dediği nazım kusurlarından kurtul-muştur.Kendisinden önceki ve çağdaşı şairlere göre daha anlaşılır ve sade bir dil kullanmıştır.Biçim
açısından kusursuz bir güzelliği içeren şiirleri,duygu bakımından Fuzuli'ninkiler kadar derin,Nev'i '-
ninkiler gibi içten değildir.Onun rind ve neşeli yaşam görüşü,bulunduğu çevrenin eğilimlerini yansı-tır.Yapıtları 16.yüzyıl Osmanlı toplumunun beğenisine uygun,sanat incelikleri ve hayal güzellikleri ile
doludur.Türkçeyi ustalıkla kullanan Baki'nin önemli bir yanı da,şiir diline temiz ve akıcı İstanbul Türkçesi'ni getirmiş olmasıdır.Bir çok şiirini halk deyimleriyle süslemiş ve pek çoğunda da halk diline yaklaşmıştır.
Baki yaşadığı dönemde "melikü'ş-şuara",daha çok da "sultanü'ş-şuara" sanıyla anılmıştır.Yazılı kaynaklarda "Rum sultanü'ş-şuarası"(Anadolu şairleri sultanı) sanı tek başına kullanıldığında,yalnız-
ca Baki anlatılmak istenir.16-19.yüzyıllarda Gelibolulu Mustafa Ali,Şeyhülislam Yahya,Nev'izade Atai,
Nedim,Nabi,Sabit ve Leyla Hanım gibi birçok şair onun gazellerini tahmis ve tehdis etmişler,nazire olarak gazeller ve kasideler yazmışlardır.
Baki, I. Süleyman döneminde padişahın isteği ve buyruğu ile şiirlerini bir Divan'da ( ös 1859 )
topladı.Ama sonradan pek çok şiir yazdığı için Divan'ı bütün şiirlerini kapsamaz.Başında münaca't
ve na't bulunmayan Baki'nin Divan'ının eksiksiz nüshası Sabahaddin Küçük'ün Baki'nin Divan'ı Üzerinde Bir İnceleme ( 1982, 2 cilt ) adlı doktora tezinde yer almıştır.Buna göre Baki'nin Divan'ında
27 Kaside,2 terkib-i bend,1 tecri-i bend,7 tahmis,619 gazel,24 kıt'a,1 tarih ve 38 müfred bulunmaktadır.
Baki'nin dinsel konularda da bir çok yapıtı vardır.Bunlardan Mealimü'l-Yakın fi Siret-i Seyyidi'l-Mürselin (1845'te 1. cilt;1898'de 2. cilt ), Şihabettin Ahmed bin Hatibü'l -Kastalani'nin Mevahibü'l-Ledüniyye bi'l-Minahi'l-Ahmediye adlı ünlü yapıtını temel alarak yazdığı bir siyer kitabıdır..Baki,Şafii
Mezhebinin özelliklerini yansıtan yerleri Hanefilik ilkelerine göre değiştirmiş,gereksiz ayrıntıları çıkarıp eklemeler yapmıştır..Sokullu Memed Paşa'nın buyruğuyla hazırladığı bu yapıt,Baki'nin şeri sorunlardaki ve Hanefi fıkıhındaki bilgisini göstermek bakımından önemlidir.Fezail-i Cihad,Ahmed bin İbrahim'in Meşariü'l-Eşvak ila Mesarii'l-uşşak adlı Arapça kıtabının çevirisidir.Sokullu Memed Paşa'ya sunulan çeviri,1571'de tamamlanmıştır.Gerişinin ağır ve süslü bir dille yazılmış olmasına karşın,metin sade bir Türkçeyle kaleme almıştır.Kutbeddin Mekki'nin el-İlam fi Ahval-i Bedel Allahü'l -Haram adlı yapıtını,Fazail-i Mekke adıyla çeviren Baki,kitabı 1579'da Mekke kadılığı sırasında tamam-lamıştır.Yapıt,Mekke tarihinden ve özellikle Osmanlı Padişahlarının burada kurduğu tesislerden söz eder.Atai Şakaik Zeyli'nde,Baki'nin Eyüp müderrisliği sırasında Ebu Eyyub el-Ensari'den rivayet edilen
Hadisleri toplayıp Tercüme-i Hadis-i erbain adıyla çevirdiği belirtir;ama böyle bir kitap henüz ele geçmemiştir.Bunlardan başka çeşitli mecmualarda ve Topkapı Müzesi Arşivi'nde Baki'nin bazı özel mektupları ve kadılık yaparken verdiği bazı hükümler bulunmaktadır.
BAKİ
Türk şairi ( İstanbul 1526 - ay y. 1600 ).Fatih cami müezzinlerinden Mehmet'in oğlu olan Baki
asıl adı ( Mahmut Abdülbaki'dir),babası tarafından önce bir saracın yanına çırak olarak verildiyse de,
bir süre sonra medresede okumak şansını buldu.Daha ondokuz yaşındayken,Zati'nin beyendiği bir şair olarak ün saldı.1522'de Süleymani'ye müderrisi Kadızade Şemsettin Efendi'nin derslerine girmeye başladı ve onun koruyuculuğuna sığındı.1554'te sunduğu bir kasideyle Nahçivan seferinden dönen Kanuni'nin dikkatini çekip,daha sonra,Halep kadılığına atanan hocasıyla birlikte İstanbul'dan
ayrıldı (1555).Dönüşünü (1559) izleyen yıllarda,önce danişmend (1561),ardından müderris olup (1563)
Süleymaniye müderrisliğinde,Edirne (1576),Mekke (1579),Medine (1580),İstanbul(1584) kadılıkların-da,Anadolu(1586) ve Rumeli (1592) kazaskerliklerinde bulundu.
Baki'nin şiiri,yaşamında,içinde bulunduğu ruh halinden ayrı düşünülemez;şeyhülislam olma
Konusundaki tutkusu bilinmeden,kasidelerindeki övgü ya da Kanuni mersiyesinde dile getirdiği üzüntü açıklanamaz.Zevke ve eğlenceye düşkünlüğü de gazellerini etkilemiştir.Dili kullanırken gösterdiği titizlik ve vardığı ses bütünlüğü,şiirin yüzyıllar süren etkisini açıklar.Yaşadığı çağ,her anlamda büyük bir çağ olduğundan,Baki'nin şiiri de büyüklüğü dile yansıtmış,sesin yanında rengi, hatta betimlemelerde resmi yakalamıştır.
Başlıca yapıtlarıivan ( ilk kez taşbasması olarak eksik ve yanlış basım,1859;Sadettin Nüzhet
tarafından,1935;Rudolf Dvorak tarafından Baki's Diwan,ghazelijjat, adıyla, Leyden 1908),Fezail üc-Cihad (Arapça'dan çeviri,Müslümanları savaşa teşvik amacıyla),Mealim ül-Yakin (İmam Şehabettin Ahmet'ten çeviri,genişletilmiş ve değiştirilmiş bir siyer kitabı),Fazail-i Mekke (Kutbettin Muhammet 'ten çeviri,Mekke tarihi ).
Yazarların yurt içi veya yurt dışı gezilerinde gördükleri yerlerden edindikleri izlenim ve bilgileri aktardıkları yazılara seyahatname denir. Gezmeyi iş edinen kişi seyyah veya gezgin adıyla anılır. Seyahatnamelerde temel amaç yurtiçinde yada yurtdışında görülen yerlerin tarihlerini, medeniyetlerini, doğal güzelliklerini, toplumsal yaşamlarını, gelenek ve göreneklerini tanımaktır. Seyahatnameler çoğu kez birer tarihsel belge niteliği taşımakla birlikte, yazarların izlenimlerini belli bir üslupla yansıttıklarından, aynı zamanda da birer edebi yapıt olarak değerlendirilir.
Seyahatnameler, yazarların sadece gezip görmek ihtiyacından doğmamıştır. Çeşitli savaşlar, hac ziyareti, görevle başka ülkelere gönderilen memurların yolculukları sebebiyle seyahatnameler yazılmıştır.
Yabancı ülkelere gönderilen elçilerin meydana getirdiği seyahatnamelerde, politik konuların dışında gidilip görülen ülke insanlarının zevklerine, eğlencelerine, giyim - kuşamlarına, folkloruna, sosyal, ekonomik, durumlarına dair pek çok bilgi yer alır.
Osmanlı padişahlarının komutasında çıkılan seferlerde uğranılan yerleri, yapılan işleri günü gününe anlatan ruznameler, hac yolculuğunun anlatıldığı kitaplarda seyahatname özelliği taşırlar.
Oturulan şehrin her köşesinin insanları ve bütün özellikleri ile anlatıldığı eserler de yazıldıkları yüzyıldan uzaklaştıkça ve araya yüzyıllar girdikçe seyahatname olarak kabul edilirler. Evliya Çelebi 'nin Seyahatnamesi 'nin konuk yerlerini ve bunların arasındaki uzaklıkları göstern menazil kitaplarıyla, Ayvansarayî 'nin Hadikatü 'l-Cevamii bu türdendir.
Piri Reis'in Kitab-î Bahriye 'si gibi seyahatname türüne girmeyen bazı yapıtlar yada mektuplarda da gezi izlenimlerine yer verildiği olur. Ayrıca sefaretnamelerin çoğunda seyahatname özelliklerine raslanır.
Çok eskiden beri ya zevk için, ya kesşif için ya görev gereği gezilip görülen yerlerin yazıldığı eserlerin varlığını biliyoruz. Bu eserlerin bir çoğu zamanımıza ulaşmıştır.
Türkler tarafından ilk seyahatnameler Farsça kaleme alınmıştır. Gıyasuddin Nakkas, Timur 'un oğlu Şahrah Çin 'e giderken ekibine katılmış, gördüklerini yazmıştır. Eseri Acaikül Letâif adını taşır. Ali Ekber Hatâi adlı bir tüccar da Hıtâinane adını verdiği eserini İstanbul 'da tamamlamıştır.
Ortaçağın ünlü Arap gezgini İbn Battuta 'nın İslam ülkelerinin hemen tümü ile Çin ve Sumatra gibi bölgeleri kapsayan gezilerini anlattığı Tuhfetü ''-Nüzzar fi Garaibi 'l-Emsal ve Acaibi 'l- Estar adlı yapıtı, dünyanın en ünlü seyahatnameleri arasında yer alır. Battuta 'nın daha çok Rihle adıyla anılan yapıtı, dönemin İslam dünyasının toplumsal, kültürel ve siyasal tarihine ilişkin güvenilir bir kaynaktaır.
Türk edebiyatında seyahatname türünde en önemli eser Evliya Çelebi 'nin (1611-1685) Seyahatname 'sidir. Evliya Çelebi, anlattığına göre 1630 yılında gördüğü bir düşte Hz. Muhammed 'le karşılaşınca "Şefaat ya Resulullah" diye niyaz etmiş, Peygamber efendimiz bu niyaza gülmüş ve Evliya Çelebi 'nin dileği kabul edilmiş, düşte Peygamber efendimizin yanında bulunan Sa 'd bin Ebi Vakkas adındaki sahabe, Evliya Çelebi 'ye gittiği yerlerde gördüklerini yazmasını öğütlemiştir.
Evliya Çelebi'nin gezilerinin oldukça geniş bir alanı kaplaması iki bakımdan önemlidir. Birincisi Osmanlı İmparatorluğu'nun komşu ülkelerle olan ilişkilerini yansıtması, ikincisi insan başarılarına ilgilendirir. Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez, araştırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak sağlar. Seyahatname'nin içerdiği konular, belli bir çalışma alanını değil, insan düşüncesinin ürettiği bütün başarıları kapsar. Bu özelliği nedeniyle Evliya Çelebi'nin yapıtı değişik açılardan bakılarak değerlendirilir.
Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebi'nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür. Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir yaratı ürünü sayılır, şiir gibi ağdalı, ayaklı-uyaklı bir biçimle ortaya konurdu. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi. Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır.
Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi öznel yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır. Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır. Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir. Bu özellik anlatılan öykülerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur. Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeş zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır.
Seyahatname'de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur. Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, dernek, eğlence, inançlar, karşılıklı insan ilişkileri, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar.
Evliya Çelebi insanlarla ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder. Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır. Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder. Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır.
Seyahatname'nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına, çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir. Yapıtın kimi bölümlerinde, gezilen yörenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen ünlü kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir.
Evliya Çelebi'nin yapıtı dil bakımından da önemlidir. Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken kullanılan sözcüklerden de örnekler verir. Bu örnekler, dil araştırmalarında, sözcüklerin kullanım ve yayılma alanını saptama bakımından yararlı olmuştur. Kimi yabancı kökenli sözcüklerin söyleniş biçimi halk ağzına göredir. Bu da dilci için bir yöre ağzının oluşumunu anlamaya yarar.
Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si çok ün kazanmasına karşın, bilimsel bakımdan, geniş bir inceleme ve çalışma konusu yapılmamıştır.
Türk edebiyatındaki öbür önemli seyahatnameler arasında Seydi Ali Reis 'in Miratü 'l-Memalik 'i (1895), Hacı Mehmed Edip bin Mehmed Derviş 'in Menasikü 'l-Hac 'î (1808), Nabi 'nin Tuhfetü 'l-Haremeyn 'i (1849), Bursalı Hâtif 'in manzum Seyahatname 'si, Ahmed Midhat 'ın Avrupa 'da Bir Cevelan 'î (1890), Ahmet İhsan 'ın (Tokgöz) Avrupa 'da Ne Gördüm 'ü (1891), Direktör Âli Bey 'in Seyahat Jurnali (1897) adlı yapıtı, Cenab Şahabeddin 'in Hac Yolunda (1909), Afâk-î Irak (1917), Avrupa Mektupları (1919) gibi yapıtları, Falih Rıfkı Atay 'ın Deniz Aşırı (1931), Taymis Kıyıları (1934), Bizim Akdeniz (1934), Tuna Kıyıları (1938), Yolcu Defteri (1946) adlı kitapları, Ahmed Haşim 'in Frankfurt Seyahatnamesi (1933) adlı yapıtı, Reşat Nuri Güntekin 'in Anadolu Notları (1956), Nadir Nadi 'nin İki Sovyet Rusya-İki Polonya 1935-1956 (1967) adlı kitabı, Azra Erhat 'ın Mavi Yolculuk (1962), Melih Cevdet Anday 'ın Sovyet Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan, Macaristan (1965) adlı yapıtı sayılabilir.
Batı 'da seyahatname türünün ilk örnekleri arasında İS 1. ve 2. yüzyıllarda yaşayan Strabon ve Pausanias gibi Eski Yunanlı coğrafyacıların Antik Çağ halkları, ülkeleri ve inanışları üzerine değerli bilgiler içeren kitapları sayılabilir. Marko Polo 'nun 13. yüzyılın sonlarına ait gezi yazıları ise, belirli bir edebi düzeyi olan ilk seyahatnamedir. 18. yüzyılda yaşamış İtalyan serüvenci Casanova ile Giuseppe Baretti de (1719-89) bu türde önemli yapıtlar ortaya koymuşlardır.
Romantizm Döneminde düzyazıedebiyatın önemli bir bölümü seyahatnamelerden oluşuyordu. Çünkü romatikler doğaya, uzak ve yabancı olana ve yerel renklere düşkündüler; ayrıca yabancı ülkelere yapılan yolculuklar onlar içinkendi yıpranmış kişiliklerden uzaklaşma anlamına geliyordu. Goethe 'nin 1786-88 arasındaki İtalya yolculuğunu anlattığı yazıları, romanlarının çoğundan daha çok ilgi toplamıştı. Nikolay Karamzin 'in Pismo russkogu puteşestvennika (1791-92; Bir Rus Gezgininin Mektupları) adlı yapıtı, Rus Romantizminin ilk ürünlerinden biridir. Romanlarının konusunu yalnızca yaşadğı çevreden seçen Rus romancı İvan Gonçarov 'da Fregat Pallada (1858; Pallas Fırkateyni) adlı yapıtında bir dünya turunda edindiği izlenimleri aktarır. Andrey Beli 'nin eşsiz yapıtı Peterburg (1913-14), mitolojik boyutlarıyla da işlenen Petersburg kentinde yapılmış bir gezinin notlarıdır. Alman düşünür Hermann Keyserling 'in Asya üzerinde izlenimlerine yer veren Das Reisetagebuch eines Philosophen 'i (1919; Bir Filozofun Gezi Defteri ) ve D. H. Lawrence 'ın Sardinya, Etrüsk İtalyası ve İtalyanlar üzerine yazıları da, seyahatname türünün önemli örneklerindendir. 1. Dünya Savaşı 'ndan sonra gezi edebiyatı, Blaise Cendrars 'ın Emmène-moi au bout du monde (1956; Beni Dünyanın Öbür Ucuna Götür) adlı romanında yansıttığı gibi, savaşı yaşamış kuşağın bilinmeyen yerlere yapılan geziler ve serüven yoluyla kendini yeniden keşfetme isteğine koşut olarak metafizik ve yarı dinsel bir boyut kazanmıştır. Öte yandan 20. yüzyılda gezinin çok yaygınlaşmasıyla birlikte gezi edebiyatı eski önemini yitirmiştir.
Fuzûlî Kimdir ?
Divan Şiiri Nedir ?
Hazırlayan: Fatih Algün
Fuzûlî
Fuzûlî Türk edebiyatının en büyük şairlerindendir. Fuzûlî'nin ünü Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırlarını aşarak İran ve Azerbaycan'a da ulaşmıştır. Bir aşk şairi olan Fuzûlî'nin özellikle ilâhî aşkı dile getiren doğu şairleri arasında da üstün bir yeri vardır. Ayrıca dünya edebiyatının lirik şairleri arasında yer alır. Fakat Fuzûlî'nin yayılma imkanı bulduğu alan Osmanlı topraklarıdır.
Şöhretine rağmen Fuzûlî'nin doğduğu tarih ve yer tam olarak bilinememektedir. Fakat 1480 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Hille müftüsü Süleyman Efendi'nin oğludur. Hille'de doğduğu ömrünü Bağdat, Hille, Necef veya Kerbelâ'da geçirdiği tahmin edilmektedir. 1556 yılında Kerbelâ'da veba salgınında ölmüştür. Kabri oradadır. Fuzûlî'nin soyu Oğuzların Bayat boyuna dayanmaktadır.
Fuzûlî'nin asıl adı Mehmet'tir. Şiire başlayınca çeşitli mahlaslar kullanmış, başka şairlerinde bu mahlasları kullandıklarını görünce hepsini bırakmış ve Fuzûlî'yi mahlas olarak seçmiştir. Fuzûlî'nin gereksiz ve beyhude anlamları vardır.
Hayatının ne ile ve nasıl geçirdiğine dair açık olarak bir bilgiye rastlanmamaktadır. Bağdat ve civarında doğup büyümüş, dar bir hayat coğrafyasına karşılık ilim tahsilinden geri kalmamış ve devrinin ilimlerini öğrenmiş, hatta şiirin bile ilimsiz olamayacağı fikrini edebiyatımıza getirmiştir.Bilimsiz şiiri temelsiz duvara benzeterek şiir söylemek için devrin bütün bilimlerini öğrenmek gerektiğine inanmıştır.
Büyük bir şair ve tanınmış bir bilgin olmasına rağmen Fuzûlî, bütün ömrünce layık olduğu değeri, huzuru ve şöhreti bulamamış, yoksulluk ve sıkıntı içinde yaşamıştır. Aslında o, acı çekmekten şikayet etmez. Öncelikle aşk ıstırabının insanı olgunlaştıracağına inanır.
Fuzûlî, Divan şiirinin süse, hünere önem verdiği bir çağda bilgi, görgü ve düşünce yüklü şiirler söylemiştir. Bunlar doğal bir söyleyişle gerçekleştirilmiştir. Fuzûlî'nin şiirlerinde aşk, ıstırap, fedakarlık vardır.
Fuzûlî, aşkı şiiri süsleyen bir unsur değil hayatın ve gerçek mutluluğun bir gereği kabul eder. O şiirlerinde ilahi aşkı işlemiş, İslam dünyasında aşkın acı ve ıstıraplarıyla ilahi aşkı, en iyi birleştiren şair olarak tanınmıştır. Leyla ile Mecnun mesnevisinde beşeri aşktan ilahi aşka yükseliş, Türkçe'nin en ince, en zevkli ifadeleriyle anlatılmıştır.
Fuzûlî, gazel şairi olarak tanınmıştır. Gazellerinin konusu aşktır. Fuzûlî üç dilde çok sayıda eser vermiş bir şairdir. Arapça ve Farsça'yı bu dillerde başarılı şiirler söyleyecek kadar iyi bilinmesine rağmen Türkçe'ye önem vermiş. Divan şiirinin o çağda en güzel, en sade şiirlerini yazmıştır.
Istırap ve insan kaderiyle doğrudan doğruya temas halinde görülen Fuzûlî, eski şiirin dilini ve modalarını kendi meseleleri için kabul etmiştir. Ancak Fuzûlî dile kolayca şekil alma kabiliyeti ile yumuşaklık, rahatlık ve olgunluğu getirmiştir. Şiirimizin pek çok söyleyiş mükemmelliğini kendisinde bulan şair, dil ile ustaca oynardı.İşte bu yüzden Fuzûlî'nin şiirlerinden yüzlercesi bestelenmiştir.
O nesir alanında da eserler vermiştir. Fuzûlî'nin Şikayetname adlı eseri, Divan nesrinin başarılı örneklerindendir. Şair, kendisine bağlanan maaşı ödemekte güçlük çıkaran evkaf memurlarını, Nişancı Mustafa Çelebi'ye yazdığı bu mektupla şikayet etmiştir.
Fuzûlî birçok şairi etkilemiş, Bâki, Yahya, Hayalî, Nabî, Nedim, Şeyh Galip gibi şairler Fuzûlî'nin şiirlerine nazireler yazmıştır. Sadece Divan şairleri değil halk şairleri de ondan etkilenmişlerdir.
Fuzûlî'nin başlıca eserleri: Türkçe Divan, Farsça Divan, Hadikatü's-Süedâ, Su kasidesi, Bağdat kasidesi, Bengü ü Bâde, Şikayetname, Enîsü'l-Kalp, Leyla ile Mecnun, Hadis'i Erbain Tercümesi, Sâkînâme, Risâle-i Sıhhat ve Maraz, Rind ü Zahit, Risâle-i Muamma, Hüsnü aşk, Matlav-li-itikat, Şâh u Geda'dır.
Aşağıda Fuzûlî'nin yazmış olduğu "Su Kasidesi" bulunmaktadır :
Su Kasidesi
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su
Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su
Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su
Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su
Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su
Günümüz Türkçesiyle
Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan
su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda
vermez.
Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa
gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök
kubbeyi kaplamıştır, bilemem.
Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden
benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim
akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana
getirir.
Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim
yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen
kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.
Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile
mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine
su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.
Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi,
gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar
uğraşsa yine de) gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki
tüylere benzetemez.
Divan Edebiyatı
Divan edebiyatı, Türklerin İslamiyeti kabul etmeleriyle 11.yüzyılda Karahanlılar devrinde Maveraünnehir'de ve 13. yüzyılda bilhassa Anadolu'da ortak İslam kültür ve medeniyetinin tesirinde ortaya koydukları edebiyata verilen bir isimdir.
Divan edebiyatı; başlangıçta, belki "divan" kelimesinin taşıdığı manalar içinde değerlendirilmiş ve gelişmiştir. Ancak "Divan" kelimesinin sözlük manalarına ilave olarak, edebiyatımızın bir devresine adını verecek kadar gelişmiş, kendine has, bir kimlik kazanmıştır.
Divan Şiirleri :
Şairlerin, şiirlerini divânlar içinde toplaması sebebiyle "Divan Edebiyatı" olarak isimlendirdiğimiz bu edebiyatta şiir en mühim unsur sayılır. Ancak divanlar dışında aynı sanatkara ait başka pek çok şiirin ve nesrin de bulunduğu düşünülürse"Divan Edebiyatı"isminin dar manada kaldığı, bu edebiyatın bütününü ifade etmediği görülür.
Kaynakları :
Kur'ân-ı Kerim, Hadis-i Nebevi, Kısas-ı Enbiya, Tasavvuf, Diğer İslam-i Edebiyat Türleri, Yerli malzeme, Batıl ve Hakiki Bilgiler.
Dil ve Üslup :
Divan edebiyatının dili, 15.yüzyıla kadar Arap ve Acem dillerinin tesirinden uzak kalmış, bu asırla birlikte Arapça ve Farsça kelimeler Türkçe'ye önemli miktarda girmiş ve kullanılmıştır. Sonraları şiir ve nesirde kullanılan bu kelimelerin sanat anlayışı içinde kullanılmasıyla üslubun esası meydana gelmiştir.
NEDİM ( 18. yüzyıl )
Malumdur benim sühanım mahlas istemez
Fark eyler anı şehrimizin nükte-danları ,
diyen Nedim Istanbulludur. Istanbul kültürü ile bezenmiş ,ayrıca iyi bir medrese eğitimi almıştır.
18. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Imparatorluğu bir rehavet dönemine girmişti. Sanatkar ruhlu ve eğlenceyi seven bir padişah olan III.Ahmed ve onun sadrazamı Nevşehirli Ibrahim Paşa zamanında Istanbul bir çok güzel saray, yalı, köşk, medrese ve bahçeler kazanmıştı. Buralarda yapılan eğlenceler, o dönem Istanbul'unu daha da muhteşem bir parıltılar dünyası haline getirmişti. "Lale Devri " adı verilen bu dönemde sanatçılar devlet adamlarının çok yakınında yer almışlar, şiirlerinde o günkü yaşantıyı dile getirmişlerdir.
Nedim , bu devirde Sadrazam Nevşehirli Damat Ibrahim Paşa'nın yanından ayırmadığı yakın arkadaşıdır.Padişahın da sevgisini kazanmış, Sadabad eğlencelerinde, Çırağan safalarında ,çeşitli ziyafetlerde , Boğaz gezmelerinde , bayram törenlerinde , helva sohbetlerinde yer almıştır.
Hattın gelicek aşıkına buse mukarrer
Helva gecesidir hatın ey lebleri sükker
Helvalara söz yok hepisi nazük ü şirin
Hoş cümlesi amma ki efendim leb-i dilber
hatt:Yazı,mektup
gelicek::Gelince
buse mukarrer:Öpücükle bitirilmiş
lebudak
sükker:Şeker
leb-i dilber: Dilber dudağı
Bu arada devlet tarafından kendisine verilen rütbelere , hediyelere, makamlara, şiirleri ile teşekkür etmesini bilen şair , sevincini ve memnuniyetini şöyle dile getirir.
Bir iki gün dideden oldunsa pinhan bari gel
Bir neşat-aver haberle hüdhüd-i bina gibi
Söyle kim milk-i Seba'nın var mı bir pirayesi
Kasr-ı zerrin-tak-ı Sadabad-ı nev-peyda gibi
Bahusus aram ede sadrında bir mihr-i kemal
Hazret-i Sultan Ahmed Han-ı milk-ara gibi
Hem anın dahi ola pişinde bir bedr-i tamam
Asaf Ibrahim Paşa'yı cihan-ara gibi
dide:Göz
pinhan:Gizli
neşat-averevinç getiren
hüdhüdüleyman Peygamber ile Seba melikesi Belkıs arasında haber getirip götüren kuş
milk-i Sebaeba ülkesi
pirayeüs
Kasr-ı zerrin-tak-ı Sadabad-ı nev-peyda:Yeni yapılmış Sadabad takının süslü kasrı
bahusus:Özellikle
aram etmek:Eğlenme, dinlenme, istirahat etme
sadr:Herşeyin önü, başı, ilerisi
mihr-i kemal:Batmak üzere olan güneş
milk-ara:Ülkeyi süsleyen, güzelleştiren
pişindeeşinde
bedr-i tamam: Dolunay
cihan-araünyayı süsleyen, güzelleştiren
18. yüzyıl kültür ve medeniyet alanında da çok hareketlidir.Ilk Türk matbaası kurulmuş, Yalova'da kağıt imalathanesi açılmış, Istanbul'da kumaş fabrikası kurulmuştur. Ayrıca bu dönemde çini imal edilmeye başlanmıştır. Bunlar Avrupa'dan geri kaldığının farkına varan Osmanlı'nın belki de ilk ileri hamleleridir.
Divan şiirinde çok verimli bir dönem olan bu günlerde bir çok şairler yetişmiş, hatta aralarında gizli bir rekabet oluşmuştur.
Osmanzade Taib adında o dönemde " Reis-i Şairan" unvanını almış bir şair, devirinin şairlerini bir şiirle tanıtmış, ama Nedim'den hiç bahsetmemiştir. Buna içerlenen Nedim şu mısralarla karşılık vermiştir.
Zahirde eğerçi cümleden ednayız
Erbab-ı nazar yanında liyk a'layız
Saymazsa hesaba n'ola ahbab bizi
Biz zümre-i şairanda müstesnayız
zahir:Açık, belli
eğerçi:Her nekadar
cümle:Herkes
edna:Aşağı
erbab-ı nazarüşünce ehli
liyk :Ancak
zümre-i şairan:Şairler zümresi
ŞEYH GALİP (18 . yüzyıl)
Zannetme ki şöyle böyle bir söz
Gel sen dahi söyle böyle bir söz
diyerek kendine ve sanatına olan güvenini ortaya koyan Şeyh Galip, 18. yüzyılın ikinci yarısında Istanbul'da yaşamıştır. Galata Mevlevihanesi'nin şeyhidir.
Devrin padişahı III.Selim, Mevleviliğe ilgi duymuş, Şeyh Galip 'in Galata Mevlevihanesi'ndeki dergahını sık sık ziyaret etmiş, onu şeyhi bilmiş, memnun etmiştir.
Şeyh Galip de sık sık sarayda misafir edilmiş, padişah ve ailesi tarafından hep saygı, sevgi görmüştür.Bazı söylentilere göre Mevlevi dergahının genç şeyhi ile Osmanlı sarayının güzel kızlarından Beyhan Sultan arasında bir aşk yaşanmıştır.Iki genç birbirini sevmiş ama aralarındaki aşk ,açığa çıkmamıştır.Şair, şiirlerinde mısraları arasına gizlediği aşkını,
Senden ey şuh ben ümmid-i visal eylemedim
Tab'ıma hadşe verüp fikr-i muhal eylemedim
Ruz-ı aşkı şeb-i tarik-i hayal eylemedim
Zülf-i kafir gibi inkar-ı cemal eylemedim
Kakülün ah ile berhemzede-hal eylemedim
Havf edip gamzene bir harf sual eylemedim
Kalmadı sabra mecalim bilemem isyanım
Daha yetmez mi tegafüle garaz Sultanım
diyerek dile getirmiştir.
ümmid-i visal:Kavuşma ümidi
tab:Yaradılış, huy, tabiat
hadşe:Vesvesi, merak, manevi rahatsızlık
fikr-i muhal: Imkansız düşünce
ruz-ı aşk:Aşk günü
şeb-i tarik-i hayal:Hayal yolunun gecesi
zülf-i kafir:Nankör zülf (görünen saç)
inkar-ı cemal:Güzelliği gizleme
berhemzede-hal:Karmakarışık hal
havf etmek:Korkmak
gamze:Yan bakış
tegafül:Anlamamazlıktan gelme
garaz:Kin, düşmanlık
Galip, hocası Neş'et'ten ders alırken kendisine " Es'ad " mahlası verilir. Bu arada şair, kendine güvenin sembolü olan " Galib" mahlasını kullanıyordur.Devrin bir çok şairi kısa zamanda şöhrete ulaşan bu kabiliyetli şairi kıskanırlar. Dönemin hicivci şairi Sururi, iki mahlas kullanan Galip'i şöyle hicvediyor.
Bilmem ey menhus adın Es'ad mıdır Galib midir
Zatını tarif kıl kimsin kime mensupsun
Gerçi dersin şairane bir tegallüb eyledim
Piş-i erbab-ı sühande Galib-i mağlubsun
Halbuki bu mısraları yazan Sururi de iki mahlaslı idi. Eski mahlası "Hüzni" idi. Galip kendisi için söylenilenlere hiç bir zaman cevap vermedi. Devrin bir başka şairi dayanamayıp bu eleştirilere şöyle cevap verir.
Mağrurluğun olmada günden güne efzun
Şayeste idi mahlasın olsaydı gururi
Galip görünen Es'ad'a mağlub diyorsun
Hüzni'yi unuttun mu ne yaptın a Sururi
menhus:Uğursuz
tegallüb:Üstünlük
piş-i erbab-ı sühanöz erbabının önü
mağrur:Gururlu
efzun:Çok, yukarı, fazla
şayeste:Yakışır
KEÇECİZADE İZZET MOLLA (18.-19.yüzyıl)
Mevlevi tarikatına bağlı , derviş ruhlu, olgun bir insan olan Izzet Molla, nüktedan bir şairdir.Dürüst tabiatlı, kendisine yapılan iyilikleri unutmayan bir insan olduğundan , çok iyilik ve iltifatlarını gördüğü Halet Efendi 'nin idamı üzerine , bu önemli adamın aleyhine dönmemiş, onun medheden, düşmanlarını yeren şiirleri yüzünden Keşan'a sürülmüştür. Keşan'a gidişini, yolculuğunu ve orada yaşadıklarını Mihnet-Keşan adlı eserinde hikayeleştirmiştir.Keşan'da ,Keşan caminin imamı ile yaşadığı hadise, enteresan bir hicviyedir.
Imam efendi, Keşan'a bir şairin sürgün edildiğini duyunca onu saz şairi sanmış.Bir gün Izzet Molla'dan saz çalmasını istemiş. Imam şaire şöyle demiş
Işitdik ki siz şair-i şahsız
Maarif semavatına mahsız
Değil haddimiz gerçi çaldırma saz
Gönül bir iki nağme eyler niyaz
Molla , imamın cahilliğini anlamış fakat kalbini kırmak istemediğinden Keşan'a sürülmesinin sebebini de izah eden şu mısraları söylemiş :
1- Dramatik(ritmik)sanatları yazınız.
2- Kurmaca metne bir örnek veriniz.
3- Olay çevresinde gelişen edebi metinler kaça ayrılı? Adlarını yazınız.
4- Sanatlar kaça ayrılır? Adlarını yazınız.
5- Bir edebi eserin değişik bilim dallarından faydalanması edebî esere bilimsel bir eser niteliği kazandırır mı?Yazınız.
6- Aşağıdaki (..) işaretiyle gösterilen yerlere uygun kelimeleri yazınız.
- Bir duygunun.tasarının veya güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılığa ..adı verilir.
- Seslerin oluşumunu ve özelliklerini inceleyen bilim dalına.denir.
- Biçim, anlatım ve noktalama özelliklerinin bir araya gelmesiyle oluşan yazı bütününe.adı verilir.
- Doğal dili kişiye özgü duyarlıkla kullandığı için edebi metnin dili .bir dildir.
- Resmin malzemesi fırça, boya; edebiyatın malzemesi ise . dir.
7-
Emrah der ki düştüm dile Yunus der ki gör takdirin işleri
Bülbül figan eder güle Dökülmüştür kirpikleri kaşları
Güzel sevmek bir sarp kale Başları ucunda hece taşları
Ya alınır ya alınmaz Ne söylerler, ne bir haber verirler.
Yukarıdaki dörtlüğün;
a) Ölçüsünü bulunuz.
b) Nazım birimini yazınız.
c) Uyak düzenini yazınız.
d) Kafiye ve rediflerini bulunuz.
e) Yukarıdaki iki dörtlüğü dönemlerinin zihniyeti açısından yorumlayınız.
8- Yedinci sorudaki dörtlükleri karşılaştırdığınızda aşağıdaki yargılardan hangisi yanlış olur?
a) 8'li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
b) Ait oldukları şiirlerin son dörtlükleridir.
c) Kafiye düzenleri aynıdır.
d) Aynı zihniyeti yansıtırlar.
e) Mahlas kullanılmıştır.
9- Aşağıdakilerin hangisi edebi metin olabilir?
a) Ayvacık'ın nüfus yapısını anlatan metin
b) Trafik kazasını anlatan bir haber metni
c) Yemek tarifi metni
d) Deney anlatan bir metin
e) Vatan sevgisini konu alan bir metin.
10- Gerçekliği ele alış bakımından aşağıdakilerin hangisi farklıdır?
a) dilekçe b) hikaye c) makale d) deneme e) gazete haberi
11- Heykeltıraş-mermer arasındaki ilişki aşağıdaki eşleştirmelerin hangisinde vardır?
a) oyuncu-sahne b) besteci- konser c) opera-soprano d) yazar- dil e) ressam-sergi salonu
ALAÇAM ÇPL 2006- 2007 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 1. DÖNEM LİSE 1. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ 2.YAZILI SORULARIDIR.
SORULAR
1.-Dil tarihçileri, Türkçenin tarihi geçmişini VIII.yy'a kadar götürebilmektedirler.
Bu durumun nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A. Türkçenin ilk yazılı ürünleri bu yüzyılda verilmiştir.
B. Türkler yerleşik hayata bu yüzyılda geçmiştir.
C. Türkler islamiyeti bu yüzyılda kabul etmiştir.
D. Türkiye Cumhuriyeti bu yüzyılda kurulmuştur.
E. Latin alfabesi bu yüzyılda kabul edilmiştir.
2. Türkçenin tarihi gelişimi ile ilgili aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır?
A. IX. yy'da yerleşik hayata geçmesiyle, Türkçeye yerleşik hayatla ilgili terimler girmiştir.
B. İslamiyetin kabulü ile Türkçeye çok sayıda Arapça-Farsça sözcük girmiştir.
C. Cumhuriyetin ilanından sora latin alfabesi kabul edilmiştir.
D. XIX. yy'dan sonra Türkçe Batılı dillerin etkisinde kalmıştır.
E. Osmanlı Devleti döneminde Öz Türkçe kullanılmıştır.
3.Ünlü filozof Konfücyüs şöyle yakarırmış()"Tanrım ()bana kitap dolu bir ev() çiçek dolu bir bahçe ver()"
yukarıdaki cümlede ayraçlarla belirtilen yerlere aşagıdaki noktalama işaretlerinden hangileri sırasıyla konmalıdır?
A) (,),(,(,),() B)(,(,),(,),(!) C)(,),(,(,(!) D)(,(,(),(.) E)(,(!),(),(.)
4- Aşağıdakilerin hangisinde ünsüz yumuşaması vardır?
A. Yapraklar solmuş hazan gelmeden.
B. Bulutlar ağır ağır yırtılıyor.
C. Yaşamın bir parçası daha koptu.
D. Yaşamının bir parçası daha koptu.
E. Bir telaşla ardına bakıyorsun.
5- "Ömrümce mutluluğun peşinde koştum", diyordu.
Cümlede aşağıdaki ses olaylarından hangisi yoktur?
A. Ünsüz yumuşaması
B. Ünsüz benzeşmesi
C. Ünlü düşmesi
D. Ulama
E. Ünlü daralması
6.- Edebiyat dergilerinde yayımlanan " eylül yazıla"rını bir kez daha okudum. Evimizin penceresinden sokağa küçük parka bakıyorum. Çiçeklerin arasında bir kuş geziniyor.
Parçadaki altı çizili sözcüklerle ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A. I. Büyük ünlü uyumuna uymaz.
B. II. Büyük ünlü uyumuna uymaz.
C. III. Küçük ünlü uyumuna uyar.
D. IV'te yumuşama olmuştur.
E. V'te yumuşama olmamıştır.
7- Türk Sinemasının emektarlarından Cahit Irgat, biyografisini soran bir gazeteciye şu özeti yapmıştı: "Ekmeğimi göz yaşıma bandım bandım da yedim."
Bu parçada büyük ünlü uyumuna uymayan kaç sözcük vardır?
A. 5 B. 2 C . 4 D. 3 E. 6
8- Haydi Abbas vakit tamam
Akşam diyorum işte oldu akşam
Cahit Sıtkı'nın yukarıdaki dizelerinde büyük ünlü uyumuna uymayan kaç sözcük vardır?
A. 4 B. 5 C. 1 D. 3 E. 2
9. Aşağıdakilerin hangisinde altı çizili sözcük, ünsüz yumuşamasına örnek olamaz?
A. Kavşağı dönünce bizim evi göreceksin.
B. Senin gülüşün ırağı yakın eder.
C. İnsanların mutluluğu için çalışıyorum.
D. Havada türkü sesi var, kulağını aç dinle.
E. Yaşlı adam eğilip gitmiş.
10- Aşağıdaki cümlelerin hangisinde büyük ünlü uyumuna aykırı sözcük kullanılmamıştır?
A. Düzmece cevaplarla başarılı olamazsın.
B. Kulaklarımda tarihin sesi uğulduyor.
C. Öyküsünün tek boyutlu olmadığını anlamadım.
D. Sahibinin çoktan tek ettiği bir evde konakladık.
E. Mumların alevinden kalıcı gülümsemeler yükseldi.
11- I. Yıkık değirmende öğütülen buğday
II. Neyi soruyor bu boş yağ küpleri
III. Hades'i ayağa kaldıran kulaklarımız
IV. Nerde kız kardeşimiz ozanımız
V. Söyleneceklerle uzar boyumuz
Bu dizelerin hangisinde büyük ünlü uyumuna uyduğu halde küçük ünlü uyumuna uymayan bir sözcük kullanılmıştır?
A. I B. II C. III D. IV E. V
12- "İnsanlar arasında iletişimi sağlayan, bilinmeyen zamanlarda ortaya çıkmış bir işaretler sistemi, kendine özgü yasaları olan ve bu yasalar çerçevesinde gelişen, seslerden çok yönlü sosyal bir kurumdur."
Yukarıdaki tanım aşağıdakilerden hangisi için yapılmıştır?
A. Şive B. Lehçe C. Dil
D. Güneş dil kuramı E. Ünlem kuramı 13- Aşağıdakilerden hangisi dilin özelliklerinden biri değildir?
A. Kendine özgü kuralları olması
B. Doğal bir iletişim aracı olması
C. Sosyal bir kurum olması
D. İşaretler sistemi olması
E. Oluşum tarihinin belli olması
14- Dil, insanların doğadaki sesleri taklidi yoluyla ortaya çıkmıştır. Görüşünü savunan kuram aşağıdakilerden hangisidir?
A. İş kuramı B.Yansıma kuramı C.Ünlem kuramı D.Güneş Dil kuramı E. Nesne kuramı
15- Dünyadaki dillerin; kelimelerin, eklerin ve bu eklerin kuruluş ve işleyişleri gibi gösterdikleri benzerliklere göre sınıflandırılmasıdır.
Yukarıda tanımı yapılan aşağıdakilerden hangisidir?
A.Yapılarına Göre Diller B.Bağlantılı Diller
C. Ural- Altay dil Ailesi D. Köken Bakımından E.Çekimli Diller
16- Dil, insanların topluca yaşamaya başladıkları tarih öncesi dönemlerde birbirleri ile anlaşma gereği duymaları sonucu doğmuştur. "İnsan konuşma yeteneği ile doğar fakat dil doğuştan bilinmez. Çocuk içinde yaşadığı toplumun dilini, ana dilini, uzun bir çıraklık devresi süresince öğrenir. Aslında her dil bir insan topluluğu arasında bin yıllar boyu gelişerek meydana gelmiş bir sosyal kurumdur."
Bu paragraftaki açıklamalar dilin aşağıdaki özelliklerinden hangisiyle ilgilidir?
A. İşaretler sistemi olma
B. Canlı bir varlık olma
C. Ulusal bir kurum oıma
D. Toplumsal bir kurum olma
E. Gizli anlaşmalar sistemi olma
17 Türkçe hem yapı bakımından hem de kaynak (köken) bakı¬mından aşağıdaki gruplandırmaların hangisi içerisinde yer almaktadır?
A) Yalınlayan diller i Hint - Avru¬pa
B) Bükümlü diller i Hami - Sami
C) Tek heceli dilleri i Çin - Tibet
D) Bantu dilleri i Kafkas dilleri
E) Eklemeli diller i Ural - Altay
18- Aşağıdaki dillerden hangisi kaynak bakımından Türkçeye yakındır?
A. Yunanca B. Fransızca C. Moğolca D. Hintçe E. Keltçe
19.Aşagıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı vardır?
A)Zonguldak'a giderken Karabük'den geçecek miyiz?
B)O tobüs Adana'dan saat kaçta hareker edecek?
C)İzmit'ten Ankara'ya kaç saatte geldiniz?
D)Kars'tan İstanbul'a otobüsle mi döneceksiniz?
E)İstanbul'u gece hiç uçaktan seytertiniz mi?
"Deli gönül abdal olmuş,
Gezer Elif Elif diye."
20.Yukarıdaki şiirde kaç tane ulama vardır?
A. 1 B. 2 C. 3 D. 4 E. 5
21 " Annem patik örüyordu sen giyesin diye,
Sen henüz doğmamıştın."
Yukarıdaki dizelerde büyük ünlü uyumuna uymayan kaç tane kelime vardır?
A. 6 B. 5 C. 3 D. 4 E. 2
22- Aşağıdakilerin hangisine, ünlü ile başlayan bir ek gelirse, ünlü düşmesi olmaz
A. akıl B. zayıf C. Fikir D. Oğul E. burun
23- "b" ünsüzü, kendinden önceki "n" ünsüzünü "m"ye çevirir.
Aşağıdakilerin hangisinde bu kurala uymayan bir kelime vardır?
A. Onbaşı rütbesi takmış koluna
B. Pembe dizileri seyretmeyi seviyor.
C.Çemberimde gül oya, gülmedim doya doya.
D.Saklambaç oynayacakmış çocuklar.
E.Dolambaçlı yollardan geçmişler.
24- Aşağıdaki dizelerin hangisinde ünlü düşmesine uğramış bir sözcük kullanılmıştır?
A. Bazen yırtık yelkenli bir sandala çarparak
B. Gitgide coşuyor bak deniz sarhoşları
A B C D E
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
C. Köpükten omuzları birbirine dayanmış
D. Bazen ufkun kıpkızıl şarabına taparak
E. Yosunlu kayaların o yeşil gözlerinde
25-Aşağıdakilerin hangisinde ulama yoktur?
A. Artık uzak ve anılaşmış güneşli yaz
B. Yaz ortasında hayal ettiğimiz Boğaz
C. Masmavi, göz kapaklarımın arkasındadır
D. Yaprakların doğayı örten pasındadır
E. Sakin bir öğle sonrası uykuda
ADI SOYADI:
SINIFI :
NO :
ALDIĞI NOT
ADI: 08/01/2007
SOYADI:
NO:
2006-2007 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI ALİ FUAT BAŞGİL ANADOLU LİSESİ 9/B SINIFI TÜRK EDEBİYATI DERSİ 1.DÖNEM 3.YAZILI
-SORULAR-
1) Aşağıdaki şiir parçalarını inceleyerek aralarındaki benzerlikleri maddeler halinde yazınız.(10 p)
"Gelen aynı Sümmani'nin başına, "Karac'oğlan söyler sözün başarır,
Sen de kavrulmuşsun aşk ataşına, Aşkın deryasını boydan aşırır,
Sevda temrinine mermer taşına, Seni her mecliste hacil düşürür,
Sen de benim gibi vurabildin mi?" Kötülerle konup göçücü olma."
Sümmani Karacaoğlan
2) "Dest busi arzusiyle ger ölürsem dostlar
Kuze eylen toprağım sunun anınla yâre su" bu şiir hangi geleneğe aittir? Niçin? (10 puan)
3) "Duymuştum anahtarın bir kez,
Yalnız bir kez döndüğünü kapıda
Her birimiz kendi zindanında, anahtarı düşünürüz.
Düşününce anahtarı, kabullenir herkes zindanını." S.ELİOT
"Tarihi Yedikule Zindanları'nın kapıları ziyaretçilere açıldı"
Yukarıdaki şiir parçası ile cümleyi gerçekliği ele alışları bakımından karşılaştırınız. (10 p)
4) "Denize bakan evler gibiydim seninle" (İlhan BERK) Bu dizede şair gerçekliği nasıl değiştir-miştir? Açıklayınız.(10 puan)
5) "Kavuşmak bir gün toprağa,
Bir bahar cümbüşü olmak,
Dört mevsimde ayrı ayrı
Tabiatın düşü olmak" Y.ZİYA ORTAÇ
Yukarıdaki dörtlükten hareketle şiirin temasını yazınız.(10 puan)
7) Gazel nazım şekli hakkında bilgi veriniz.(10 puan)
8) "dize, beyit, kıta" terimlerini tanımlayınız. (10 puan)
9) "İçimde kor donar buzlar tutuşur
Yağan ateş midir kar mıdır bilmem" Beyitte geçen edebi sanatı belirtiniz. Belirttiğiniz edebi sa-natı açıklayınız. (10 puan)
10) Şiirde ahengi sağlayan unsurlar nelerdir? Belirtiniz. (10 puan)
BAŞARILAR DİLERİM
-CEVAPLAR-
Adı soyadı: .6.2006
Numarası :
Sınıfı : 9-
ALİ FUAT BAŞGİL LİSESİ 2005-2006 ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ 2. DÖNEM 3. YAZILI SORULARIDIR. A
Kalem ile deler cehlin dağını,
Aydınlığa bir yol açar öğretmen
Kapatır öfkenin, kinin çağını,
Gönüllere sevgi saçar öğretmen.
Odur yarınların gerçek güvenci,
Okutur çocuğu, eğitir genci,
Pilot olduğunda küçük öğrenci,
Yükselir göklere uçar öğretmen.
1-Yukarıdaki şiirin temasını yazınız.(10 p)
2- Yukarıdaki şiirin zihniyetini altı çizili kelimelerden istifade ederek yazınız. (20 p)
Hiç çekilmez nasihatin bayatı,
Kulağının arkasına at gitsin.
Çok çalışıp zehir etme hayatı,
Ömür boyu sırt üstüne yat gitsin.
Çalışırken elin oğlu, gelini,
İşe, güce sürme sakın elini,
Haram ile kazan dünya malını,
Çalıp çırpıp sermayeni tut gitsin. (Nasihat-Rasim Köroğlu
3-Nasihat şiirinin türü nedir? Bu türün özellikleri hakkında neler söylersiniz? (10 p)
4- Nasihat şiirinin kafiye örgüsü ile birinci dörtlüğünün kafiye çeşidini belirtiniz. (10 p)
5- Ümidimiz bu: Ölürsek de biz, yaşar mutlak
Vatan sizinle şu zindan karanlığından uzak
Bu dizelerde "istiare"den başka hangi söz sanatı var¬dır? Sebebiyle birlikte açıklayınız. (10 p)
6-"Bir dostum anlattı:
Tanıdığı bir aile ile bir vapur gezisi yapıyorlar. Ailenin küçük yavrusuna bir sürpriz yapmak için önceden alıp cebine koyduğu çikolatalardan bir paket çıkarıyor, kağıtlarını da buruşturup denize fırlatıyor. Çocuk çikolatadan ziyade son hareketin şaşkınlığı ile bağırıyor.
-A!... Denizi kirleteceksiniz, baksanıza, karşıda kağıt sepeti var, neden oraya atmıyorsunuz.
Çocuk hayrette, dostum utanmış durumdadır. Bir gün yetkili bir idare amiri ile beraber Tophane rıhtımına çıkmıştık. Motorumuzun pervanesi karpuz kabuklarını renkli kağıt fırıldaklar gibi havada döndürüyordu. Rıhtımın köşeli bir yerindeydik. Pislikten denizin bir kısmı görünmüyordu. İlgili memuru çağırdı ve niçin bunları temizlemediğini sordu."
Yukarıdaki metnin teması üzerine düşüncelerinizi yazınız. (20 p)
7-Bildiğiniz ilk Türk hikayecilerinden beş tanesinin ismini yazınız. (10 p)
Bülbül ne ötersin Çukurova'da
Eşin şahin kapmış, kendin burada
Kendim gurbet elde, gönlüm sılada
Ötme garip bülbül, gönül şen değil
8-Bu şiirle ilgili olarak aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır? (10 p)
A)Redif vardır.
B)Hece ölçüsü kullanılmıştır.
C)Zengin uyak vardır.
D)Sıla özlemi konu edilmiştir.
E)Nazım birimi dörtlüktür. BAŞARILAR
C E V A P L A R
ALAÇAM ÇPL 2006- 2007 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 1. DÖNEM LİSE 1. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ 2.YAZILI SORULARIDIR.
SORULAR
1- "İnsanlar arasında iletişimi sağlayan, bilinmeyen zamanlarda ortaya çıkmış bir işaretler sistemi, kendine özgü yasaları olan ve bu yasalar çerçevesinde gelişen, seslerden çok yönlü sosyal bir kurumdur."
Yukarıdaki tanım aşağıdakilerden hangisi için yapılmıştır?
A. Şive B. Lehçe C. Dil
D. Güneş dil kuramı E. Ünlem kuramı
2- Aşağıdakilerden hangisi dilin özelliklerinden biri değildir?
A. Kendine özgü kuralları olması
B. Doğal bir iletişim aracı olması
C. Sosyal bir kurum olması
D. İşaretler sistemi olması
E. Oluşum tarihinin belli olması
3- Dil, insanların doğadaki sesleri taklidi yoluyla ortaya çıkmıştır. Görüşünü savunan kuram aşağıdakilerden hangisidir?
A. İş kuramı B.Yansıma kuramı C.Ünlem kuramı
D. Güneş Dil kuramı E. Nesne kuramı
4- Dünyadaki dillerin; kelimelerin, eklerin ve bu eklerin kuruluş ve işleyişleri gibi gösterdikleri benzerliklere göre sınıflandırılmasıdır.
Yukarıda tanımı yapılan aşağıdakilerden hangisidir?
A.Yapılarına Göre Diller B.Bağlantılı Diller
C. Ural- Altay dil Ailesi D. Köken Bakımından Diller
E.Çekimli Diller
5- Dil, insanların topluca yaşamaya başladıkları tarih öncesi dönemlerde birbirleri ile anlaşma gereği duymaları sonucu doğmuştur. "İnsan konuşma yeteneği ile doğar fakat dil doğuştan bilinmez. Çocuk içinde yaşadığı toplumun dilini, ana dilini, uzun bir çıraklık devresi süresince öğrenir. Aslında her dil bir insan topluluğu arasında bin yıllar boyu gelişerek meydana gelmiş bir sosyal kurumdur."
Bu paragraftaki açıklamalar dilin aşağıdaki özelliklerinden hangisiyle ilgilidir?
A. İşaretler sistemi olma
B. Canlı bir varlık olma
C. Ulusal bir kurum olma
D. Toplumsal bir kurum olma
E. Gizli anlaşmalar sistemi olma
6- Türkçe hem yapı bakımından hem de kaynak (köken) bakı¬mından aşağıdaki gruplandırmaların hangisi içerisinde yer almaktadır?
A) Yalınlayan diller i Hint - Avru¬pa
B) Bükümlü diller i Hami - Sami
C) Tek heceli dilleri i Çin - Tibet
D) Bantu dilleri i Kafkas dilleri
E) Eklemeli diller i Ural - Altay
7- Aşağıdaki dillerden hangisi kaynak bakımından Türkçeye yakındır?
A. Yunanca B. Fransızca C. Moğolca D. Hintçe E. Keltçe
8-Dil tarihçileri, Türkçenin tarihi geçmişini VIII.yy'a kadar götürebilmektedirler.
Bu durumun nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A. Türkçenin ilk yazılı ürünleri bu yüzyılda verilmiştir.
B. Türkler yerleşik hayata bu yüzyılda geçmiştir.
C. Türkler islamiyeti bu yüzyılda kabul etmiştir.
D. Türkiye Cumhuriyeti bu yüzyılda kurulmuştur.
E. Latin alfabesi bu yüzyılda kabul edilmiştir.
9- Türkçenin tarihi gelişimi ile ilgili aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır?
A. IX. yy'da yerleşik hayata geçmesiyle, Türkçeye yerleşik hayatla ilgili terimler girmiştir.
B. İslamiyetin kabulü ile Türkçeye çok sayıda Arapça-Farsça sözcük girmiştir.
C. Cumhuriyetin ilanından sora latin alfabesi kabul edilmiştir.
D. XIX. yy'dan sonra Türkçe Batılı dillerin etkisinde kalmıştır.
E. Osmanlı Devleti döneminde Öz Türkçe kullanılmıştır.
10- "Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar: nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Âşıkıyım beni çağıran bu sesin."
Yukarıdaki şiirin duraklamaları aşağıdakilerin hangisinde doğru olarak gösterilmiştir?
A. (//), (/),(//),(/),(//) B. (/),(//),(//),(/),(//)
C. (//),(//),(/),(//),(/) D. (/),(//),(/),(/),(//)
E. (/),(/),(//),(/),(//)
11- "Deli gönül abdal olmuş,
Gezer Elif Elif diye."
Yukarıdaki şiirde kaç tane ulama vardır?
A. 1 B. 2 C. 3 D. 4 E. 5
12- " Annem patik örüyordu sen giyesin diye,
Sen henüz doğmamıştın."
Yukarıdaki dizelerde büyük ünlü uyumuna uymayan kaç tane kelime vardır?
A. 6 B. 5 C. 3 D. 4 E. 2
13- Aşağıdakilerin hangisinde ünsüz yumuşaması vardır?
A. Yapraklar solmuş hazan gelmeden.
B. Bulutlar ağır ağır yırtılıyor.
C. Yaşamın bir parçası daha koptu.
D. Yaşamının bir parçası daha koptu.
E. Bir telaşla ardına bakıyorsun.
14- "Ömrümce mutluluğun peşinde koştum", diyordu.
Cümlede aşağıdaki ses olaylarından hangisi yoktur?
A. Ünsüz yumuşaması
B. Ünsüz benzeşmesi
C. Ünlü düşmesi
D. Ulama
E. Ünlü daralması
15- Aşağıdakilerin hangisine, ünlü ile başlayan bir ek gelirse, ünlü düşmesi olmaz?
A. akıl B. zayıf C. Fikir D. Oğul E. burun
16- "b" ünsüzü, kendinden önceki "n" ünsüzünü "m"ye çevirir.
Aşağıdakilerin hangisinde bu kurala uymayan bir kelime vardır?
A. Onbaşı rütbesi takmış koluna
B. Pembe dizileri seyretmeyi seviyor.
C. Çemberimde gül oya, gülmedim doya doya.
D. Saklambaç oynayacakmış çocuklar.
E. Dolambaçlı yollardan geçmişler.
17- Edebiyat dergilerinde yayımlanan " eylül yazıla"rı
I II
nı bir kez daha okudum. Evimizin penceresinden sokağa,
III IV
küçük parka bakıyorum. Çiçeklerin arasında bir kuş geziniyor.
V
Parçadaki altı çizili sözcüklerle ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A. I. Büyük ünlü uyumuna uymaz.
B. II. Büyük ünlü uyumuna uymaz.
C. III. Küçük ünlü uyumuna uyar.
D. IV'te yumuşama olmuştur.
E. V'te yumuşama olmamıştır.
18- Türk Sinemasının emektarlarından Cahit Irgat, biyografisini soran bir gazeteciye şu özeti yapmıştı: "Ekmeğimi göz yaşıma bandım bandım da yedim."
Bu parçada büyük ünlü uyumuna uymayan kaç sözcük vardır?
A. 5 B. 2 C . 4 D. 3 E. 6
19- Haydi Abbas vakit tamam
Akşam diyorum işte oldu akşam
Cahit Sıtkı'nın yukarıdaki dizelerinde büyük ünlü uyumuna uymayan kaç sözcük vardır?
A. 4 B. 5 C. 1 D. 3 E. 2
20- Aşağıdakilerin hangisinde altı çizili sözcük, ünsüz yumuşamasına örnek olamaz?
A. Kavşağı dönünce bizim evi göreceksin.
B. Senin gülüşün ırağı yakın eder.
C. İnsanların mutluluğu için çalışıyorum.
D. Havada türkü sesi var, kulağını aç dinle.
E. Yaşlı adam eğilip gitmiş.
21- Aşağıdaki cümlelerin hangisinde büyük ünlü uyumuna aykırı sözcük kullanılmamıştır?
A. Düzmece cevaplarla başarılı olamazsın.
B. Kulaklarımda tarihin sesi uğulduyor.
C. Öyküsünün tek boyutlu olmadığını anlamadım.
D. Sahibinin çoktan tek ettiği bir evde konakladık.
E. Mumların alevinden kalıcı gülümsemeler yükseldi.
22- I. Yıkık değirmende öğütülen buğday
II. Neyi soruyor bu boş yağ küpleri
III. Hades'i ayağa kaldıran kulaklarımız
IV. Nerde kız kardeşimiz ozanımız
V. Söyleneceklerle uzar boyumuz
Bu dizelerin hangisinde büyük ünlü uyumuna uyduğu halde küçük ünlü uyumuna uymayan bir sözcük kullanılmıştır?
A. I B. II C. III D. IV E. V
23- "Hayat sürüyor
Sinemalar oynuyor
Gazeteler çıkıyor
Televizyonda komikler güldürüyordu insanları!"
Dizelerdeki kelimelerin ses yapılarıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A. "-yor" eki almış kelimelerimiz küçük ünlü uyumuna uymaz.
B. "Sinema, gazete" kelimeleri büyük ünlü uyumuna uymaz.
C. "İnsan" kelimesi küçük ünlü uyumuna uyar.
D. "televizyon" kelimesi hem büyük ünlü, hem de küçük ünlü uyumuna uymaz.
E. "Komik" kelimesi, büyük ünlü uyumuna uymaz, küçük ünlü uyumuna uyar.
24- Aşağıdaki dizelerin hangisinde ünlü düşmesine uğramış bir sözcük kullanılmıştır?
A. Bazen yırtık yelkenli bir sandala çarparak
B. Gitgide coşuyor bak deniz sarhoşları
C. Köpükten omuzları birbirine dayanmış
D. Bazen ufkun kıpkızıl şarabına taparak
E. Yosunlu kayaların o yeşil gözlerinde
25-Aşağıdakilerin hangisinde ulama yoktur?
A. Artık uzak ve anılaşmış güneşli yaz
B. Yaz ortasında hayal ettiğimiz Boğaz
C. Masmavi, göz kapaklarımın arkasındadır
D. Yaprakların doğayı örten pasındadır
E. Sakin bir öğle sonrası uykuda
A B C D E
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25